๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Cem ul Fevaid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 06 Ocak 2011, 21:18:27



Konu Başlığı: Bedir savaşı
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 06 Ocak 2011, 21:18:27
BEDİR SAVAŞI

 

6453- Enes radiyallahu anh'dan:

"Ebû Süfyân'ın gelişini duyunca Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem istişarede bu­lundu. Ebû Bekr konuştu; ona İltifat etmedi, sonra Ömer konuşlu, ona da iltifat etmedi. Bunun üzerine Sa'd bin Ubâde hemen ayağa kalkıp: 'Ey Allah'ın Resulü! bizi mi kastediyorsun? Canım elinde olan Allah'a ye­min ederim ki, sen bizden denize dalmamızı istersen dalarız. Develerimizin ciğerlerini dö­verek (kamçılayarak) Berku'l-Gamâd'a kadar gitmemizi istersen bunu da yaparız.'

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem insanları (gazveye) teşvik etti. Gittiler. Bedir'de konakladılar. İçlerinde si­yah bir kölenin de bulunduğu Kureyş'li sucu­lar geldiler. O siyah kölenin etrafını Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı çevi­rip sordular: 'Ebû Süfyân ve arkadaşlarından ne haber'?' 'Ebû Süfyân hakkında bilgim yok, ancak Ebû Cehl, Utbe, Şeybe ve Umeyye bin Halef insanların arasındadır.'

Bunu söylediğinde adamı dövdüler. Adam da: 'Tamam şimdi ben size bildireceğim, Ebû Süfyan da onların içindedir' dedi. Dövmeyi bırakıp sorduklarında ise bu defa: 'Ebû Süf­yân hakkında bir bilgim yok; ancak Ebû Cehl, Utbe, Şcybe ve Ümeyye bin Halef onların içindedir' derdi. Bunu dediği zaman ise onu yine dövüyorlardı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de namaz kılıyordu, namazı­nı bitirince şöyle buyurdu: 'Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, adcım si­ze doğru söylediği zaman dövüyorsunuz, ya­lan söylediği zaman ise bırakıyorsunuz.' Elini yere koyarak; 'Falan burada falan burada öl­dürülecektir.' Hakikaten de elinin koyduğu yerde isimlerini söylediği kimseler bir bir öl­dürüldü, hiçbiri oradan kalkamadı."

[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Müslim.|

6454- -Urve (b. ez-Zübeyr'den): "Abdü'l-Multalib'in kızı Âtike kardeşi

Abbâs'adedi ki:

'Bir rüya gördüm, kavmin hakkında endi­şeye kapıldım."

'Ne rüya gördün, anlat bakalım!' 'Kimseye söylemiyeceğine dair söz ver

bakalım! Çünkü onlar bunu duyarlarsa bize eziyet ederler' deyince, o da onu kimseye an-latmıyacağına dair söz verdi. Rüyasını şöyle anlattı:

'Mekke tepesinden, avazının çıktığı kadar yüksek bir sesle şöyle seslenen bir süvari gör­düm: 'Ey hıyanet ailesi, ey fısk-u fücur ailesi! İki veya üç gece içinde öldürüleceğiniz yere çıkıp gidin!' Aynı adam daha sonra mescide girdi, üç kere haykırdı: erkekler, kadınlar ve çocuklar büyük bir panik içinde başına üşüş­tüler. Aynı adam Kâ'be'nin üstünde devesinin üzerinde görüldü. Üç kere öyle bir nara atlı ki iki büyük dağ arasında olanlar bile duydu. Sonra büyük bir kayayı yerinden koparıp Mekke ehlinin üzerine üzerine olanca gücü ile alıp fırlattı. Kaya dağın dibinde parçalandı. Bütün parçalan Mckkclİlerin evine girdi. Par­ça girmedik tek bir ev bile kalmadı.'

Bu rüyadan Abbâs fena halde korktu. Dı­şarıya çıkıp gitlİ. Velîd hin Ulbe'ye rastladı; o samimi arkadaşı idi. Bu rüyayı ona anlata,

kimseye söylememesi için de tenbih elli. Ama Velîd bunu babasına anlatmadan yapamadı. Utbe de bunu duydu, kardeşi Şeybe'ye anlat­tı. Hasılı söz dönüp dolaştı nihayet Ebû Cehl'e ulaştı.

