๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Cem ul Fevaid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 30 Aralık 2010, 21:27:13



Konu Başlığı: Kıssalar bahsi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 30 Aralık 2010, 21:27:13
KISSALAR BAHSİ


9158- Suheyb radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sizden öncekiler içinde bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz iyice yaşlanınca krala dedi ki; 'Ben artık yaşlan­dım. Bana bir çocuk gönder de ona sihir öğ­reteyim. 'O da sihir öğrenmesi için, ona bir çocuk gönderdi. (Çocuğun) yolu üzerinde ge­lip giderken uğradığı ve yanında oturup bir şeyler sorduğu bir rahip vardı.

Sihirbaza her gidişinde rahibe uğrar, bu sebeple sihirbaz da çocuğu döverdi. Rahibe uğradığına ise ona sihirbazı şikayet ederdi. Rahip ona dedi ki: 'Sihirbazdan korktuğun za­man: 'Beni ailem alıkoydu' de! Ailenden çekin­diğin zaman ise: 'Beni sihirbaz alıkoydu' de!'

O bu minval üzereyken aniden büyük bir canavar çıkıp insanları yollarından alıkoydu. Bunun üzerine içinden dedi ki: 'Bu gün sihir­bazın ilmi mi, yoksa rahibin ilmi mi daha üs­tündür, öğreneceğim.' Sonra eline bir taş alıp şöyle niyet etti: 'Allahım! Eğer rahibin işi, sa­na sihirbazın işinden daha sevimli ise, bu taş­la bu canavarı Öldüreyim de halk rahatça ge­çip yoluna devam etsin.' Ondan sonra elinde­ki taşı hayvana attı ve hayvan öldü, halk da oradan serbestçe geçti. Gelip durumu rahibe anlatınca, rahip ona: 'işte şimdi senin halin benimkinden daha üstün oldu. Ancak (ilerde) başına'bir iş gelecek, o zaman sakın benden kimseye sözetme!' dedi.

Nihayet çocuk körleri ve sedef hastalarını iyileştirmeye, insanların bütün hastalıklarını tedavi etmeye başladı. Kralın kör olan arka­daşı bunu duyunca, hemen çocuğun yanına birçok hediyelerle gelip: 'Sen beni iyilesürir-sen, bu hediyeleri ve daha birçok şeyleri sana veririm.' dedi. Çocuk şu cevabı verdi: 'Benim

elimde bir şey yok, insanları ancak Allah şifa verip iyileştirir. Eğer sen Allah'a iman eder­sen, ben de Allah'a senin için dua eder, seni iyileştirir.' Bunun üzerine adam Allah'a iman etti. Çocuk dua etti, Allah da ona şifa ihsan etti ve adamın gözleri akçıldı. Kralın arkadaşı iyleştikten sonra kralın yanına varınca, kral şaşırdı ve sordu: 'Söyle bakalım, gözün nasıl iyileşti?' Adam şu cevabı verdi: 'Beni Rabbim iyileştirdi.'

'Senin benden başka Rabbin mi vardır?' dedi.

Adam: 'Evet benim de senin de Rabbin Al­lah'tır' diye cevap verince, adamı hapsetti ve işkenceye başladı ve: 'Seni iyileştiren çocu­ğun nenle olduğunu söylemedikçe ben de sana işkenceden vazgeçmem" dedi. Bunun üzerine adam çocuğun yerini gösterdi, gidip hemen çocuğu yakalattı ve huzuruna getirtip sordu:

'Ey çocuk! Sihir yapmakta o kadar ileri gitmişsin ki körleri iyileştiriyor, diğer hasta­lan da tedavi ediyorsun.' Çocuk: 'Şifa benden değil, Allah'tandır' deyince onu da yakalattı ve işkence etmeye başladı. Nihayet o da rahi­bin nerede olduğunu söylemek mecburiyetin­de kaldı. Gidip rahibi de yakaladılar Kralın huzuruna getirdiler. Rahibe: 'Haydi dininden vazgeç!' dedi.

