๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Cem ul Fevaid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 06 Ocak 2011, 16:35:06



Konu Başlığı: Huneyn gazvesi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 06 Ocak 2011, 16:35:06
HUNEYN GAZVESİ

 

6653- Sehl bin el-Hanzeliyye radiyallahu anh'dan:

"Onlar Huneyn günü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile akşam üstü oluncaya kadar yürüdüler. Öğle namaz vakli geldi. Bir süvari gelip şöyle dedi:

'Ey Allah'ın Resulü! Ben sizin aranızdan ayrılıp talan dağa çıktım, bir de ne göreyim, Havâzin kabilesi toptan, kadınları, develeri ve davarları ile ve koyunlarını alıp Huneyn'e ge­lip toplanmışlar.'

Bunu duyan Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem gülümsedi ve şöyle buyurdu: 'Yarın inşaallah bunlar Müslümanların gani­meti, olacaktır. Bu gece bizi kim bekliyecek?' dîye sorunca, Enes bin ebî Mersed el-Ganevî atıhp: 'Ben ey Allah'ın Resulü!' dedi.

'Haydi bin öyleyse!' buyurdu.

Alma binip Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına geldi.

'Şimdi şu vadiden git, en yüksek yerine çık

ve bu gece dört gözle bizi bekle, oralardan kus uçurma!'

Sabah olunca, namazgahına gidip iki rek'at namaz kidı. Sonra şöyle buyurdu: 'At­lıdan bir haber var mı?7

'Hayır' dediler. Namaza duruldu, namaz kılarken vadiye doğru (bazen) dönüp bakıyor­du. Sonra şöyle buyurdu:

'Müjde, süvariniz geldi!' Ağaçların ara­sından baktık ki, hakikaten gelmiş ve Allah Resulü sallallalıu aleyhi ve sellem yanında durmuş.

Süvari dedi ki: 'Bana emrettiğin yere gil-tİm ve vadinin tepesinde durdum. Sabah olun­ca iki geçit daha tırmandım, fakat kimseyi gö­remedim.'

'Peki bu gece atından hiç indin mi?' diye sorunca, süvari şu cevabı verdi: 'Hayır, sade­ce namaz kılmak ve kaza-i hacetimi yapmak için indim.'

'Sana (cenneti) kazandıran bir amel işle­din. Bundan sonra (başka) bir sey yapmasan da bu sana yeter' buyurdu. [Ebû Davud]

6654- Enes radiyallahu anh'dan: "Huneyn günü Havâzin, Ğatafan ve diğer­leri çocukları, hayvanları ile birlikte (savaş ye­rine) geldiler. O gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber on kişi vardı. (Mekke'li) Tulâkâ da onunla beraberdi. (Savaş başlayınca) Hepsi Peygamber sallallahu aleyhi ve seüem'i yalnız başına bıraktılar. O gün ara­larına başka hiçbir söz karıştırmadan iki sesle­nişte bulundu; sağına dönüp: 'Ey Ensâr toplu­luğu!' diye seslendi. Ensâr: 'Buyur ey Allah'ın Resulü! Biz seninle beraberiz' dediler.

Sonra soluna dönüp seslendi; 'Ey Ensâr topluluğu!' Yine hepberaber: 'Buyur ey Al­lah'ın Resulü! Biz seninle beraberiz' dediler.

O gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem beyaz bir katırın üstündeydi. Katırdan inip; 'Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm' buyurdu.

O gün" müşrikler hezimete uğradı, Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem birçok ga­nimet elde elti. Ganimetleri muhacirler ve Tıı-lakâ (serbest bırakılanlar) arasında bölüştür­dü. Ensâr'a hiç bir şey vermedi.

Bunun üzerine Ensâr: 'Şiddet anlarında biz çağırılırız, ama ganimetler bizden başka­sına veriliyor' dediler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunu duyunca, onları çadıra topladı ve şöyle buyurdu:

'Ey Ensâr, benim hakkımda neler söyledi­niz?'

Sustular, ses çıkarmadılar. Sonra şöyle bu­yurdu:

'İnsanların evlerine dünyalıklarla dönme­lerini; sizin de Muhanımed.' le evlerinize dön­menizi istemez misiniz?'

