Konu Başlığı: Bebeklik dönemi Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Eylül 2010, 15:51:18 1- Bebeklik (Sabîlik) Dönemi: Doğumdan iki yaşın sonuna yani sütten ayırma zamanına kadar geçen süreyi kapsar. Kur'an'da da çocuğun emzirilmesi müddeti iki tam sene olarak belirtilir. [37] Doğum olayı, çocuk için son derece önemlidir. Ana rahmindeki fiziki ortamdan çıkıp birdenbire bambaşka bir fiziki ortama geçmek, çocuğun beden yapısında, özellikle solunum ve sindirim sisteminde bir sarsıntı meydana getirir. İşte bu sarsıntının şiddetli oluşu veya doğumla ilgili diğer travmalar, çocuğun daha sonraki hayatında, vukua gelmesi muhtemel, zihni bazı bozuklukların kaynağını teşkil edebilir. Bundan dolayı doğum olayını zararsız gerçekleştirmek başlı başına bir eğitim faaliyetidir. Bu dönemde gelişim alanları ile ilgili ortaya çıkan durumlar şöyle özetlenebilir. [38] a) Bedensel Gelişim: Doğumdan itibaren incelendiğinde başın en hızlı gelişen organ olduğu görülür. Doğumdan 1 yaşına kadar gövde, en hızlı büyüyen alanı oluştururken, bacaklardaki hızlı büyümenin 1 yaşla ergenlik arasında gerçekleştiği görülür. Bedence büyümenin hızı büyük ölçüde sosyo-ekonomik şartlara ve beslenmeye bağlıdır. İskelet gelişimi: Yeni doğanın iskelet yapısı önceleri yumuşak kıkırdaktan oluşmaktadır. Tam olarak kemikleşmemiş olduğundan yumuşaktır. Kolayca bükülebilir. Bu nedenle de basınca dayanıklıdır. Kas gelişimi: Yeni doğan kız olsun erkek olsun, beden büyüklüğüyle orantılı olarak kas liflerine sahiptir. Baş ve boyuna yakın olan kasların kol ve bacak kaslarına oranla daha önce geliştiği yolunda yaygın bir inanış vardır. Erkek bebeklerin kas doku oranı, kız bebeklerinkinden daha fazladır. Çocuğun bu dönemde temel fizyolojik gereksinmeleri vardır. Bunlar beslenme, uyku ve ısı, beden temizliğidir. [39] b) Bilişsel Gelişim (Duyusal-Motor Dönem): Duyusal motor öğrenmedeki düzenli gelişimin sırası ilk olarak duyuların kullanılmasıyla başlar. Bunun ardından 6. aydan itibaren motor yetenekler, daha sonra ikinci yılda ise bu birincil yeteneklerin koordinasyonları başlar. Duyusal motor dönem iki ayrı evrede ele alınabilir. 1- Reflex egzersizler 2- Döner tepkiler 1- Reflex egzersizler: Bebekler çeşitli reflekslerle doğarlar. Bazı refleksler yaşamı sürdürmek için önemlidir. Bazıları da daha sonraki temel hareket becerilerine öncülük eder. Reflexlerin çoğu doğumdan sonraki ilk haftalarda ve aylarda ortadan kaybolur. Daha sonraki dönemlerde çocuk bazı hareketlerini durdurmayıp tekrarlama girişiminde bulunur. Piaget buna döner-tepki adını verir. Duyusal motor dönemi son aşamasında çocuk keşfetmenin yanında icat etmeye, zihinsel kombinasyonlar yoluyla yeni araçlar üretmeye başlar. Böylelikle problemlere çözümler aramaya koyulur. [40] c) Motor (Hareket) Gelişim: Çocuğun oturması, emeklemesi ve ayakta durabilmesi, gelişiminde olgunlaşmanın önemini ortaya koymaktadır. Bu faaliyetler yaşamın ilk 2 yılında kemik ve kas gelişimine sinir sistemindeki gelişime dayalı olarak gerçekleşir. İlk motor beceri oturmadır. Emekleme, 34 haftada gerçekleşir. Ayakta durma ve yürüme ise 48. hafta dolaylarında gerçekleşir. 52. haftada yürüyebilir. 2 yaşında objeleri düşürmeden alabilir ve rahatlıkla yürüyüp koşabilir. [41] d) Dil Gelişimi: Çocukta ilk iletişim aracı ağlamadır. İkinci aydan itibaren çocuğun ağlamasının ritm ve ton açısından farklılaştığı görülür. 2. ayın sonundan itibaren cıvıldama, kumru gibi ses çıkarma dönemi başlar. Beş ve altıncı aylarda heceleme görülür. Çocuklar ba-ba, da-da gibi ma-ma gibi sesleri birbiri ardınca tekrar ederler. Diş ve dudak koordinasyonuyla meydana gelen sesleri çıkarabilmek için ön dişlerin çıkmasını beklemek gerekir. İlk kelimeleri genellikle 1. yılın sonlarında kullanmaya başlar. Bu ilk sözcükleri genellikle bir ya da iki heceli olurlar. 15-24 aylar arasında kazanılan 50 sözcük incelenmiş ve bu sözcüklerin çoğunu, çocuğun yakınında olan bireylerle çok yakınında olan objelerin oluşturduğu görülmüştür. [42] e) Duygusal (Emational) Gelişim: Heyecan, "organizmanın bütünüyle uyarılması", "bedenin tümüyle yaptığı yaygın faaliyet" şeklinde tanımlanabilir. Sevinç-sevgi, öfke, kıskançlık gibi kavramların hepsi birer heyecan ifadesidir. Bebeklikte, genel heyecanlanma haz veren ve vermeyen uyarımlara karşı olur. Haz vermeyen durumlarda bebek pozisyonunu değiştirir veya ansızın bağırarak ağlar. Haz veren durumlarda ise duyduğu hazzı cıvıldama türünden çıkardığı seslerle dile getirir. Hazzın en açık seçik belirtilerinden olan gülme, ve gülümseme 2. ay dolaylarında görülür. Bir başka kişinin yüzünün görülmesiyle oluşan sosyal gülümsemeler, doğumdan sonraki üçüncü haftadan önce görülmemektedir. Korku: Bebeklik döneminde hissedilen korkuların sebebleri genellikle yüksek ses, fiziksel desteğin kaybolması, karanlık, yalnız kalma, acı duyma, ani yer değiştirmelerdir. Bunlar 6. ayda yabancılarla karşılaşıldığında duyulan korkuya dönüşür. 1. yaşla en üst düzeye ulaşır ve daha sonra giderek kaybolur. 8-24 aylıkken çocuklar anne, baba veya alışkın oldukları yetişkinler, yanlarından ayrıldıklarında korku tepkisi gösterirler. Ayrılık endişesi denilen bu korku 2 yaşından sonra azalır. 4 yaşından sonra tamamen kaybolur. [43] f) Sosyal Gelişim: Bebeğin insanlara tepki olarak gösterdiği sosyal gülümseme, çenesine ve dudaklarına dokunulduğu zaman gösterdiği reflex gülümsemeden farklıdır. Bu gülümseme sosyal gelişimin başlangıcıdır. 3. ayın başından itibaren sosyal davranışlar ortaya çıkmaya başlar. Çocuğun ilk yıllardaki sosyal ve duygusal gelişimini, onun bilişsel gelişiminden ayrı düşünemeyiz. Her iki gelişim birbirini etkiler. İyi bir ortamda yetişen çocuk bilişsel gelişimini daha çabuk tamamlar. Sağlıksız ilişkiler içinde yetişen çocuk ise, daha geç tamamlar. Bu gecikme sosyal ve duygusal gelişmenin gecikmesine yol açar.[44] Bu dönemde Lokman suresinde bahsedilen eğitim konuları zihnin yeteri kadar gelişmemiş olmasından dolayı uygulamaya çok sınırlı olarak sokulabilmektedir. Bebeklik döneminin başlangıcında uygulanması gereken eğitim faaliyetleri, Rasulullah'ın tatbikatı esas alınarak şu şekilde yapılabilir: Sünnete göre çocuk doğduktan hemen sonra ilk gıda olarak ana sütü verilmez. Hurma veya benzeri tatlı bir gıda maddesi ağızda çiğnenir. Sonra çocuğun damağı onunla ovulur. Buna tahnik denir.[45]Daha sonra çocuğa dua edilir: Ve ilk telkin olarak kulağına ezan okunur. Doğumdan sonra yedinci günde sırasıyla şu yedi işlem yapılır. 1- İsim verilir ve sünnet edilir. 2- Ondan eza bertaraf edilir.[46] 3- Kız ise kulağı delinir. 4- Akika kurbanı kesilir. 5- Başı traş edilir. 6- Akika kurbanının kanı sürülür. 7- Traş edilen saçın ağırlığınca altın veya gümüş tasadduk edilir. [47] Bu dönem din eğitimi açısından bilinçsiz etkilenme çağıdır. 19. yy.'da elde edilen araştırma sonuçları çocuğun ilk duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasının ne denli önemli olduğunu ortaya çıkardı. Duygusal ihtiyaçları karşılanmış çocukla, bundan mahrum kalmış çocuk arasında daha sonraki gelişmelerinde farklılık gözlendi. Beden gelişmesi, zihin gelişmesi hatta hastalıklara karşı koyma hususunda bile değişik durumlar tesbit edildi. Bu şekilde başlayan deneysel psikoloji çalışmaları, çocuğun gelişme basamaklarını tesbit etti. Böylece sadece fiziksel gelişme ve beslenme çağı olarak düşünülen bu ilk dönemin, çocuğun eğitimi için de uygun bir ortam oluşturduğu görüldü. Buna göre bu döneme bilinçsiz etkilenme dönemi adı verildi. Bu dönemde yapılan yukarıdaki faaliyetlerin bir kısmında çocuğun bilinçli olarak tepki vermediği bilinse de etkilendiği açıktır.