๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Değerlerimiz => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 16 Ağustos 2011, 12:03:13



Konu Başlığı: Ambardaki fare deliklerini kapatalım
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 16 Ağustos 2011, 12:03:13
AMBARDAKİ FARE DELİKLERİNİ KAPATALIM

Aralık 2010 63.SAYI

Bir Müslüman olarak namaz kılarız, oruç tutarız, zekatımızı, sadakalarımızı veririz, evrad-ı ezkarımızı ifa ederiz, hizmet diyerek oradan oraya koştururuz. Bu amellerimizin öncelikle bizim şahsiyet yapılanmamızda bir dönüşüm meydana getirmesi gerekir. Ancak o dönüşümü ne ölçüde yaşıyoruz ya da bir dönüşüm yaşayamadan yerimizde mi sayıyoruz?

Mevlana Hazretleri bu konuda bize bir uyarıda bulunuyor: “Biz şu dünya ambarında buğday topluyoruz. Fakat topladığımız buğdayları kaybediyoruz. Bir gün aklımızı başımıza alıp da buğdayın böyle azalmasının, kaybolmasının ambara giren fareden ve onun hilesinden ileri geldiğini anlayamıyoruz.

Ey Hak talibi can, önce ambara giren fareden kurtulma çaresini ara, ondan sonra buğday ölçeğini omuzla. Eğer ambar faresinin hilesi yoksa bizim kırk yıllık amelimizin buğdayı nerede? Bu kadar zamandır doğruluğumuzun, amellerimizin hasılı niçin ambarımızı doldurmadı?”

Yani, Mevlana diyor ki; gönül evini, amellerinle ve amellerinin sonucu oluşan huzurla, feyizle, nurla dolduruyorsun. Fakat şeytan ve onun içteki casusu nefis, fare misali gönlünde delikler açmışlar. Sen manevi kazanç elde ettikçe o deliklerden girip o kazanımlarını götürerek boşa çıkartmaya çalışıyorlar. Sen de sanıyorsun ki bu kazanımların gönül evinde kalıyor, ahiret sermayesi biriktiriyorsun. Hayır, o deliklerden kazandığın sermaye sessizce geldikleri gibi gidiyorlar. Eğer öyle olmasaydı yaptığın bunca amel seni şimdiki halinden daha güzel bir hale dönüştürürdü. Ahlakın her geçen gün daha da güzelleşir ve kurbiyet adına hep ileriye doğru giderdin…

DERDİNİ BİL Kİ DERMANI BUL

Bir gün aşırı halsizlik şikayetiyle doktora gittim. Tahlil sonucunda kansız olduğumu söyleyerek ilaç verdi doktor. İlaçları özenle kullandım, beslenmeme de ayrıca dikkat ettim. Buna rağmen halsizlik şikayetim her geçen gün daha da artıyordu. Tekrar doktora gittim, daha derin tetkikler sonucunda asıl hastalık teşhis edildi. Sorun tiroid hormonlarının hızlı çalışmasına bağlı oluşan bir hastalıktı. Bu hastalık kansızlık da yaparmış. Tiroid hastalığına yönelik tedaviye başlayınca kansızlık şikayetim de kendiliğinden çözüldü. Yani ben kansızlık için ne yaparsam yapayım kansızlığa neden olan asıl hastalığı tedavi ettirmediğim sürece kansızlıktan kurtulmam mümkün değildi. Önce temel sorunu çözmek gerekiyordu. Aynen burada olduğu gibi, insan manevi hastalıklarının da esas sebebini iyi bulmalıdır. Bulamazsak bir yandan amellerimizle kazanırız diğer yandan kalbimizin hastalığıyla o yaptığımız amelimizi hiç konumuna düşürürüz. Bu sebeple de zaman geç olmadan şeytanın ve nefsimizin hileleriyle gönül evimize açtıkları delikleri kapatmaya çalışmalıyız.