'Evet ey Allah'ın Resulü! Razı olduk' de­diler.

Şöyle buyurdu: 'Tüm insanlar bir vadiden gitseler, Ensâr da başka bir vadi (yol)dan git­se, ben Ensâr' in gittiği yolu tercih eder ve on­larla beraber yürürüm.'

Diğer rivayet:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Kureyş'ten bazı adamlara yüzer deve verince, Ensâr'dan birtakım insanlar şöyle dediler: 'Allah, Resulünü bağışlasın! Kureyş'e veri­yor, bizi terkediyor, kılıçlarımızdan hâlâ onla­rın (Kureyş'lilerin) kanlan damlıyor.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem !e bu anlatılınca, hemen Ensâr'a haber gönderip onlan bir araya topladı ve şöyle buyurdu:

'Sizlerden neler duyuyorum?'

Fakihleri (ince anlayış sahipleri) şöyle dediler:

'Bunu aklı başında olanlarımız söylemedi, genç olan birtakım deneyimsizler söyledi.'

Bunun üzerine şöyle buyurdu:

'Ben (ganimeti) henüz müslüman olmuş­lara veriyorum ki, onların gönüllerini dine daha iyi ısındırayım, insanlar dünya malı ile evlerine giderlerken sîzin de Allah Resulü ile

evlerinize dönmenizden hoşnut- değil misiniz? Vallahi sizin kendisiyle döndüğünüz, onların döndükleri şeylerden daha hayırlıdır.'

'Evel ey Allah'ın Resulü, biz hoşnut ol­duk' dediler. Sonra şöyle buyurdu: 'Siz ben­den soma (yakın bir zamanda) başkalarının size tercih edilmesiyle karşılaşacaksınız, Al­lah ve Resûlüyle Havz'unda bulusuncaya kadar sabredin!' (Enes) dedi ki: 'Ancak biz sabretmedik'."

6655- Diğer rivayet:

"Bu hayret verici bir şeydir doğrusu. Kı­lıçlarımızdan hâJâ (Kureyş'İn) kanlan damlı­yor, buna karşılık ganimetlerimiz Kureyş'İn ileri gelenlerine veriliyor." Bunun üzerine O şöyle buyurdu;

"Sizlerden bazı haberler duyuyorum?"

"O duyduklarınız doğrudur" dediler. Çün­kü onlar (Ensâr) yalan söylemezlerdi. Benzerini nakletti

6656- Diğer rivayet:

"Huneyn savaşma çıktık; müşrikler en gü­zel safları teşkil ettiler. Şöyle ki önce atlılar, sonra piyadeler, sonra kadınlar, sonra koyun­lar, sonra develer saf oldu.

Biz o gün bayağı çoktuk, allıbin asker ci­varındaydık. Yolun sağındaki süvarilerin ba­şında Hâlid bin el-Velîd vardı. Derken süvari­lerimiz arka tarafımızda atlarını döndürmeye başladılar. Nihayet çok geçmeden süvarileri­miz açılıverdiler (bozguna uğradılar). Bedevi­ler ve insanlardan bildiğimiz bazı kimseler kaçtılar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem bunun üzerine şöyle seslendi:

'Ey Muhacirler! Ey Ensâr!' —Enes dedi ki: Bizimkilerin hikayesi budur.— Dedik ki: 'Buyur ey Allah'ın Resulü!'Allah Resulü sal­lallahu aleyhi ve sellem öne atıldı, biz de he­men yanma toplandık. Allah bir anda düş­manlarımızı büyük bir hezimete uğrattı. Biz de o mallan ele geçirdik. Sonra Tâif'e gidip tam kırk gün onları kuşattık. Sonra Mekke'ye

dönüp konakladık. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ganimet mallarından tek ki­şiye yüz kadar deve vermeye başladı." Benze­ri rivayet.

6657-  O ikisinin (Buhârî ile Müslim'in) Abdullah bin Zeyd bin Âsim'dan naklettikle­ri benzeri bir hadis vardır. Ayrıca onda şöyle geçmektedir:

"Ey Ensâr topluluğu, ben sizi sapıtmışlar olarak bulmadım mı? Allah sizi benimle hida­yete erdirmiştir. Siz darmadağın idiniz de Al­lah sizi benim sayemde birleştirdi ve sizi bir­birinize sevdirdi. Siz fakirdiniz benim sayem­de Allah sizi zengin etti."