[48] Piage'de bu döneme duyusal devinim dönemi adını verir. Çocuğun duyularını kullanarak bazı alışkanlıklar kazanmaya çalıştığını söyler. [49] Erikson'a göre ise, bebeklik (1,5-3 yaş-özerklik) dönemi ya bir güven evresidir ki, çocuk bu evrede dış dünyayı güvenilebilir bir obje olarak algılar, ya da güvensizlik evresidir ki bu evrede çocuk dünyanın korku ile dolu olduğunu öğrenmeye başlar. [50] Gelişim boyunca sürecek olan çocuğun duygusal yaşantısı, onun akıl sağlığını da derinden etkiler. Akıl sağlığı bir bakıma duygusal sağlık, akıl hastalığı da duygusal hastalık demektir. [51] Psiko analitik görüşe göre eğer çocuk, yaşamının ilk yılında annesiyle anlamlı bir şekilde ilişki kurabiliyorsa, sıcaklığını ve sevgisini hissedebiliyorsa, onun kollarında kendini güvenli hisseder. Onun için sık sık kucağa alınmak, dokunulmak ister. Bu onun için bir ihtiyaçtır.[52] Güven duyma duygusu, kazanılan bir duygudur. Bunun böyle olduğunu, çocuğun tanıdığı kişilerin yokluğunda veya yabancıların yanında duyduğu endişeden anlayabiliriz. Bu davranışının sebebi onlara karşı henüz güven duygusunun oluşmamış olmasıdır. Temel güven duygusunu geliştiren çocuk, ben duygusunun bir yönünü gerçekleştirmiş olur. Daha sonra diğer insanlarla İlişkiler kurmaya başlar. Bu duygunun eksikliği ya da yokluğu, hem ben duygusunun ortaya çıkışını engeller, hem de çocukta iletişimsizlik ve ürkeklik hatta korku ortaya çıkarır. Temel güven duygusunun ortaya çıkışı, ancak ona gösterilecek sevgi ile mümkündür. Gerçi çocuk gelişiminin her döneminde sevgi olayı hiçbir zaman ikinci plana atılmaz. Fakat bu dönemde çocuğun birincil ihtiyacı sevgi ve şefkat görmektir. Anne-baba ve çocuk arasında sevgi konusu bu çalışmada hem eğitimde ailenin önemi, hem de sevgi ve şefkat ilkesi başlıklarında ele alınmıştır. Burada üzerinde durulacak bir husus da baba ile çocuk arasındaki iletişimin sağlıklı kurulabilmesi hususudur. Bazı babaların duygusal ve fiziksel yönden çocuklarından uzak kaldığı bilinen bir husustur. Çocuğun küçük olduğu veya bebeğin bakımı, doyurulması, bezinin değiştirilmesi gibi hususların kadın işi olduğu veya vaktinin olmadığı gibi mazeretler, babayı hiç bir zaman çocuğu ile ilgilenmekten alıkoymamalıdır. Annenin de bu duruma göz yumması veya izin vermesi çok anlamsız bir yaklaşımdır. Baba ile çocuk arasında yakın, sıcak ve sıkı bağların oluşmasını engelleyen bu tutumun mantıkî ve ilmi hiç bir açıklaması yoktur. Bu durumlara meydan vermemek gerekir. [53] Doğumdan sonra tatbik edilen tahnik olayının bedeni olduğu kadar psikolojik etkiside mevcuttur. Tatlı bir gıda maddesinin tadılmasından meydana gelen psikoloji çocuğun rahatlamasına sebeb olacağı açıktır. Bundan sonra çocuk için yapılacak dua, onun dünya hayatında karşılaştığı ilk davranışlar olarak önem arzeder. Kulağına okunan ezan ile de çocuk Allah'ın büyüklüğünü, yüceliğini işitecek böylece İslam'ın ilk şiarı kendisine telkin edilmiş olacaktır. Anlamasa bile ezan sesinin kalbinde derin tesirler bırakacağına şüphe yoktur.[54] Bu uygulama ile Allah inancı eğitimi başlamış olmaktadır. Bu dönemde özellikle çocuğa güzel bir ismin konulmasına dikkat edilmelidir. Rasulullah (S.A.V.) "Şüphesiz sizler Kıyamet günü isimlerinizle, babalarınızın ismiyle çağrılacaksınız. O halde isimlerinizi güzel koyun" buyurmaktadır.[55]Çocuğun alay ve eğlence konusu olmasına sebeb olacak, uğursuzluk, çirkinlik, kabalık ifade eden isimlerden sakınmak gerekir. Bu tip İsimlerle çağrılmak, çocuğun şahsiyetinin zedelenmesiyle sonuçlanabilir. Hem kızlara, hem erkeklere verilen bazı isimler çocuklarda cinsel kimlik bocalamasına sebep olur. Çocuğun iç çatışmasını artırır. Böyle bir isim vermekten de kaçınmak gerekir. [56] Çocuğun ilk günlerinde, dini eğitim faaliyeti böylece başlatılmış olmaktadır. İleriki günlerde, içinde Allah sözünün geçtiği Maşallah, Allah bağışlasın, Allaha emanet ol, Allaha ısmarladık gibi sözler ve dualar, onun sürekli bu söze muhatab olmasına sebep olacak ve olumlu etkilenmeler meydana getirecektir. Bunun için bu sözler çocuğun bulunduğu ortamlarda devamlı olarak söylenmelidir. [57] Bu dönemde çocuğun fizyolojik ihtiyaçları öne çıkar. Fizyolojik ihtiyaçların başında da uyku gelir. Onun için çocuğun uyku uyuması temin edilmeli, konu üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. Uykunun süresi bazı öğelere bağlıdır. Yeni doğanlarda bu süre 16-18 saatken bir yaş bebeklerinde 12 saate düşer. Uykunun ritmi ve derinliği de bu süreye etki eder. İlk günlerde 7-8 kez kısa sürelerle uyuyan çocuk 2 aylıktan sonra bu süreleri 2-4'e düşürür. 10 aylık olunca tüm gece boyunca uyur. Gündüzleri de 2-3 kez uyuyabilir. Genellikle yeterli kabul edilen uyku süresi, 2-5 yaş, 13-15; 6-8 yaş 12, daha sonraları 10-11 saattir. Gereğinden çok uyuma, yetersiz uyumaya göre daha az zararlı olarak düşünülür. [58] Uyku çocuğa rahatlık sağlamalıdır. Onun için yatmadan önce çocuğu fazla hareketten ve duygusal gerilimlerden uzak tutmalıdır. Ilık bir banyonun ardından, loş ışıklı bir ortamda, kısa ve sakin bir oyundan sonra, heyecanlı olmayan kısa bir hikaye veya masal anlatılarak veya ninni türünde bir müzik söylenerek çocuğun yatağına yatırılması onu sakinleştirecek, rahatlatacak ve mahmurlaştıracaktır.[59] Çocuğa ninni söyleyerek uyutma, anne-çocuk iletişiminde önemli rol oynar. Bu bakımdan çocuğu uyuturken ninni söylenmelidir. Bu melodinin çocukta bir rahatlık sağlaması tabiidir. Bunun için özellikle ülkemizde geniş bir ninni kültürü oluşmuştur. [60] Ayrıca eğitim açısından da bu dönemde dinlediği ninnilerden çocuk çok etkilenmektedir. Hayvanlar üzerinde bile müziğin etkisi bilinmektedir. Çocuk da ahenkli sesten etkilenmektedir. Ninni söylerken, çocuğun ondan etkilendiği gerçeğini unutmamak gerekir. Yeni doğan çocukta işitme iyi gelişmiştir. Çocuk işittiği seslere değişik biçimde tepki gösterir. Mesela, telefonun çalması, kapının hızla kapanması, arabanın çalışması veya korna sesi gibi ani ve kuvvetli seslere yeni doğan ağlayarak, sıçrayarak, tüm vücudunu hareket ettirerek cevap verir. Bu sesler onu huzursuz eder. Buna karşılık hafif ve ritmik sesler onu sakinleştirir ve rahatlatır. Çocuklar ritmik insan seslerinin geldiği yöne doğru vücutları ile hareket eder ve böyle bir tepki gösterirler. Çocuğun en çok ilgisini çeken sesin annesinin veya devamlı ona bakan kimsenin sesi olduğu gözlemlenmiştir. Yaklaşık 3 günlük bir bebeğin annesinin sesini yabancı seslerden ayırt edebileceği bildirilmektedir. Annesinin sesi ona daha özel bir anlam ifade etmektedir. Bu da anne-çocuk ilişkisi bakımından çok önemlidir. Bazı bilim adamları bebeğin anne karnında devamlı onun sesini duymasının bile etkili olduğunu ifade etmişlerdir. [61] Annenin çocuğunu büyütürken, uyuturken söylediği ninnilere dikkat etmesi gerekmektedir, içerisinde dinî motifler bulunan ninniler, sözler seçilmelidir. Allah Allah, Hû Hû gibi ritimli ve güzel sözlerle çocuk uyutulmalıdır. Çocuklar bunların farkında olmasa bile, bu sözler ileriki hayatında etkisini gösterecektir. Ezgi itibariyle beşik sallama ahengine uygun olan ninniler söylenirken, yatırılmasından uyumasına kadar veya ağlamasının azalması ile artmasına göre çocuk, az veya çok sallandığı gibi, annenin sesi veya bestenin tonu da bu durumlara göre artar yahut azalır. Anne sesini, çocuğunun ağlamasına, gülmesine, konuşmasına göre ayarlar.[62] Bebeklerin sese karşı bir hassasiyet kazanmasından sonra ninnilerin okunması ve ancak o zaman tesirli olması tabiidir. Nitekim, çocuklar ninni ile sükûn buldukları gibi deve vesair hayvanlar da güzel sesle söylenen nağmelerle yol alırlar. Yüklerinin ağırlığını bu suretle hafifletirler.