Konu Başlığı: Peygamber s.a.v. in alametlerinden bazıları Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 03 Ocak 2011, 21:29:55 BU BAHİSTE (DAHA ÖNCE) YER ALMAYAN PEYGAMBER (S.A.V.)'İN ALÂMETLERİNDEN BAZILARI 8427- Atâ bin Yesâr radiyallahu anb'dan: İbn Amr b. el-Âs'a dedim ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel-em'in Tevrat'taki niteliğini bana bildirir misin?" Cevap verdi: "Vallahi o, Tevrat'ta Kur'ân'daki bazı nitelikleri ile vasfedilmiştir: 'Ey Peygamber! Şüphesiz biz seni, bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı (Ahzâb, 45) ve ümmî-leri koruyucu olarak gönderdik. Sen benim kulum ve Resûlümsün. Sana, Mütevekkil adını verdim. O, sert ve kaba değildir. Çarşılarda yüksek sesle konuşup gürültü çıkartan da değildir. Kötülüğe kötülükle karşılık vermez, affeder, bağışlar. Allah onunla, bozulmuş milleti (dîni) doğ-rultuncaya, görmeyen kör gözleri açıncaya, duymayan sağır kulaklara duyuruncaya, kaskatı kalpleri açmcaya kadar onun canını almaz." [Buhâri] 8428- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Benim vasfım Ahmed el-Mütevekkil'dir. O, kaba ve sert değildir. İyiliği iyilikle karşılar, kötülüğe cevap vermez. Mekke'de doğmuştur. Tayyibe'ye (Medine'ye) hicret edecektir. Ümmeti, hamdeden insanlardır. İzarları bellerine kadardır. Etraflarını temizleyip ak yaparlar. Ben de onların gönüllerindeki kederi gidericiyim. Savaş için saf oldukları gibi namaz için de saf tutarlar. Bana yaklaşmak için kestikleri kurbanların kanlarıdır. Onlar geceleri birer âbid, gündüzleri ise birer arslandırlar." |Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de hafi bir senedle.) 8429- Abdullah bin Selâm radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Tevrat'ta Muhammed'in sıfatı ve İsa'nın onunla beraber defnedileceği de yazılıdır." Ebû Mevdûd el-Medenî der ki: "(Resûlul-lah'ın kabrinin bulunduğu) hücrede bir kabir-İik yer kalmıştır." [Tirmizî.] 8430- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: "Ömer bir şey için: 'Ben bunun böyle olacağını zannediyorum' dediği zaman mutlaka o, zannettiği gibi çıkardı. Bir gün Ömer bir mecliste otururken, oradan güzel ve yakışıklı bir adam geçti. Onun hakkında: 'Sanırım bu adam cahiliyetteki eski dini üzeredir' ya da 'Bu onların kâhini idi' dedi. Bunun üzerine adam onun yanma çağırıldı gelince Ömer, yolculuğunda söylediği tereddüdü zikretti. Adam dedi ki: 'Müslüman bir adamın karşılandığı bugünkü kadar güzel bir gün görmedim.' Ömer: 'Benim istediklerimi mutlaka bana bildireceksin. ' dedi. Adam şöyle cevap verdi: 'Ben bir zamanlar onların kâhini idim." Ömer: 'Cin perisinin sana verdiği haberlerden en ilginci hangisi idi, söyler misin?' 'Ben çarşıda dolaşırken, büyük bir korku içinde cin perisi bana geldi ve dedi ki: 'Sen cinni ve onun korkusunu ve başı üzerine devrilmesinden (kulak hırsızlığından men edilmesinden, insanların ve cinlerin peygamberine tabi olmalarından) sonraki ümitsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş genç develerle yetişilip yakalanmasını görmedin mi?" Ömer dedi ki: 'Bu adam doğru söyledi. Ben onların putları yanında uyurken bir adam bir buzağı getirip boğazladı. O güne kadar