O ne derse onlar "Allah ve Resûlü'nün nimetleri pek büyüktür' dediler. Sonra Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

"Cevap vermenize mani olan şey nedir, is­teseydiniz bize bunu bunu getirdin, diyebilir­diniz."

6658- el-Abbâs radiyallahu anh'dan: "Huneyn günü ben Peygamber salJallahu

aleyhi ve sellem ile birlikte haıpte bulundum. Müslümanlarla kâfirler karşı karşıya gelince, müslümanlar sırtlarını dönüp kaçtılar, (yalnız kalan) Allah Resulü sailallahu aleyhi ve sel­lem korkusuzca büyük bir cesaret ve kahra­manlıkla katırını düşmana doğru sürdü. Ben-hızlanmasmı önlemek amacıyla katırın yula­rından tutuyordum.

Ebû Süfyân bin el-Hâris ise onun üzengi­sinden tutmuş önlemeye çalışıyordu. Bunun üzerine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurdu:

'Ey Abbâs! Ashâb-ı Semureyi çağır!' Ab-bâs —ki sesi kuvvetli biriydi— dedi ki: 'Ava­zımın çıktiğınca şöyle bağırdım: Semure as­habı nerede?'

Vallahi sesimi duyduklarında onların dö­nüşleri sığırın yavrularına karşı duydukları sevgi ve şefkati andırıyordu. (Bu çağrıya) şöyle cevap verdiler: 'Buyur, buyur!'

Sonra düşmanların üzerine amansız bîr şe­kilde hücum edip savaştılar.

Sonra Ensâr'a seslenildi: 'Ey Ensâr toplulu­ğu! Ey Ensâr topluluğu!' Daha sonra bu çağrı el-Hâris bin el-Hazrecoğullanna tahsis edildi.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem düşmana saldırmak üzere katırı­nın üstünde şöyle bir baktı ve: 'İşte bu, tandı­rın kızıştığı zamandır' buyurdu.

Sonra bir avuç taş alıp kâfirlerin yüzlerine doğru şöyle söyleyerek attı: 'Muhammed'in Rabbine yemin olsun, bozguna uğradılar.' Gittim baktım, hakikaten harbin durumu ay­nen onun dediği gibi. Vallahi o, kâfirlere taş atmaktan başka bir şey yapmamıştı. Arlık on­ların kuvvetinin zayıfladığını ve durumlarının büsbütün bozulduğunu hâlâ görüyordum."

[Müslim]

6659- el-Berâ radiyallahu anh'dan: "Ona bir adam dedi ki: 'Huneyn günü (he­piniz) kaçmış mıydınız?' Cevap verdi:

'Ben, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-İem'in kaçmadığına tanıklık ederim. Lâkin askerler içinde yükleri hafif olanlar ile zırhsız olanlar Hevâzin'in bir kanadına doğru yürü­düler. Halbuki bu mevkide okçu kimseler var­dı. Onlan çekirge sürüsü gibi hep birden ok yağmuruna tuttular. Bunun üzerine dağıldılar. Böylece düşman, Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem'e yöneldi. Ebû Süfyân bin el-Hâ-ris Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in katırının yularından çekiyordu. İndi, dua etti ve Allah'tan yardım istedi. Şöyle diyordu: 'Yalan yok, ben Peygamber' im. Ben Abdul-muttalib'in oğluyum. Allahım nusretini bize indir!' Sonra onları saf yaptı. Vallahi harp kı­zışıp herhangi bir sıkıntı ile karşı karşıya kal­dığımız zaman Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sığınırdık. İçimizden cesur ve kahraman olan da onun (Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in) yanında yer alırdı."

6660- Diğer rivayet:

"Biz onlara (Hevâzin kabilesi üzerine) hamle yaptığımız zaman, dağıldılar. Biz de onların ganimetlerinin başına üşüşünce, he­men bize oklar yağdırdılar."

[Buhûrî, Müslim veTirmizî.]

