๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Delilli Şafi İlmihali => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Mart 2010, 11:34:47



Konu Başlığı: Cihad
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Mart 2010, 11:34:47
Cihad  

Cihad; lugatta güç ve takat ile bütün gayreti harcamak demektir.

Terim anlamı ise, hak din olan İslama davet etmek ve bunu kabul et­meyen kimselerle mal ve can ile savaşmak demektir.

Yüce Allah Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyurur:

"Ağırlıklı ve ağırlıksız olarak hep birlikte savaşa çıkın ve Allah yolun­da mallarınızla, canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için çok hayırlıdır." (Tevbe: 9/41)

"Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, bilakis onlar rableri ka­tında diridirler. Fakat sizler (onların durumunu) idrak edemezsiniz." (Bakara: 2/154)
Başka bir ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Şüphesiz ki Allah müminlerden canlarını ve mallarını onlara cenneti vermek karşılığında satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler." (Tevbe: 9/111)

Cihad, islamı en yüksek zirve noktasına çıkarır. İslam kurallarının mu­hafazasını sağlayan surdur. İslamın ve müslümanların yaşadığı ülkelerini korumanın yoludur.

İslam dini cihada büyük önem vermiştir. Müslümanları onların düş­manlarına karşı korumanın en başında yer alır. Bu nedenle cihad kıyame­te kadar bakidir. Cihad ruhuna sarıldığı müddetçe müslümanları hiç bir güç aşağı edemez. Hangi topluluk cihadı terkedecek olursa dünyada aşa­ğılık olur. Bununla kalmayarak kendi topraklarında dahi saldırılara maruz kalır. Allah onları yardımsız bırakır.

Cihadın üstünlüğünü ve Allah katında amellerin en üstün olduğunu bildiren çok hadisi şerif vardır.

Allah resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah´tan afiyet isteyiniz ama düşmanla karşılaşınca da (savaşın bütün şiddetlerine karşı) sabrediniz. İyi biliniz ki cennet muhakkak silahların gölgesi altın­dadır" [1]

Ebu Said el Hudri, Resulullah (s.a.v.)´e,

-En faziletli insan hangisidir? diye sormuş, O da şöyle buyurmuştur:

´´Allah yolunda canı ve malı ile savaşan mümindir" dedi. O zat:

-Sonra hangisidir? diye sorunca, bu sefer de,

"Vadilerden bir vadide yalnızlığa çekilmiş kimsedir ki Rabbına ibadet eder ve insanları kendi kötülüğünden rahat bırakır." [2] cevabını vermiş­tir.

İlahi hükümleri dünyada geçerli hale getirebilmek için kendi ülkelerin­de olan kâfirler için dahi İslama davet etmek müslümanlar üzerine farz-ı kifaye olduğu halde kendi ülkemizde, kendi diyarımızda, kendi komşula­rımız ve yakınlarımıza karşı ilahi emirleri tebliğ etmenin ne kadar gerek­li olduğu haliyle ortaya çıkmaktadır.

İslama gerçek bir şekilde inanan mü´minin imanını küfre karşı koru­ması için nasıl ki salih amellere sarılması gerekiyorsa, aynı şekilde kâfir­lere ve İslam düşmanlarına karşı, islamın ve toplumun haysiyet, şeref ve namusunu koruması da o kadar gereklidir. İşte bu gerekliliğin yolu cihaddan geçiyor.

İslam´ı içten hezimete uğratmaya çalışanlara karşı ve islam ülkesine saldırıp yıkmaya çalışan kâfirlerle yapılması gereken cihada farzı âyn olan cihad denir. Yani böyle durumlarda ileride sayacağımız ´Cihadın vücubunun 7 şartını´ taşıyan herkesin cihada iştirak etmesi farzdır.

Bu nedenle inanan bir müslüman Allah´ın cihad emrine karşı duyarlı olarak, Allah´ın ve Resulü´nün insanlık için yararlı ve gerekli olan emir­lerine sarılması gerekir.

[1] Buhari, 2861

[2] Müslim, 1888.

Cihadın Çeşitleri

Genel tarif kapsamına göre cihadın bazı çeşitleri vardır. Bütün müslümanlar yer ve zamana göre bütün bu cihad çeşitlerine iştirak etmelidirler.

