๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Değerlerimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 26 Ekim 2011, 12:19:14



Konu Başlığı: Peygamber Diyarında Ramazan
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 26 Ekim 2011, 12:19:14
Peygamber Diyarında Ramazan

Eylül 2008 36.SAYI

Peygamber diyarında vakit edalı bir şekilde ilerlerken, iftar hazırlıkları başlar. Ziyaretçiler Peygamber misafiri olduklarından, bayram yerine koşan çocuklar misali şerefli sofraya doğru yol alırlar. Mescid-i Nebevi’nin bahçesi de hakikaten bayram yerini andırarak, bu misali doğrular.

Rasul-i Ekrem (s.a.v) “Ramazan ayı ümmetimin ayıdır” buyurmuş ve bu kutlu ayın vesilesi ile kurtuluş müjdesini vermiştir. Yani ramazan; Müslümanlara manevi hediyelerin sınırsız dağıtıldığı, şeytanın zincire vurularak ümmetin Allah’a yakınlaşmasının kolaylaştırıldığı, her iyiliğe kat kat sevap verildiği, af için ufak bir bahane arandığı, müminlere tanınan en ayrıcalıklı ay kılınmıştır.

Bunca nimete sebep kılınan bu ayı en güzel nasıl karşılarız? Sorunun cevabı için Ceziyret-ül Arab’a, sevgilinin şehri Medine’ye, Peygamber diyarına bir yolculuk yapalım. Nurlu şehirde yaşanan ramazan atmosferine dahil olmaya cennetten yansıma bir vakit olan ikindi vaktiyle, orta namazla başlayalım.

Müminin miracı olan namaz, Mescid-i Nebevi’de Rasulullah’ın (s.a.v) ruhaniyetinin gölgesinde daha bir itinayla kılınır. Medineliler kılınan bu namazlarla sevgilinin peşi sıra bir bir miracı dilerler Yüce Yaratıcı’dan. Namazın ardından elleri semaya kaldırarak, şükredip hamd ederler. Bu hamd-ü senalara karşılık olmalı ki, kalpler huzurla dolar.

Peygamber diyarında vakit edalı bir şekilde ilerlerken, iftar hazırlıkları başlar. Ziyaretçiler Peygamber misafiri olduklarından, bayram yerine koşan çocuklar misali şerefli sofraya doğru yol alırlar. Mescid-i Nebevi’nin bahçesi de hakikaten bayram yerini andırarak, bu misali doğrular. İnsanlar mütebessim çehreleriyle birbirlerine sadakalar dağıtmış olduklarından habersiz; o gün Rezzak olanın takdir ettiği rızıktan ne kadar pay alacağı endişesine düşmeden kutlu Nebi’nin (s.a.v) bahçesindeki iftar sofrasında yerlerini alırlar.

Doyma endişesinden uzak

Mescid-i Nebevi’nin avlusundaki iftar sofraları uzunca serilen muşambalar etrafına genç-yaşlı, zengin-fakir fark etmeksizin oturularak şenlenir. Ezan-ı Muhammediye’nin okunmasına 10-15 dakika kala rızıklar dağıtılır. Sebillerle zemzem sunulur; yemek ise sünnet üzere hurma, yoğurt, ekmek ve dukka adında Allah Rasulü’nün yoğurt üzerine ekip yediği baharattan oluşur. (Dukka, yoğurdun gazını alarak vücuda rahatsızlık vermesini engelleyen bir baharat…) Ardından, evlerimizdeki iftar sofralarında on çeşit yemek bulunduğu zamanlarda dahi duyulan doyma endişesinden uzak bir bekleyiş başlar.

Müminler, Allah Rasulü’nün buyurduğu gibi “oruçlunun iftar anındaki iki sevincini” bir arada yaşarlar. Ezana saniyeler kala Rabb’e kavuşma sevincini hayal ederken, güzelim ezan okunmaya başlar ve gönüllerin pası silinir. Güneş guruba kaysa da, nurlu şehir daha da aydınlanır. Bu esnada dudaklar farklı kelimelerle kıpırdasa da kalpler aynı duada birleşir. Ve ertesi gün yeniden kavuşmak üzere, Allah’ın adıyla o günün orucu uğurlanır. Oruçlar açıldıktan 15 dakika sonra sofralar toplanır. Medine imamı, Bilal-i Habeşi tonuyla namaza hazırlar Müslümanları. Çok yemenin verdiği rehavetten uzak, Âlemlerin Rabbi’nin huzuruna durulur.

Namaz sonrasında müminler, birbirleriyle kaynaşıp hasbıhal ederler. Her birinin ayrı derdi olmasına rağmen tasalarını unutarak, ibadette yarışmaya çalışırlar. Bu tatlı yarışın ardından yatsı vakti girer ve teravih için yeniden Peygamber mescidinde buluşulur. Namaz içersinde tane tane okunan Kur’an’ın anlamı düşünülür. “Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?” (Mufaffifin, 4-6) mealindeki buyruğa varınca, yere yıkılana kadar ağlayan, okumaya devam edemeyen İbn Ömer (r.a) gibi, Medine imamı da ayetlerin anlamını düşünürken ağlamaktan devam edemez olur kıraate. Böyle bir atmosferde binlerce insanın gözyaşı sel olup akar…

Dökülen gözyaşları, ardından tövbeyi getirir. Samimiyetle yapılan tövbeler kalbi yumuşatarak en güzel kıvama getirir, ramazan ayı daha bir güzelleşir. Temizlenmiş kalpler, güzel hasletleri ihlâsla yerine getirmeye başlar. İnfak eder, gücü yettiğince sadakalar dağıtırlar. Allah’ın yardımını dileyerek ve salihlere uyarak büyük mükâfatlar kazanmak maksadıyla, gece namazına erişenlerden olurlar. Gecenin son demleri yaklaştığında “Lebbeyk!” nidalarının yankılandığı bilinciyle, tüm isteklerini bildirirler Yaratan’a. Ardından yeni bir orucun habercisi olan sahur karşılanır. İşte Medine’de yaşanan bir oruç günü böylece sona erer...

Mübarek ramazanı Medineli Müslümanlar gibi biz de en güzel şekilde karşılamaya çalışalım. “Bu ramazan da böyle geçti, gitti” diyenlerden olmayalım. Bu kutlu ay ne kadar özenle karşılanır ve ağırlanırsa, o kadar haz verir insana ve kazancı da o oranda çok olur. Bunu sağlamak, böyle bir ortam oluşturmak bizim elimizde. Kendimizden başlayarak, ailemize, yakın çevremize emr-i bil marufla (iyiliği emretmekle) güzellikleri çoğaltmalıdır. Zira ramazanın şenlenip süslenmesi, insanların güzelleşmesine bağlıdır. Mesela gece sahura kalkerken varsa küçük aile bireyini de sofraya dahil etmek, minik kalplerdeki manevi temellerin atılmasına vesile olabilir. Yahut karşılaşıldığında selam dahi verilmeyen komşuları iftara davet etmek, kalplerin yumuşayıp birbirine ısınmasını sağlayabilir.

Ramazan insanlar arasındaki kopmuş bağları onarmak ve yeni bağlar kurmak için de bir fırsattır. Yeter ki kalplerde yankı bulsun ramazan sedaları.

F. Rüveyda YILDIZ