6661- Seleme bin el-Ekva' radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Hevâzin'le savaşmak için çıktık. Biz birara onunla kuşluk yemeği yerken devesi üstünde bir adam çıkageldi, devesini çökertti. Sonra onu bağladı.

Gelip toplulukla beraber yemek yedi. Bİzi iyice inceledi, develerimizin azlığını ve piya­delerimizi gördü. Hemen hızlı olarak çıktı, devesini çözdü, çökertip üstüne bindi. Mah-muzlayarak yola çıktı. Ardından alaca deve üstünde bir adam onu takip etti. Ben de onun ardından gittim, devesinin yularından tutup yere yıktım, kılıcımı çekip onu öldürdüm. Sonra üzerinde mal ve silah bulunan deveyi önüme kalıp Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gelirken beni karşılayıp sor­du: 'O adamı kim öldürdü?'

'İbnü'1-Ekva'!' dediler. 'Öldürdüğü ada­mın tüm malları onundur' buyurdu."

[Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud]

6662- Ebû Katâde radiyallahu anh'dan: "Huneyn (harbi) günü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile savaşa çıktık, (düş­manla) karşılaştığımızda mtislümanlarda bir bozulma oldu. Müşriklerden birinin müslü-manlardan birinin üstüne çıktığını gördüm, hemen arkasından dolaşıp geldim, can dama­rına bir darbe indirdim, üzerime yıkılıp beni kucakladı, o anda onda ölümün kokusunu his­settim, çok geçmeden öldü ve beni bıraktı. Hemen Ömer'e vardım, dedi ki:

'Bu insanlara ne oldu?'

'Allah'ın emri (ölüm) dedim. Sonra in­sanlar döndüler, Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem oturdu ve şöyle buyurdu: 'Kim (düşmandan) birini katleder de sonra bunu isbat ederse, onun üstündeki eşyası onundur.' Hemen kalktım: 'Bana şahitlik ede­cek kim vardır?' dîye sordum.

Sonra oturdum. Sonra aynısını söyledi, yi­ne kalktım: 'Bana şahitlik edecek yok mu­dur?' dedim. Sonra oturdum. Yine aynısını

tekrarladı. Üçüncüsünden sonra yine kalkın­ca, bana sordu: 'Ne'n var Ey Ebû Katâde?' Ben de olayı ona anlattım. Cemaatten bir adam: 'Ey Allah'ın Resulü! Doğru söylüyor, o öldürdüğü adamın eşyası benîm yanimda-dır; hakkından dolayı Ebû Katâde'yi razı el (de eşyası bende kalsın) dedi.

Bunun üzerine Ebû Bekr şöyle dedi: 'Ha­yır vallahi Resûlullah, Allah ve Resulünün uğrunda çarpışan Allah'ın arslanlarmdan biri­nin hakkını çiğneyerek onun eşyasını sana ve­remez.' Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

'Doğru söylemiştir. Bunu ona ver!' Bunun üzerine bana verdi. Daha sonra zırhı sattım, onunla Selemeoğulları içinde bir hurmalık al­dım. İşte müslüman olduktan sonra ilk edindi­ğim mal bu olmuştur."

[Buhârî, Müslim. Muvatta ve Ebû Davud.]

6663- Enes radiyallahu anh'dan: "(Annem) Ümmü Süleym, Huneyn günü

bir hançer edindi. Ebû Talha onu görünce de­di ki: 'Ey Allah'ın Resulü! İşle Ümmü Sü­leym, yanında bir hançer vardır.' Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: 'Bu hançer ne­dir?' diye sordu. Cevabı:

'Onu edindim, çünkü müşriklerden biri bana yanaşırsa, bununla onun kamını dele­rim.' Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bunu duyunca gülmeye başladı. Kadın dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Sizinle olup da (Mekke'nin fethi sırasında mecburen müslü­man olan) bizim dışımızdaki bozguna uğra­yan azadlıları öldür!'

Şöyle buyurdu: 'Ey Ümmü Süleym! Allah kâfi geldi ve en iyisini yaptı'."

Müslim ve Ebû Dâvud benzerini nakletti; ayrıca onda şöyle geçer:

'Ebû Talha, o gün yirmi kişiyi öldürüp üzerlerinden çıkan silah ve diğer eşyalarını aldı."