[63] Hatta ninni bazı çocuklar için alışkanlık halini alabilir. Böylece çocuk, ilk milli musikî zevkini ve tesirini ninnilerle ana dilinde ve ana kucağında almaktadır. [64] Ninnilerin ilk şairi ve bestekârı annelerdir. Çocuğun annesi ve çevresi arasında oluşan muhtelif duyguların en saf ve samimi bir şekilde ifadesini; Türk annesinin Hakk'a iman ve teslimiyetini, sevincini, ızdırabını, tebessüm ve gözyaşlarını, ye'sini, ümit ve hayallerini birer birer ninnilerimizde görebiliyoruz. [65] Annelerimizin yavrularını büyütürken kullandığı dini nitelikli bazı ninniler şunlardır: [66] Erenlerin kılıcı, Arşa çıkar bir ucu, Her dertlerin ilacı, Lâilâhe illallah, ninni! (İstanbul ninnisi) Dandini dandini danası, Bir oğlan doğurmuş anası, O da Hûda'nın vergisi Hû, Hû, Hû!... (İsparta) Hû, Hû, Hû Allah, Lâilâhe illallah. Uyusun da büyüsün, Tıpış tıpış yürüsün, Hû, Hû, Hû yavruma, Ninni diyem büyüsün (Van) Çeşmelerden su gelir, Kapılardan hû gelir, Bizlere düğün bayram Bize Hak'dan hû gelir. Ninni yavrum ninni! (Gediz) Gül ağacın budamışlar, Gülü gonca bitsin diye, Allah seni bana vermiş, Her derdini unutsun diye! (Lâdik-Konya) Hû der de gider idim, ninni, Zikrullah eder idim ninni, İsmail peygamberin, ninni, Devesin güder idim, ninni! (Çankırı) Ninni ile uyuturum, Allah diye büyütürüm, Tevhid ile yürütürüm, Uyusun da büyüsün ninni, Tıpış tıpış yürüsün, ninni. (Konya) İçinde Allah lafzının geçtiği hû hû hû ezgisinin bulunduğu ninnilerden çocuğun etkilendiği bir gerçektir. Onun için böyle ninniler ihmal edilmemelidir. Daha sonraki yıllarda bu döneme ait olayları hatırlayamamış olmamız onların bizim üzerimizde etkisi olmadığını göstermez. Eğer böyle olsaydı, bu çağda elde edilen temel otomatizmleri izah edemezdik.[67] Bu dönemde (bebeklik) çocuğun en belirgin gelişimi fizikseldir. Hızla gelişen fizik yapı için temiz ve sağlıklı ortamlar temin edilmelidir. Çocuk mikroplu ve pis çevreden uzak tutulmalıdır. Sağlıklı beslenme çocuğun tüm gelişimine etki eder. Fiziksel gelişme diğer gelişim alanları ile canlı bir etkileşim içindedir. Özellikle zihinsel gelişimin yetersiz beslenmeden ve yaşama şartlarından büyük ölçüde zarar gördüğü bilinmektedir. "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" sözü bu gerçeğin ifadesidir. Sağlıksız çocuk mutlu değildir. Ağrılarından, ve rahatsızlıklarından dolayı da ilgisi kendisine yöneliktir. Çevre ile ilgilenmez. Kendisini de sevemez. Dolayısıyla başkaları ile de sağlıklı bir iletisin kuramaz. Çocuk sağlığının ilk ve en önemli şartı ise sağlıklı beslenmedir.[68] Büyüme dönemlerini şu ortak faktörler etkiler: a- Uyum zorlukları: Hızlı büyüme dönemlerinde yeni uyumlar yapmak çocuk için rahatsız edicidir. b- Eneri düzeyi: Hızlı büyüme enerji tüketici olduğundan çabuk yorulma meydana gelir. Bu durum da çocukta huysuzluk ve tedirginlik meydana getirir. c- Beslenme İhtiyacı: Yeterli miktarda gıda alamayan çocuk yorgun ve huysuz olur. d- Isı dengesi: Isı dengesi bozulan çocuk iştahsız olur. Bitkin, huysuz ve anti sosyal davranışlar gösterir. e- Beceriksizlik: Hızlı büyüme esnasında çocuk hantallaşır, tökezler. [69] Bunların yanında sosyo-ekonomik şartlar da büyümeyi etkiler. Beslemenin zamanı da önemlidir. Psikologlar arasında görüş ayrılığına sebep olan saatle besleme bugün terkedilmiş, çocuğun istediği saatte beslemenin onun psikolojik ve biyolojik gelişimi için daha uygun olacağı düşüncesi tercih edilmiştir. 1930’lu yılların düşüncesi olan saatli beslemenin bugün terkedilmesinin sebebi, çocuğun, acıktığı zaman yiyecek bulamayınca anne-babanın bu tutumuna hiç anlam verememesi ve bu durumun giderek onda öfkeli bir kişilik ve kayıtsızlık oluşturmasıdır. Çocuk acıktığında önemli olan husus, onun doyurulması değil, açlığının giderilmesidir. Bu da şu demektir ki çocuk ağladığında önce emzirilmeli veya maması yedirilmelidir. Eğer emmiyor veya yemiyorsa, ağlamanın sebebi başka konularda aranmalıdır. Çocuğunuzun, kendisine ve dünyaya güven duyması, güçlü ve sağlıklı bir kişilik kazanabilmesi, ancak, onun acıktığı zaman açlığının giderilmesi ile mümkün olacaktır. [70] Sağlıklı beslenen bir çocuk ilk 6 ayda doğum ağırlığının 2 katına, bir yaşında ise 3 katına ulaşır. [71] Bebeklik döneminde sağlıklı beslenme için bilinerek yapılması gereken uygulamalardan birisi de emzirme hadisesidir. Biyolojik gelişim ve büyümenin temeli olan sağlıklı beslenme ile ilgili olarak ana sütü ve emzirme ile bunların çocuğa yararları üzerinde bugün olduğu kadar, tarih boyunca da önemle durulmuştur. Mesela İbn Sina bu konuların üzerinde çok durur.[72] Ana sütünün gerek bedensel gerekse ruhsal olarak sayılamayacak kadar çok faydası vardır. Bu faydaların başında, beslenme konusunda çocuğun, ilk aylardaki bütün ihtiyaçlarını karşılaması gelir.[73] Süt çocuğunun beslenmesinden amaç; çocuğun sağlığının devamının yanısıra, normal büyüme ve gelişmenin sağlanmasıdır. Bu ihtiyacın giderilmesinde yetersizlik, ileriye dönük bazı olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Bundan dolayı binlerce yıldan beri ana sütü, çocuk beslenmesinde tek kaynak olmuş ve bundan yoksun kalan çocuklar, fazla uzun ömürlü olamamışlardır. [74]Ana sütünün dışında hiçbir besin maddesi ana sütünün yerini tutamamaktadır. İnsanları daima yolun en uygununa yönelten Kur'an, bu konuda da bize ışık tutmakta, her halükarda çocuğa ana sütü verilmesini tavsiye etmekte, hatta bu konuda annelere sorumluluk yüklemektedir. "Anneler, çocuklarını emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için tam iki sene emzirirler." [75] Bu ayette iki tam sene annelerin çocuklarını emzirmeleri lazım geldiği, bunun anneliğin gereklerinden olduğu beyan edilmektedir.[76] Eğer baba çocuğun anne tarafından emzirilmesini istiyorsa, annenin bu isteğe uyması vaciptir.[77] Fakat, çocuğun rızkını temin etmek babanın görevi olduğundan emzirmenin anneye vacip olması hususuna, itirazlarda bulunulmuştur.[78] Buradaki iki senelik zaman, azamî süre olup, bunu azaltmak caizdir.[79] Zaten ayetin devamında ana ile babanın istişare edip anlaşarak, iki senelik süreyi daha öne almalarında bir mahsur olmadığına beyan edilmektedir. "Ana baba aralarında danışarak ve anlaşarak sütten kesmek isterlerse her ikisine de sorumluluk yoktur." [80] Çocuğu yakından ilgilendiren böyle bir kararın alınmasında istişarenin şart koşulmasının sebebi, çocuğun muhtemel bazı zararlardan korunmasını temin içindir. [81] Böyle bir hareketin zararlı olmasının önüne geçmek için yalnız ana ile babanın istişaresi kifayet etmez. Bu konuda uzman olan kişilere de danışılması gerekir ki çocuk bu hareketten hiç bir şekilde zarar görmesin, yani ana ve baba bu konuda karar verirken uzmanlara veya tecrübelilere danışmak, kendi rızaları üzerine böyle bir istişareyi de katmalıdırlar. Ancak o zaman sorumluluktan kurtulurlar. Yoksa yalnız karşılıklı rıza ile emzirmeye son vermek onları sorumluluktan kurtarmaz. [82] Çünkü bazı durumlarda (istisnaîde olsa) anneye emzirme, babaya da bakım masrafları, ağır gelebilir. Bunun sonucunda da çocuk aleyhinde bir ittifak oluşturabilirler. İşte çok az bir ihtimalle bile olsa, vukuu mümkün olan böyle bir durumun önüne geçilmesi, ancak, böyle mümkün olabilir. Kur'an, çocuğun haklarını sağlama alırken küçük bir detayı bile ihmal etmemiştir. Emzirme müddeti ise, bugün tip otoriteleri tarafında 9-12 ay olarak tavsiye edilmektedir. Süt anne konusundaki hüküm ise şudur. "Çocuklarınızı süt anneye emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun bir şekilde öderseniz, size sorumluluk yoktur. Allah'tan sakının yaptıklarınızı gördüğünü bilin"[83] Çocuğun bakımı ve gözetimi için gerekli şefkat ve ilgiyi en iyi gösterecek olan anne olduğu için, onu emzirmeye de en layık olan şüphesiz gene annedir. Fakat boşanma, hastalık, süt kesilmesi gibi bazı sebeplerle anne bu vazifeyi yerine getiremez veya getirmezse veya baba bu görevi yapmaktan anneyi men ederse, bu gibi hallerde çocuk için süt anne tutmakta bir mahzur yoktur. Fakat örfe uygun düşen bir miktarda, ücretinin süt anneye, muhakkak ödenmesi gerekir.