๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Cem ul Fevaid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 03 Ocak 2011, 21:34:07



Konu Başlığı: Peygamber s.a.v. in nübüvvet mührü şecaati ve ahlakı
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 03 Ocak 2011, 21:34:07
PEYGAMBER SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN SAÇI, NÜBÜVVET MÜHRÜ, YÜRÜYÜŞÜ, KONUŞMASI, TERLEMESİ, ŞECAATİ VE AHLÂKI



8375- Ali radiyallahu anh'dan:

O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'i vasfederken şöyle dedi:

"O, ne çok uzun ve ne de çok kısa boylu idi, orta boylu bir İnsan idi. Saçları kıvırcık değildi, düz de değildi, dalgalı idi. Ne zayıf (ince) ne de şişkin yüzlü idi, yuvarlak yüzlü biriydi. Yüzü hafif pembeye çalan beyazdı. Gözleri koyu siyah, kirpikleri ise uzundu. Vü­cudu kılsız fakat göğsünden göbeğine kadar inen kıldan bir hat vardı. El ve ayakları irice idi. Yürüdüğünde sanki yüksek bir yerden ini-yormuş gibi ağır ve dengeli yürürdü. Bİr tara­fa döndüğü zaman tüm vücudu ile dönerdi. İki omuzu arasında peygamberlik mühürü bu­lunmaktaydı. O peygamberlerin sonuncu-su(mührü)dur. Gönül bakımından insanların en cömerdidir. İnsanların en doğru ve sağlam sözlüsü idi. O, ahlâkça herkesten yüce, mu­aşeret yönüyle de en geçimlisi idi. Onu ilk de­fa gören korkuya kapılırdı. Fakat onunla gö­rüşüp tanışınca onu severdi. Onu anlatan kişi şöyle derdi: 'Ne ondan önce ne de ondan son­ra onun gibisini görmedim'."

Diğer rivayette: "Büyük başlı, iri omuzlu idi" diye geçer. |Tirmizî.]

8376- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, halkın orta boylusu idi. Çok uzun değildi, gö­ze batacak kadar kısa da değildi. Pembeye ça­lan beyaz tenli İdi. Ne esmer ne de çok beyaz değildi. Göze batacak kadar kıvırcık saçlı de­ğildi. Tam da düz saçlı değildi. Kırk yaşın­dayken kendisine vahiy geldi. Mekke'de on yıl kaldı. Bu müddet zarfında ona vahiy ini­yordu. On yıl da Medine'de kendisine vahiy İndî. Altmış yaşından sonra ALLAH onun ömrü­nü sona erdirdi. Henüz ne başında ve ne de sa­kalında yirmi tane bile beyaz kıl yoktu."

(Ravi) Rabîa bin Abdirrahman der kir "Kıllarından bir kıl gördüm, kırmızı idi. (Aca­ba saçını mı boyadı diye) sordum, şöyle de­nildi: 'O saçına sürdüğü kokudan (boyadan) dolayı kırmızıdır'."

[Buhârî, Müslim, Muvaltâ veTirmizî.|

8377- Câbir bin Semure radiyallahu anh'­dan; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem da-lîu'l-fem, eşkelu'l-ayn ve menhûsu'1-akib ve dahmu'l-kademeyn idi." (Râvi) Simâk'a de­nildi ki:

"Dalîu'l-fem ne demektir?"

"Geniş ağızlı demektir."

"Peki eşkeiü'l-ayneyn ne demektir?"

"Gözlerinin akında kırmızılık olan de­mektir."

"Menhûsu'l-akib ne demektir?"

"Topuğu az elli demektir"

| Müslim ve Tirmizî.j

8378- Onun (Tirmizî'nin) diğer rivayeti: "Düzgün bacaklı idi.  Sadece tebessüm

ederek gülerdi. Ona baktığın zaman iki gözle­ri sürmelidir dersin; oysa sürmeli değildi."

8379- Enes radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ışık saçan bir renkle idi. Terleri sanki birer in­ci ianesi idi. Yürüdüğü zaman hafifçe başını eğerek yürürdü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ellerinden daha yumuşak olan ne bir ipeğe ne de bir dibaceye dokundum. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'in koku­sundan daha güzel kokan ne bir misk ne de anber kokladım." [Buhârî, Müslim ve Tirmizî.|

8380- Enes radiyallahu anh'dan:

"Ona Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in saçını sordular. Şöyle dedi: 'İki saç arası bir görünüm arzederdi: Ne çok düz ve ne de çok kıvırcıktı ve kulakları ile omuzlan ara­sına varan bir uzunluktaydı'."

8381- Diğer rivayet: "Saçları omuzlarına kadardı."

8382- Diğer rivayet: "Kulaklarının yarısına kadardı."

8383- Diğer rivayet: "Kulak memelerine kadardı."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvucl ve Nesâî.|

8384- Âişe radiyallahu aııhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in

saçı kulak memelerini geçiyor, omuzuna ka­dar uzanıyordu." [Tirmzî ve Ebû Dâvud]

8385- Ümmü Hâni' radiyallahu aııhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Mekke'ye geldiğinde saçlarında dört örgü vardı." [İkisi de Tirmi/.î ve Ebû Davud'a ait.]

8386- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Kitab ehli saçlarını uzatırlar ve sarkıtırlardı. Müşrikler ise saçlarını ikiye bölüp ayı­rırlardı. ALLAH Resulü sallalahu aleyhi ve sel­lem, kendisine bir şekil emredilmedikçe kitab ehline uymayı uygun bulurdu. Onun için saç­larını uzatıp sarkıttı. Sonra (müşrikler gibi)

İkiye ayırdı," [Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.]

8387- Enes radiyallahu anh'dan:

"Ona Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in saçının akı hakkında sordular, şöyle dedi: 'ALLAH, onu saçlarına ak düşürmek sure­tiyle çirkinleştirmemişlir'."

8388- Diğer rivayet: (Enes) Dedi ki: "Kişinin sakal ve saçından beyaz kıl ko­parması hoş değlidir." Dedi ki: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (saçlarını) boya-madi. Beyazlığı, dudak altında, şakaklarında ve bir nebze de başındaydı." [Müslîm]

8389- İbn Şîrîn radiyallahu anh'dan: Ubeyde'ye dedim ki: "Bizde Enes'in an­nesinden mi, yoksa Enes'ten mi kaldığını bil­mediğim Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'in bir miktar saçı bulunmaktadır." Dedi ki: "Bende onun tek bir kılının bulunması, be-nİm için dünya ve içindekilerden daha kıy­metlidir." |Buhârî. l

8390- Câbir bin Semure radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in saçının ve sakalının ön kısmında biraz beyaz­lık vardı, (yani akı karasıyla karışıktı) Yağla­dığı zaman bu aklar belli olmazdı. Saçları da­ğınık olduğu zaman ise bu aklar belli olurdu. Sakalının kılları sık ve gürdü.

Bir adam dedi ki: 'Yüzü kılıç gibi (parlak) mıydı?' (Câbir) dedi ki: 'Hayır bilakis güneş ve ay gibi idi, yuvarlak yüzlüydü.' Dedi ki: İki omuzu arasında güvercin yumurtası gibi (peygamberlik) mührü gördüm ki bu, teninin rengindeydi'." [Nesâî ve aynı lafızla Müslim.]

8391-  Abdullah bin Sercis radiyallahu anlı'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i gördüm, onunla et ve ekmek yedim. Ya da ti­rit yedim. Dedim ki:

'Ey ALLAH'ın Resulü! ALLAH seni bağışla­sın!'

'Seni de bağışlasın!' buyurdu." Ravi dedi ki:

"ALLAH Resulü senin için ALLAH'tan mağfi­ret diledi mi dedin?"

"Evet, senin için de" dedi." (İbn Sercis) sonra şu âyeti okudu: "Kendin için, erkek mii'minlerle, kadın mü'minlerin günahları için mağfiret dile!" (Muhammed, 19)

Devamla şunları söyledi: "Sonra arkasın­dan dolaştım. (Sözkonusu mühür) iki omuzu arasında, sol kürek kemiğinin geniş tarafında idi. Yumruk gibi ve üzerinde siğil benzeri benler bulunan peygamberlik miihrünü gör­düm." [Müsüm]

8392- es-Sâib bin Yezîd radiyallahu anh'-dan:

"Peygamberlik mührü, çadır tepeliği gibi (yuvarlak ve tümsek) idi. O sallallahu aleyhi ve sellem, iri gözlü, etsiz topuklu, geniş ağız­lı idi." [Buhârî ile Müslim.]

8393- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu  aleyhi  ve sel-

lem'den daha güzel birini görmedim, yüzü güneş gibi parlıyordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den daha hızlı yürüyeni gör­medim. Yürürken sanki yeryüzü onun için dü-rülüyordu da onunla beraber yürürken yoru­lurduk O ise hiç aldırmaz ve yorulmazdı."


8394- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yürüdüğünde öne doğru eğilircesine süratle yürürdü." [Ebû Dâvud]

8395- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yürüdüğü zaman, sahâbiler O'nun önünde yü­rürler ve O'nun arkasını melekler için boş bı-rakuiardı." |İbn Mâce.]

8396- Aişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem konuştuğu zaman öyle (yavaş) konuşurdu ki, biri kelimeleri sayacak olsa rahatlıkla sayabi­lirdi."

8397-Diğer rivayet:

(Âişe) Urve'ye dedi ki: "Fülanın babasına (yani Ebû Hureyre'ye) şaşmaz mısın? Gelip hücremin yanında oturdu. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'den hadis nakletmeye baş­ladı, o sırada ben namaz kılıyordum. Namazı­mı bitirmeden kalkıp gitti. Eğer ona yetişebil-seydim, şöyle derdim: 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sizin gibi hızlı konuşmazdı'."

8398- Diğer rivayet:

"Ebû Hureyre, hadis naklederken şöyle de söylüyordu: 'Dinle ey hücre sahibesi (yani Aişe), dinle ey hücre sahibesi!' Âişe ise bu sı­rada namaz kılıyordu. Namazını bitirince, Ur-ve'ye dedi ki..." Benzerini nakletti.

[Buharı, Müslim, Tirmizî.|

8399- Enes radiyallahu anh'dan: "ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, anlaşılsın (veya bellensin) diye sözlerini üç kere tekrar ederdi." [Tirmizî.|

8400- Aİşe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sözleri gayet açık ve seçik idi. Duyan herkes onu (rahatlıkla) anlardı." [Ebû Dûvud|

8401- İbn Selâm radiyallahu anh'dan: "ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, oturup konuşurken gözünü semaya çpkça kal­dırırdı." [İkisi de Ebû Davud'a ait.|

8402-   Sahabeden bir adam radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu kucaklamış. Adam diyor ki: 'Onun koltu-kaltınm teri üzerime aktı; kokusu tıpkı misk gibi İdi'." [Dârimî. kimliği meçhul bir râvi kanalıyla.]

8403- Enes radiyallahu anh'dan: Ümmü  Süleym, Peygamber sallallahu

aleyhi ve sellem'e deri döşeği sererdi. Geldi­ği zaman onun yanında o döşek üzerinde öğ­le uykusunu uyurdu. Ümmü Süleym'e kalktı­ğı zaman, onun Verinden ve kıllarından (pos­tun üzerine döküleni) alıp bir şişe içinde top­lardı. Sonra onu (miskle karıştırarak) kapalı bir yerde muhafaza etti. Enes'in vefat anı yaklaştığı zaman kefenine serpilecek güzel kokuya o miskten karıştırılmasını vasiyyet et­ti ve onun bu vasiyeti yerine getirildi."

8404- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Ümmü Süleym'in evine girer, (Ümmü Sü­leym) evde yokken onun yatağında uyurdu. Bir gün yine gelip onun yatağında uyudu.. He­men Ümmü Süleym'e giderek 'İşte Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem senin evinde ve yatağının üzerinde uyudu' dediler. Geldi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ter­lediğini ve terinin, deriden yapılan yatağın bir kısmında toplandığını gördü. Hemen o parça­yı alıp cam şişelerin içine sıkmaya başladı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem korka­rak uyandı ve sordu:

'Ey Ümmü Süleym ne yapıyorsun sen?' 'Ey ALLAH'ın Resulü! Çocuklarımız için bunun bereketim umuyoruz' deyince 'İyi yap­tın!' buyurdu."

8405- Diğer rivayet:

(Ümmü Süleym ona şu cevabı verdi:) "Bu senin terindir, kokumuza onu karıştırıyoruz. Çünkü o, kokuların en güzellerindendir" dedi.

[Buhârî, Müsüm ve Nesâî.|

8406- Enes radiyallahu anh'dan: "Medine'de (aniden bir ses duyuldu ve) pa­nik oldu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem bunun üzerinde Ebû Talha'dan 'Mendûb' adındaki alını ödünç aldı ve bindi. Dönünce şöyle dedi: 'Korkulacak bir §ey görmedik. Ve bu atı da deniz gibi (çok hızlı) bulduk'."

8407- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem in­sanların en güzeli, en cömerdi ve en cesuru idi.

Bir gece Medine'de bir ses sebebiyle umumî bir korku oldu. Herkes o sesin kayna­ğına doğru yöneldi. Derken Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem, herkesten önce o sese yönelmiş, durumun hakikatini görüp, geri dönmüş ve onları yarıyolda karşılamıştı."

8408- Diğer rivayet:

"O sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Tal-ha'mn çıplak atı üzerinde, boynunda kılıç asılı iken, haber duyuldu. Bunun üzerine şöyle di­yordu: 'Korkmayın, korkmayın!' Dönünce ise: 'Biz onu (atı) bir derya gibi (hızlı) bulduk.' Ya­hut şöyle dedi: 'O gerçekten bir denizmîş.' As­lında bu at, hantallığı ile maruf bir at idi."

8409- Başka bir rivayette: "O at, o günden

sonra hiç geçilemedi."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî]

8410- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

iki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman günah olmadığı sürece mutlaka kolay olanı tercih ederdi. Eğer bir iş günah olursa, on­dan herkesten fazla uzak dururdu. ALLAH Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem kendi nefsi için hiç intikam almamıştır, lâkin ALLAH'ın bir yasağı çiğnendiğinde hemen ALLAH için intikam alırdı."

[Mâlik, Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud]

8411- Diğer rivayet:

"ALLAH yolunda yaptığı savaşların dışında ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, eliy­le hiçbir kadın ve hizmetçiye vurmamıştır."

8412- Enes radiyallahu anh'dan: "Medine cariyelerinden biri Peygamber

sallallahu aleyhi ve sellem'in elinden tutar onu kendi dilediği yere götürürdü." [Buhârî.]

8413- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallalıu aleyhi ve sellem'i

bir adam karşılayıp da onunla musafaha ettiği zaman, adam elini çekinceye dek o, mübarek elini çekmezdi. Adanı yüzünü ondan çevirince-ye kadar o, mübarek yüzünü ondan çevirmezdi. Oturduğu adamın önünde kesinlikle dizlerini

uzatmazdı." [Ebû Dâvuti ve aynı lafızla Tirmizî.|

8414- Enes radiyallahu anh'dan: "Çocuklara karşı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den daha merhametlisini görmedim.

Oğlu İbrahim Medine yaylasında bir süt anneye verilmişti. ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bizimle birlikte oraya gider ve eve girerdi. Ev tüterdi. Zira oğlunun süt baba­sı demirci idi, (dumanlar içinde) oğlunu alır öper, sonra da dönerdi." [Müsliml

8415.- el-Esved radiyallahu anh'dan: Aişe'ye: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evinde ne yapardı?" diye sordum. "Ai­lesinin (evinin) işleriyle uğraşırdı, namaz vakti geldiği zaman abdest alıp namaza git­mek üzere çıkardı." diye cevap verdi.

8416- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem abdesl alırken kimseye yardım ettirmezdi, ze­kâtını da bizzat kendisi verir, kimseye havale etmezdi." [İbn Mâcc zayıf bîr senedle]

8417- Abdullah bin el-Hâris bin Cez' radi­yallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem'den daha çok tebessüm eden birini gör­medim." [Tirmizî.|

8418- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem mescidde bizimle oturur konuşurdu, kalktığı zaman hanımlarının birinin evine girinceye dek biz de onu görmek için kalkardık.

Bir gün yine bizimle sohbet etti, kalktı. Biz de kendisi ile birlikte kalktık. Derken bir bedevinin kendisine yetişip cübbesini şiddet­le çektiğini gördük. Cübbesi bayağı kaim ve sert idi. Mübarek boynunu tahriş edip kızart­mıştı. Ona dönüp baktı; bedevi şöyle dedi:

"Bu iki deveme zahire yükle! Sen bunu ne kendi, ne de babanın malından yükleyeceksin.'

ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: 'Hayır (matımdan değil). Al­lah'tan mağfiret dilerim hayır. ALLAH'tan mağ­firet dilerim hayır. Cübbemi çekip boynumu acıttığının kısasını senden alıncaya dek hayır, ALLAH'tan, mağfiret diterim hayır Her seferinde bedevi kendisine: 'O hare­ketime karşı sana kısas hakkı vermem' diyor­du." -Hadis devam eder-

(Râvi) Dedi ki: Sonra bir adamı çağırdı ve ona: "Haydi §u iki deveye; birine arpa, diğe­rine hurma yükle!" Sonra bize dönüp şöyle buyurdu:   "Haydi ALLAH'ın bereketi üzerine

dağılıp gidin!" [Ebû Dâvud ve Nesâî.]

8419- Çöl araplarından bir adamdan: Dedi ki: "Huneyn günü ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e zahmet verdim. Ayağımda kalın bir pabuç vardı. Onunla aya­ğına bastım, çiğnedim. Elindeki kamçı ile ba­na biraz vurdu ve: 'Bismillahi canımı acıttın' dedi. O gece sabaha kadar, 'Yazıklar olsun bana Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in ayağını acıttım' diyerek kendimi kına­dım. O geceyi nasıl geçirdiğimi bir ben bili­rim bir de ALLAH.' Sabah olunca bir adam 'Fa­lan adam nerededir?' diye sorup duruyordu.

'Buradayım. Vallahi dün işlediğim fiil için aranıyorum' dedim.

Korkarak gittim. ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle dedi: 'Dün sen benim ayağıma bastın, ben de sana kamçı vurdum. İşte buna karşılık seksen tane koyun,

al!'" [Dârimîl

8420- İklime radiyallahu anh'dan: Abbâs Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel­lem'in içimizde ne zamana kadar kalacağını kesinlikle anlayacağım dedi ve bu amaçla: "Ey ALLAH'ın Resulü! Onların sana eziyet et­tiklerini, seni tozları içinde bıraktıklarını gö­rüyorum. Yüksek bir yer edinip de onlara ora­dan hitap etsen olmaz mı?" diye sordu.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Olmaz; aralarında olacağım, ayağıma ba­sacaklar, cübbemden çekecekler. Nihayet Al­lah beni onlardan kurtarıp rahatlatacaktır" buyurdu. Bundan onun aramızda az kalacağı­nı anladım. |İkisi de Dârİmî'ye ait|

8421- Enes radiyallahu anh'dan:

"Tam on sene Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'e hizmet ettim. (Bana) bir kere olsun 'Öf!' bile demedi. Yaptığım bir şey için: 'Niye böyle yaptın?'; yapmadığım bir iş için de: 'Neden yapmadın?' dememiştir.

8422- Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ahlâkça insanların en güzeli ve mükemmeli idi. Bir gün beni bir işe gönderdi, 'Vallahi git­mem' dedim. Oysa bana emrettiği işe içimden gitmek istiyordum. Çıkıp sokakta oynamakta olan çocukların yanına uğradım. Bir de bak­tım Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gelmiş ve arkamda kafamdan tutuyor. Ona baktım gülüyordu. Bana dedi ki: 'Enesciğim! Sana söylediğim yere gittin mî?"

"Evet. Ey ALLAH'ın Resulü şimdi gidiyo­rum" dedim.

Enes devam ediyor: 'Vallahi ona dokuz yıl hizmet ettim. Yaptığım bir iş için: "Neden böyle yaptın?"; yapmadığım bir iş için de: 'Şöyle şöyle yapsaydın ya!' dediğini hiç bil­miyor ve hatırlamıyorum."

[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvucl ve Tirmizî.|

8423- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sabah namazı kıldırdığı zaman, Medine'nin hizmetçileri içi su dolu kaplarla gelirlerdi. O da mübarek elini onların içine daldırırdı. Ge­len her kaba elini mutlaka daldırırdı. Çoğu kez soğuk sabahta gelirlerdi ve O, yine de so­ğuk suya elini daldırırdı." [Müslim]

8424- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ahlâkça insanların en güzeli idi. Benim sütten yeni kesilmiş olan Umeyr adında bir kardeşim vardı. ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem bize şöyle derdi: 'Ey Ebû Umeyr! Nuğayr ne yaptı?' Nuğayr Ebû Umeyr'in kendisiyle oynadığı bir kuş idi.

Çoğu kez o, evimizdeyken namaz vakti gelirdi. Üzerinde oturduğu şiltenin süpürülüp temizlenmesini ve üzerine su serpilmesini emrederdi. Sonra kalkar namaza dururdu. Biz de onun arkasına saf olurduk ve bize namaz klldmrdı." [Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Tirmizî.|

8425- Hasan bin Ali radiyallahu anh'dan:

"Peygamber'in şemailini anlatan biri ol­duğu için ve ben de onun anlatmasından hoş­landığım için, dayım olan Hind bin Ebî Hâle et-Temîmî'ye sordum.

ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'i bana şöyle vasıflandırdı:

"ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem çok yakışıklı ve alımlı idi. Mübarek yüzü ayın ondördündeki dolunay gibi parlardı. Orta boydan daha uzunca, uzun boydan biraz kısa­ca, başı büyük, saçı dalgalıydı. Saçları kendi­liğinden iki yana aynlırsa öylece bırakır top­lamaz, bir taraf sarkarsa (yatarsa) da olduğu gibi bırakırdı. Saçlarını uzattığı zaman, kulak memelerini geçerdi. (Teni) beyaz renkli idi. Geniş alınlı idi. Kaşları gür idi. İki kaşı ara­sında öfkelendiği zaman beliren bir damar vardı. Burnu gayet güzel idi. Kaşlarına yakın kisımında (hafif) bir yükseklik, parlayan bir nur vardı. Dikkatli bakmayan kişi onu biraz kıvrık burunlu zannederdi. Gür sakallı, iri gözlü, düz yanaklı idi. Ağzı geniş, dişleri inci gibi parlaktı. Dişleri seyrek idi. Göbek kılı in­ce idi. Boynu sanki bir gümüş huzmesi idi. Endamı ve azalan uyumlu, mutedildi. Etleri kesinlikle sarkık değildi. Karnı ile göğsü eşit idi (yani göbeği çıkık değildi). İki omuzu ara­sı geniş, omuz kemik başları kalın idi. Genel olarak kılsız, beyaz tenliydi, ancak boğazın bittiği yerden göbeğe kadar uzanan iplik gibi kılları vardı. İki memesi ve karnı kılsız idi. Kolları, omuzları ve göğsü biraz kıllı idi. Bi­lekleri uzun, el ayası geniş, el, ayak ve kalın, diğer azaları kalındı. Ayaklarının ortası çukur­du, (düz taban değildi.) Üstü ise düz olup üzerlerine döküldüğüne lıer tarafa yayılırdı. Giderken ağır ağır giderdi. Ölçülü ve dengeli bir yürüyüşe sahipti. Yavaş, vakur fakat sürat­li yürürdü, sanki yüksekten aşağıya iniyormuş gibi bîr yürüyüşü vardı.

Dönerken tüm vücuduyla dönerdi. Gözle­ri yere bakar bir durumda olurdu. Yere bakışı (yürürken) göğe bakışından çok ve daha uzundu.

Bakışları son derece anlamlı idi. Ashabı ile yürürken onları önüne alırdı. Rastladığı kimseye ilk selâmı o verirdi.' Dedim ki: 'Biraz da onun konuşma şeklini anlat!' Şöyle cevap verdi:

'Birbiri ardınca hüzünlü düşüncelere da­lardı, daima düşünceli idi. Onun hiç rahatı yoktu. Lüzumsuz ve gereksiz konuşmazdı. Sükûtu uzun olurdu. Söze başlarken de biti­rirken de dudakları ile konuşurdu. Efradını cami ağyarını mâni kelimelerle (az sözle çok mana ifade edecek şekilde) gayet güzel ve veciz konuşurdu. Sözlerinde ne fazlalık olur­du ve ne de eksiklik. Haşin değildi, hiç kim­seyi küçümsemezdi.

Az dahi olsa nimete önem verirdi. Yiye­cek ve içecekleri ne överdi ve ne de zemme­dip, bcğenmemezlik ederdi. Dünya ve dünya­lık bir şey onu öfkelendirmezdi. Ancak hak­sızlık yapıldığında öfkelenir ve haksızlık gi­derilinceye kadar hiç bir şey Öfkesini durdur­mazdı. Hak ve hakikat bahis konusu oldu mu onu hiç kimse durduramazdı. Hiç kimseyi ta­nımaz gerçeği haykırırdı. Kendi nefsi için kızmaz ve onun için intikam almaya kalkış­mazdı.

İşaret ettiğinde, parmağı ile değil eliyle işaret ederdi, bir şeye hayret edip şaştığı za­man avucunu (tersine) çevirirdi. Konuştuğu zaman, sağ elinin ayasını sol elinin baş par­mağıyla bitiştirirdi. Öfkelendiği zaman inti­kam almak ve azarlamaktan kaçınırdı.

Güldüğünde gözlerini yumardı; Genellik­le gülüşü tebessüm olur, dişleri dolu tanesi gi­bi parlardı.'

(Hasan diyor ki) 'Epey zaman bunu Hü­seyin'den gizledim. Sonra ona anlatınca, onun benden önce bunları ona (dayıma) sormuş olduğunu anladım, benim sorduklarımı o da sormuş.

Babasına (Hz. Ali'ye), onun giriş, çıkış, oturuş ve kalkış şekillerini sormuş. Sormadık hiçbir şey bırakmamış.'

Hüseyin der ki: 'Babama Peygamber sal-lallahu aleyhi ve sellem'İn girişini sordum; şöyle dedi: 'Girişi: Evine müsaade ile (haber vererek) girerdi. Evine girdiğinde zamanını üç kısma ayırırdı; bir kısmım ALLAH'a, bir kıs­mını ailesine, bir kısmını da kendisine. Sonra da insanlara ayınrdı. İleri gelen kimselerle de sade vatandaşlarla da eşit şekilde konuşurdu. Onlardan hiçbir şeyi saklamazdı. Ümmete se­viyelerine göre muamele ederdi, herkese ken­di durumuna göre değer verir, insanların din­deki faziletlerine önem verirdi. Dinde bilgili olanlara daha başka bakardı. İnsanlardan ki­misinin bir, kimisinin iki, kimisinin de birçok hacetleri olurdu. Bunları da gözönünde tular ve ona göre davranırdı. Onlarla ihtiyaç ve maslahatlarına göre meşgul olurdu. Kendilerine lâzım ve lâyık olanı onlara bildirirdi. Şöyle derdi: 'Burada bulunanlar bulunma­yanlara ulaştırsın! Bana ihtiyacını ulaştır­maktan aciz olanların ihtiyaçlarını bana ulaştırın! Çünkü hacetini arz edemeyenlerin hacetini yetkiliye ulaştıranın ALLAH kıyamet gününde ayaklarını kaydırmaz.' Daima doğ­runun yanındaydı, başkasını kabul etmezdi. Yanına geçici olarak girerlerdi, çıktıklarında mutmain olarak çıkarlardı. Yanından birer de­lil ve kılavuz olarak çıkarlardı.'

(Hüseyn) Dedi ki: 'Onun çıkış şeklini sor­dum; şöyle dedi:

' Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem di­lini tutardı, ancak insanları birbirine sevdire­cek, birbirleriyle kaynaştıracak şeyleri konu­şurdu. Onları ürkütmez, kaçırmazdı. Her kav­min liderine önem atfederdi; ikram ederdi. Bilahare onu onların üzerine vali tayin ederdi. Onun sırrını ve ahlâkını onlardan gizlemeden ona itaat etmelerini tavsiye ederdi. Güzel ah­lakıyla ahlâklanmalarına tavsiye ederdi.

Ashabını özler, (göremediği zaman) sorar­dı. İnsanların durumlarının nasıl olduğunu, iş­lerinin ne âlemde olduğunu da sorardı. Güze­le güzel, çirkine çirkin derdi.

İşi daima dengeli idi. Tutarsız değildi. Gaflet ederler korkusuyla kesinlikle gaflete düşmezdi. Bezerler, usanırlar diye lüzumun­dan fazla söz söylemezdi. Daima hazırlıklı ve temkinli olurdu.

Hak ve hakikatten ayrılmaz, diğer insanla­rın hakkı çiğnemelerine de müsaade etmezdi. Nezdinde en üstün ve en İyileri, ihlas ve sami­miyet bakımından en ileri olanlarıydı. Katın­da mertebe bakımından en büyükleri, insan­larla iyi geçinen ve yardımlaşmayı başaran kimseler olurdu.'

Onun oturuşunu sorunca, şöyle dedi:

'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem herhangi bir fayda söz konusu olmadan' ne otururdu, ne de kalkardı. Kendisine özel yer­ler edinmezdi. Belirli oturma yerleri edin­mekten insanları nehyederdi. Bir kavmin ya­nma geldiğinde, meclisin bittiği yere ilişip otururdu. Böyle yapılmasını da emrederdi.

(Birlikte) oturduğu kimselerin her biriyle ilgilenir, farklı muamele etliği izlenimini ver­mezdi. İhtiyacını gidermesi için onunla otu­ran veya onu ayakta tutan kimseye karşı sa­bırlı olur, o kişi ayrılmadıkça kendisi onu ter-kedip ayrılmazdı.

Biri kendisinden bir şey istediğinde mut­laka onu verirdi, ya da tatlı sözler söyleyerek onu savardı.

Onun güler yüzlü oluşu ve herkese nazik davranışı âdeta onu halka bir baba yapmıştı. Herkes onun katında ve nazarında eşit idi.

Onun meclisi; bir hilim, sabır, emanet ve haya meclisiydi. Onun meclisinde sesler yük-selmez, namus ve ırzlar çiğnenmez, kimseye salaşılmazdı. Gayet dengeli, hayâlı idiler. Bir­birlerine takva- tavsiye ederlerdi. Son derece mütevazi' idiler, küçükler büyüklere saygı gösterirlerken, büyükler de küçüklere sevgi ve şefkat gösterirlerdi. İhtiyacı olanları kendi nefislerine tercih ederler, garibe yardım elini uzatırlardı.'

Dedi ki: 'Kendileriyle oturduğu kimselere karşı nasıl davranırdı?'

Şu cevabı verdi:

'ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem daima güler yüzlü, yumuşak huylu idi, sert ve kaba değildi. Gürültücü ve hayâsız değildi. Kusur arayan, gereksiz yere insanları öven değildi. Arzulamadığı şeylere kulak aşmazdı. Kimseyi umutsuz yapmazdı. Herkese ümitvar davranırdı. Üç şeyden uzak dururdu:

Lüzumsuz tartışmak, fazla konuşmak ve kendisini ilgilendirmeyen şeylere ilgi duy­mak. İnsanlarla ilgili şu üç şeyden de uzak du­rurdu: Kimseyi kötülemez, kimsenin kusuru­nu, mahremiyet ve ayıbmı araştırmazdı. An­cak fayda umduğu şeyleri söylerdi. Konuştu­ğu zaman, yanındakiler sanki başlarında kuş varmış gibi başlarını eğerlerdi. Ancak O, sü­kût buyurduğu zaman konuşurlardı. Yanında söz düellosu yapmazlardı. Yanında biri konuş­tuğu zaman herkes suspus onu dinlerlerdi, sö­zünü bitirinceye dek müdahalede bulunmaz­lardı. Onların konuşmaları da bir başka idi.

Onların güldükleri şeye o da gülerdi, hay­ret ettiklerine o da hayret ederdi. Gelen ya­bancının aşın ve mantık dışı davranışlarını sa­bırla karşılardı, onu azarlamazdı. Ashâb ba­zen buna kızarlardı da o onları teskin eder, şöyle derdi: 'Böyle kimseleri gördüğünüzde, onu irşad edin!' Övgüyü ancak karşılığını ve­renden kabul ederdi. Kimsenin sözünü kes­mezdi, bitirinceye kadar beklerdi. Adam ya bitirirdi ya da kalkıp giderdi.

Dedi ki: Ona: 'Peki suskunluğu nasıl idi?' diye sordum. Cevab verdi: 'Onun sükûtu şu dört şeyi hedeflerdi: Hilim, çekingenlik, tak­dir ve tefekkür.

Takdiri; Fark gözetmeksizin, insanlar bak­mak ve aynı şekilde dinlemekti. Tezekkürü ya da tefekkürü hem fani (dünya) hem baki (ahiret) hakkında idi. Hilmi ise sabrında idi. Zira onu hiçbir şey kızdırmaz ve ürkütmezdi.

Çekingenliği dört şeyde tecelli ederdi: Kendisine uyulması için en güzel olanı al­mak, vazgeçirmek amacıyla kötüden uzak durmak, ümmeti İçin yararlı olan hususlarda ictihad etmek, dünya ve âhiret hayatlarını te­min edecek hususlarda onlar için çalışmak'."

[Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de]

8426- Enes radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Medine yollarından geçerken her tarafı âdeta misk kokusu kaplardı. Buradan ALLAH Resulü geçmiş, denilirdi."

[Ebü Ya'lâ, Bezzâr ve Mu'cemu'l-Evsat.]


 
8375- Bu hadisi Tirmizî (3638), ësâ b. Yûnus an Ömer b. Abdillah mevlâ Gafre an İbr. b. Muh. min veledi Ali an Ali asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında: "Bu hadis hasen garîbtir, isnâdında kopukluk vardır" şeklinde hüküm verdi.

8376- Bu hadisi Mâlik (sıfatu'n-Nebî 1, s. 919), Buhârî (menâkıb 23, IV, 164-5), Müslim (fadâil 113, s. 1824-5) ve Tirmizî (1754), ayrı ayrı Rabîa b. Abdirrahman ve Humeyd an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8377- Bu hadisi Müslim (fadâil 97, s. 1820) ve Tirmizî (3647), Şu'be an Simâk b. Harb an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8378- Bu rivayeti Tirmizî (3645), Ah. b. Menî' an Abbâd b. el-Avvâm ani'l-Haccâc an Simâk b. Harb an Câbir senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8379- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 23, IV, 167) ve Müslim (fadâil 81-2, s. 1814-5), Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8380-8383- İlk üç lafız Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (libâs 68, VII, 58), Müslim (fadâil 94-6, s. 1819), Ebû Dâvud (4185-6) ve Nesâî (zînet 6/2, VIII, 131), Katâde ve Humeyd (ayrı ayrı) an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8384- Bu hadisi Ebû Dâvud (4187) ve Tirmizî (1755), Abdurrahman b. ebi'z-Zinâd an ebîhî an Hişâm b. Urve an ebîhî an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8385- Bu hadisi Ebû Dâvud (4191) ve Tirmizî (1781), Süfyân b. Uyeyne an İbn e. Necîh an Mücâhid an Ümmi Hânî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî, isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8386- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 23, IV, 166; libâs 70/1, VII, 59), Müslim (fadâil 90, s. 1817-8), Ebû Dâvud (4188) ve İbn Mâce (3632), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8387- Bu hadisi Müslim (fadâil 105, s. 1822), Ebû Dâvud et-Tayâlisî an Şu'be an Huleyd b. Ca'fer an Ebî İyâs an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8388- Bu rivayeti Müslim (fadâil 104, s. 1821), Nasr b. Alî an ebîhî ani'l-Müsennâ b. Saîd an Katâde an Enes senedi ile tahrîc etti.

8389- Bu hadisi Buhârî (vudû' 33/2, I, 50-1), Mâlik b. İsm. an İsrâîl an Âsım an İbn Sîrîn senedi ile tahrîc etti.

8390- Bu hadisi Müslim (fadâil 109, s. 1823) ve Tirmizî (3644), Simâk b. Harb an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8391- Bu hadisi Müslim (fadâil 112, s. 1823-4), Âsım el-Ahvel an Abdillah b. Sercis asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8392- Bu hadisi Buhârî (vudû' 40/3, I, 55 mardâ 18, VII, 9-10; da'vât 31/1, VII, 156) Müslim (fadâil 111, s. 1823) ve Tirmizî (3643), el-Cuayd b. Abdirrahman ani's-Sâib asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8393- Bu hadisi Tirmizî (3648), Kuteybe an İbn Lehîa an Ebî Yûnus an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

8394- Bu hadisi Ebû Dâvud (4863), Vehb b. Bakiyye an Hâlid an Humeyd an Enes senedi ile tahrîc etti.

8395- Bu hadisi İbn Mâce (246), Alî b. Muh. an Vekî' an Süfyân ani'l-Esved b. Kays an Nübeyd el-Anezî an Câbir senedi ile tahrîc etti.

Sindî, Zevâid'inde "râvileri güvenilir kimselerdir" dedi.

8396-8398- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 23, IV, 168), Müslim (fadâilu's-sahâbe 160, s. 1940), Ebû Dâvud (3654-5) ve Tirmizî (3639), ez-Zührî an Urve asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8399- Bu hadisi Tirmizî (3640), Muh. b. Yahyâ an Selm b. Kuteybe an Abdillah b. el-Müsennâ an Sümâme an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

8400- Bu hadisi Ebû Dâvud (4839), Vekî' an Süfyân an Usâme ani'z-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8401- Bu hadisi Ebû Dâvud (4837), Abdülazîz b. Yahyâ el-Harrânî an Muh. b. Seleme an Muh. b. İshâk an Ya'k‍b b. Utbe an Ömer b. Abdilazîz an Yûsuf b. Abdillah b. Selâm an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8402- Bu hadisi Dârimî (I, 31), Muh. b. Yezîd er-Rifâî an Ebî Bekr an Habîb b. Hadre an raculin min Benî Harîş senedi ile tahrîc etti.

8403- Bu rivayeti Buhârî (isti'zân 41/1, VII, 140), Kuteybe an Muh. b. Abdillah el-Ensârî an ebîhî an Sümâme an Enes senedi ile tahrîc etti.

8404- Bu rivayeti Müslim (fadâil 84, s. 1815-6), Muh. b. Râfi' an Huceyn b. el-Müsennâ an Abdilazîz b. e. Seleme an İshâk b. Abdillah b. e. Talha an Enes senedi ile tahrîc etti.

8405- Bu rivayeti de Müslim (fadâil 83), Züheyr b. Harb an Hâşim b. el-Kâsım an Sül. b. el-Muğîre an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti.

Nesâî ise (zînet 118, VIII, 218), Abdullah b. e. Talha an Enes tarikiyle rivayet etti.

8406-8409- Bu hadisi Buhârî (cihâd 46/4, III, 216-7), Müslim (fadâil 49, s. 1803), Ebû Dâvud (4988) ve Tirmizî (1685-6), Şu'be an Katâde an Enes asl-ı senedi ile ilk lafzı;

Buhârî (cihâd 82, III, 228), Müslim (fadâil 48, s. 1802-3) ve Tirmizî (1687), Hammâd b. Zeyd an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile diğer lafızları tahrîc ettiler.

8410- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 23, IV, 166-7; edeb 80/3, VII, 101; hudûd 10, VIII, 16; 42/6, VIII, 22), Müslim (fadâil 77, s. 1813), Mâlik (hüsnü'l-huluk 2, s. 902-3) ve Ebû Dâvud (4785), ez-Zührî an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8411- Bu hadisi Müslim (fadâil 79, s. 1814) ve Ebû Dâvud (4786), Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8412- Bu hadisi Buhârî (edeb 61, VII, 90), Muh. b. ësâ an Huşeym an Humeyd et-Tavîl an Enes senedi ile tahrîc etti.

8413- Bu hadisi Tirmizî (2490), Süveyd b. Nasr an Abdillah b. el-Mübârek an İmrân b. Zeyd et-Tağlebî an Zeyd el-Ammî an Enes senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

8414- Bu hadisi Müslim (fadâil 63, s. 1808), İsm. b. Uleyye an Eyyûb an Amr b. Saîd an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8415- Bu hadisi Buhârî (salât 44, I, 164; edeb 40, VII, 83) ve Tirmizî (2489), İbr. ani'l-Esved an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8416- Bu hadisi İbn Mâce (362), Abbâd b. el-Velîd an Mutahhar b. el-Heysem an Alkame b. e. Cemre an ebîhî Ebî Cemre an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

Sindî, Zevâid'inde isnâdının zayıf olduğunu söyledi.

8417- Bu hadisi Tirmizî (3641-2), Abdullah b. el-Muğîre ve Yezîd b. e. Habîb (ayrı ayrı) an Abdillah b. el-Hâris asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb, sahîh garîb" hükümleri verdi.

8418- Bu hadisi Ebû Dâvud (4775) ve Nesâî (kasâmet 24, VIII), Muh. b. Hilâl an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Lafız Ebû Dâvud'a aittir.

8419- Bu hadisi Dârimî (I, 34-5), Muh. b. Ah. b. e. Halef an Abdirrahman b. Muh. an Muh. b. İshâk an Abdillah b. e. Bekr an raculin senedi ile tahrîc etti.

8420- Bu hadisi Dârimî (I, 35-6), Sül. b. Harb an Hammâd b. Zeyd an Eyyûb an İkrime senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Sahîh ricâlindendir.

8421-8422- Bu hadisi Buhârî (edeb 39, VII, 82-3), Müslim (fadâil 51-5, s. 1804-5), Ebû Dâvud (4773-4) ve Tirmizî (2015), (ayrı ayrı) Sâbit el-Bünânî, Abdülazîz b. Suheyb, İshâk b. e. Talha ve Eb‍'t Teyyâh an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8423- Bu hadisi Müslim (fadâil 74, s. 1812), Hâşim b. el-Kâsım an Sül. b. el-Muğîre an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8424- Bu hadisi Buhârî (edeb 81, VII, 102; 112, VII, 119), Müslim (âdâb 30, s. 1692-3), Ebû Dâvud (4969) ve Tirmizî (1989), Eb‍'t-Teyyâh an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8425- Râvilerinden birisinin kimliği mechûldür (Mecma‘ VIII, 278).

8426- Ebû Ya'lâ'nın ricâli güvenilir kimselerdir (Mecma‘, VIII, 282).




Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in nübüvvet mührü şecaati ve ahlakı
Gönderen: Mehmed. üzerinde 13 Temmuz 2019, 11:56:09
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in nübüvvet mührü şecaati ve ahlakı
Gönderen: Ceren üzerinde 19 Temmuz 2019, 21:24:31
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ...


Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in nübüvvet mührü şecaati ve ahlakı
Gönderen: Züleyha üzerinde 20 Temmuz 2019, 10:33:04
Rabbim şefkatinden mahrum eylemesin insallah selam Ve dua ile


Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in nübüvvet mührü şecaati ve ahlakı
Gönderen: Melek Nur Çelik koü üzerinde 20 Temmuz 2019, 13:03:54
Paylaşım için Allah razı olsun..


Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in nübüvvet mührü şecaati ve ahlakı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 21 Temmuz 2019, 13:02:26
Rabbim bizleri canlar cânı Peygamber Efendimizin şefââtine erenlerden eylesin inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in nübüvvet mührü şecaati ve ahlakı
Gönderen: Melek Nur Çelik koü üzerinde 21 Temmuz 2019, 13:02:59
Paylaşım için Allah razı olsun..