6664- el-Misver radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hevâzin'in müslüman olmuş heyeti gelip harpte kendilerinden ganimet olarak alman mal ve esirlerini geri istediler. Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu:

'Benm yanımda §u gördüğünüz (askerler) vardır. (Onların hepsinin de bu mallarda hak­kı vardır.) Sözlerden en hoşuma gideni doğru olanıdır. (Binaenaleyh) ya esirlerinizi tercih ediniz ya da mallarınızı. Ben sizi çok bekle­mişim.' Evet gerçekten de o, Tâif dönüşü on­ları on küsur gece beklemişti.

Kendilerinden iki taifeden ancak birini ve­receğini anlayınca: 'Esirlerimizi seçiyoruz' dediler.

Sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, müslümanlar içinde ayağa kalkıp Al­lah'a lâyığı ile hamd-u senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu:

'Bu kardeşleriniz bize tevbe etmiş olarak geldiler. Ben esirlerini kendilerine geri verme­yi uygun buldum. Kim karşılıksız olarak bunu yapmak isterse yapsın.' İnsanlar: 'Gönlümüz buna hoş ve razıdır, ey Allah'ın ResulüV dedi­ler. Onlara şöyle dedi: 'Hanginizin izin verip, hanginizin vermediğini kestiremiyorum.

(Bu nedenle) Dönün de işinizi daha iyi bi­len bilgeleriniz gelsinler.' Döndüler, kabilele­rin bilgeleri, kendi toplulukları ile görüştüler ve geldiler ve: 'Razı olup izin verdiler' dedi­ler." [Buhârî ve Ebû Dâvud]

6665- Onun (Ebû Davud'un) Ve Nesâî'nin Arar bin Şuayb'dan naklettikleri rivayetleri;

Onlara (Hevâzin heyetine) dedi ki: "(Ben) öğle namazını kılınca sizler kalkın ve: 'Biz, mü'min ve müslümanlar in, kadın ve çocukla­rımızı (geri vermeleri) konusunda, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den yardım istiyo­ruz' deyiniz." Namaz kıldıklarında böyle söy­lediler. Ondan sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara şöyle buyurdu: "(Mal ve esirlerden) Bana ve Abdü' l-Muttaliboğul-larına düşenler, sizindir."

Bunun üzerine muhacirler de ensâr da: "Bi-

ze düşenler de Allah Resûlü'nündür." dediler. Akra' bin Habis şöyle dedi: 'Benim ve Temî-moğullarının payını vermiyoruz."

Uyeyne bin Hısn da şöyle dedi: "Benim ve Fezâreoğullan'nın malını, biz de vermiyoruz."

Abbâs bin Mirdâs ise şöyle dedi: "Ben ve Süleymoğulları da vermiyor."

Benû Süleym hemen ayağa kalkıp şöyle dediler. "Yalan söyledin; bize düşenler Allah Resûlü'nündür."

Ondan sonra Allah Resulü sallallahu aley­hi ve sellem şu emri verdi: "Haydi kadınları­nı, çocuklarını geri verin! Kim, şu ganimetten bir hisse ele geçirir (de sonra onu geri verir­se, şunu bilsin ki iade edeceği) bu ganimet karşılığında ona Allah' m bize vereceği İlk ga­nimetten altı deve vermek üzerimize borçtur."

6666- Câbir radiyallahu anh'dan: "Huneyn vadisi önümüze çıkınca karnı aç atlarımızla Tihâme vadilerinden birine yönel­dik. Sabahın köründe aşağı doğru İndik.

Hevâzin kabilesi vadinin dar yollarında, yanlarında âdeta pusu kurmuştu; iyice hazır­lanıp bir araya gelmişlerdi. Bize tek adam gi­bi gönüllü askerler toplu halde şiddetli bir şe­kilde saldırınca, kimse kimseye bakmadan or­dumuz geri dönüp kaçtı. Peygamber sallalla-hu aleyhi ve sellem sağ tarafa çekilip şöyle haykırdı: [Ey insanlar! Bana doğru gelin, bu­na doğru gelin!' Ama ne yazık ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında Ensâr, Muhacir ve Ehl-i Bey t'inden sadece birer grup kalmıştı.