Sabah olunca Abbâs erkenden Beyt-i şe-rîf e gidip tavaf etmeye başladı.

Ebû Cehl bir grab içinde ona şöyle seslen­di: 'Ey Ebû'l-Fadl! Tavafın bitince bana gel!' Tavafı bilince ona gelip yanına oturdu.

Ebû Cehl dedi ki: 'Anlat bakalım Atike ne rüya görmüş.'

'O bir şey görmemiş.'

'Bilakis görmüştür. Ey Hâşimoğullan! Adamlarınızın yalanı yetmiyormuş gibi bir de kadınlarınız yalan konuşuyor. Siz ve biz yarış atlan gibiydik. Uzun zamandan beri mescid için yarış yapmaktayız. Yarış hızlanınca 'Biz­den peygamber gelmiştir' dediniz. Şimdi de: 'Bizden kadın peygamber gelmiştir' diyorsu­nuz. Sîzin kadar yalancı erkekleri ve yalancı kadınları bulunan bir hane halkı görmedik, tanımadık.' Dedi ki: 'Atike şu iddiada bulun­muş. Bir süvari demiş ki: 'İki veya üç gece içinde çıkın!' Bu üç gece geçince Kureyş ya­lanınızı anlayacaktır. Bir yazı yazıp Kâ'be'ye aslık. Siz kadın erkek arabın en yalancı hane-sısiniz. Ey Kuseyyoğullan, Hicâbe, Nedve, Sikâye (gibi hacılara hizmet veren vazifeleri) ve sancağı aldınız. Bunlar size yetmedi mi ki bir de kalkıyor başımıza bir peygamber geti­riyorsunuz?' O gün ona çok büyük bir eziyet etliler. Abbâs şu cevabı verdi: 'Ey kıçı sah! Yavaş ol bakalım! Asıl yalan sende ve senin ailendendir.' Orada bulanan biri şöyle dedi:

'Ey Ebû'l-Fadl! Sen cahil ve anlayışsız bir adam değildin. Nasıl da bunlara inandın?'

Hülasa, Abbâs, Âtike'nin yüzünden, onun rüyasını yaydığı İçin çok büyük eza ve cefalar gördü.

Üçüncü gün olunca Ebû Süfyan'm gön­derdiği Damdam bin Amr el-Ğifârî adındaki süvari çikageldî ve şöyle seslendi: 'Ey hıya­net ailesi ne duruyorsunuz! Haydi koşun, Mu-hammed ve arkadaşları çıkmış Ebû Süfyan'a saldırıyor!'

Kureyş bu sesi duyunca, Âtike'nin rüyası­nı hatırladı ve büyük bir korku ve paniğe ka­pıldı. Bütün güçlükleri ve zilleti kabullenerek hep birden Ebû Süfyan'a yardım etmek için çıkıp gittiler."

[Taberânî, Mu' cemu'l-Kebîr'de leyyin ve mürsel bir senedle. |

6455- Mus'ab bin Abdillah ve diğerlerin­den:

"Âtika, rüyası doğru çıktıktan sonra şöyle dedi: 'Nasıl rüya doğru çıkmadı mı? Size ka­çan bir kişi yorumunu yapmıştır. Yakînen gö­ren kişi gelip size durumu bildirmiştir. Gözle­ri ile de sakırdayan kılıçlan görmüştür.

Yalan söylemediğim halde bana 'Yalan söyledin' demiştiniz. Doğru çıkan rüya, kimin yalancı olduğunu açık seçik beyan etmiştir.' Birkaç beyit..."

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de leyyin bir senedle.|

6456- Enes radiyallahu anlı'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve selkm,

Büseyse'yi casus olarak gönderdi ve dedi ki: 'Git bakalım Ebû Süfyan'ın kervanı ne âlem­dedir?' Adam gidip döndü; evde ben ve Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem "den başka hiç kimse yoktu. —Ravİ dedi ki: 'Hanımların­dan birisini istisna edip etmediğini bilmiyo­rum'— Gördüklerim anlatıp, onun hakkında bilgi verdi. Daha sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 'Hemen onların ar­kasına düşebileceği kimin binek hayvanı hazır­sa hemen binsin!' Birtakım adamlar ise biraz beklemesini ve Medine'nin dışında bulunan binek hayvanlarım getirmek için izin istemeye başladılar. Şöyle buyurdu: 'Olmaz, kimin deve­si hazırsa binsin ve bizimle beraber gelsin!'