[84] Böylece onun çocuğa isteyerek bakması temin edilmiş olur. Şayet çocuğun emzirilmesi için uygun bir kadın bulunamazsa, o zaman emzirme, anne üzerine vacip olur. [85] Ayetin sonunda da bu konularda çocuğu emzirmemek ve böylece ölümüne sebep olmak, boşanmış fakat çocuğu emziren annenin nafakasını ihmal etmek, süt anne bedelini ödememek veya öderken örfe uygun davranmamak gibi kötü niyetle hareket edilebilinecek hususlarda samimiyet ve hüsnüniyetle hareket edilmesi istenmekte ve taraflara Allah'tan korkmaları emredilmektedir. Böylece kendisi ile yakından ilgili olduğu halde küçüklüğü sebebi ile haklarını savunamayacak durumda olan çocuğun, hakkının verilmemesine yol açacak en küçük bir boşluk bile bırakılmamakta; ihmali görülenlerden de hesap sorulacağı bildirilmektedir. Bu görevlerin yerine getirilmemesi hususunda hiç bir mazeret geçerli görülmemiş, süt kesikliği, fakirlik gibi insanın elinde olmayan durumlara bile çözüm getirilmiştir. Bunlar bile çocuğun bu en lüzumlu gıda maddesinden mahrum bırakılmasına sebep teşkil etmezken boşanma gibi ihtiyari durumlar ve hele hele, estetik görünüşün bozulacağı gibi saçma endişeler, hiç bir zaman çocuğun haklarını gasp etmeye, mazeret olarak gösterilemez. Boşanma durumundaki hükümler de aynen evlilik içinde olduğu gibidir. Konunun üzerinde bu derece ısrarla durulması, herhalde çocuğun bu tabii beslenmeye ihtiyacının, hayatî derecede bir önem taşımasındandır. Emzirme, çocuğun dünya nimetleri ile tanışmasına vasıta olur. Onun ilk aylardaki büyümesinde ve psikolojik gelişiminde de son derece mühim yer tutar. Emme ameliyesinin anayı meme kanserinden koruyucu olması, onun bir diğer faydasıdır. [86] Çocuğun, özellikle ilk aylarda kuvvetle ihtiyaç duyduğu sevgi ve şefkat dolu hareket ve tezahürler, emzirme olayı ile en canlı biçimde gerçekleşir. Gene bu olay, ana ile çocuk arasında, çocuğun ruh sağlığı açısından son derece önemli, çok kuvvetli bir bağ oluşturur. Böylece sevgi ve şefkat hislerini tadan çocuğun gelecekteki hayatında ve davranışlarında bu duyguların önemli bir yer tutması temin edilmiş olur. Emzirme, anne çocuk ilişkisini ruhsal yakınlık içinde sağlıklı bir şekilde tamamlar.[87] Anne sütü ve emmenin, çocuğun ruh sağlığı için böylesine önemli olduğunu iddia eden genel yaklaşımın yanında onun büyülü bir etkiye sahib olmadığını ileri süren görüşler de vardır. [88] Emzirilmeye yoğun olarak ihtiyaç hissettiği zaman, kendisinin bu ihtiyacı giderilmeyen ve bunun sonucu sevgisiz kalan çocuk, ilerde de sevgi ve şefkat göstermesi gerektiği zaman ya bunlardan hiç nasibini alamamış şekilde acımasız, ya da hastalık derecesinde, merhametli davranışlar sergileyecektir. Ana sütünün biyolojik faydası sayılamayacak kadar çoktur. Çocuk için bileşimi en uygun, sindirimi kolay, besin değeri çok yüksek, birçok hastalıklardan koruyan, mikropsuz, ucuz, pratik ve yeri başka bir besin maddesi ile hiçbir zaman doldurulamayan bir gıdadır. [89] İşte bu özelliklerinden dolayı Kur'an ana sütü ve emzirme üzerinde bu derece ısrarla durmaktadır. [90] Çocuk bu dönemde gerek bedenen, gerek psikolojik olarak ana ve babaya bağımlıdır. Emme hadisesi sebebiyle bu bağımlılık anaya karşı daha kuvvetlidir. Emme, çocukdaki en kuvvetli refleksdir. Uykuda bile sürer. Uyku esnasında emme hızlanır ve psikolojik bir gevşeme sağlar. Bu refleksin şiddetinden dolayı çocuk, anasını emdiği halde zaman zaman da parmağını, herhangi bir eşyayı veya bir yalancı memeyi (emzik) emme ihtiyacı duyabilir. [91] Emzik uykuda ağzından alınsa uyanır. Tekrar alır. Anası tarafından emzirilmediği takdirde de emme ihtiyacını gideremeyeceği açıktır. Böyle bir durum ise, ileriki yıllarda çocukta bazı davranış bozukluklarına sebeb olabilir. Saldırganlık bunlardan biridir. Aynı zamanda emmemesi sebebiyle bebekliğinde uyarıcıdan yoksun kalan çocuğun cinsel duygularında da bir boşluğun meydana geleceği, ilerde bu boşluğu cinsel yönden kendi kendini uyararak dolduracağı ileri sürülmüştür. Emziği zorla elinden alınan çocuk için de bu durum geçerlidir.[92] Emme, anne ile çocuk arasındaki sevgi ve şefkat bağını oluşturan en önemli etkendir. Bilindiği gibi çocuğun bazı davranış biçimleri doğuştan değildir. Mesela; tutumlar ve duygular zamanla oluşur, kazanılır.[93] Emzirme çocuğun duygusal hayatını oluşturan önemli bir etkendir. İlk zamanlar anadan çocuğa olan şefkat hisleri, emmenin tesiri ile giderek çocuktan anaya, sevgi bağlarını oluşturur. Ana ve babaya itaatin temelinde var olması gereken, sevgi duyguları bu yaş döneminde böyle oluşmaya başlar. Çocuğun emme isteğinin sebebini her zaman açlık güdüsü teşkil etmeyebilir. Çocuk bazende sevilme, okşanma ve şefkat görme ihtiyacını tatmin için emmek isteyebilir. Bütün bu özellikler bilinerek, çocuk acıktığı ve ağladığı zaman emzirilmesi gerekir. Aksi bir tutum çocukta tatminsiz bir kişilik oluşturabilir. Bu dönemin bir başka dikkat edilecek noktası, zihinsel gelişimin, bir başka unsurla, duyuların gelişip çalışması ile gösterdiği paralelliktir. Duyu organları ile kas hareketlerinin işbirliğinin artması çocuğun zihinsel gelişiminin temelleridir. İlk iki yıl içinde duyu-hareket birlikteliğinde, hareket imkanlarının kısıtlanması ve uyarıcı yetersizliği, ileriki yaşlarda öğrenme güçlüklerine sebep olmaktadır. İlk günlerden itibaren çevredeki uyarıcılara tepkide bulunan çocuk, zihninde bu tepkilerin izlerini saklar. Benzer uyarıcılarda o izler doğrultusunda yeni davranış dengeleri kurarak cevaplar verir. Böylece çevreyi özümler, ona kendini uydurur. [94] Bu dönemin başlarında çocuk, zihinsel gelişimi için entellektüel uyarıcılara ihtiyaç duyar. Çünkü henüz kendisi olan ve kendisi olmayan arasında ayırım yapamaz. "Ben" bilinci henüz oluşmamıştır. Eşya ile kendisi arasında fark gözetmez. Belirli bir dönemden sonra "ben"in farkına varır. Mesela parmağını oynatabileceğini, buna gücünün yettiğini hissetmesi, onun için çok önemli bir dönüm noktasıdır. Zihinsel gelişimde önemli bir aşamayı gerçekleştirmiş demektir. Ona bu tür algılamalarında yardımcı olmak gerekmektedir. Bunun için de çevresinde bol bol uyarıcı bulundurulmalıdır. Piaget "Çocuk ne kadar çok şey görür ve duyarsa, o kadar çok görmek ve duymak isteyecektir" demektedir. Bu konuda yapılmış araştırmalarda (Dr. Wayne Dennis'in Tahran ve Beyrut araştırmaları) entellektüel ihtiyaçlarının karşılanmadığı ortamlarda, çocukların motor gelişimlerinin yavaş seyrettiği ve geç ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Mesela bir kısım çocuğun iki yaşına kadar oturamadığı, tümünün ise, gene iki yaşına kadar yürüyemediği tesbit edilmiştir. Oysa normal olarak çocuk dokuz aylıkken oturabilmekte; ondört aylıkken yürüyebilmektedir.[95] Bu dönemde çocuğun dikkat süresi de tesbit edilmelidir. 1 yaşındaki çocukta 20 dakika olan dikkat süresi, 2 yaşında 15 dakikaya iner. Dikkat süresinin bitmesi, bıkmaya ve hırçınlığa sebep olur. Onun için dikkat süresi bitmeden ana-baba, çocuğa değişik bir başka oyuncak hazırlamalıdır. [96] Ayrıca ilk yaş içinde çocuk için sevgi kaynağı olan anne figürü bir veya iki kişi olmalıdır. Çocuk ait olduğunu hissettiği bir kişiyle teketek olarak duygusal bir bağ kurmaya ihtiyaç hisseder. Onun bu ihtiyacını yaygınlaştırmamak gerekir. O zaman duygusal bağın şiddeti azalır. [97] Bu dönemde ayrıca çocuğun kendi vücudunu, çevresini, etrafındaki söz ve hareketleri keşfedeceği ve bu keşiflere göre çevresindekilere kendince (ağlayarak, bağırarak, yaramazlık yaparak) bazı mesajlar vereceğini bilerek eğitimini sürdürmek gerekir. Çocuğun bu mesajları veriş şeklinin onda alışkanlık olarak kalmamasına da özen gösterilmelidir. Çünkü bu yaş dönemi çocuğun başkalarıyla münasebetlerinde kendisi için gerekli olan temel otomatizmleri elde ettiği dönemdir. [98] Doğumdan sonra ilk bir yıl genellikle bebeklik dönemi diye adlandırılır. Bu dönemde olaylara iyimser bir gözle bakabilirse, büyüdüğünde de ihtimal ki iyimser olacaktır. Bu konuda ilk yıl diğer psikolojik gelişme evrelerinden daha önemli ve belirleyicidir. [99] İlk insan ilişkileri ve ilk entellektüel ihtiyaçlar, bu dönemde ortaya çıkar. 