duymadığım yüksek sesle biri bir çığlık attı; Şöyle diyordu: 'Ey Celîh (düşmanlığını açığa vuran kimse), emrun necîh (zafer bulmuş bir iş), raculun fasîh (fasîh konuşan adam) 'Lâ ilahe illallah' diyor.' Hemen halk, o adama doğru kalktılar. Dedim ki: 'Bunun arkasında ne vardır? Onu öğreninceye dek buradan ayrılmam. Sonra o şahıs yine seslendi: 'Ey Celîh! Başarılı bir iş, fasîh bir adam 'Lâ ilahe illallah' diyor.' Hemen kalktım; çok geçmeden 'Bu bir peygamberdir' denildi." [Buhârî.] 8431- Cübeyr bin Mut'im radiyallahu anh'dan: "Cahiliyette Şam'a doğru ticaret amacıyla yola çıktım. Şam'ın aşağısında kitab ehlinden bir adama rastladım. Dedi ki: 'İçinizde peygamberlik iddia eden bir adam var mıdır?" 'Evet' dedim. 'Resmini görürsen tanır mısın?' 'Evet' dedim. Hemen beni alıp, içinde resim bulunan bir eve götürdü. Ancak orada peygamberin resmini görmedim. Tam o sırada onlardan bir adam içeriye girdi ve: 'Siz ne arıyorsunuz burada?' dedi. Ona durumu bildirdik:. Hemen o bizi alıp evine götürdü. Eve girer girmez Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in resmini gördüm. Bir adam da topuklarına yapışmış duruyordu. 'Bu topuklarına yapışan adam kimdir?' diye sorunca, şöyle dedi: 'Ondan sonra bir peygamber gelseydi, mutlaka bu adam peygamber olarak gelirdi. Ancak ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Bu nedenle bu (yapışan) onun halifesidir' dedi. Dikkat ettim niteliği Ebû Bekr'in niteliğini taşıyordu. Tıpkı Ebû Bekr idi." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr vel-Evsat'ta hafi bir senedle.] 8432- Abdullah bin Selâm radiyallahu anh'dan: "Allah Zeyd bin Saane'nin hidayetini mu-rad edince, Zeyd şöyle dedi: 'Peygamberlik sıfatlarından ne biliyorsam hepsini Muhammed'in yüzünde gördüm; ikisi hariç: Hilmi cehlinden evvel geliyor ve kendisine karşı cahilane davranıldığında, bilimle mukabele ediyor.' Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hücrelerinden Ali ile beraber çıkti. Ona bedevî gibi bir adam gelip şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Bir grup insanlar müslüman oldular. Daha önce onlara 'Müslüman olursanız rızkınız bollaşır' demiştim. Fakat onlar kıtlıkla karşılaştılar. Ey Allah'ın Resulü! İslâm'dan soğumalarından ve tamah ederek (azıklarının bollaşacağım düşünerek) girdikleri gibi, dinden çıkmalarından endişe ediyorum. Onlara yardımda bulunmak için bir şey gönderirsen, ben götürürüm' dedi. Hemen bir adama baktı, sanırım o Ali idi. Şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Verecek bir şey kalmadı' dedi. Zeyd bin Saane dedi ki: Şöyle dedim: 'Ey Muhammed! Fülanoğullarımn bahçesindeki hurmayı bana falan müddete kadar satar mısın?' "Ey yahudi! Sana satarım, fakat futan adamın, diye isim verme!' dedi. 