Ondan sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yola revan olup müşrikler gelmeden önce. Bedir'e vardılar.

Müşrikler de geldiler. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem: Ben izin verinceye kadar kimse bir adım bile ileri atmasın!' buyurdu. Müşrikler iyice yanaşınca şöyle buyurdu:

'Haydi genişliği gökler ve yer kadar olan cennete hazırlanıp kalkın!'

Umeyr bin el-Humâm el-Ensârî dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Gökler ve yer kadar genişliği olan cennet mi?' 'Evet.'

'Çok çok iyi. ey Allah'ın Resulü!* 'Sana çok çok İyi dedirten şey nedir?' 'Hayır vallahi ey Allah'ın Resulü! Ben cennet ehlinden olmak istedim de onun için böyle söyledim.'

"Öyleyse sen cennet ehlindenün.' Hemen dağarcığından birkaç hurma çıka­rıp yemeğe başladı. 'Bu hurmaları bitirinceye dek yaşarsam gerçeklen benim için uzun bir yaşantı olacaktır1 dedi. Hemen elindeki hur­malar âttı, savaşa girişti ve çok geçmeden şe­hit düştü." [Müsliml

6457- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Bana Ömer anlattı:

Bedir günü olunca, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, müşriklerin bin kişi, kendi­lerinin ise sadece üçyüz ondokuz kişi olduğu­nu gördü.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu­nun üzerine kıbleye karşı durup ellerini kaldır­dı ve Rabbine şöyle yalvardı: 'Aliahtmi Bana vâdettiğini yerine getir! Altahun! Bana vâdet-fiğini ver! Allahun! Şayet mâm ehlinde/ı olan su cemaati helak edersen (bundan .sonra) yer­yüzünde sana ibadet olunmaz!' Ellerini kıble­ye karşı durup uzatarak o kadar çok Rabbine niyaz etti ki, nihayet cübbesi omuzlarından düştü. Hemen Ebû Bekr gelip cübbesini aldı ve onun omuzlarına koydu ve şöyle demekten kendini alamadı: 'Ey Allah'ın Nebîsİ! Allah'a yalvarışın yeter. Kendini bu kadar hırpalama! Allah sana verdiği sözünü yerine getirecektir. Üzülme, müsterih ol!' Bunu müteakip Allah hemen şu âyeti kerimeyi inzal buyurdu:

'Hani Rabbinizin yardımına sığınıyordu­nuz da O: Ben size birbiri peşinden bin me­lekle yardım edeceğim.' (Enfal 9) diye cevap vermişti.

Böylece Allah ona melekler göndererek yaıdim etti."

(Râvi) Simâk der ki; Bana İbn Abbâs şöy­le anlattı:

"O gün müsİümanlardan bir adam, müş­riklerden birini kovalarken, ansızın üzerinde bir süvarinin kamçısının sesini ve o süvarinin şöyle dediğini duydu: 'Dur ey Hayzûm!' Bir de ne görsün, müşrik önünde yere serilmiş, bumu delinmiş, yüzü (kamçı ile) yarılmış , bütün bunları yeşillere bürünmüş biri yapmış­tı. Ensârî gelip durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bildirince şöyle buyurdu: 'Doğru söyledin, işte bu üçüncü kat gökten gelen yardımdır.' O gün müşriklerden yetmiş kişi Öldürüldü, yetmiş kişi de esir alındı.

İbn Abbâs der ki: 'Yetmiş kadar esir ele geçince, Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem, Ebû Bekir ve Ömer'le esirler hakkında istişare edip: 'Bunlar hakkında görüşünüz ne­dir?' diye sordu.

Ebû Bekir şu görüşü ileri sürdü: 'Ey Al­lah'ın Resulü! Bunlar amca oğulları ve akra­badırlar. Fidye karşılığında bunları bırakalım,

alacağımız fidyeyi İslâm'ı güçlendirmek için kullanırız. Belki Allah onlan İslâm'a hidayet eder." Ömer'e dönerek: 'Ey Hattûb'ın oğlu! Sen de görüşünü açıkla!'