HASTALIKLAR BİZİ KUŞATMADAN TEDAVİ OLMALIYIZ

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) hasedin, ateşin odunu yaktığı gibi iyilikleri yakıp bitireceğini söylemektedir. Her şeye rağmen güzellikler için o kadar çalışıp didiniyoruz, ama yolda sinsice saklanmış olan haset birden çıkıyor önümüze ve her şeyi yakıp kavuruyor. Düşünün sadece bir haset duygusunun nelere mal olduğunu. Evet, öncelikle fare delikleri dediğimiz kalbi hastalıklarımız olan kibir, gurur, ucub, suizan, enaniyet, riya, gıybet-dedikodu gibi hastalıklarımızın derdine düşmemiz gerekmektedir. Bu hastalıkları tedavi etmediğimiz veya doktoruna tedavi ettirmediğimiz sürece amellerimizin kalitesinin artması mümkün olmayacaktır. Hatta ilerleyen zamanlarda hastalığın belirtileri kendini daha bariz ortaya koyacaktır. Amellerimizde yılgınlıklar, isteksizlikler baş gösterecek, istikrarsızlıklar kendini göstermeye başlayacak, temsil insanı olmaktan ziyade söz adamı olacağız.

Oysaki tüm çabamız Allah rızasını kazanmak. Hal böyle olunca da en önemli husus doğru reçeteyi bulabilmek, manevi hastalıklarımızı tespit edip noksanlıklarımızı gidermek olmalıdır. Ancak böyle olursa ambarımızdaki delikleri kapatır, boşa kürek çekmeyi bırakarak ambarımızı doldurmayı başarırız.

KENDİNLE YÜZLEŞECEKSİN ÖNCE

Bugün kendini gerçekleştirme veya kişisel gelişim konuları oldukça revaçta; birçok yerde dersler, seminerler veriliyor bu hususta. Ama öyle konuştuğumuz veya dinlediğimiz gibi kolay değil bu işler. İnsanın kendisini geliştirebilmesinin temelinde kendi durumunun, kalbi hastalıklarının farkına varması yatmaktadır. Kendini yatıracaksın ortaya, murakabe yoluyla, içini dışarıya çevireceksin. Bakacaksın yaralarına berelerine, halinle halleşip yüzleşeceksin uzun uzun… Yüzleşeceksin ki bir üst boyuta çıkasın. Sonra yavaş yavaş merdiven basamaklarını çıkacaksın zirvelere doğru…

Sevim YILMAZ 


Konu Başlığı: Ynt: Ambardaki fare deliklerini kapatalım
Gönderen: Ekvan üzerinde 16 Ağustos 2011, 12:46:08
Konu baslıgı dıkkatımı cektı ve yazıyı tıkladım..  "Ambardaki fare deliklerini kapatalım" baslık ve konu cok guzel olmus.. Net ve faydalı bır anlatım.. Hz. Mevlanada cok guzel acıklamıs:

Mevlana diyor ki; gönül evini, amellerinle ve amellerinin sonucu oluşan huzurla, feyizle, nurla dolduruyorsun. Fakat şeytan ve onun içteki casusu nefis, fare misali gönlünde delikler açmışlar. Sen manevi kazanç elde ettikçe o deliklerden girip o kazanımlarını götürerek boşa çıkartmaya çalışıyorlar. Sen de sanıyorsun ki bu kazanımların gönül evinde kalıyor, ahiret sermayesi biriktiriyorsun. Hayır, o deliklerden kazandığın sermaye sessizce geldikleri gibi gidiyorlar. Eğer öyle olmasaydı yaptığın bunca amel seni şimdiki halinden daha güzel bir hale dönüştürürdü. Ahlakın her geçen gün daha da güzelleşir ve kurbiyet adına hep ileriye doğru giderdin…

Rabbım fare delıklerını kapatıp, Ahlakımızı guzellestırebılen ve kurbıyetımız adına ılerlıyebılenlerden eylesın..


Konu Başlığı: Ynt: Ambardaki fare deliklerini kapatalım
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 16 Ağustos 2011, 14:14:53
 İnsanın kendisini geliştirebilmesinin temelinde kendi durumunun, kalbi hastalıklarının farkına varması yatmaktadır. Kendini yatıracaksın ortaya, murakabe yoluyla, içini dışarıya çevireceksin. Bakacaksın yaralarına berelerine, halinle halleşip yüzleşeceksin uzun uzun… Yüzleşeceksin ki bir üst boyuta çıkasın. Sonra yavaş yavaş merdiven basamaklarını çıkacaksın zirvelere doğru…
Zaten en büyük sorunumuz bu değil mi kendimiz ile yüzleşememek, korkuyor muyuz hatalarımızdan?, kabul mu etmek istemiyoruz ya da görüyoruz da görmezden mi geliyoruz bilmem...Ama şunu iyi biliyoruz ki ambardaki buğdaylar hep azalmakta. Zirvelere çıkmak için önce aşağılara inmek gerek. Selam ve dua ile.