'Olur' dedim. Bunun üzerine onu bana sattı, karşılığında seksen miskal altın verdim. Onu adama verdi ve: 'Aralarında adaletli davran ve onlara yardımcı ol!' dedi. Zeyd dedi ki: Sürenin bitmesine iki ya da üç gün kalınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem beraberinde Ebû Bekr, Ömer ve Osman ile birtakım sahabe içinde çıktı. Cenaze namazını kıldırıp, oturmak için duvar dibine geldiğinde, gelip elbisesi ve hırkasının bir yerinden tuttum ve yüzüne sert sert bakıp şöyle dedim: 'Ey Muhammed! Hakkımı vermiye-cek misin? Vallahi Ey Abdülmuttaliboğulları! Siz her zaman böyle yaparsınız, geciktirirsiniz.' Ömer'e baktım, gözleri öfkeden kıpkırmızı olmuş bir halde bana bir baktı ve şöyle çıkıştı: 'Ey Allah'ın düşmanı! Bunları Allah Resulüne nasıl söylersin. Bunu sen ne cesaretle yaparsın? Allah Resulü olmasaydı bu kılıcımla boynunu vururdum." Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem gayet sakin bir şekilde bana bakarak şöyle buyurdu: 'Ey Ömer! Ben ve bu adam bundan daha başka bir davranışa muhtacız. Bana zamanında ve usulü dairesinde borcumu vermemi hatırlatır, bu adama da alacağını efendice istemesini söylersin. Haydi ey Ömer, bunu götür de hakkım ver! Onu endişelendirdiğim için yirmi sa'da fazla hurma ver!' Bunun üzerine Ömer beni iletti, yirmi sa' fazla olarak hakkımı verdi. Dedim ki: 'Ey Ömer bu fazlalık nedir?1 'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bu fazlalığı vermemi emretti' dedi. Dedim ki: 'Ey Ömer beni tanıyor musun?' 'Hayır.' 'Ben Zeyd bin Saane'yim.' 'Yahudi bilgini mi?' 'Evet, yahudi bilgini' dedim. 'Peki neden böyle yaptm, diyeceğini dedin?' Dedim ki: "Ey Ömer! HİImİnin cehlini geçmesi ve kendisine karşı, cahilce tavırlara karşı hilimle karşılık vermesi hariç, peygamberlik alâmetlerinin tümünü Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünde görmüştüm: Şimdi bu iki alâmeti de görmüş ve öğrenmiş bulunuyorum. Ey Ömer, şahit ol! Ben Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, pey- gamber olarak Muhammed'i kabul edip hoşnut oldum. Ayrıca şahit ol ki; malımın yarısını Muhammed ümmetine vakfetmişimdir.' Ömer dedi ki: 'Bir kısmını de, çünkü yansıyla geçine-mezsin.' 'Ben de bir kısmını' dedim. Sonra Ömer ile Zeyd, Peygamber sallalla-hu aleyhi ve sellem'e dönüp gittiler. Zeyd: 'Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resulünü.' diyerek müslüman oldu. Böylece ona iman etti, onu tasdik etti. Ona biat edip birçok harplere onunla birlikte iştirak etti. Sonra Tebûk harbinde kahramanca savaşırken şehit düştü. [Taberânî, Mtı'cemu'l-Kebîr'de.] 8433- Muhammed bin Kâ'b el-Kurazî ra-diyallahu anh'dan: "Ömer Mescid'de otuııırken bir adam geçti. Denildi ki: 'Ey Ömer! Bu geçen adamı tanıyor musun?' 'Kimdir o?' 'O, Sevâd bin Kârib'dir. Yemen ahalisin-dendir. Aralarında onun çok büyük bir saygınlığı vardır. O Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İn zuhur edeceğini önceden haber veren adamdır' dediler. Bunun üzerine 'Onu bana çağırın!' dedi. Çağırdılar, adam geldi ve Ömer ona: 'Sen Sevâd bin Kârib misin?' diye sordu. 'Evet.' 'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İn peygamberliğini önceden haber veren sen misin?' 'Evet.' 'Eski kâhinliğin duruyor mu?' diye sorunca, adam çok kızdı ve şöyle dedi: 'Ey mü'minlerin emîri! Müslüman olduğum gündenberi kimse bana böyle bir şey söylemedi.' 