Onun yanından aynlmayarak kalanlar şunlardı: Ebû Beki; Ömer, Ali, Abbâs. oğlu el-Fadl, Ebû Süfyan bin el-Hâris, Rabîa bin el-Hâris, Eymen bin ümmi Eymen ve Üsâme bin Zeyd.

Hevâzİn'den bir adam, uzun bir mızrağın başındaki siyah bayrağı eline almış olduğu halde, kırmızı bir devenin üstünde, Hevâ-zin'in Önünde duruyordu. Yetiştiği zaman mızrağı muhakkak isabet ederdi. Önünde

kimse bulamayınca arkasına dönerdi. Ali ve Ensâr'dan bir adam bir fırsatını kollayıp ada­ma saldırdılar. Ali, arkasından devesini tökez­letti, Ensârî de adamın üstüne allayıp bir dar­be indirdi, adamın ayağının yansını kopardı. İnsanlar galeyana geldiler.

Onlar (Hevâzin) öylesine mağlup olmuş­lardı ki, esirleri elleri bağlanmış bir halde Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in ya­nında görünü verdiler." [Ahmed ve Ebû Ya'lâ.]

Ebû Ya'lâ şunu ekledi:

"Hezimete uğradıklarında, Safvân bin Ümeyye'nin kardeşi Kelde —ki o henüz müş­rikti ve Hz. Peygamber'in kendisine mühlet verdiği süre içindeydi— şöyle çığlık attı: 'Dikkat edin, bugün sihir boşa çıkmıştır.' Saf­vân ona: 'Sus! Allah ağzını dağıtsın! Vallahi bugün Kureyş'ten bir adamın beni terbiye et­mesi Hevâzİn'den bir adamın terbiye etme­sinden benim için daha sevimlidir'."

6667- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan:

Huneyn günü ben, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem İle beraberdim. İnsanlar ar­kalarını dönüp kaçtılar, yanından ayrılmayip sebat edenler sadece seksen kişi idi ki tümü Ensâr ve Muhacirlerdendi. İşle Allah'ın üzer­lerine 'sekînel' indirdiği kişiler onlardı. O za­man Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem katırı üstündeydi. Kalır ürktü. O, eğerden dü­şer gibi oldu. 'Kalk, Allah da seni yükseltsin!' dedim.

'Haydi bana bir avuç toprak ver!' buyur­du. Verdim, onları onların yüzlerine altı. Göz­leri toprak doldu ve sonra şöyle buyurdu:

'Muhacirler nerede? Ensâr nerede?'

'İşte onlar orada.'

'Haydi onlara seslen!'

Seslendim, kılıçları sağ ellerinde ateş kı­vılcımı gibi geldiler. Müşrikler onları görünce tabana kuvvet kaçlılar."

|Ahmed, Bezzâr, Taberânî, Mu'cemu'l-Kebfr'de.]

6668- O, (Taberânî, M. el-Kebîr'de) Yezîd bin Âmir es-Sivâî'den:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir avuç toprak alıp yüzlerine attı ve şöyle bu­yurdu:

'Dönün yüzleri kara olası insanlar!' Göz­lerinin ağrısından kıvranmadık, gözlerini sil-medik hiçbir müşrik kalmadı".

6669- Ebû Cervel Züheyr bin Surad radi-yallahu anh'dan:

"Huneyn günü Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, bizi esir alıp esirleri ve ga­nimeti taksim etmeğe gidince, ona gelip şunu inşad ettim:

'Ey Allah'ın Resulü! Kerem içinde bize lütfet! Kendisinden umul beklediğimiz kişi sensin.

Tencerenin kaynattığı yumurtaya lütuf et! Zamanında parçalanmış perişan hale gelmiştir.

Zaman da bize hüzün ve inlemekten baş­ka ne bıraktı ki! Gam gam üstüne, keder ke­der üstüne.

Ver onlara nimetler ve bahşet! Çünkü sen insanların en cömerdi ve hoşgörü sahibisin.

Hani bir zamanlar memelerini emdiğin kadınlara da lütfet, onları da bize ver!