Cihadı sadece savaş anlamında algılamak hatadır. Çünkü cihad bazan savaşın bizzat kendisi olduğu gibi bazan da tebliğ, iyilikleri emrekme-kölülüklerden sakındırma olur.

Cihadın çeşitleri

1-  İslami emirleri öğretme ve tebliğ yoluyla yapılan cihad. Allah´ın bütün emirleri olan İslam´ın muhteviyatını yaymak, İslami emirleri öğrenmeyi engelleyen ya da şüpheye düşüren bütün beşeri görüşleri red­detmekle tebliğ cihadını yapmaktır. Cihadın bu çeşidi her zaman ve her yerde imkânlar dahilinde geçerlidir.

2- Mal ile yapılan cihad. İslami hükümleri yükseltmek ve Allah ile Resulü´nun emirlerini gerçekleştirmek için maddi güç vetiren kişiler için yapmaları gereken cihad.. Bu cihad türü savaşta olabildiği gibi bazan da kişilere İslam´ın gerçek ruhunu kazandırmak için maddi fedakarlıklarda bulunmaktır.

3- Savunmak için´ yapılan cihad. Müslümanların dinine ve ülkesine saldıranlara karşı harekete geçerek gerekli karşılığı vermekle yapılan cihaddır. Böyle bir durumda bütün müslümanların karşılık vermesi farzdır. Bu cihada farz-ayn olan cihad da denir.

Yüce Allah şöyle buyurur.

"Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez." (Bakara: 2/190)

Cihadın vücubunun şartları yedidir:

1-  Müslüman olmak,

2- Baliğ olmak,

3- Akıllı olmak,

4-  Hür olmak,

5- Erkek olmak,

6- Sağlıklı olmak,

7- Savaş için güçlü olmak.

Kafirlerden esir alınanlar iki kısımdır:

1. Çocuklar ve kadınlar: Bunlar esir alınmakla köle ve cariye durumu­na düşerler.

2. Baliğ olan erkekler: Bunlar köle durumuna düşmezler.

Cihadın, İslamın önemli farzlarından ve İslamın şiarlarından olduğu ayeti kerime ve hadisi şeriflerle belirtmiştik.

Yüce Allah, Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyurur:

"Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlı olabilirken, hoşunuza giden bir şey de sizin için şer olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz" (Bakara: 2/216)

Cihad, akıllı, baliğ ve güç sahibi olanlara farzdır. Abdullah bin Ömer şöyle demiştir: "Uhud günü ben on dört yaşında idim. Resulullah beni gözden geçirdi, bana (baliğ değildir diye savaş için) izin vermedi. Sonra Hendek günü beni gözden geçirdi. Bu defa bana (savaşa katılmak için) izin verdi. O sıralarda ben on beş yaşında idim" [1]

İslam halifesi (savaşta esir aldığı baliğ) bu kişiler hakkında aşağıdaki dört şekilden hangisini yararlı görürse onu yapmakta serbesttir:

1. Öldürmek.

2.  Köleleştirmek.

3.  İyilik yaparak (onları serbest bırakmak).

4. Mal karşılığında serbest bırakmak, veya müslüman esirlerle değiş­tirmek.

Esir alınmadan önce müslüman olanın; malına, canına ve küçük ço­cuklarına dokunulmaz.

Bir çocuğun müslüman olduğuna şu üç sebepten dolayı hüküm verilir:

1. Ana-babasından birinin müslüman oluşuyla.

2. (Savaş sırasında) bir müslüman tarafından ana-babasız olarak gani­met alınmasıyla.

3. İslam ülkesinde sahipsiz olarak bulunmasıyla.

Esirler, kafirlerle yapılan savaş sırasında yakalanan insanlardır. İslam Halifesi esirleri ya mal alma karşılığında bırakır ya da müslümanlardan yakalanan esirleri bırakma karşılığında onları salıverir. İslam halifesi İslamın maslahatı için uygun olanı yapar.

Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurur:

"(Savaşta) kafirlerle karşılaştığınızda hemen onların boyunlarını vu­runuz. Nihayet onları tamamen yendiniz mi (esir edin ve) bağı sıkı tutun. Bundan sonra da (esirleri) ya bir iyilik olarak (karşılık almadan) ya da hır fidye (alarak) bırakın. Ta ki harbe katılan düşman harp silahları gibi ağırlıklarını bıraksın" (Muhammed: 47/4)

Abdullah b. Ömer (r.anhüma) şöyle rivayet ediyor: "Resulullah´a karşı önce Nadiroğulları, sonra Kureyzaoğulları savaş açtılar. Bunun üzerine Resulullah. Nadiroğulları´nı yerlerinden sürüp çıkardı. Kureyzaoğullarını ise yerinde bıraktı ve onlara iyilik etti. Nihayet bunun ardından Kureyza da savaş açtı. Resulullah (s.a.v.)´da onların erkeklerinin öldürülmesini emretti. Kadınlarını, çocuklarını ve mallarını müslümanlar arasında pay­laştırdı." [2]

Rivayete göre Hz. Peygamber. Hevazin Kabilesi´nin erkeklerini esir aldı. Bunlar taksim edildikten sonra Hevazin kabilesinden bir heyet müslüman olarak Resulullah´a geldiler. Mallarını ve esirlerini geri almak iste­diler. Bunun üzerine Resulullah onlara lütufta bulunup esirlerini karşılık­sız olarak geri verdi. [3]

İlyas bin Seleme (r.a.)´den şöyle rivayet edilmiştir: "Müslümanlar bir grup esir getirdiler. Onların içinde Beni Fezare Kabilesi´nden bir kadın da vardı. Hz. Peygamber o kadını Mekke ahalisine gönderdi ve ona mukabil Mekke´de esir tutulan bir grup kadım kurtardır" [4]

Esir olmadan önce müslüman olanların malına, kanına ve küçük ço­cuklarına dokunulmaz. İbni Ömer´den rivayetle Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Allah´tan başka ilah olmadığına ve Muhammed´in Allah´ın Resulü ol­duğuna şehadet, namazı kıhncaya, zekatı eda edinceye kadar insanlarla savaş etmek bana emrolundu. Onlar bunları yapınca kanlarını ve malla­rını benden korumuş olurlar. Ancak islamın hakkı mukabili olmak müstes­na, onların gizli hesapları da Allah´a aittir." [5]

[1] Buhari, 2521, Müslim 1868.

[2] Buhari, 3804, Müslim, 1766.

[3] Buhari 1.2963

[4] Müslim 1763

[5] Buhari, 25.

GANİMETLERİN TAKSİMİ

Kim bir düşmanı öldürürse düşmanın yanında bulunan malları ona ait olur.

Daha sonra ganimetler beş paya ayrılır.

Bu paylardan beşte dördü;

Süvari´ye 3, Piyade´ye 1 olmak üzere hazır bulunan bütün savaşçılara taksim edilir.

Bir mücahidin pay alabilmesi için 5 şart aranır:

1. Müslüman olması.

2.  Baliğ olması.

3.  Akıllı olması.

4. Hür olması.

5. Erkek olması.

Bu şartlardan birini taşımayan bir kişi savaşırsa ona da bir şeyler veri­lir. Verirken bu şey pay kadar olmamalıdır.

Ganimetlerden kalan diğer beşte biri de beş paya ayrılır:

1.  Peygamberimiz (s.a.v.)´e ayrılan pay:

Bu pay peygamberimiz (s.a.v.)´in vefatından sonra müslümanların maslahatı cihetine harcanır.

2.  Peygamberimiz (s.a.v.)´in akrabası olan Beni Haşimi ve Beni Muttalibiler´e ayrılan pay.

3. Yetimlere ayrılan pay.

4. Fakirlere ayrılan pay.

5. Yolda kalanlara ayrılan pay.

Ganimet

Lugatta, kişinin çalışmasıyla elde ettiği şeydir. Istılahta ise İslam düş­manlarından harp ve savaş sonucu alınan maldır.

Bunlar genelde 3 kısımdır: Menkul mallar, Esirler ve Toprak.

Allah, ganimetleri sadece bu ümmete helal kılmıştır.

Delili şu ayet-i- kerimedir:

"Elde ettiğiniz ganimetleri, temiz ve helal olarak yiyin. Allah´tan sakının. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder. " (Enfal: 8/6)
Savaşla elde edilen bu ganimetlerin dağıtım şekli yukarıda anlatıldı. Anlamamız gerekir ki elde edilen ganimetlerin sarfiyat yeri genelde mas­lahat konusu olan fakirler, yetimler, yolda kalmışlar ve bu gibi durumlar içindir. Savaş sırasında bir düşmanı öldüren müslüman, onun bütün savaş malzemelerine sahip olur. Bu savaş malzemeleri, silah, binek, giyim eş­yası gibi tüm mallardır.

Ebu Katade Peygamberimiz (s.a.v.)´den şöyle rivayet etmiştir:

"Kim savaşta bîr düşmanı öldürür ve öldürdüğüne dair delili de varsa öldürülen o kimsenin elbise, silah ve diğer eşyaları onundur." [1]

Burdaki delilden kasıt, onu öldürdüğünü gören şahitler veya başka ala­metlerdir. Ganimet, savaş sırasında kafirlerden zorla da olsa alınan tüm mallardır. Bu malların dağıtım şekli ise şöyledir: Öncelikle düşmanı öldü­ren müslümanlar savaşta öldürdüğü kişilere ait olan mallan ayrı ayrı alırlar. Çünkü bu onların hakkıdır. Daha sonra genel olarak elde edilen düşmana ait mallar beş kısma ayrılır. Bu beş kısımdan dördü savaşçı mü­cahitlere ayrılır. Savaşa atlı olarak katılanlara üç pay, piyade yani atsız olanlara ise bir pay verilir.

Abdullah bin Ömer (r.anhuma) şöyle rivayet eder: "Hazreti Peygamber Hayber günü at için iki pay, atın sahibi için bir pay verdi." [2]

Hadisi şeriften açıkça anlaşıldığı gibi atın kendisine iki pay, at sahibi­ne de bir pay olduğu için süvariye´üç pay düşmektedir. Savaşa piyade ola­rak iştirak edene ise bir pay verilecektir.

Savaşa katılıp savaş şartları kendisinde tam olarak mevcut olmayan kadın, köle ve çocuklara ise ganimet malları taksim edilmeden önce islam halifesi bir miktar bir miktar malı da onlara verir. Fakat verilen bu miktar yaya olarak savaşan bir mücahidin payından daha az olmalıdır. Zaten me­tinde geçen ´Rudihe´ nin lügat anlamı az bir şey demektir.

Ganimetlerden beşte dördü süvari ve piyadelere dağıtıldıktan sonrü kalan beşte birinin dağıtım şekli metinde açıkça ifade edildi. Delili de Al­lah (c.c.)´ın şu ayeti kerimesidir:

"İyi bilin ki ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri, Allah´a ve resulüne, resulün akrabalarına, yetimlere fakirlere ve yolculara aittir." (Enfal: 8/4) Ayeti kerimede geçen ´Allaha aittir.´ hükmü, Allah´ın onlardan dilediği şekilde hükmetmesidir. ´Resulüne aittir, sözünden maksat, beşte birinin taksiminin Resulullah´a ait olmasıdır. ´Resulün akra­baları´ndan maksat, Beni Haşim ve Beni Multalip´tir. Çünkü bunların ze­kat alma hakları yoktur. ´Yetimlerden´ maksat, babası ölen ve ergenlik ça­ğına girmeyen çocuklardır. ´Yolculardan´ maksat, malından ve servetin­den uzak olup muhtaç duruma düşen kimselerdir.

Babası ölüp ergenlik çağına giren çocukların yetimliği kalkar. Pey­gamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Çocuk baliğ olduktan sonra ye­tim değildir." [3]

[1] Buhari, 2973, Müslim, 1751.

[2] Buhari 1,3988, Müslim, 1762

[3] Ebu Davud, 2873

FEY´IN TAKSİMİ

Fey´ beş parçaya taksim edilir. Beşte biri ganimetlerin sarfedildiği yer­lere harcanır.

Geride kalan dört pay ise mücahitlere ve müslümanların maslahatı ci­hetine sarfedilir.

Fey´, savaşsız olarak kafirlerden elde edilen maldır.

Fey´, kâfirlerden savaş olmaksızın alınan mal olup ganimet dışında cizye, haraç ve ticaret malları vergilerinin genel adıdır. Kâfirlerden bu isim altında alınan mallardır.

Fey´ Resulullah (s.a.v.)´e has olup dilediği gibi ondan tasarruf ederdi.

Fey´in Allah Resulu´nun tasarrufuna ait olduğunu bildiren ayet-i Kerime´de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Allah´ın onlara ait olanlardan Resulün´e verdiği fey´e gelince, siz onun için ne at oynattınız, ne de binek. Fakat Allah, peygamberlerini di­lediği kimselerle musallat kılar. Allah her şeye kadirdir" (Haşr: 59/6)

Hz. Ömer (r.a.)´in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Nadir oğulların malları yüce Allah´ın Resuluna fey´ olarak verdiği mallar idiler ve bunlar sadece ona aitti. O, bu mallardan aile halkının bir yıllık masrafını çıkartırdı. Geri kalanlarını ise (at, katır, eşek gibi) binek­ler ve silah için ayırırdı." [1]

Resulullah (s.a.v.)´den sonra fey´ genel olarak müslümanların menfaati olan alanlarda harcanır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında fey´ gelirlerinin miktarı çok azdı ve Medine´deki müslümanlara dağıtılıyordu. Kaynaklar Resul-i Ekrem (s.a.v.)´in kendisine gelen fey´i vakit geçirmeden dağıtımım yaptığını be­lirtmektedirler. Bu dağıtım şeklinde evli olanlara iki, bekârlara bir hisse dağıttığı belirtilmektedir.

Hz. Ebubekr (r.a.)´in halifeliği sırasında da aynı uygulamanın devam, ettiği hatta gelen fey´ mallarının hemen dağıtılmasından dolayı Beyt´ül mal´e muhafız konulmasına gerek kalmadığı bilinmektedir.

Öte yandan Hz. Ebubekr (r.a.)´in Medine´de yaşayan bütün-müslü­manlara büyük-küçük, hür-köle, kadın-erkek farkı gözetmeden fey´ geli­rini eşit miktarda hilafetinin ilk yılında 9, ikinci yılında 10 dirhem olarak dağıttığı bildirilmiştir.

Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.) devrinde de aynı uy­gulama devam etmiştir.

Fey´ malları ölen mücahidlerin aile fertlerine de verilir. Fıkıhta buna mürtezika denir. Bu mücahidlerin savaşta ölmeleri şart değildir. Fey´ mal­ları alimlere ve benzeri kişilere de verilir. Çünkü ümmet bunların ilmi ya­rarlarına muhtaçtır.

Alimlerin geride bıraktığı evlatlarına, kendi nafakalarını karşılayacak duruma gelinceye kadar maslahatı amme malından verilir. Dul kalan ha­nımlarına evleninceye kadar maaş verilir. Bunun sebebi ise insanları ilme teşvik etmektir. [2]

[1] Buhari, 2748; Müslim, 1757, Neylül Evtar, 8/71.

[2] En-Nihaye, 3/7.

CİZYE

Cizyenin vacip olmasının şartları beştir:

1. Baliğ olmak.

2. Akıllı olmak.

3. Hür olmak.

4.  Erkek olmak.

5.  Kitabi veya şubh-i kitabi olmak.

Cizyenin miktarı yıllık olarak; mali durumu düşük olandan bir dinar, orta halliden iki dinar, zenginden dört dinardır.

Cizye vergisine ( müslümanları) misafir etmeleri şartı da konulması caizdir.

Cizye (Kitaptan Alınan Yıllık Vergi)

İslam Devleti´nin himayesinde yaşayan ehli kitaptan alınan vergidir.

Bu vergiyi ödeyip İslam ülkesinde yaşayan kitabilere zımmi denir. Bu­nun için İslam Devleti´nde cizye vergisini verme karşılığında yaşama hakkına sahip olan zımmiler, hristiyan ve yahudi topluluklarıdır.

Cizyenin meşru olduğunu belirten şu ayeti kerimedir:

"Ehli kitaptan ahiret gününe inanmayan, Allah ve resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın." (Tevbe: 9/29)

Kitap ehli olmayan putperest ve ateistlerle cizye anlaşması yapılmaz. Bunlardan İslam´dan başka bir şey kabul edilmez.

Allahu Teala putperest ve ateistler hakkında şöyle buyurur.

"Puta tapanları bulduğunuz her yerde öldürün. Onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse serbest bırakın. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder." (Tevbe: 9/5)  

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur.

"Allah´tan başka ilah olmadığına, şehadet edip, namaz kılıp ve zekat verinceye kadar insanlar­la savaş etmekle emrolundum. Bunu yaparlarsa islam hakları müstesna, kanlarını ve mallarını benden muhafaza etmiş olurlar, iç yüzlerinin hesabı Allah´a aittir." [1]

Resulullah (s.a.v.) Muaz bin Cebel´i Yemen´e vali olarak gönderdiği zaman her buluğa ermiş kimseden bir dinar cizye almasını veya bir dinar değerinde muaffır bezinden almasını emretti. [2] (Muaffır Yemen´de elbi­selik bir bez parçası idi)

Cizyenin miktarı için Hazreti Ömer zenginlerden 48 dirhem, orta halli­lerden 24 dirhem, mali durumu düşük olanlardan da 12 dirhem cizye alın­masına hükmetti. O zaman bir dinar 12 dirhem değerindeydi. [3]

Cizye vergisinden ayrıca yurtlarından geçen müslümanlara iyi davra­nıp misafir etrne şartı da konulabilir.

Hazreti Peygamber Eyle halkıyla (Bu halk üçyüz kişilik bir ehli kitap topluluğu idi) 300 dinar cizye vermeleri ve müslümanları misafir etmeleri şartıyla sulh yaptı. [4]

Cizye Anlaşması

Cizye anlaşması dört şeyi kapsar:

1.  Cizye vergilerini.

2.  İslam hükümlerinin onlara da uygulanması.

3.  İslam dinini ancak hayırla zikredebilmeleri.

4.  Hiç bir şekilde müslümanlara zarar vermemeleri gerekir. Tanınmaları için değişik elbise giymeleri, zünnar (bele bağlanan uçları sarkık, ipten örnek kuşak) bağlamaları ve atlara binmemeleri ile emrolunurlar.

Cizye vergisini ödeyecek zımmilerin yaşama hakları şu durumlarda garanti altına alınmış olur:

1) Mevcut olan ibadethane ve dini ayinlerine dokunulmayacak.

2)  Zımmülerin can, mal ve namus güvenlikleri sağlanacak.

3)  Savaşa son verilmesi ile dostluk ve vatandaşlık ilişkileri geliştirile­cek

4)  Cizye anlaşmaları devam edecek.

İslam devleti sınırları içinde yaşayan ehli kitabın mallarını, kanlarını ve islam diyarındaki barınaklarını himaye ettiği için onlardan cizye ver­gisini alır. Ancak genel maslahat gereği yapılan anlaşmalara bağlı kalma­ları gerekir. İslam hukukunun hükümleri onlara da uygulanır. İbni Ömer´­den rivayet edildiğine göre, Hazreti Peygamber (s.a.v.) yahudilerden zina eden bir erkek ve kadını recmetmiştir. [5]

Kur´ana, İslama ve Peygamberimizin şanına yakışmayan davranışlarda bulunurlarsa tazir cezasıyla cezalandırılırlar.

[1] Buhari, 25, Müslim, 22

[2] Buhari, 29785.

[3] Beyhaki, 9/196

[4] Beyhaki, 9/19.

[5] Buhari, 6433, Müslim, 1699.


Konu Başlığı: Ynt: Cihad
Gönderen: Ceren üzerinde 04 Eylül 2016, 15:13:41
Esselamu aleyküm.Allahın emir ve yasaklarına uyan ,onun yolunda islam yolunda hizmet eden cihad eden ve Allahın rızası için kazanan ve kurtuluşa eren kullardan olalım inşallah.Rabbim razı olsun paylaşımdan...