'Sübhanallah! Bizim eski şirkimiz senin kehânetinden daha büyüktü. Bunda alınacak ne var ki. Anlat bakalım o zaman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'İn peygamberliğini nasıl bildin de haber verdin?' dedi. Bunun üzerine adam anlatmaya başladı: 'Bir gece ben uyku ile uyanıklık arasındayken cinim bana gelip ayağıyla vurdu ve şöyle dedi: 'Ey Sevâd bin Kârib! Haydi kalk! Artık düşün ve aklını çalıştır, şayet aklın varsa; Lûey bin Ğaliboğullarından bir peygamber gönderildi, insanları Allah'a ve O'na ibadet etmeye çağırıyor.' Ondan sonra cin şu şiiri söyledi: 'Cinlerin uyanıklığına hayret mi etlin? (Onlar) develerini hazırladılar, şevk ve heyecanla hidayet aramak için Mekke yolunu tuttular. Cinlerin iyileri kötüleri gibi değildir. Ne duruyorsun, sen de hazırlan, Hâşim'in seçkin insanına git! Gözlerini ona bakmak İçindik!" Dedi ki: Onun o sözüne kulak verip başımı kaldırmadım ve "Bırak beni uykum var' dedim. İkinci gece olunca, yine gelip ayağıyla bana vurdu ve şöyle dedi: 'Ben sana demedim mi; Ey Sevâd bin Ka-rîb, kalk! Düşün ve aklını çalıştır, şayet akim varsa, Lûey bin Gâlipoğullanndan bir peygamber zuhur etmiş, insanları Allah'a ve O'nun ibadetine davet ediyor.' Sonra cin şu şiiri söyledi: 'Cinlere hayret mi ediyorsun? Develerine çullar vurup nasıl da hazırlandılar. Büyük bii' arzu ve heyecanla Mekke yoluna koyuldular. Hidayet peşinde koşuyorlar. İyilerle buluşuyorlar. Onların doğru söyleyenleri yalancıları gibi değildirler. Hâşim'in seçkinine koş! Öncekileri sonrakileri gibi değildirler.' (Sevâd) dedi ki: Onun sözüne yine kulak asmadım ve başımı kaldırmayıp uyumaya devam ettim. Üçüncü gece olunca, aynı cin yine geldi, ayağıyla bana vurup şöyle dedi: 'Ey Sevâd bin Kârib! Ben sana demedim mi? Düşün ve aklını çalıştır; eğer sende akıl varsa! Lûey bin Gâlib'den bir peygamber gönderildi, insanları Allah'a ve O'nun ibadetine çağırıyor.' Sonra da şu şiiri söyledi: 'Cinlere, verdikleri haberlere ve develerini hazırlamalarına mı şaştın? Hidayet aramak için Mekke yoluna girdiler. Cinlerin inanmışları, inkarcıları gibi değildirler. Ne duruyorsun, sen de Mekke'nin tepeleri ve taşlan arasında yaşayan Hâşim'in seçkinine gitsene! Orada hidayetini arasana!' İşte ondan sonra içimde bir İslâm aşkı belirdi, şevk ve heyecanı bütün kalbimi ve varlığımı sardı. Sabah olur olmaz, hemen devemi hazırladım. Mekke'ye müteveccihen hareket ettim. Yolu yanlayınca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Medine'ye hicret buyurduklarını söylediler Hemen Medine'ye geldim; nerede olduğunu sordum, mescidde olduğunu söylediler. Mescide vardım, devemi bir kenara bağladım. Baktım Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in etrafını insanlar sarmış, huşu içinde oturuyorlar. Şöyle dedim: 'Dinle sözümü ey Allah'ın Resulü!' Ebû Bekr dedi ki: 'O'na yaklaş, yaklaş!' Yaklaştım, yaklaştım tam önünde oluverdim. "Anlat bakalım, cininin sana söylediklerini, söyle bakalım.' buyurdu. (Şu şiirle ona) cevap verdim: 'Mahallemde uyuduktan sonra rahatladığımda bana biri geldi. Söylediklerinde yalancı değildi. Üst üste tam üç gece geldi. Her seferinde bana: 'Lûey bin Gâlib'den bir peygamber geldi' dedi. Bunun üzerine kollarımı sıvadım, hazırlandım ve bineğimi de hazırladım. Uzun mesafeler kat'ederek yorgun ve bitkin bir halde sana geldim. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka Rab yoktur. Gaibden verdiğin haberlerde hiç şüphe yok ki sen güvenilen bir kimsesin. Ey soyu şerefli ve temiz olan (Muhammed) sen Allah'a en çok yaklaştıran peygambersin. Allah katında yüce makam ve mertebeler bulansın. Gelenler içinde zor şeyler olsa dahi, ey elçilerin en iyisi! Sana gelenleri bize bildir ve emret! Şefaat olmayacağı günde ne olur şefaatçim ol! Senin şefaatinden başka kimin şefaati Se-vâd bin Kârib'e fayda verir ki?' (Sevâd) dedi ki: "Bunun Üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı benim müslüman olmama çok sevindiler.' Bunun üzerine Ömer: 'İşte ben bütün bunları bizzat senden duymak istemiştim' dedi." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de zayıf bir senedle.| 8434- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Ebû Süfyan bin Harb, bana bizzat kendisi anlattı: Daha Peygamber'e iman etmemiş olduğum dönemde Şam'a gitmiştim. Ben oradayken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in mektubu Heraküus'a geldi. Mektubu Dihye el-Kelbî getirmiş, önce Busra emîrine vermiş, o da onu Heraklius'a ulaştırmıştı. Heraklius: 'Burada peygamberlik iddia eden o adamın kavminden kimse var mıdır?' diye sordu. 'Evet' dediler; bunun üzerine Kureyş'ten bir grup içinde çağınldim. Heraklius'un yanına girdik, bizi önüne oturttu ve dedi ki: 'Bu peygamberlik iddia eden adama akrabalık ve soy bakımından içinizden hanginiz daha yakındır?' 'Ben' dedim. Bunun üzerine beni onun önüne, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Sonra tercümanını çağırıp şöyle dedi: 'Bunlara (arkadaşlarına) söyle; ben bu adama (Ebû Süfyân'a) o peygamberlik iddia eden kimse hakkında soracağım, eğer yalan beyanda bulunursa onun yalan söylediğini söylesinler.' Allah'a yemin ederim ki, aleyhime olur endişesini taşımasaydim, cevaplarım sırasında yalan söylerdim. Ondan sonra tercü-mamna dedi ki: 'Ona sor bakalım, onun soyu sopu nasıldır?' 'O aramızda gayet namuslu ve soyludur.' 'Atalarından melik olan biri var mıdır'" 'Hayır.' 'Peki bu iddiada bulunmadan önce onn yalancılıkla suçlar mıydınız?' 'Hayır.' 'Peki ona halkın ilen gelenleri mi yoksa güçsüzleri mi tâbi oldu?" 'Güçsüzleri.' 'Gün geçtikçe sayıları artıyor mu, yoksa eksüiyor mu?' 'Artıyor.' 'O'nun dinine girdikten sonra, hoşnutsuzlukla dininden dönen oldu mu?' 'Hayır.' ' 'O'nûnla savaşınız oldu mu?' 'Evet.' 'Savaşınız nasıl oldu?' 'Onunla savaşımız münavebeli (dönüşümlü) oldu. (Önce) O bize karşı kazandı, sonra biz ona karşı kazandık.' 'Hiç sözünden döndüğü oldu mu?' 'Hayır. Fakat biz kendisinden (uzakta olduğumuz şu süre içinde) ne yaptığını bilmiyoruz. Onun aleyhine bundan başka bir şey söyleyemedim.' 'Peki O'ndan önce böyle (peygamberlik) iddiasında bulunan oldu mu?' 'Hayır.' Bunun üzerine tercümanına şöyle dedi: 'Söyle ona: Ben sana onun soyundan sordum, asâletli olduğunu söyledin. Peygamberler de öyledir. Hep kavimlerinde soylu insanlardan gelmişlerdir. Atalarında kral bulunup bulunmadığını sordum; 'Hayu-' dedin. Zira eğer atalarında krallık olsaydı belki o, bu krallığı istiyor derdik. Sonra sana ona uyanların ileri gelenler (eşraf) mi, yoksa güçsüzler mi olduğunu sordum, "Güçsüzler" dedin. Zaten peygamberlere ilk önce onlar (güçsüzler) tâbi olurlar. Sonra sana onu daha evvel yalancılıkla suçlar mıydınız, diye sordum, 'Hayır' dedin. Bundan anladım ki, insanlara karşı yalan söy-lemiyen Allah'a karşı hiç yalan söylemez. Sonra sana, onun dinine girenlerden, daha sonra hoşnut olmayarak dininden dönen oldu mu? diye sordum; buna da 'Hayır' dedin. İşte iman budur; bir kere kalbe girdi mi bir daha kolay kolay çıkmaz. Sonra sana, gün geçtikçe artıyorlar mı yoksa eksiliyorlar mı? diye sordum; arttıklarını söyledin. İşte iman işi böyledir; tamamlanıncaya dek artar. Onunla çarpışıp, çarpışmadığınızı sordum; 'Çarpıştık' dedin. Aranızda harp sürekli olur, kâh siz onu yenersiniz, kâh o sizi yener. İşte peygamberler de böyle olurlar. Ancak sonuç onların (peygamberlerin) lehine olur. Onun verdiği sözden dönüp dönmediğini sordum; 'Hayır' dedin. İşte peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler. Ondan önce böyle bir iddiada bulunan kimse oldu mu? diye sordum; 'Hayır* dedin. Bundan önce biri bu iddiada bulunsaydı belki bu da, ona uymuştur diyebilirdik. (Heraklius) Daha sonra ona sordu: 'Peki o size ne emrediyor?' 'Bize namazı, zekâtı, iffeti ve sıla-i rahmi emrediyor' dedik. Ondan sonra şöyle dedi: 'Eğer anlattıkların doğru ise, o gerçekten peygamberdir. Zaten ben onun çıkacağını biliyordum; lâkin siz- den olacağını tahmin etmiyordum. Ona kavuşabileceğimden emin olabilsem karşılaşmayı çok isterdim. O'nun yanında olsaydım, ayaklarım yıkardım. Onun hakimiyeti mutlak surette ayaklarımın altındaki (sahibi bulunduğum) ülkelere ulaşacaktır.' Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-Iem'in mektubunu getirtti ve okutmaya başladı: 'Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah Resulü Muhammed" den, Rum'un büyüğü Hirakl'a. Selâm hidayete uyana olsun. Şüphesiz ben seni İslâm çağırışı ile çağırıyorum, Müslüman ol ki, selamet bulasın. Müslüman olursan Allah sana iki kere ecir verir. Eğer müslüman olmayı kabul etmeyip kaçınırsan, bütün halkının günah ve vebali sana olur. Ey Kitab ehli! Aramızda eşit olan su kelimeye geliniz: Allah'a ibadet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp birbirimizi Rabler edinmeyelim. Eğer onlar kaçınırlarsa sizler 'Şahit olunuz ki biz müslüman-tarız deyin! (Âl-i İmrân, 64)' Mektubun okunması bitince, etrafında gürültü koptu ve sesler yükseldi. Ondan sonra bize emretti, dışarıya çıkartıldık. Dışarı çıkınca arkadaşlarıma (Peygamberi kastederek) dedim ki: 'İbn Ebi Kebşe'nin işi oldukça ciddi. Ondan Benû'l-Asfer'in (Bizans'ın) kralı bile korkmuş olmalı.' Bundan sonra Allah, müslümanlığı bana nasip edinceye kadar onun galip geleceği inancını hep taşıdım. (Râvi) Zührî der ki: Heraklius bunun üzerine Rum büyüklerini çağırdı. Evlerinin birinde topladı. Onlara şöyle hitap etti: 'Ey Rum topluluğu! İlelebed felah bulup doğru yolda olmak ister misiniz? Hakimiyetinizin devam etmesini istiyor musunuz?' Bunun üzerine yabani eşekler gibi korku içinde kapılara doğru koştular, fakat kapıların üzerlerine kilitlenmiş olduğunu gördüler. Onları geri çağırtıp şöyle dedi: 'İşte ben sizi denedim. Hâlâ dininize sadıksınız. Sizin bu durumunuz hoşuma gitti.' Ondan sonra ona secde ettiler ve ondan hoşnut oldular." 8435- Diğer rivayet: (Ebû Süfyân dedi ki:) "Artık onun mutlaka galip geleceğine hoşlanmadığım halde tâ Allah İslâm'ı kalbime girdirinceye kadar kesin inancım devam etti." (Zührî) dedi ki: "İlyâ (yani Beytü'1-Mak-dis) sahibi ve Heraklius'un dostu olan İbnü'n-Nâtûr Şam Hıristiyanlarının piskoposu- dedi ki: Heraklius, İlyâ'ya (Kudüs'e) geldiği zaman, bir sabah pek üzüntülü göründü. Bazı kumandanları kendisine: 'Senin hâlini hiç iyi görmedik' dediler. İbnü'n-Nâtur dedi ki: 'Heraklius yıldızlara bakan, kâhinliğe aşina biriydi. Kendisine üzüntülü durumunu sorduklarında onlara şöyle dedi: 'Bu gece yıldızlara baktığımda, sünnetli melikin zuhur ettiğini gördüm. Bu ümmetin içinde hangi millet sünnet olur? 'Yahudilerden başka sünnet olanlar yoktur! Onların da pek önemi yoktur. Hakimiyetin altındaki ülkelere yaz, oradaki yahudile-ri öldürsünler' dediler. Onlar böyle konuşup dururlarken, Gassân kralının gönderdiği bir adam Heraklius'un yanma getirildi. O adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zuhur ettiğini söyleyince, Heraklius: 'Gidin bakın bakalım bu adam sünnetli midir?' Gittiler, baktılar ve adamın sünnetli olduğunu öğrendiler. Arapların sünnet olup olmadıklarını ona sorunca, adam onların da sünnet olduklarını söyledi. Bunun üzerine Heraklius: 'Demek ki bu ümmetin kralı zuhur etmiş' dedi. Ondan sonra Heraklius, Roma'da ilimde kendi çapında olan bir arkadaşına mektup yazıp, bu hususu sordu ve Humus'a hareket etti. Daha Humus'tan ayrılmadan o arkadaşından cevap geldi. O da Heraklius'un fikrine iştirak edip, böyle bir peygamberin zuhur ettiğini yazdı. Bunun üzerine Heraklius, Rum büyüklerinin Humus'taki karargâhında toplanmaları için davet etti. Kapılarının kapatılmasını da emretti. Sonra onlara şöyle hitap elti: 'Ey Rum topluluğu! İyi ve doğru yolda olmak istiyor musunuz, hakimiyetinizin devam etmesini de istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız bu Peygamber'e uyunuz!' Hemen korku içinde kapılara hücum ettiler." Benzeri rivayet. Bu rivayetin sonu şöyledir "Heraklius(un imana davet olunması) hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir." [Buhârî ve Müsiim.I 8436- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Cinler göğe çıkıp vahyi dinlerlerdi. Bir kelime duydukları zaman kendileri ona doksan dokuz kelime ilave ederlerdi. Duydukları kelime doğru; İlave ettikleri ise boş ve yanlış olurdu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gönderildiği zaman cinler gökteki yerlerinden menedildiler. Üzerlerine kayan yıldızlar atıldı. Daha Önce onların üzerlerine yıldızlar atılmazdı. Bunun üzerine İblis: 'Mutlaka büyük bir olay olmuştur.' dedi. Hemen askerlerini gönderdi ve: 'Bakın bakalım neler olmuş görün, gelin ve bana bildirin!' dedi. Gittiler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in Mekke'de iki dağ arasında namaz kıldığını gördüler, gelip İblis'e bildirdiler. İb-lîs de: 'Demek ki meydana gelen olay buymuş' dedİ." [Tirmizî.l Cin sûresinin tefsiri bölümünde bu hadisin başka bir rivayeti geçmiştir (hadis no. 7297) 8437- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Kureyşliler bir kâhin kadına gelip şöyle dediler: '(İbrahim peygamberin ayak izinin