Şöyle cevap verdi:

'Hayır, vallahi ey Allah'ın Resulü! Benim görüşüm şudur: Onların boyunlarını vuralım, Ali'ye Ukayl'ın boynunu vurdur, ben de fala­nın boynunu vurayım —neseben Ömer'e ya­kın olan bir adamın ismini söyledi—. Çünkü bunlar küfrün liderleri ve eşrafıdırlar.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Bekr'in görüşünü kabul elti. Benim gö­rüşümü ise reddetti. Ertesi sabah geldiğimde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile Ebû Bekr'i ağlarken gördüm. Hemen sordum: 'Ey Allah'ın Resulü! Sen ve arkadaşın neden ağ­lıyorsunuz? Eğer ağlanacak bir şey varsa ben de ağlayayım, değilse ağlamanızdan dolayı ağlamaklı olayım?'

Şöyle buyurdu: 'Senin arkadaşlarının ba­na teklif ettikleri fidye meselesi için ağlıyo­rum. Gerçekten onların azapları bana şu ağaçtan daha yakın arzolundu' —Bu sırada yakındaki bir ağaca işaret elmiş:— Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyurdu:

'Yeryüzünde savaşırken düşmanı yere ser­meden esir almak hiçbir peygambere yaraş­maz. (Geçici dünya malını istiyorsunuz oysa Allah âhireti ister. Allah Azîz'dİr, Hakîm'dir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azap erişirdi.)

Elde ettiğiniz ganimetlerden temiz ve he­lâl olarak yiyin. (Allah'tan sakının. Doğrusu Allah bağışlar, merhamet eder)." (Enfâl, 67-69)

Böylece Allah, ganimeti onlara helâl kıl­mış oldu." [Tirmizî ve lafzıyla Müslim.]

6458- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Ben, Mikdâd bin el-Esved'in ağzından gayet kesin bir söz söylediğine şahit oldum. Öyle ki bu sözün sahibi olmak bana, ona (se­vapça) denk olabilecek her kıymetli sözden daha sevimlidir. O (Resûlullah), o sırada müş­riklere karşı müslümanlari davet ediyordu. (Mikdad) Peygamber'in huzuruna gelerek: 'Ey Allah'ın Resulü! Biz sana, İsrailoğullarının Musa'ya: 'Haydi git sen Rabbinte beraber savağ, biz burada oturuculanz.' dedikleri (Mâide 24) gibi demeyiz. Lâkin sağında, so­lunda, önünde ve arkanda kahramanca savaşı­rız.' Baklım ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in mübarek yüzü aydınlanarak bir anda sevinçten parlayiverdi." [Buhârî]

6459- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Bedir günü, şöyle hitap buyurdu: "İşte Cibril; üzerinde  harp  teçhizatını  kuşanmış olarak

atının başını tutmuş." [Buhârîj

6460- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

O sallallahu aleyhi ve sellem, çadırdan şöyle diyerek çıklı: "Toplulukları dağıtılacak, arkalarını dönüp kaçacaklar. Kıyamet onların azapla vâdedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür." (Kamer, 45-47) [Buhârî]

6461- Abdullah bin Amr b. el-As radiyal­lahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Bedir günü, üçyüz onbeş kişi ile çıktı; oraya varınca şöyle dua etti: 'Allahım, onlar yaya­dırlar, onları bindir! Allahım, çıplaktırlar, on­ları giydir! Allahım, onlar açtırlar, onları do­yur!' Allah onlara Bedir'de fethi müyesser kıldı. Onlar geri dönerlerken herbirinin yanın­da bir ya da iki deve vardı. Üstelik giyinmiş ve karınları da doymuştu." [Ebû Davud]

6462- el-Berâ radiyallahu anh'dan: "Biz, Muhammed'in ashabı olarak şöyle

konuşurduk: "Bedir'de bulunanların sayısı, Tâlût'un (Filistin) nehri(ni) beraber geçtiği mü'min askerinin sayısı olan üçyüz onüç-dür." ITirmizî ve aynı lafızla Buhârî.j

6463- el-Berâ radiyallahu anh'dan: "Bedir günü ben ve İbn Ömer (harbe katıl­mak için) küçük görüldük. Bedir gazvesinde muhacirlerin sayısı altmış küsurdu. Ensânn sayısı ise ikiyüz kırk küsurdu." [Buhârî]

6464- Ebû Üseyd radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Bedir günü Kureyş (müşrikleri) için sallandı­ğımızda, şöyle dedi:

"Düşman size yaklaştığında yani etrafını­zı sardıklarında) onlara ok atınız! (Atış men­zili dışındalarsa) Oklarınızdan bir miktarını alıkoyunuz!"