1-2 yaş dönemi, sıralama dönemi olarak da adlandırılır. "Ben" bilincinin oluşmaya başlaması, kendisi olan ve olmayanı farketmesi ve motor gelişimi, sıralama döneminin belirgin özellikleridir. Bu döneme girinceye kadar sınırlı ve pasif olan çevreyi tanıma ve öğrenme çabaları, yürümeye, başlayıncaya kadar bu şekilde sürer. Yürümeye başlayınca bu tutumu değişir. Aktif bir hal olmaya başlar. Bu durumda çocuğu engellemek yerine evi, onun tehlikesizce dolaşabileceği bir şekle sokmak daha doğrudur. Oyuncaklarını çoğaltmak ve çeşitlendirmekte bu sırada dikkat edilmesi gereken hususlardandır.[100] Ağlama bu dönemde çocuğun en etkili silahı ve diğer insanlarla iletişim kurma aracıdır. Önceleri her şeye ağlayan çocuk, ihtiyaçlarının düzgün aralıklarla karşılandığını görerek yavaş yavaş beklemeyi öğrenir. Daha az gürültü yaparak ağlar. Bebeğin tepkilerine duyarlılık gösteren anneler, giderek ağlamanın niteliğinden çocuğun isteğini anlayabilirler. Bu dönemde itinalı bakım ve gözetim, çocukta temel güven duygusunu oluşturmaya büyük çapta yardımcı olur. [101] Bebeklik dönemi çocuk üzerinde son derecede etkili olan ve dıştan gelen bir müdahale ile kapanır. Bu müdahale, çocuğu sütten kesmektir. Bu hareket ile çocuğun en kuvvetli refleksi olan emme hadisesi son bulmuş olur. Bu, onun beklemediği bir olaydır. Bundan dolayı, zaten pek büyük bir heyecanlanma yeteneği gösteren çocukta bu etkiye tepki olarak büyük bir sarsıntı meydana gelebilir. Sarsıntının şiddeti veya bu tip sarsıntıların kısa bir dönemde tekrar tekrar meydana gelmesi, çocuğun ilerde şekillenecek karakteri üzerinde derin izler bırakır. Bu bakımdan özellikle sütten kesilirken, çocuğun diğer hareketlerine pek fazla müdahale edilmemeli, onun zararsız bazı aşırı davranışlarına göz yumulmalıdır. Bu sırada yanlış bir tutum, çocuktaki zihin gelişmesini yavaşlatır, güvensizlik ve aşağılık kompleksi teşekkül ettirir. Korku ve ürkeklik uyandırır. [102] Sütten kesme hadisesi aynı zamanda çocukta, itaatkârlık duygusunun uyandırılmasına sebeb olacak ilk ve en önemli faaliyettir. O ana kadar yeri bir başka gıda maddesiyle doldurulamayacak kadar önemli olan bir alışkanlıktan, bazı zaruretler sebebiyle vazgeçmek zorunluluğu, çocuğun ruhi hayatında derin akisler uyandırır. Hadisenin bu yönüde göz önünde bulundurulmalıdır. Bu dönemin sonu ayrıca çocuğa tuvalet alışkanlığını kazandırma çalışmalarının başlangıcıdır. 2 yaş dönemi çocukta direniş gösterilerinin ortaya çıktığı dönemdir. Böyle bir durumda endişe edilmemelidir.[103] Çocuk normal gelişmesini göstermektedir. Sütten kesmenin huzursuzluğu sebebiyle ortaya çıkan direniş ve yeni başlayan hürriyete kaçış (özerklik) duyguları çok dikkatli bir eğitim çalışması gerektirmektedir. Bu dönemde bunları dengeleyen itaatkârlık eğitimini devreye sokmak gerekmektedir. Bebeklik döneminin sonları ile ilk çocukluk döneminin başlangıcı (2,5 yaş) serkeşlik evresi olarak nitelenir. Bu dönemde çocuk kararsız ve isyankardır. Zaman zaman hırçınlık yapar. Bu tutumların şiddeti çocuktan çocuğa değişir. Aşırı disiplin bu negativizmi artırır. İlerde inatçı bir kişiliğin ortaya çıkmasına sebep olur. [104] Bebeklik döneminde asla yapılmaması gereken şeyler şunlardır. 1- Bebeğin ağlamasına kayıtsız kalınmamalı. 2- Çiş alışkanlığı elde ettirmek için vaktinden önce baskı yapılmamalı. 3- Şımartma endişesi ile sevgi ve şefkat gösterilerini azaltmamalı. 4- Babalarının bebeğe kayıtsız kalması önlenmeli. [105] Sıralama çağında ise çocuk asla engellenmemeli, ev çocuğun gezebileceği hale getirilmelidir. [106] 2- İlk Çocukluk (Gulâm) Dönemi: Bu dönem üç yaşından itibaren başlar. Yedi yaşına kadar devam eder. Bu dönemin gelişim özellikleri de şöyle özetlenebilir: [107] a) Bedensel Gelişim: Bedensel gelişme sürekli bir olaydır. İki yaşındaki çocuk, yetişkinin duyusal yeteneklerinin hemen hemen tümüne sahiptir. Bu nedenle, beş yaşından sonra duyusal yetenekte bir gelişmeden söz edilmez, ancak beyni gelişmesi devam eder. İki yaşındaki çocuğun beyni, yetişkin insan beynin ağırlığının % 75'i kadardır. Bu oran beş yaşında % 90'a ulaşır. [108] b) Bilişsel Gelişim: Piaget bu devreye operasyon öncesi (prc-operational) dönem adını verir. Bu evrede çocuk dile ve sembolik düşünce yeteneğine sahiptir. 2-3 yaşlarında bir çocuk tüm kırmızı blokları bir araya getirerek gruplandırma yeteneğinin geliştiğini bize gösterebilir. Zihinsel olarak kendi içlerine yoğunlaşmışlardır. Başkalarının görüş açısını kavrayamazlar. Yine bu devrede bir ağaç dalını at gibi kullanmaya, ana-baba rollerine girerek arkadaşlarıyla yetişkin ilişkilerini taklit oyunları oynamaya başlarlar. Beş yaşındaki bir çocuk, bir nesneyi ayrı, bağımsız bir nesne olarak değil, o nesnenin ifade ettiği sınıfın bir temsilcisi olarak görebilir. Mesela 2 yaşındaki bir çocuk, biri yuvarlak ve biri küp iki nesneyi aynı biçimde algılarken, 5 yaşındaki bir çocuk bir nesneyi küp, diğerini küre olarak iki kavramı birbirinden ayırmıştır. 5 yaşındaki bir çocuk soyutlama ve genelleme adımını gerçekleştirmiştir.[109] c) Motor Gelişim: 2-6 yaş arası dönem, yani çocuğun yürümeye başlamasından sonraki dönem yoğun bir motor gelişimi evresidir. 3-4 yaşındaki çocuk parmak ucunda yürümeyi başardığı gibi normal yürümede adımları uygun ve 2 yaşa oranla uzundur. Geri yürümeyi başarır. 4-5 yaşındaki çocuk ayağını basarken yetişkin gibi kullanarak yürür. Enerjik olan 4 yaş çocuğu tırmanma, sıçrama, atlama, hızla bisiklet pedallama ve takla atma gibi tüm bedensel etkinlikleri sever. 5-6 yaş arasında hareketlerin koordinasyonu düzgündür. Çocuk bisiklete binmek, tahta üzerinde yürümek gibi denge etkinlikleriyle ilgilidir. [110] d) Dil Gelişimi: İki yaşındaki çocuk bir veya iki kelimeden oluşan ifadeler kullanabilir. 2-5 yaş arasında süratli bir gelişim gösterir. Çocuk 3 yaşını doldurduğunda 3-4 kelimeden oluşan cümleler kurmaya başlar. Bu cümlelerde fiillerin geçmiş, şimdiki, gelecek zamanlarını doğru olarak kullanır. Beş yaşına geldiklerinde dillerini başarıyla ve gramer kurallarına uygun olarak kullanabilecek beceriyi kazanırlar. Dil gelişimini sağlıklı olma, zeka düzeyi, sosyo-ekonomik koşullar, cinsiyet, aile ilişkileri, ve konuşmaya teşvik etkiler. Dil eksiklikleri de bu devrelerde göze çarpmaya başlar. Dil hataları: 18 ayla 3-4 yaş arası çocuklar genellikle telaffuz hataları yapar. Bunların sebebi yanlış öğrenmedir. Genellikle r harfini değiştirirler. Kelimenin ortasından bir veya iki heceyi atlarlar. Objelerin adını değiştirirler. Dil bozuklukları: Bu bozukluklar çoğunlukla çocuğun duygusal bakımdan kırıklığa uğradığında görülür. Bunlar annenin aşın otoriter olduğu ailelerde saptanmıştır. Duygusal Gelişim: Bu dönemde korkular yaşla paralel olarak artmaktadır. Korkuların sebebi ani uyarım ve uyum gösterememedir. Korku, çevredeki şartlara, uyarımın veriliş biçimine geçmiş yaşantılara, o andaki fizyolojik ve psikolojik duruma bağlıdır. Köy çocukları üzerinde yapılan bir araştırmada 4-15 yaş köy çocukları incelenmiş korkuya etken olan faktörlerin % 75'ini hayvanların oluşturduğu tesbit edilmiştir. 2-5 yaş arası dönemde korku sebepleri olarak hırsız, hayali yaratıklar, köpek, karanlık, motor gürültüsü, şimşek, ani ses ve yalnız kalmak sayılabilir. Kıskançlık belirginleşir. Kaynağı genellikle çocuğun içerlemesidir. Buna da genellikle sosyal etkileşim sebep olur. Öfke tepkilerinin kaynağı ise çocuğa yapılan engellemelerdir. Endişe ise genellikle sinirlilik, gerginlik ve korku duygularından kaynaklanır. [111] e) Sosyal Gelişim: 2 yaş çocuğunun duygularının son derece geliştiği görülür. O artık yürüyebilir, objeleri eliyle tutabilir, kelimeleri kullanarak arzularını dile getirebilir, giyeceğini kendisi seçmek ister, ayakkabılarını kendisi bağlamak ister, sokakta çıkıp oynamak ister. Bedensel gelişimi ve dili kullanabilmesi, çocuğun çevresiyle daha bağımsız ilişkiler kurmasına imkan verir. Çocuğun bağımlılık davranışı bir devrede giderek azalır.