Rahip buna yanaşmadı. Hemen bîr teste­re alıp rahibin başından başlayarak biçip iki­ye ayırdı. Sonra çocuk getirildi ve ona da: 'Haydi dininden vazgeç!' denildi. Vazgeçme­yince, onu adamlarından bazılarına teslim edip şöyle dedi:

'Haydi bunu alın, falan dağa iletin, dağın tepesine çıkınca, kendisine dininden vaz geç­mesini teklif edin, geçerse ne âlâ, geçmezse oradan aşağıya yuvarlayıp atın!' Tam atacak­ları sırada Allah'a şöyle yalvardı: 'Allahtm,

beni bu adamların elinden kurtar!' Allah du­asını kabul etti, dağda çok büyük bir deprem oldu, hepsi aşağıya yuvarlandılar. Çocuk kur­tuldu ve yürüyerek kralın yanına geldi. Kral ona sordu:

'Arkadaşlarıma ne oldu?'

'Allah beni onların elinden kurtardı' de­yince bu defa onu başka bir gruba verip: 'Haydi bunu alıp denizin ortasına götürün, dininden vazgeçerse, ne âlâ, geçmezse onu hemen denize atın!' Onu alıp götürdüler, di­ninden dönmesini teklif ettiler, fakat çocuk dönmedi. Bunun üzerine denize atmak istedi­ler. Fakat çocuk yine Allah'a: 'Allahım beni bunların elinden kurtar!' diye yalvardı. He­men gemileri battı. Hepsi boğuldu, kendisi ise kurtulup yine kralın yanına geldi.

Kral sordu: 'Ne oldu seni götürenlere?'

'Allah beni onlardan kurtardı, hepsi deniz­de boğuldular' dedi ve şunu sözlerine ekledi:

'Sana söylediğimi yapmadıkça, sen beni asla öldüremezsin.'

'Nedir o?' diye sordu.

"İnsanları bir yerde topla, beni bir kütüğe bağla! Sonra sadağımdan bir ok çıkar yaya koyup: 'Bu çocuğun Rabbi olan Allah'ın adıyla' de! Sonra at!' Kral da onun dediğini yaptı. Attığı oku çocuğun şakaklarına isabet ettirdi, çocuk şakağına elini koydu ve öldü. Bunun üzerine oradaki halk hep bir ağızla şöyle haykırdılar:

'Biz, bu çocuğun Rabbine inandık; çocu­ğun Rabbine inandık.' Kral dönüp geldiğinde ona denildi ki: İşte korktuğun basına geldi. İnsanlar hep birden çocuğun Rabbine iman ettiler. Şimdi ne olacak?'

Hemen yol başlarında hendekler kazdırttı, hendekler içinde ateşler yaktırdı ve: 'Her kim ki dininden dönmezse buraya atın!' emrini verdi. Dediğini yaptılar. Derken kucağında çocuğu olan bir kadın getirildi. Ona da bu teklifi yaptıklarında çocuk konuştu: 'Anneci­ğim, sakın yapma! Sabret, tahammül göster, zira sen hak üzeresin'." [Müslim]

9159- Tirmizî'nin rivayeti: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazını kıldıktan sonra hems ederdi -Bazılarına göre hems, konuşuyormuş gibi dudaklarını oynatmaktır- Kendisine denildi ki: 'Sen ikindiyi kıldıktan sonra dudaklarını kımıldattın, neden?'

'Peygamberlerden birine ümmeti(nin) çok(luğu) beğendirildi. 'Bunların işini kim gö­recek?' dedi. Hemen Allah ona şunu vahyetti: 'O halde ben onları kendilerini cezalandır­mamla, başlarına düşmanı musallat kılmam arasında serbest bırakıyorum.' Derken onlar cezalandırılmayı tercih ettiler ve onlara ölümü musallat kılıp, bir günde yetmişbin kişi öldü.'

Bu hadisi anlattığı zaman onunla birlikte başka bir hadis de anlatır ve şöyle derdi: 'Kâ­hini bulunan bir kral vardı. 'Bana anlayışlı bir çocuk bulun da bu ilmimi kendisine öğre­teyim. Çünkü ben ölmekten korkuyorum'." Benzeri rivayet.

Ayrıca onda şöyle geçmektedir: "Allah buyuruyor ki: 'Hendekleri kazanlara (Ashâb-ı uhdüd) lanet edildi. Aziz ve Hamîd'dir"e ka­dar. (Burûc, 4-8) ■

Sözkonusu olayda geçen çocuk defnedil­di. Hz. Ömer'in zamanında öldürüldüğü gün­de olduğu haliyle parmağı şakağında olarak (mezardan) çıkarıldığı da anlatılır.

9160- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Beşikte ancak üç kişi konuşmuştur: (Bunlardan ikisi) İsâ bin Meryem ve Cü-reyc'in arkadaşıdır.

Cüreyc, ibadete düşkün bir adamdı, kendi­sine bir manastır edinmişti. Namaz kılarken annesi gelip şöyle seslendi:

'Ey CüreycV (Kendi kendisine) dedi ki: 'Ey Rabbim! Annem mi, namazım mı?' Nama­zına devam etti, annesi de oradan çekip gitti. Ertesi gün namaz kılarken yine annesi gelip: 'Ey CüreycV diye seslendi. Yine: 'Ey Rabbim, annem mi namazım mı?' Yine namaza yöneldi, annesi söyle dua etti: 'Allahım! Kötü kadınla­rın yüzlerini görünceye kadar onu öldürme!'

israil oğulları, aralarında Cüreyc ile onun ibadetini konuşuyorlardı. Çok güzel bir fahişe kadın vardı. Bu kadın dedi ki: 'isterse­niz ben bunu yoldan çıkartırım." Gitti önüne geçti ve kendisini ona sundu, fakat ona dönüp bakmadı bile.

Bunun üzerine kadın onun manastırında barınan bir çobana gitti ve onunla yattı, ha­mile kaldı, çocuk doğunca, onun Cüreyc'den olduğunu iddia etti. Halk hemen geldiler ve onu manastırından çıkardılar; manastırı yak­tılar ve onu dövmeye başladılar.

'Ne oldu, nedir benim suçum?' diye so­runca: 'Sen bu kadınla zina ettin, bu çocuk da sendenmis' dediler.

'Peki nerde çocuk?' diye sordu; hemen çocuğu getirdiler. Bunun üzerine: 'Bırakın beni de namazımı kılayım' dedi. Sonra gelip Çocuğun karnına dürterek sordu: 'Doğru söyle baban kimdir?' Çocuk: 'Babam falan çobandır' dedi.

Bunun üzerine halk Cüreyc'i öpmeğe ve ona dokunarak tebenüken ellerini bedenleri­ne sürmeye başladılar ve: 'Senin manastırını altından yapacağız dediler. Fakat o söyle de­di: 'Hayır onu tekrar eskiden olduğu gibi ker­piçten yapın!' dedi.

(Üçüncüsü:) Bir kadın çocuğunu emzirir­ken son derece yakışıklı bir adam, şahlanmış güzel bir at üstünde oradan geçti. Annesi: "Al­lahım, benim bu oğlumu da bunun gibi eyle!" diye dua edince, çocuk memeyi bırakıp adama bakarak şöyle dedi: 'Allahım, beni bu adam gibi yapma!' Sonra tekrar dönüp emmeye baş-

ladı. -Râvi Ebû Hureyre dedi ki:- 'Parmağı ağzında emiyonnuş gibi çocuğun emişini anla­tan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i sanki şu anda görür gibiyim. '-

(Resûlullah devamla) dedi ki: 'Sonra o anne bir cariyenin yanından geçti. Beraberin­de bir kalabalık vardı. 'Sen zina ettin, hırsız­lık yaptın' diyerek onu dövüyorlardı. O da: 'Allah bana yeter, ne güzel vekildir O!' diyor­du. Kadın o anda şöyle dua etti: 'Allahım! Oğlumu bunun gibi yapma!' Çocuk yine me­meyi terk edip şöyle dua etti: 'Allahtm, beni de onun gibi yap!'"

-Burada ilgili hadiste değişik ifadeler kul­lanılmıştın- (Çocuk dedi ki:) 'Yakışıklı bir adam geçtiğinde: 'Allahım! Oğlumu onun gi­bi kıl!' dedin. Ben ise: 'Allahım, beni onun gi-bî kılma!' dedim. Yanımızdan dövülen bir ca­riye geçti. 'Sen zina ettin, hırsızlık yaptın!' di­yerek dövüyorlardı. Dedin ki: 'Allahım oğlu­mu onun gibi yapma!' Ben de: 'Allahım beni onun gibi yap!' dedim. (Çocuk) dedi ki: "O

atlı adam zalim ve zorba bir adamdı. Onun için 'Allahım, beni onun gibi yapma!" dedim. Zina etmediği halde cariyeyi 'Zina ettin'; çal­madığı halde 'çaldın' diyerek dövüyorlardı. Onun için : 'Allahım, beni onun gibi yap!' de­dim." [Buharı ile Müslim.]

9161- İbn Ömer radiyallahu anh'dan; (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sizden önceki milletlerden üç kişi yola çıktılar. (Gecelemek için) bir mağaraya sığın­dılar ve içeriye girdiler. Dağdan büyük bîr ka­ya yuvarlanıp mağaranın ağzını kapattı, içle­rinden biri dedi ki: 'Sizi bu mağaradan ancak yapmış olduğunuz İyi amelleriniz kurtarabi­lir.' Bunun üzerine aralarından bir tanesi şöy­le dua etti: 'Allahım! Benim yaşlı ana-babam vardı. Onlara gözüm gibi bakardım. Bir gün ot (ya da odun) aramak için uzaklaşmıştım. Uyuyuncaya kadar onlara' geri dönemedim (geciktim). Onlar için süt sağdım, yanlarına

vardığımda uyumuşlardı. Onlardan önce ne aileme ve ne de çocuklarıma sütü vermek is­temedim 'Belki uyanırlar da sütlerini içiri­rim' diye. Elimde süt kabıyla uyanmalarını bekledim. Fakat sabaha kadar uyanmadılar. Onları uyandırmaya da kıyamadım. -Bazı râ-viler şunu da eklediler:- Çocuklar ayağımın altında dolaşıyorlardı. Sonra uyandılar ve sütlerini içtiler. Allahım! Eğer ben bunu senin rızan için yapmışsam, ne olur bu kayayı bura­dan gider de dışarıya çıkalım.' Mağara kapı­sındaki kaya biraz çekildi ve gök yüzü biraz­cık görünüverdi. Fakat tabii ki dışarıya çıka­cak kadar değildi."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu­yurdu ki: "Diğeri şöyle dua etti: 'Allahım! Benim amcamın bîr kızı vardı, ona âşık ol­muştum. Onunla cinsî ilişki kurmak istedim, fakat razı olmadı. Derken bir ara büyük bir kıtlık oldu. O müşkül duruma düşmüştü. Bana geldi; 'Benimle yatmaya razı olursan sana yüzyirmi dinar veririm' dedim. Razı oldu ve ben söz konusu parayı ona verdim. Yatırıp tam ilişki kuracakken, dedi ki: 'Sen Allah'ın mührünü gayr-ı meşru olarak açamazsın. Bu sana helâl değildir.' Hemen kalkıp verdiğim, parayı da kendisine bırakarak ondan uzaklaş­tım. Oysa ben onu'çok seviyordum. Ey Alla­hım! Eğer ben bunu senin rıza-i şerifin için yapmışsam, ne olur mağaranın ağzındaki bu kayayı gideriver!' Kaya biraz daha uzaklaştı. Fakat yine dışarıya çıkacak kadar değildi."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu­yurdu ki: "Üçüncüsü şöyle dua etti: 'Allahım! Birçok işçi tuttum, hepsinin ücretlerini ver­dim. Yalnız içlerinden biri verdiğim ücreti al­madan terkedip gitti. Onun ücretini sermaye yaptım, çoğaldıkça çoğaldı. Derken hayli müddet sonra adam çıkageldi ve: "Ey Al­lah'ın kulu! Haydi benim ücretimi ver!' dedi. Ben de: 'Şu gördüğün develer, sığırlar, koyun­lar ve köleler hep senin ücretinin ürünüdürler, haydi al onları!' dedim.

'Ey Allah'ın kulu benimle alay etme!' dedi.

'Hayır alay etmiyorum. Hepsini al götür.1' dedim ve adam onlardan hiçbir tane bırakma-yasıya hepsini önüne katıp götürdü. Ey Alla-hım! Eğer ben bunu senin rıza-İ şerifin için yapmışsam kayanın artan kısmını da çekiver de bizi kurtar!' Hemen kaya mağaranın kapı­sından tamamen çekildi ve hepsi çıkıp kurtul­dular ve evlerine doğru neşe içinde yürüdü­ler." [Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud.]

9162- İbn Ömer radİyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sizden önce yaşayanlar arasında 'el-KifV adında bir adam vardı. Hiçbir şey yap­maktan çekinmezdi. Muhtaç olduğunu bildiği bir kadına geldi ve ona çok para verdi. Onun­la, yatmak istediğinde, kadın titremeye ve ağ­lamaya başladı.

'Neden ağlıyorsun?' diye sordu.

'Ben bu işi hayatımda hiç yapmadım, ihti­yacım olduğu için bu duruma düştüm' deyin­ce, adam kendini şöyle demekten alamadı:

'Sen Allah korkusuyla böyle davranıyor­sun ha!? Öyleyse ben neden Allah'tan kork-mayayım? Verdiklerim senin olsun, haydi git! Serbestsin. Ben de bundan sonra vallahi Al­lah'a âsi gelmiyeceğim.'

Adam o gece öldü. Kapısına 'Allah el-Kifl'i bağışlamıştır' diye yazıldı.

Halk bunu görünce şaşırıp kaldılar. Bu­nun üzerine Allah, peygamberlerine vahyedip onun durumu bildirdi." |Rezîn. Tirmizî de bunu başka bir lafız ile nakletmişim]

9163-  Rabîa kabilesinden bir adam olan el-Hâris bin Yezîd el-Bekrî'den:

"Medine'ye geldim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanma girdim. Mescid ce­maatle doluydu. Siyah sancaklar dalgalanı-

yordu. Bilâl Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in önünde kılıcım kuşanmış duruyor­du. Dedim ki:

'Ne var, insanlar neden buraya böyle top­lanmış?' Dediler ki:

'Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Amr bin el-Âs'ı Rabîa'ya doğru gönderecek.'

Dedim ki: 'Âd'in elçisi gibi olmaktan Al­lah'a sığınırım.' Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem sordu:

'Ad'in elçisi ne demektir?'

'Bunu iyi bilmiş birisine düştün. Âd, sıkın­tı ve kıtlıkla karşılaştığında, Kayl'ı su getir­mek için gönderdi. O da Bekr bin Muâviye'ye gidip konakladı. Bekr ona şarap içirdi, iki ka­dına emredip şarkı söyletti. Sonra Mühre dağ­larına doğru çıkıp hareket etti ve dedi ki:

'Allahım! Tedavi etmek için bir hastaya gelmedim, fidyesini ödemek için bir esire de gelmedim. Kuluna nasıl yağmur vereceksen ver! Verdiği şaraba teşekkür olsun için, Bekr bin Muâviye'ye de onunla beraber vereceğin

yağmurdan ver!' Derken gökte kırmızı, beyaz ve siyah olmak üzere üç tane bulut belirdi. Ona: 'Haydi bunların birini seç!' denildi. On­lardan siyah olanı seçti. Ona denildi ki: 'Âd kavminden tek kişiyi bırakmayıp helak ede­cek bu bulutu toz duman olarak al!' Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 'O sadece onlara bu yüzüğün halkası kadar bir şey (rüzgâr) göndermişti.' Sonra: 'Ad mil­letinin başından geçende de ibret vardır. On­ların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toz eden kuru bir rüzgâr gönderdik' mealin­deki âyetleri (Zâriyât, 41-2) okudu." [Tirmizî.j

9164- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Isrâiloğullarında, sedef hastası, dazlak ve kör olan üç kişiyi Allah imtihan etmek iste­di. Allah onlara bir melek gönderdi. Önce se­def hastalığı olana geldi ve sordu:

'Arzun nedir?'

'Güzel bir renk ve güzel bir cilt. İnsanla­rın tiksindiği bu halim gitsin' dedi. Hemen ona elini sürdü ve hastalığı gitti, kendisine güzel bir renk ve cilt verildi. İnsanların tiksi­neceği hali bertaraf edildi.

Ondan sonra sordu:

'En çok sevdiğin mal nedir?'

'Deve ya da sığır' dedi. -Râvi İshak se­def hastası ya da dazlak olanlardan hangisi­nin deve, hangisinin de sığır dediğine tered­düt etmiştir. -

Hemen (melek) ona on deve verdi ve 'Al­lah bunları sana mübarek etsin!' dedi.

Ondan sonra dazlağa gelip sordu:

'En çok istediğin şey nedir?'

'Güzel bir saç. Çünkü ben insanları tik­sindiren şeklimin değişmesini istiyorum' dedi. Melek hemen elini (başına) sürdü, güzel bir saçı oldu.

'Peki en çok sevdiğin mal nedir?'

'Sığır' deyince, ona gebe bir inek verildi ve: 'Allah bunu sana mübarek kılsın!' dedi.

Sonra köre geldi ve sordu:

'En çok istediğin şey nedir?'

'Körlüğüm gitsin, her şeyi rahatça göre­yim, istediğim budur' deyince, hemen onun gözüne elini sürdü, gözü açıldı. Her şeyi gör­meye başladı. Sonra sordu: 'Peki en çok iste­diğin mal nedir?'

'Koyun' dedi. Ona da (doğurgan) bir ko­yun verdi. Verdikleri bu hayvanlar doğurdu, birinin bir vadi dolusu devesi, ötekinin bir va­di dolusu sığırı ve üçüncüsünün de bir vadi dolusu koyunu oldu.

Sonra kılık değiştirip alaca hastalığı ola­na gelip şöyle dedi:

'Ben yoksul bir adamım. Yolda kaldım, Al­lah'tan ve senin yardımından başka beni yeri­me ulaştıracak bir şeyim kalmadı' dedi. 'Sana

güzel cildi, güzel rengi ve mal olarak devele­ri verenin hürmeti için bana bir deve ver de yoluma devam edip evime varayım' deyince: 'Onlarda pek çoklarının hakları vardı' diye cevap verdi. Melek: 'Ben seni tanır gibiyim. Hani sen herkesin kendisinden tiksindiği ala­ca hastası değil miydin? Fakirdin de Allah sa­na mal vermişti.'

'Hayır, bu mallar bana atalarımdan inti­kal etti' dedi.

Melek: 'Eğer yalan .söylüyorsan Allah se­ni eski haline çevirsin!' dedi ve ondan ayrılıp, dazlak kılığında o dazlağın yanma gitti. Onunla da aynı şeyleri karşılıklı konuştular, melek ona da: 'Eğer yalan söylüyorsan Allah seni eski şekline çevirsin.1' dedi. Ondan sonra köre geldi ve dedi ki: 'Ben fakir biriyim. Yol­da kaldım. Senin körlüğünü gideren, tiksintiyi bertaraf eden ve sana bu kadar koyunları ve­ren hürmeti için ne olur bana bir koyun ver de yoluma devam edeyim, ülkeme varayım' de­yince, körün cevabı şu oldu:

'Ben bir kör idim, Allah bana gözümü ge­ri verdi. Bu koyunlardan istediğini al, istedi­ğini bırak! Vallahi Allah için aldıktan sonra ben bugün hiçbir şeye aldırmam, seni de sı­kıntıya sokmam' dedi. Bunun üzerine melek: 'Sen malını tut! Benim ihtiyacım yoktur. Siz sadece imtihan olundunuz. Allah senden razı oldu; diğer iki arkadaşına da gazap etti'."

|Buhârî ile Müslim.]

9165- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallalıu aleyhi ve sellem, İsrâiloğullarından bir adamdan söz etti. O adam, bilinden bin dinar ödünç istedi. Adam ona:

'Şahitler getir de tanıklık etsinler' dedi. Ötekisi de: 'Şahit olarak Allah yeter' dedi.

'Peki bana bir kefil getir!'

'Kefilim Allah'tır, kefil olarak O yeter'

deyince, adam: 'Doğru söyledin' dedi ve bin dinarı belirli bir süreye kadar ona verdi. Deni­ze açıldı, başka bir ülkeye gitti. İşini bitirince borcunu ödemek amacıyla geri dönmek için gemi aradı, ancak bulamadı. Bunun üzerine bir kütüğü oydu, parayı ve yazdığı bir mektu­bu onu da İçine yerleştirip üstünü kapattı. Sonra besmele çektilen sonra kütüğü denize salıverdi ve Allah'a şöyle yalvardı:

'Allahım, iyi biliyorsun ki, ben Mandan bin dinar istedim, benden kefil istedi. Ben: 'Kefil olarak Allah yeter' dedim, kabul etli. Sonra şahit İstedi ben de ona: 'Şahit olarak Allah yeter' dedim; bunu da kabul etti. Ona borcumu ödemek için, bir gemi aradım, bula­madım. Ben bunu sana emanet ediyorum (ye­rine ulaştır).'

Bunu diyerek kütüğü denize attı. Sonra ül­kesine gitmek için yine gemi aramaya başla­dı. Ödünç veren adam, belki gelir borcunu öder diye çıkıp geminin gelmesini gözetleme­ye başladı. Baktı ve adamın gönderdiği içinde

para ve mektup bulunan kütüğü gördü. Onu alıp odun olarak kullanmak için evine götür­dü, yarınca içindeki parayı ve mektubu gördü. Bir müddet sonra adam da elinde bin dinarla çıkageldi ve dedi ki: 'Kusura bakma! Zamanı geçti. Gemi bulamadım, gelemedim, ancak şimdi gelebildim, al şu bin dinarını!'Alacaklı şu cevabı verdi:

'İçine para ve mektup koyup ta Allah'a emanet ettiğin borcunu taşıyan kütük geldi. Al­lah o emanetini bana iletti. Çok teşekkürler.'

Adam tekrar vermek İstediği bin dinarı da cebine koyup, Allah'a şükrederek oradan ay­rılıp gitti." JBuhârî.j

9166- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Tübba' (adlı Yemerili kral) mel'ûn mu­dur, değil midir, Uzeyr bir peygamber midir, değil midir, bilmiyorum." |Ebû Dâvud.l

9167- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İsrâîloğulları olmasaydı et kokuşmazdı. Havva olmasaydı hiçbir kadın kocasına hıya­net etmezdi." [Buhârî ve Müslim. |

9168- Hemmâm bin Münebbih radiyalla­hu anh'dan:

"Ebû Hureyre bize bir çok hadisler rivayet etti; onlardan bir tanesi de şudur: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: 'Siz­den Öncekilerden bir adam başka bir adam­dan bir akar satın almış, satın aldığı akarda bir küp altın bulmuş ve altını gidip toprağın eski sahibine vermek istemiş ve demiş ki: 'Al­tınını al, ben senden akar satın aldım, altınını değil' Satıcı şu cevabı vermiş:

'Ben sana akarı içindekilerle beraber sat­tım.' Derken anlaşamamışlar ve üçüncü bir adamın huzurunda muhakeme olmuşlar. Adam ikisinden birine sormuş:

'Senin oğlun var mıdır?'

'Evet' demiş. Ötekine sormuş: 'Senin kızın var mıdır?' O da: 'Evet' demiş. Öyleyse alın bu küp altınla bu ikisini evlendirin ve onlara harcayın ve (artanı da) tasadduk edin!'"

9169- İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'­dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bize sabahlara kadar İsrâiloğullanm anlatır­dı, sadece namaz için kalkardı." [Ebû Dâvud.]

9170- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Isrâiloğullarında, iki uzun kadın arasın­da yürüyen boyu kısa bir kadın vardı. Sonra o kadın, odundan iki ayakkabı ve altından ka­paklı bir yüzük edindi. İçine de en güzel ko­kan bir misk koydu." [Müslim]

 


9158-9159- Bu hadisi Müslim (zühd 72, s. 2299-2301) ve Tirmizî (3340), Sâbit el-Bünânî an Abdirrahman b. e. Leylâ an Suheyb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9160- Bu hadisi Buhârî (amel fî's-salât 7, II, 60-1; enbiyâ 48, IV, 140) ve Müslim (birr ve's-sıla 7-8, s. 1976-8), el-A'rec, Muh. b. Sîrîn ve Ebû Râfi' an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9161- Bu hadisi Buhârî (buyû‘ 98, III, 37-8; icâre 12, III, 51; hars ve'l-müzâraa 13, III, 69-70; enbiyâ 53, IV, 147-8; edeb 5, VII, 69-70), Müslim (zikr 100, s. 2099-101) ve Ebû Dâvud (3387), Nâfi' ve Sâlim b. Abdillah an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9162- Bu hadisi Tirmizî (2496), Ubeyd b. Esbât an ebîhî ani'l-A'meş an Abdillah b. Abdillah er-Râzî an Sa'd mevlâ Talha an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

9163- Bu hadisi Tirmizî (3273-4), Âsım b. ebî'n-Nücûd an Ebî Vâil ani'l-Hâris b. Yezîd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

9164- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 51, IV, 146) ve Müslim (zühd 10, s. 2275-7), Hemmâm an İshâk b. Abdillah an Abdirrahman b. e. Amre an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9165- Bu hadisi Buhârî (buyû‘ 10, III, 7, muallak olarak, metnin başı; kefâlet 1, III, 56-7, muallak olarak, metnin tamamı; istîzân 25, VII, 135, muallak), Leys b. Sa'd an Ca'fer b. Rabîa ani'l-A'rec an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

9166- Bu hadisi Ebû Dâvud (4674), Abdürrezzâk an Ma'mer an İbn e. Zi'b an Saîd b. e. Saîd an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

9167- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 1, IV, 103; 25, IV, 126) ve Müslim (radâ' 63, s. 1092), Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

9168- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 54, IV, 150), İshâk b. Nasr an Abdirrezzâk an Ma'mer an Hemmâm an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

9169- Bu hadisi Ebû Dâvud'da bulamadım. Ancak aynı metni Ahmed (IV, 444), Ebû Hilâl an Katâde an Ebî Hassân el-A'rec an İmrân b. Husayn asl-ı senedi ile tahrîc etti.

9170- Bu hadisi Müslim (elfâz mine'l-edeb 18-9, s. 1765-6), Ebû Nadre an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc etti.




Konu Başlığı: Ynt: Kıssalar bahsi
Gönderen: Mehmed. üzerinde 26 Temmuz 2019, 12:01:45
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Kıssalar bahsi
Gönderen: Züleyha üzerinde 26 Temmuz 2019, 12:02:29
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Kıssalar bahsi
Gönderen: Ceren üzerinde 26 Temmuz 2019, 14:56:25
Esselamu aleykum .Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..