Hani bir zamanlar küçük bir çocuktun da onların sütlerini doya doya emerdin, vücudun tartıya gelir büyürdün.

Bizi her şeyi berbat olmuş insanlar gibi bı­rakma! Bİz Züh(ey)r topluluğuyuz. Bizlere bir şeyler bırak da yaşantımızı iyi veya kötü sürdürelim.

Herkes nankör davrandığında biz, verilen nimetlere şükrederiz. Yanımızda o nimetleri saklar kadrini biliriz.

Annelerinden emzirdiğin kimselere af el­bisesi giydir. Çünkü affetmek büyüklerin şa­nından dır.

Kötüler çoğaldığı zaman, küheylanları şahlandıran ey insanların en iyisi, lütfet ve bi­zi bağışla!

Affını umuyoruz, ey kâinatı doğru yola çağıran, biliyoruz ki sen affeder ve yardımda bulunursun!

Affet! Allah, korktuğun şeylerden dolayı mutlaka seni de affeder, kıyamet gününde muhakkak seni zafere kavuşturur.'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu şiiri duyunca, şöyle dedi:

'Bana ve Abdulmuttaliboğullanna düşen­ler sizindir.' Bunun üzerine Kureyş ve Ensâr bunun üzerine: 'Bizim hissemize düşenler Al­lah ve Resûlü'nündür.'dediler.

Derim ki: Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de, Abdullah bin Zemâhis tarikiyle, Ziyâd bin Tânk'dan —ki yüzyirmi sene yaşamıştır— o da Züheyr'den rivayet etmiştir. Lisânu'l-Mî-zân'da, onun İddia edilen illetlerinin olmadığı ispat edilerek "hasen" mertebesinde olduğu söylenmiştir.

Zehebî onun "usâr' (on râvili) isnada sa­hip rivayetlerini naklclmiştir ki bu isnadlar-dan birinin râvi zinciri şöyledir:

An Ebihhâk b. el-Hartrî an Ahmed b. el-Fahr el-Ba'lî an ismail b. Muhammed el-Makdisf an Yahya b. Mahmûd an Fâtimeti'l-Cevzâniyye an îbn Abdillah ani't-Taberânî.

6670- Onun (Taberânî'nin) İbn Anır bin el-As'dan naklettiği rivayeti:

"el-Cİ'râne'de, Hevâzin delegesi müslü-man olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldiklerinde şöyle dediler: 'Biz asa­let sahibi bir aşiretiz. Bildiğin gibi bize büyük bir belâ isabet etmiştir. Bize lutf et ki Allah da sana lütfetsin.'

Züheyr dedi ki: 'Kadınlarımız, sizin hala­larınız ve teyzelerinizdir. Seni yetiştiren ku-caklanna alan dadılarındır. Eğer biz el-Haris bin Ebî Şemir ve Nu'mân bin el-Münzir'e ka­tılırsak (ondan da bize senden gelen belâlar gibi belâlar gelse) onun da merhametini ister­dik. Sen affı istenenlerin en iyisisin.

Sonra 'Bize lütfet' ile başlayıp 'Biz Züh(ey)r topluluğuyuz'a kadar devam eden şiirini inşad etti. İlgili hadisi zikretti.


6653-Bu hadisi Ebû Dâvud (2501), Ebû Tevbe an Muâviye b. Sellâm an Zeyd b. Sellâm an Ebî Kebşeti's-Sel‍lî an Sehl senedi ile tahrîc etti.

6654-Bu ve sonra gelen lafızların tümü Müslim'e aittir. Bu rivayetin ilk kısmını Buhârî (mağâzî 56, V, 105) ve Müslim (zekât 135, s. 735-6), İbn Avn an Hişâm b. Zeyd an Enes asl-ı senedi ile;

Bu rivayeti yakın lafzı ile Buhârî (mağâzî 56, V, 105) ve Tirmizî (3901), Şu'be an Katâde an Enes asl-ı senedi ile;