[112] Bebeklik döneminde çevresini keşfeden ve bedensel ve motor gelişim sonucu yürümeyi, zihinsel gelişim sonucu da kendine göre çevresine mesaj vermeyi öğrenen çocuk, iki yaşın sonlarında yavaş yavaş davranışlarında hürriyete doğru ilk adımlarını atar. Ana ve babasına bağımlılığı giderek azalır. Bazı karşı koyma hareketleri başlayabilir.[113] Gene de 3 yaş çocuğu dengeli ve daha olumlu bir bireye dönüşmeye başlamıştır.[114] Bu tip davranışları normal kabul etmek gerekir. Hatta çocuğun, davranışlarında hür olma maharetini kazanabilmesi için bütün bunların gerekli olduğu bile söylenebilir. Yani çocukta artık kişilikle ilgili özel davranışlar ortaya çıkmaktadır. Üçüncü yaşta gelişen özerklik duygusunun aşırı baskı, ceza, korkutma veya utandırma yöntemleri ile engellenmesi, çocuktaki benlik gelişmesinin sağlam ve tutarlı olmasını engeller. Bu durum da çocukta aşırı bağımlılık, uysallık ve boyun eğme özelliklerini taşıyan bir kişilik oluşmasına neden olur. Engellemelerin saldırganlık ve yıkıcılık dürtülerinin birikimine neden olduğu da bilinmektedir. Engellemelerin zayıfladığı anda da bunların antisosyal davranış biçimleri şeklinde dışa vurulması kaçınılmazdır. [115] Gerek bu dönemde, gerekse gelişimin ileriki yıllarında çocuk, aile içinde şu beş özgürlüğünü kullanabilmelidir. a- Algılama b- Duygularını ifade c- Düşüncelerini ifade d- İsteme ya da reddetme e- Kendini, özünü gerçekleştirme[116] Çocuğun özgürlüğü ile paralel olarak zaman zaman da ondan bazı hareketlerin yapılmasını kesinlikle istemek gerekir, (uyuması, yemeğini yemesi, temizlik alışkanlığı kazanmaya çalışması gibi)[117] Bu çağda çocuğun bu tip davranışları kanalize edilmelidir. Çünkü çocuğun uyarılmaya da ihtiyacı vardır. [118] Uyarılmayı özerklikle karşı karşıya getirmemek fakat dengelemek gerekir. Çocuğun hareketlerine müdahale zamanı ile ilgili belirli bir yaş zikredilmemiştir. Bazı terbiyeciler çocuk konuşmaya başlayınca, bazıları ise, onda utanma duygusu belirince müdahale etmeyi savunmuşlardır.[119] Genellikle çocuğun konuşmaya başlama çağı, iki yaşın sonudur. Çocuğun özerkliğinin engellenmemesini istemek, onun başıboş, her istediğini yapan bir varlık olmasını istemek anlamı taşımamalıdır. Zaten, her istediğinin yapılması çocuğu mutlu etmez. Kolay elde etme, onun fiziksel ve sosyal becerilerde ustalaşmasını engeller. Hayal gücü ve problem çözmeye olan yatkınlığı gelişmez. Bağımsızlıktan tam anlamıyla yararlanmak onun bazı yönlerden kısıtlanmasıyla mümkündür.[120] Onun için çocuğun bazı hareketlerine müdahale edilmelidir. Eğitimde disiplin önemlidir. Özellikle bebeklik ve ilk çocukluk dönemine ehlileştirme adının verilmesi, bu öneme ve gerekliliğe işaret eder. Disiplin, insanın yapmak istedikleri ile toplumun kısıtlamaları ve çevrenin istekleri arasında denge kurmak gereğinden kaynaklanır. Bu anlamda çocuğun davranışlarını disiplin altına almak, ona, kullanılabilir daha geniş bir hürriyet sağlamaya yöneliktir. İdare edebileceğinden daha fazla hürriyeti olan çocuk tehlikeye düşer. Bu durum gelişimin zıtlıklarından biridir. Kısıtlama ve kontroller sayesinde çocuk, sonuçlarını kavramaktan aciz olduğu bir çok tehlikeden uzak tutulabilir.[121] Bunlardan dolayı çocuğun disipline ihtiyacı vardır. Disiplinli hayat, ancak bir yol gösterenin isteklerine itaat etmekle mümkündür. Yakın zamana kadar eğitimde genel eğilim, otoriter olmak değil, çocuğun her dediğine evet diyen bir anlayış doğrultusunda idi. Son zamanlarda özellikle okul anlayışında bu tutum terkedilmeye başlanmıştır. [122] Çocuğu disipline ederken iki hususa dikkat etmek gerekir. 1- Onunla ilgili alınan tedbirlerin, konulan yasaklamaların, hatta verilen cezaların sebebini ona açıklamak 2- Alınan tedbirleri bir düzene, bir mantığa göre almak. Tutarlı bir yapı oluşturmak.[123] Bu iki konu disiplinin başarısı ve çocukta istenmeyen oluşumlar ortaya çıkmaması açısından son derece önemlidir. Çocuğun kaslarının çalıştırılıp geliştirilebilmesi için bazı hareketleri yapmasının zaruri olduğunu bilmek gerekir. Yavaş yavaş jimnastik, takla, güreş eksersizleri yaptırabilir. Onun için çocuğun tehlikesiz, materyali bol ve değişik bir ortamda yalnız kalmasına imkan verilmelidir. Çocuğun özerklik dönemine girmesi, ondaki kabiliyetleri tesbit ve onun biçim vericiliğini[124] geliştirmek için bir fırsat olabilir. Bunun için bol ve çeşitli malzemeden yararlanılabilinir. Malzemesi bol ortam çocuk için oyuncağı çok olan ortam demektir. Çocuk eğitiminde oyuncağın çok önemi vardır. Özellikle çocuğun kağıt, kalem, boya, çamur, plastik şekillerden oyuncaklarla oynaması çok faydalıdır ve gereklidir. Burada dikkat edilecek husus, oyuncakların zararsız ve kullanışlı olmasıdır. İşlevsel olarak da çocuğun onlardan yeni şekiller meydana getirmesine de imkan verecek şekilde yapılmış olmasına dikkat edilmelidir. Oyuncak, kendi başına belirli bir şekil veya kurguya sahib olmamalıdır. Onlara çocuk biçim vermelidir. Bu onun algılama gücünü, bilincini, özgürlüğünü, esnek düşünme yeteneğini geliştirir. Kendine olan güvenini pekiştirir. [125] Kendi başına belirli bir şekil ve kurgusu olan oyuncaklar çocukta sadece tekrarlamayı gerçekleştirir. Denge Yayınlarından çıkan F. Dudson'un Ahmet Gümüş tarafından Türkçeye tercüme edilmiş Çocuğunuzu Tanıyor musunuz? isimli kitabın sonunda çeşitli yaş dönemlerine ve amaçlarına göre düzenlenmiş bir oyuncak listesi bulunmaktadır. Bu dönemde çocuk dile ve sembolik düşünce yeteneğine sahiptir.[126] Konuşma bir yönü ile yaşamakla öğrenilen bir maharet özelliği gösterirse de bir yönü ile de eğitim konusudur. Önce kelimelerin manalarını anlamakla başlayan bu faaliyet, sonra onları kullanarak geliştirilir. Kur'an'da dil ve dilin önemi ile ilgili bazı ayetler vardır. Bunlar, konuşma ve bir dil kullanmanın önemini belirtmek için dilin varlığını ve değişik toplumların dillerinin çeşitli oluşunu Allah Teala'nın varlığının delillerinden biri olarak saymaktadır. Allah'ın varlığının delili olan bir şeyin de şüphesiz en iyi şekilde öğretilmesi ve kullandırılması gerekmektedir. "Onun delillerinden biri de? gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır." [127] Dil zekaya bağlı olarak gelişir. Dil yeteneği ile zihin yeteneği arasında bir doğru orantı bulunduğu kabul edilmektedir. [128] Kelimelerle dolu olan bir dünyanın içine düşmüş olan çocuk, bu kelimeleri, önce anlaması, daha sonra meramını anlatmak için bunları kullanması gerekir. İnsanlar arası ilişkiden dolayı kendi kendine oluşuyor gibi gözüken bu faaliyetin de eğitilmeye ihtiyacı vardır. Çocuğun dil eğitiminde 3 ve 4 yaş özellikle önemlidir. Kekemelik ve seslendirememe bu yaşlarda ortaya çıkar.[129] 6 yaşın sonunda çevresi ile bilgi alış-verişi yapabilecek, çevresini istekleri ve ilgileri doğrultusunda kontrol altına alabilecek ve duygularını açıklayabilecek bir seviyeye ulaşmalıdır. [130] Dil gelişiminin çocuğun sosyal gelişimine etkisi çok büyüktür. Dili iyi kullanması, çocuğu, egosundan uzaklaştırıp sosyal bir kişi olmasını sağlar. Kendisini kontrol ve takip edebilir. Düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını öğrenir. Dolayısıyla de kendine güven duygusunu hissetmesine yardımcı olur.[131] Bir anlaşma aracı olan dil, birbirleri ile anlaşmanın başka yollarını bulan ikizlerde tek çocuklara göre daha yavaş gelişir. İkizler için, el kol işaretleri, jestler, tek kelimelik cümleler normal konuşmalar kadar anlamlı olabilmekte, onun için kendi aralarında anlaşmak için çok kelimeye ihtiyaç hissetmemektedirler. Bunun sonucunda da dil gelişimi yavaş olmaktadır.[132] Dilin özellikle kültürel değerleri yeni nesillere intikal aracı olduğu[133] düşünüldüğünde Kur'an'da Allah'ın varlığına delil olarak gösterilmesi suretiyle öneminin vurgulanması çok ilgi çekicidir. Her insan, doğrudan doğruya yaşayarak öğrendiğinden çok daha fazlasını dili öğrenme yoluyla öğrenir. [134] Aynı zamanda zihinsel süreçleri de içeren dilin iyi kullanılması için yapılan eğitim, çocuk eğitiminde hiç bir surette ihmal edilmemelidir. Ayrıca çocukta vicdanın oluşmasının dil öğrenimi ve kullanımı ile yakın alakası hiç unutulmamalıdır. Toplumla uyuşabilmek, bunun için gerekli davranışları benimseyebilmekte konuşmanın büyük önemi vardır. Çocuk konuşmayı öğrenecek ki yapması veya yapmaması gereken şeyleri kendi kendine tekrarlayarak sindirebilsin. [135] İlk çocukluk döneminin başlangıç zamanından itibaren çocuğun bazı hareketlerine müdahaleler yapılabilir. Ana-babaya itaat ve paylaşma duygusunu yerleştirme çalışmaları bu sıralarda üzerinde durulması gereken noktalardır. İtaat bir eğitim olayıdır. Çocukta bu duygunun oluşturulmasına çalışılmalıdır. Bu dönemde baskı ahlakı ile yerleştirilmesi gereken alışkanlıklar vardır. Bunlar temizlik, tuvalet ve günlük hayat düzenine uyma alışkanlığı gibi basit işler olduğu kadar, estetik zevk ve ahlaki değerler (iyilik ve kötülük) paylaşma, işbirliği, sevgi ve saygı, sosyal uyum gibi kompleks kavramlar da olabilir. Bu tip faaliyetlerde tabiatıyla çocuğun kapasitesini gözden uzak bulundurmamak gerekir. Çocuğa yapılan bu müdahaleler onda itaatkârlık duygulan uyandırma amacı da taşımalıdır. Çocuk ana ve babasına, hocasına ve yaşça kendinden büyük olanlara itaat etmeyi öğrenmelidir. [136] 2 yaşında ortaya çıkan arkadaş seçme olgusu, 3-4 yaş civarında kuvvetli bağlılıklar haline gelir. Bu dönemde çocuk arkadaşa bağlanmaya ihtiyaç hisseder. Gerçi bu bağlılıkların süresi kısadır. Arkadaşlık içinde başka arkadaşlıklar da kurar. Bu yaştaki çocuk sosyalleşmeye ihtiyaç hisseder. Onun için, insanlarla, arkadaşlarla nasıl konuşulur, sorun çıktığı zaman nasıl halledilir. Bunların öğretilmesi gerekir.[137] Bütün eğitim faaliyetlerinde çocukta özellikle dört ile yedi yaş arasında görülen ben-merkezcilik (egosantrizm)in etkilerini göz önünde bulundurmak gerekir. Ben-merkezcilik, çocuğun çevresini keşfetmesi ve bu çevrenin kendisi için olduğuna inanması, bundan dolayı da diğer insanlara önem vermemesi olayıdır. Bu yaşlardaki çocuğu bencilliğe iten bu tip duygular, eğer törpülenmezse ileriki yaş dönemlerinde alışkanlık olarak kalabilir. [138] 2 yaşında bencil olan ve beklemesini bilmeyen çocuk, üç yaşında önemli ölçüde hırçınlığını bırakır, dört yaşında ise yavaş yavaş paylaşmayı öğrenmeye yatkınlık gösterir. [139] Bazanda ölçüyü kaçırır. Çevresindekilere buyurmak ister. Motor (hareket) koordinasyonları bozulur. Çevresinde gördüğü her eşyayı sahiblenir. Onun bu tutarsız davranışları karşısında ana-baba tutarlı ve kararlı olmalıdır. Bu dönemde çocuğu zaman zaman cezalandırmaktan çekinmemelidir. 4 yaş yaramazlığı ve hırçınlığından ana-baba artık bıktığında çocukta olağanüstü bir denge ve uyum devresi başlayacaktır. Çocuk sakinleşecek kendine güveni artacak, ipi ile kuyuya inilir bir özellik gösterecektir. Çevresini geniş tutacak, onlarla daha iyi ilişkiler içine girecektir. [140] İşte bu dönemde paylaşma alışkanlığı kazandırılmalıdır. Bu olumlu gelişmeden dolayı beş yaş, çocukluğun altın yaş dönemi olarak adlandırılır.[141] Paylaşma alışkanlığı kazandırılırken zaman faktörüne dikkat edilmelidir. Çocuğun oyuncaklar ile oynadığı, onlara daldığı zaman, ondan onları paylaşması istenmemelidir. En iyisi bunu o sırada oynamadığı oyuncaklarla gerçekleştirmektir. Zaman unsuru kadar da paylaşmasını istediğimiz oyuncağın, onun en sevdiği oyuncak olmaması da paylaşmayı kolaylaştıracaktır. Beş yaş çocuğu çevresine karşı dostça bir yaklaşım içindedir. İlişkileri ve davranışları dengelidir. Sorumluluk yüklenmekten ve ödüllendirilmekten hoşlanır. [142] Ben-merkezciliğin etkisinden sıyrılıp başkalarını sevme duygusuna ulaşıncaya kadar çocuğun daha çok yol alması gerekmektedir. Ben-merkezci duygular, çocuğun paylaşma duygusunun ortaya çıkmasına engel teşkil edebilir. Bundan dolayı ben-merkezci duygular çocuğu iyice etkilemeden paylaşma alışkanlığı kazandırılmaya çalışılmalıdır. Ben-merkezciliğin çocuğun davranışlarına belirgin şekilde yansıması, onda mülkiyet duygusunun ortaya çıkması ile görülür. Bu da çocuğun paylaşma isteklerini engeller. Bu dönemde çocuk, bu duygularla sadece kendi eşyasını değil, aynı zamanda ana-babasını ve bazı hayal kahramanlarını bile paylaşmaktan kaçınır. Bu durumun mümkün olduğunca önüne geçilmeli, giderek egoistliği öne çıkarması muhtemel olan ben-merkezcilik törpülenmelidir. Çocuk kavramsal düşünme yeteneğini geliştirdikçe ben-merkezcilikten uzaklaşır. Bu da 8 yaşlarında mümkün olur.[143] 6 yaş çocuğu, 5 yaşın sakinliğini terketmiş, tekrar serkeşlik dönemine girmiştir. Dengesiz ve isyankardır. Genellikle "ne oldu bu çocuğa" dedirtecek davranışlar sergiler. Tembel ve kararsız bir görünümdedir. Bu yaş bir geçiş dönemidir. Çocuk bu dönemin sıkıntılarını yaşar. Okula gönderilmesi, dış dünya ile temas ettirilmesi bu sıkıntıları nisbeten azaltır. Grup oyunlarına yönelen çocuk, sosyalleşmeye de başlar. Kötü arkadaş edineceği gerekçesiyle çocuğun arkadaşlık ilişkileri engellenmemelidir. [144] Bu yaş döneminde çocuk yetişkin insan tabiatını elde etmeye yönelik bazı faaliyetlere de sevkedilmelidir. Şayet yedi yaşın sonunda ahlâki bazı meziyetler ve zihni alışkanlıklar elde edilmezse, bundan sonra bunların tamamen kayboldukları görülecektir. Bu yaşlarda yeteri derecede eğitilmeyen çocuk için kaybedilen zamanı yakalamak ve çocuğun geçmediği yolda vakit geçtikten sonra onu yürütebilmek çok güç olacaktır. [145] Bu yaş döneminin en zor çalışması, çocuğa, Allah inancını kazandırma çalışmasıdır. Bu dönemin sonunda bu çalışmaların başlatılması gerekmektedir. Burada problem, çok küçük yaşlarda soyut bir varlığı tanıtma zorluğu ve gene soyut bir kavramı (iman) çocuk için anlamlı bir biçime sokup onda, onu düşünebilme özelliğini gerçekleştirmektir. Çocuk psikolojisi alanında çok geniş çalışmaları yapan ve bugün modern çocuk psikolojisine anahtar kavramlar kazandıran Piaget'e göre, bu yaşlarda çocuk somut kavramları ve eşyayı tanıma ve öğrenme dönemine yeni girmiştir. Zihinsel faaliyetler sonucu "değişmezlik" ilkesini yeni elde etmiştir. Yani eşyada gördüğü görünüşteki bazı değişmelerin onun sabit kalmasına etki etmediğini idrak edebilir.[146] Zihinsel faaliyetleri de yeni yeni gerçekleştirmektedir. Çocukta zihinsel faaliyet şu süreçleri kapsar: a) Algılama: Bilginin yorumlanması, düzenlenmesi ve yeniden bulunması b) Bellek: Algılanan bilginin depo edilmesi c) Muhakeme: Bilgiyi kullanabilme d) Düşünme: Bilgiyi ve çözümleri niteliğe kavuşturmak, değerlendirmek e) Kavrama: Bilginin iki veya daha fazla kısımları arasındaki yeni ilişkileri tanıyabilme. [147] Çocuk bunları basit anlamda ve kendi çapında faaliyet ve davranışlarında gerçekleştirdiğinin ipuçlarını vermelidir. Çünkü çocuk bu dönemde (Piaget'e göre) işlem öncesi evreyi tamamlamış işlem dönemine girmiştir. İşlem, Piaget'in çalışmalarında temel kavramdır. Mesela bir bardak suyun, şekli değişik bir başka bardağa aktarıldığında miktarının değişmediğini düşünmek bir işlemdir. İşte bu dönemde çocuk bu tür zihinsel işlemleri gerçekleştirebilmelidir. Çocuk üç yaşından itibaren dini inançlar, dini nitelikli davranışlar ve korku ile ilgilenmeye başlar. Kafasında yavaş yavaş güçlü ve büyük sıfatları ile özdeşleştirdiği ve çevresinde bu sıfatları taşıyan kişilerle somutlaştırdığı bir Allah tasavvuru oluşur. Dini inanç gittikçe de canlılık kazanır. Bu yaş döneminde çocuklar henüz somut düşünce aşamasından soyut düşünceye tam olarak geçemediklerinden Allah'ı da önce insanî vasıflarla (antropomorfik) düşünmeleri kaçınılmazdır. [148] Çünkü çocuk bu sırada somut kavramları daha kolay elde eder. O da bu kolay yolu tercih eder. Halbuki bu dönemde beynin % 9O'ı oluşmuş, zekanın fonksiyonları % 50'nin üzerinde gerçekleştirilmektedir.[149] Çocuğa Allah inancı gereği gibi anlatılsa onun da olumlu karşılık vereceği aşikârdır. Fakat bu karşılık, olması gereken seviyede olmayacaktır. Gene de 6,5-7 yaşlarında Piaget'e göre çocukta sayı kavramı oluşur. Bu çağda kendisine öğretilmemiş bile olsa sayıları ve aralarındaki ilişkileri bilebilir. [150] Öyle ise çocuğun iman, inanma ve yaratıcı gibi mücerred kavramları belli seviyede öğrenmesine engel yoktur. Çocuktaki idrak ve algı, soyut kavramları daha geç yaşlarda ilgi alanı içine alır. (Piaget'e göre 11 yaşında) Halbuki 7 yaşından itibaren namaz alışkanlığı kazandırma çalışmasına başlanacaktır. Öyle ise sözgelimi 6 yaşında Allah ve ona inanma eğitimi ile ilgili çalışmalarının başlatılması gerekmektedir. Zaten bu yaşta çocuk yavaş yavaş Allah'ı insanlardan ayırmaya başlamaktadır. 7-9 yaş grubu çocuklarda da Allah arayışı 10-12 yaş grubuna göre daha etkin görünmekledir. [151] Öyle ise bu dönemdeki eğitime hazırlanmalıdır. 2-4 yaş arasını kavram öncesi evre, 4-7 yaş arasını sezgi evresi olarak niteleyen Piaget bu iki döneme (2-7 yaş arasına) işlem öncesi evre demektedir. Kavram öncesi evrede çocuk eşyaya başka şeylerin simgesi olarak bakar. Bebeği ile canlı gibi konuşur. Elindeki deyneğe at gibi biner.[152] Bu dönem Allah'a iman konusunda hazırlık dönemi olarak görülmelidir. Çocuk dini faaliyetlere zorlanmadan bir nevi oyun anlayışı içinde onlarla tanıştırılmalıdır. Bu dönemde basit anlamda bazı sözler çocuğa öğretilmelidir. Allah adı, Besmele çekmek, bazı dini sözler ve melodiler (ilahiler) öğretilebilir. Dini oyunlar oynatılabilir. Hikayeler ve kıssalar anlatılabilir. Din psikolojisinde çocuk üzerinde yapılan araştırmalarda çocuğun Allah'ı arama (Allah tasavvuru) hususunda üç yolu kullandığı görülmektedir. [153] a) Sezgisel İç Gözlem Yolu: (Kalp yolu) Ruhun temel fonksiyonlarından birisi, duygusal iç gözlemden kaynaklanan sezgidir. Bazı arayışlar sonucunda çocuğun Allah'ı kalbinde bulacağını, Allah'ın kalbinde doğacağını söylemek mümkündür. Çocukta inancın gelişmesine etki eden iç faktörler şunlardır: a- Ferdi kabiliyet, ruhî hazırlık b- Alaka, istek, eğilim c- Merak ve duygusal arayış d- Zihinsel arayış.[154] Çocukta kendisine yardım edecek ve onu koruyacak bir sonsuz kuvvet arayışı vardır. Henüz isim takmadığı, fakat zamanla öğreneceği ilahi kuvveti durmadan arar. [155] Burada önemli olan çocuğun bu arayışı nasıl temin edeceği hususudur. Bilindiği gibi çocuğun bir çok temel ihtiyaçları vardır. Emniyet ve güven duyma, dayanma, güvenme, sığınma, korunma, teslim olma bunlardandır. Kişiliğin sağlıklı gelişimi bu ihtiyaçların teminine bağlıdır. Allah inancının, temel ihtiyaçların doyurulmasında önemli rolü olduğu kabul edilmektedir. Nemetschek'e göre Allah, çocuklar için gerçek ve kaçınılmaz bir sığınak, dayanak ve emniyet kaynağıdır. Çaresiz ve ümitsiz kaldıklarında Allah'ı aramakta ve ona yönelmektedirler. Kendiliğinden doğup ortaya çıkan bu duygu, insanın tabiatında varolup ayrıca akılla ısbatı da gerekmemektedir. [156] Çocukta, doğuştan gelen Allah tasavvuruna yönelik bir eğilim vardır. Bu eğilim geliştirilmelidir. Yoksa yok olabilir.[157] Görüldüğü gibi bu tabii eğilimin gerek ortaya çıkışında gerekse geliştirilmesinde eğitime ihtiyaç vardır. İnsanın imana yatkın oluşuna ve Allah'ı tanıma temayülleri taşımasına Kur'an'da "Kalu bela" olayı anlatılırken temas edilir. (Araf, 7/172) Bu noktada eğiticiye düşen görev, Allaha sığınma ihtiyacı içinde olan çocuğa Allah'ı, kendisine sığınılacak bir varlık olarak tanıtmaktır. Onun için anne-baba çocukları ile Allah arasındaki bağı, sevgi çerçevesi içinde kurmalıdır. Çocuk Allah’ı sevmeli; Allah'ın da kendisini sevdiğine inanmalıdır. Böylece ona güvenecek ve gerektiğinde ona sığınacaktır. Öyle ise çocuk Allah'ı esirgeyen bir varlık olarak tanımalıdır. Terbiye ve ibadet için Allah korkusunun aşırı derecede kullanılması, çocuğun duygusal gelişmesine olumsuz etkiler yapabilecektir. Salzman, böyle bir tutumun çocuğun dinsiz olması için baş vurulacak en iyi yol olduğunu söyler.[158] Çocuğun Allah'ı tanımasında yapılabilecek en büyük hata, Allah'ı, sürekli olarak kendisinden korkulması gereken bir varlık olarak tanıtmaktır. Anneler babalar, çocuğun yapmasını istemedikleri davranışın cezalandırıcısı olarak Allah'ı ortaya sürmeleri, işin kolay ve kestirme yolu gibi gözükürse de bu tutum çocuğun zihninde çok olumsuz bir Allah tasavvurunun oluşmasına yol açar. "Taş yapan," "cehennemde yakan," "elsiz, dilsiz bırakan" bir Allah imajı, çocuğu bütün hayatı boyunca etkiler. Zaten çocukluk dönemi çeşitli korkuların yaşandığı bir dönemdir. Bunlara korkulacak bir varlık olarak Allah'ın da, eklenmesi, ilerde önü alınamaz sonuçlar doğurur. Çocuk belki de hiçbir zaman Allah ile sevgi temelinde ilişki kuramayabilir. Mualla Öztürk bir makalesinde, aşırı derecede gelişmiş "Allah korkusu"nun ortaya çıkardığı bir takım rahatsızlıkları ele almakta ve çocuğun zamanla yenemediği mikrop, hastalık, ölüm gibi korkularının içinde ve başında Allah korkusu olduğunu söylemektedir.[159] Onun için bu duruma meydan vermekten kaçınmalıdır. Hatta Allah'ın çocuklar için günah yazmadığı sık sık vurgulanarak, çocuğun Allah'a yaklaşması temin edilmelidir. Ayrıca bu dönemin çocukta duygusal öğrenme çağı olduğu düşünülerek eğitim duyguların (sevgi, merhamet, saygı gibi) üzerine kurulursa çocuğun Allah'ı öğrenmesi kolaylaşacaktır. Duygunun da başlangıcı heyecanlardır. Onların düzgün ve yerleşmiş hali duyguları oluşturur. İşte bu heyecan ve duygular, Allah inancına temel yapılmalıdır.[160] b) Akıl Yolu: Akıl Allah'ı bulabilecek güçtedir. Akıl bu işlevini 5 yaşından sonra, kendi şartları içinde sınırlı olarak gerçekleştirebilir. Beynin bu dönemlerde yeteri kadar da büyüdüğünü ve işlevlerinin yarısını bu yaşlarda gerçekleştirebildiğini biliyoruz. Çünkü çocukluk döneminde en hızlı büyüyen ve gelişen organ beyindir. Çocuk beş veya altı yaşa geldiğinde beyin en son ağırlığının yüzde doksanına ulaşmış olur.[161]Çocuk kendi varlığını, çevresini tabiat olaylarını sorgulamakta onların nasıl ve niçin var olduğunu, nasıl işlediklerini, geliştiklerini ve değiştiklerini görmekte ve düşünmektedir. Yani eşyadaki değişimi görüp değiştireni sormaktadır.[162] Kelam ilmindeki "hudus" delilinin, tasavvuftaki "eserden müessire ulaşmak" metodunun çocuk dünyasına bir yansıması olan bu durum, çocuğu çeşitli sorular sormaya yöneltecektir? Öyle ise bu dönemde çocuğu soru sorar hale getirmek gerekecektir. Bunun da en güvenilir yolu onun çevresinde bol bol materyal bulundurmaktır. Bu materyaller sözgelimi ona takılan bir enam veya evin en saygın köşesinde asılı duran Kur'an-ı Kerim, dini levhalar, Kabe resmi v.b. gibi şeyler olabilir. Soru sorma ve oyuna düşkünlük bu dönemin en belirgin iki özelliğidir. Her iki faaliyette öğrenmeye yöneliktir. Eğitimci ve din adamı olan Salzman, Allah'a iman etmesinde babasının sürekli kendisini kırlara getirmesinin ve bu gezilerde kendisine Allah'ın büyüklüğünden bahsetmesinin çok büyük etkisi olduğunu söyler.[163] Dini tecrübelerin çok olması çocuğun soru sormasını kolaylaştıracaktır. Ailenin yaşantı biçimi, çevredeki dini atmosfer, yapıl Konu Başlığı: Ynt: Bebeklik dönemi Gönderen: 8-D fatma zehra üzerinde 18 Haziran 2014, 16:03:44 niniyi çok beğendim kardeşime söyleyeceğim önemli bilgiler
|