bulunduğu bilinen taşa işaretle) Bu makam sahibine iz bakımından hangimizin daha çok benzediğini bize söyle!' Kadın: 'Bu düzlüğe bir örtü serip ve hepiniz onun üzerinden yürürseniz hanginizin o makama layık olduğunu size bildiririm' dedi. Bunun üzerine bir örtü yaydılar. Hepsi geçtiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de geçti. Kadın onun izine baktı ve şöyle dedi: 'Ona en çok benzeyeniniz bu izin sahibidir.' Sonra aradan yirmi sene geçti ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem peygamber olarak gönderildi." [İbn Mâce] 8427- Bu hadisi Buhârî (buyû‘ 50, III, 21; tefsîr Feth 3, VI, 44), Hilâl b. e. Hilâl an Atâ b. Yesâr asl-ı senedi ile tahrîc etti. 8428- Heysemî, isnâdında tanımadığı bir râvi olduğunu söyledi (Mecma‘ VIII, 271). 8429- Bu hadisi Tirmizi (3617), Zeyd b. Ahzem an Selm b. Kuteybe an Ebî Mevdd an Osmân b. ed-Dahhâk an Muh. b. Yûsuf b. Abdillah b. Selâm an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi. 8430- Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 35/3, IV, 242-3), Yahyâ b. Sül. an İbn Vehb an Ömer an Sâlim an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti. 8431- Bu hadisin râvilerinden birisini Heysemî, tanımadığını söylemiştir (Mecma‘ VIII, 234). 8432- Râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 240). 8433- İsnâdı Heysemî'ye göre zayıftır (Mecma‘ VIII, 250). 8434-8435- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-vahy 1, I, 5-6 uzun metin; îmân 37, I, 18-9; şehâdât 28/2, III, 162; cihâd 11, III, 205; 99, III, 234; 102, IV, 2-4, uzun metin; 122, IV, 12-3; cizye 13, IV, 68; tefsîr Âl-i İmrân 4, V, 167-9, uzun metin; edeb 8/2, VII, 71; isti'zân 24, VII, 135; ahkâm 40/2, VIII, 120-1) ve Müslim (cihâd 73, s. 1393-4), ez-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. 8436- Bu hadisi Tirmizî (3324), Muh. b. Yahyâ an Muh. b. Yûsuf an İsrâîl an Ebî İshâk an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti. 8437- Bu hadisi İbn Mâce (2350), Muh. b. Yahyâ an Muh. b. Yûsuf an İsrâil an Simâk b. Harb an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve Sindî, Zevâid'inde isnâdı hakkında sahîh hükmü verdi. Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in alametlerinden bazıları Gönderen: Mehmed. üzerinde 13 Temmuz 2019, 11:55:49 Esselamu aleyküm Rabbim bizleri Peygamberimiz e hayırlı bir ümmet olanlardan eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in alametlerinden bazıları Gönderen: Ceren üzerinde 19 Temmuz 2019, 21:20:29 Esselamu aleykum. Binlerce salatu selam peygamber efendimizin üzerine olsun inşallah. ...
Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in alametlerinden bazıları Gönderen: Züleyha üzerinde 20 Temmuz 2019, 10:33:38 Allah razı olsun hocam insallah selam ve dua ile
Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in alametlerinden bazıları Gönderen: Melek Nur Çelik koü üzerinde 20 Temmuz 2019, 13:04:15 Paylaşım için Allah razı olsun..
Konu Başlığı: Ynt: Peygamber s.a.v. in alametlerinden bazıları Gönderen: Sevgi. üzerinde 21 Temmuz 2019, 13:08:45 Rabbim bizleri kendine lâyık kul Peygamber Efendimize de hayırlı ümmet olanlardan eylesin inşaAllah
|