İkinci lafzı ile Buhârî (mağâzî 56, V, 104) ve Müslim (zekât 132, sl. 733-4), ez-Zührî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6655-Bu rivayeti Buhârî (mağâzî 56, V, 105) ve Müslim (zekât 134, s. 735), Şu'be an Ebî-t-Teyyâh an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6656-Bu rivayeti Müslim (zekât 136, s. 736), el-Mu'temir b. Sül. an ebîhî ani's-Sümeyt an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6657-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 56, V, 103-4) ve Müslim (zekât 139, s. 738), Amr b. Yahyâ b. Umâre an Abbâd b. Temîm an Abdillah b. Zeyd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6658-Bu hadisi Müslim (cihâd 76, s. 1398-9), ez-Zührî an Kesîr b. el-Abbâs an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6659-6660-Lafızlar Müslim'e aittir. Bu hadisi Buhârî (cihâd 52, III, 218; 61/2, III, 220; 97, III, 233; 167, IV, 28; mağâzî 54/2, V, 98-9), Müslim (cihâd 79-80, s. 1400-1) ve Tirmizî (1688), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6661-Bu hadisin lafzı Müslim'e aittir. Buradaki lafız ile Müslim (cihâd 81, s. 1402) ve Ebû Dâvud (2654), İkrime b. Ammâr an İyâs b. Seleme an ebîhî asl-ı senedi ile; Buhârî ise (cihâd 173, IV, 31), aynı senedle daha kısa bir metinle tahrîc ettiler.

6662-Bu hadisi Buhârî (buyû‘ 37, III, 16; fardu'l-humus 18/2, IV, 57-8; mağâzî 54/7, V, 100), Müslim (cihâd 41, s. 1370), Ebû Dâvud (2717), Tirmizî (1562) ve Mâlik (cihâd 18, s. 454-5), Yahyâ b. Saîd an Ömer b. Kesîr b. Eflah an Ebî Muh. mevlâ Ebî Katâde an Ebî Katâde asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6663-Bu hadisi Müslim (cihâd 134, s. 1442-3), İbn e. Şeybe an Yezîd b. Hârûn an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Enes senedi ile;

Ebû Dâvud'un lafzını ise metnini vermeksizin Müslim (aynı yerde) ve Ebû Dâvud (2718), Hammâd b. Seleme an İshâk b. Abdillah b. e. Talha an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6664-Bu hadisi Buhârî (vekâlet 7, III, 62; ıtk 13/1, III, 121-2; hibe 10, III, 133; hibe 24, III, 139-40; fardu'l-humus 15/1, IV, 54; mağâzî 54/5, V, 99-100; lafzı buraya ait) ve Ebû Dâvud (2693), ez-Zührî an Urve ani'l-Misver asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6665-Lafzı Nesâî'ye aittir. Bu hadisi Ahmed (II, 184, 218), Ebû Dâvud (2694), Nesâî (hibe 1, VI, 262-3) ve Taberânî (M. el-Kebîr 5304), Muh. b. İshâk an Amr b. Şuayb an ebîhî an ceddihî Abdillah b. Amr b. el-Âs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6666-Bu hadisi Ahmed (III, 376), Ebû Yâ'lâ (no. 1863), Bezzâr (1834) ve el-Hâkim (Müstedrek III, 48), Muh. b. İshâk an Âsım b. Ömer b. Katâde an Abdirrahman b. Câbir an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tüm râvileri Sahîh ricâlindendir, Muh. b. İshâk dışında, o da bazı tariklerde "semâını tasrîh" etmiştir.

6667-Bu hadisi Ahmed (I, 453-4), el-Bezzâr (1829), Taberânî (Me. el-Kebîr 10351) ve el-Hâkim (Müstedrek II, 117), Affân b. Müslim an Abdilvâhid b. Ziyâd ani'l-Hâris b. Harîse ani'l-Kâsım b. Abdirrahman b. Abdillah b. Mes'ûd an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc ettiler.

el-Hâris zayıf bir râvidir.

6668-Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VI, 183).

6669-(Mecma‘ VI, 186-7), Heysemî: "Bunu üç Mu'cem'inde de tahrîc etmiştir. İsnâdında tanımadığım râviler mevcuttur" demiştir.



Konu Başlığı: Ynt: Huneyn gazvesi
Gönderen: Mehmed. üzerinde 08 Temmuz 2019, 14:56:29
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun