Konu Başlığı: Yücelttiklerimizin mükemmel olduğunu düşünmek Gönderen: Safiye Gül üzerinde 18 Ağustos 2011, 01:46:53 YÜCELTTİKLERİMİZİN MÜKEMMEL OLDUĞUNU DüŞüNMEK Ekim 2010 61.SAYI Hayır için bir arada bulunanların şöyle bir arızası var ne yazık ki: Allah için bir araya geldiğimiz cemaatteki bazı insanları –hele biraz öne çıkmış biriyse- önce manen yüksek makamlara oturtuyoruz, gözümüzde mükemmelleştiriyoruz. Birkaç hatalarını gördüğümüzde ise o kişileri mükemmelleştirdiğimiz oranda hayal kırıklığı yaşıyoruz. Tüm bu yaşadığımız çalkantılı ruh halinin etkisiyle de önce mükemmelleştirdiğimiz kişiyi zihnimizdeki uçurumdan aşağı itiyoruz; ardından kendimizi de aynı uçuruma yuvarlıyoruz. Öyle ki o kişinin şahsında başlayan nefret ya da -tabiri caizse- güven sorunu bütün bir cemaate hatta dinin kendisine yönelebiliyor. Eğer mükemmelliğe ulaşmak insan için sandığımız kadar kolay olsaydı, nefis ve şeytana karşı bu kadar çok dikkatimiz çekilir miydi? Kazanılan mükemmellik, ona yaraşır şekilde davranmadığımızda elimizden gidecek olmasa; maneviyatta, ahlakta zirve yapan insanlar son anlarından korkar mıydı? “Biz kamil mükemmil olduk, bizden istenileni yapmaya çalıştık. Allah ile aramızda özel bir dostluk bağı var. Artık nefsimiz ve şeytan bize son nefeste bir şey yapamaz” diyemezler miydi? Demediler, diyemediler. Çünkü onlar hakiki manada, insan olmanın ne tür bir zayıflığı içinde barındırdığının çok iyi farkındaydılar. Peygamberler, en güzel ahlak ve karakterde yaratıldıkları ve bizzat Allah Teala tarafından korundukları halde, onların dahi hata nevinden zelleleri olmadı mı? Onlardan daha kamil hangi insan olabilir ki, hiç hata yapmasın; hep mükemmel davranışı sergilesin? Öyle ise çok sevdiğimiz bir dostumuza, belki de sevgimizden ötürü, “mükemmellik” sıfatını yakıştırıp ardından da onda bu sıfata uygun davranışlar görmeyince yaşadığımız hayal kırıklığından, gerçekten o mu sorumlu, yoksa biz mi? KUSURSUZLUK ALLAH’A MAHSUS Gözümüzde en çok yücelttiklerimizin bile hataları olacaktır. Çünkü bu, insan olmanın bir gereği. Fakat gözümüzde büyüttüğümüz kişilerin yanlış davranışları ister istemez bizi olumsuz etkiler. Hele de bir takım güzelliklere o kişi aracılığıyla ulaşmışsak o şahısla birlikte o şahsın temsil ettikleri, yaptığı işler, dile getirdiği düşünceler toptan eleştiri konusuna dönüşebilir. Bu eleştirinin duracağı nokta kişiden kişiye değişir. Ancak imanına kadar sorgulamaların içine düşenler de ne yazık ki olabiliyor. Bu yüzden kim olursa olsun öncelikle onun melek ya da peygamber olmadığını, nefis ve şeytanıyla son nefesine kadar çarpışmak zorunda kalacak, ama yine de günah işleyebilecek, hatalar yapabilecek, hoşa gitmeyecek davranışlar sergileyebilecek aciz bir insan olduğunu unutmamak gerekiyor. İnsanları olduğundan daha büyük görmediğimizde, yanlışların o kişilerin şahsından, güzelliklerin de İslam’dan kaynaklandığını biliriz. Böylece sadece o şahsın yanlışlarına bakarak İslam’ı ya da ehlisünnete uygun bir sistemi sorgulamaktan, hatta eleştiride çılgınlığa düşülen bir anda hepsini toptan reddetmiş olmaktan kurtulmuş oluruz. YILDIZLARA ULAŞMAYA ÇALIŞMAK Peygamber Efendimiz (s.a.v); “Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teala hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tövbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı” (Müslim) buyuruyor. Demek ki her kul günah işler, hata yapar, kimse kusursuz mükemmelliğe sahip değildir. Rabbimizin bizleri melekler gibi hatasız olarak yaratmayışının sebebi hikmeti de bu noktada gizlidir: Bir imtihan yeri olan dünyada “mükemmel olma meziyetleri” ile bezenmiş insanın, bu meziyetlerini hakkı ile kullanması ve kamil olması! Buradaki önemli ayrıntı ise kamil olma yetisine sahip olan insanoğlunun tümüne, “sen kamilsin” yakıştırmasını yapamayacağımız gerçeğidir. Bir elde edilmeye çalışılan mükemmel ahlak ve karakter ideali vardır, bir de o özellikleri şahsında taşıyabilme oranı. Bize gösterilen yıldızlar, bizim ulaşmamız istenen hedeflerdir. Onlara tamamıyla sahip olamasak da o yolda verilen mücadeleyle, öncesinde sahip bulunmadığımız kimi güzellikleri elde ederiz. Hedef kusursuz olmak, kusurlarımızdan olabildiğince kurtulmaktır, fakat bilinmesi gereken bunun öyle bir çırpıda ulaşılacak bir şey olmadığıdır. Öte yandan insanları sadece eksikliklerine bakarak değerlendirmek; hem acımasızlıktır, hem de bu hal o kişi hakkında doğru kanaate ulaşmaya engel olur. Yani aradaki dengeyi iyi gözetmek gerekir: Ne havalarda uçurmalı, ne de uçurumlara yuvarlamalı. “İnsandır, hata yapması mümkündür.” deyip geçin. Şahısların kusurlu yanlarına takılıp kalmayın, sevdiğiniz her insanın “mükemmel” olamayacağını, hatalar yapabileceğini unutmayın ve kardeşiniz için dua edin… SOFİYSE EĞER, NEDEN HATAYA DÜŞÜYOR? Mükemmel olmayan bir insanı gözümüzde mükemmelleştirdiğimizde hoşa gitmeyen bir davranış görünce hemen, “O Müslüman değil mi ya da sofi değil mi, şöyle-şöyle davranması gerekir. Şu hayrı yapmalı, öfkelenmemeli, kendini övmemeli” vesaire türü sözler sarf ederiz. Fakat sarf edilen bu sözler insanları bir yere taşımaz. Gerçekçi olmak gerek. Bir insan iyi-kötü, eksi-artılarıyla bir bütünü oluşturur. Peygamberler ve kamil olmuş Allah dostları dışında her insan ahlak ya da karakter sorunları yaşayabilir. O yüzden bir kişinin günah işlemeyen, hatasız, mükemmel ahlak ve karakter sahibi olduğunu düşünmek daha en başında yanılgı sebebidir. Rabia SULUK |