6465- Diğer rivayet:

"Düşmanlara yaklaştıkları zaman ok atın. Ancak size toptu halde hücum edip göğüs göğüse gelmeden sakın kılıçlarınızı sıyırma­yın!" [Buhârî ve Ebû Dâvud]

6466- Sa'd bin Muâz radîyallahu anh'dan: "O (Sa'd), Ümeyye bin Halefin arkadaşı

idi. Ümeyye Medine'ye geldiği vakit onun evinde kalırdı. Sa'd da Mekke'den geçtiği za­man onun evinde misafir olurdu.

Sa'd umre yapmak üzere Mekke'ye gitti ve Ümeyye'ye misafir oldu. Ona dedi kî: 'Be­nim için boş ve tenha bir zaman ayarla da belki kâbeyi tavaf ederim!' Onu gündüzün or­tasına yakın bir saatte Kâ'be'ye çıkardı. Der­ken orada Ebû Cehl kendilerine rastladı. Ümeyye sordu: 'Ey Ebû Safvân! Beraberinde olan bu adam kimdir?'

'Sa'd'dır' diye cevap verince Ebû Cehl ona dönerek: 'Bakıyorum da Beyt'i güvence için­de, korkusuzca tavaf ediyorsun. Halbuki siz o dinlerini değiştirenleri (Muhammed ve ashabı­nı) sığındırdınız ve onlara yardım etmekte ol­duğunuzu söylüyorsunuz. Eğer Ebû Safvân'la beraber olmasaydın, ailene sağ dönemezdin.'

Sa'd da avazının çıktığı kadar yüksek bir sesle ona şöyle bağırdı: 'Eğer sen beni bun­dan (tavaftan) menedersen sana karşı bundan daha şiddetli davranır, senin Medine üzerin­den geçen ticaret yolunu keserek sana engel olurum.' Ümeyye müdahale etti:

'Ey Sa'd! Ebû'l-Hakem'e karşı yüksek sesle konuşma; çünkü o, bu vadi ehlinin efen­disidir.' Sa'd da şu cevabı verdi: 'Bırak bizi ey Ümeyye! Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'den, seni Öldüreceğini duydum.'

Sordu: 'Bunu Mekke'de mi (yapacak).' 'Bilmiyorum' diye cevap verdi.

Ümeyye paniğe kapıldı ve çok korktu. Evine geldiği zaman ailesine şöyle dedi: 'Ey Ümmü Safvân! Bana Sa'd'ın dediğini biliyor musun?'

'Sana ne dedi?'

'Muhammed'in beni Öldüreceğini söyle­diğini ileri sürdü. Kendisine: 'Mekke de mi?' diye sordum 'Bilmiyorum' dedi. Ondan sonra Ümeyye dedi ki: 'Ben de Mekke'den dışarıya çıkmam.'

Bedir günü gelince, Ebû Cehl insanları sa­vaşa çağırdı ve dedi ki: 'Ne duruyorsunuz ker­vanınıza saldırılacak]ar yetişin!' Ümeyye çık­mak istemeyince Ebû Cehil yanına gelip şöy­le dedi: 'Ey Ebû Safvân! Halk senin harpten geri kaldığını görürlerse, harbe iştirak etmeyip hepsi geri kalırlar. Çünkü sen vadinin efendi-sisin.' Bu sözünde o kadar ısrar etti ki nihayet Ebû Safvân şöyle demek zorunda kaldı: 'An­laşıldı seninle başa çıkamayacağım, onun için Mekke'de en hızlı koşan deveyi salın alıp (icabında kaçmak üzere) harbe katılacağım."

Sonra (hanımına) dedi ki: 'Ey Ümmü Saf­vân haydi beni savaşa hazırla!' Bunun üzerine karısı: 'Yesrib'li arkadaşının sana dediğini ne çabuk unuttun!' dedi.

'Korkma, ben ona (savaşa) fazla yaklaş­mam. Kendimi korurum' dedi.

Nihayet Ümeyye de onlarla beraber harbe çıktı, hangi yerde konakladı ise devesini (ya­nına sıkıca) bağladı. Allah onu Bedir'de öldü-rünceye dek hep böyle yaptı." |Buharî]

6467- Bezzâr, Sahîh râviler kanalıyla ge­len bir tarikten İbn Mes'ûd radiyallahu anh'-dan, dedi ki:

"Utbe bin Rabîa, Sa'd bin Muâz'ın dostu idi. Utbe Medine'ye geldiği zaman Sa'd'a mi­safir olurdu. Sa'd da Mekke'ye gittiğinde Ut-be'ye misafir olurdu."

Kelime kelimesine aynı yukarıda geçen hadis gibi nakletti. Aralarında ancak şu deği­şiklik vardır: Birinci rivayette Sa'd'm arkada­şı Ümeyye bin Halef idi, burada ise Ulbe bin Rabîa'dır. Allah en iyi bilendir,

6468-Abdurrahman bin Avf radiyallahu anh'dan;

"Ümeyye bin Halefe 'Muhtevası Mek­ke'ye geldiğim zaman sen malımı korursun, Medine'ye geldiğin zamanda da ben senin malını ve yakınlarını korurum.'şeklinde yazılı bir antlaşma yapmıştık."

(Antlaşmanın üzerinde ismimin bir parça­sı olan) 'Rahman' kelimesini zikrettiğimde 'Ben Rahman'ı tanımıyorum. Bana cahiliye-deki adınla yaz!' dedi. Ben de ona cahiliyette-ki adımla 'Abdi Amr' diye yazdım, Bedir günü gelince, insanlar uyuduğu za­man, onu (Ümeyye'yi) korumak amacıyla da­ğa çıktım. Bilâl onu gördü, Hemen çıkıp En-sâr'm oturduğu bir mecliste durdu ve şöyle bağırdı: 'Ey Ensâr topluluğu! İşte Ümeyye bin Halef! Eğer o kurtulursa ben kurtulmam, Bunun üzerine onunla beraber Ensâr'dan bir­takım insanlar çıkıp bizi takip etmeye başladı­lar, Bize yetişeceklerinden korkunca bu defa onları oyalamak için oğlunu geride bıraktım. Ancak oğlunu öldürdüler. Yine de peşimizi bırakmadılar. Ümeyye ağır bedenli şişman bir adamdı, bize yetiştiklerinden endişelenince: 'Çok!' dedim. Diz çöktü ben de onlara mani olmak için üzerine abandım.

Abandım ama, yine de kılıçlarını altım­dan Ümeyye'ye sapladılar ve nihayet onu öldürdüler. - O şuada biri kılıçla ayağıma vurmuştu.

(Oğlu İbrahim dedi ki:) Abdurrahman aya­ğının üstündeki bu kılıç izini bize gösterirdi."

6469- Diğer rivayet:

"Bedir günü olunca, Abdurrahman kendi-

sine iki zırh edindi. Ümeyye ile karşılaşınca dedi ki: 'Beni ve oğlumu (himayene) al! Ben senin için iki zırhtan daha iyiyim. Onları sana feda ederim.' Derken Bilâl onu gördü. 'İşte küfrün başı olan Ümeyye! Eğer o kurtulursa ben kurtulmam' dedi ve o ikisini de öldürdü."

İbn Avf şöyle derdi: "Allah Bilâl'i esirge­sin! Ne zırhımı dinledi ve ne de esirimi."

[Buhârîl

6470- Abdurrahman bin Avf radiyallahu anh'dan;

"Bedii- günü ben savaş safında duruyor­dum. Sağıma soluma baktım; bir de ne göre­yim. Ensârdan iki genç çocuk. Keşke bunlar­dan daha kuvvetli biri olan (iki kimse) arasın­da bulunayım diye temenni etlim. Bu iki gençten biri beni gözü ile süzerek: "Ey Amca! Ebû Cehl'i tanıyor musun?'

'Evet, ne işin var onunla ey kardeşimin oğlu?' dedim.

'Onun Resûlûllah sallallahu aleyhi ve sel-

lem'e sövdüğünü duydum. Canım elinde ola­na yemin ederim ki onu bir görürsem artık iki­mizden eceli yakın olanı ölünceye kadar göl­gem onun gölgesinden asla ayrılmayacaktır.'

Onun bu sözüne hayret ettim. Diğer genç de beni gözüyle süzerek aynısını söyledi.

Aradan çok geçmeden Ebû Cehl'in insan­ların arasında dolaştığını gördüm ve 'İşte ara­dığınız ve sorduğunuz adam' diyerek onlara onu gösterdim.

Hemen kılıçlarıyla koştular ve onu öldür­düler. Sonra Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e dönüp durumu ona haber verdiler. 'Onu hanginiz öldürdü?' dîye sordu.

Herbiri: 'Ben öldürdüm' deyince, 'Kılıç­larınızı şildiniz mî?' diye sordu, 'Hayır' dedi­ler. Kılıçlarına baktı ve şöyle buyurdu: 'Öy­leyse her ikiniz de öldürdünüz.'

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Cehl'in üzerinden çıkan eşyanın Muâz bin Amr İbni'l-Cemûh'a verilmesine hükmet­ti. Onu katleden iki adam Muâz b. Amr b. el-Cemflh ile Muâz b. Afra' idiler."

6471- Diğer rivayet:

"(Daha sonra) Onu (Ebû Cehl'i) öldürene dek İkİ kartal gibi saldırdılar. Saldıran o iki kişi Afrâ'nın iki oğlu (Muâz ve Muavviz) idi." [Buhârî ve Müslim]

6472- Enes radiyallahu anlı'dan: "Bedir günü Peygamber sallallahu aleyhi

ve sellem dedi ki: 'Ebû Cehl'e ne olduğunu bize kim bakıp haber verecek?' Hemen İbn Mes'ûd gitti. İbn Afrâ'nın vurup öldüriinceye kadar onu yere sermiş olduğunu gördü. Saka­lına yapışıp 'Sen Ebû Cehil misin?' diye sor­du. Dedi ki: '(Kendini kastederek) Sizin Öl­dürdüğünüz (şu) adamın üstünde (fevkinde) bir adam var mıdır?' Yahut: 'Bizzat kendi kavminin öldürdüğü (bu) kişinin üstünde bir kimse var mıdır?'"

6473- Diğer rivayet:

'Ebû Cehl dedi ki: "(Afrâ'nın oğlunu kas­tederek) Keşke beni öldüren bir çiftçiden baş­kası olsaydı!" [îkisi de Bohârî ve Müslim'e aittir.]

6474- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "(Bedir günü sona erince Ölüler arasında)

dolaşmaya başladım. Bir de ne göreyim Ebu Cehil ayakları kesilmiş bir halde yere yıkılmış yatıyor. Bunun üzerine:

-'Ey Allah'ın düşmanı Ebû Cehil, Allah sonunu rezil etti' dedim ve bunu söylerken kendisinden (hiç) korkmadım. O da:

-'Bir kimseyi kavminin öldürmesinde şa­şılacak ne vardır?' diye cevap verdi. Bunun üzerine işe yaramaz bir kılıçla ona vurmama engel olamadı. Kılıcı elinden düştü, ölene ka­dar da ona kendi kılıcı ile vurdum." [Ebû Dâvud|

6475- Rezîn:

"Ona kılıcımla vurdum bir şey yapamadı, yüzüme tükürdü ve şöyle dedi:

'Kılıcın kör; al kılıcımı da başımı göv­demden ayır!' Bir vurdum, cansız oluverdi. Son nefesini elimde verince. Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem ganimet olarak kılıcı­nı bana verdi. Yere serilmişti. (Daha önce) Ut-be, Ebû Cehl'e oradan ayrılmasına işaret et­mişti. Ona Ebû Cehl şöyle dedi 'Korkudan ödü patlamış.'

Bunun üzerine Utbe: 'Kıçı sarı! Hangimi­zin korkudan ödü koptuğunu yakında anlaya­caktır' cevabını verdi."

6476- ez-Zübeyr radiyallahu anh'dan:

"Bedir günü, Ubeyde bin Saîd bin el-Âs'a kavuştum. Başlan ayağa kadar zırhlanmış ve silahlanmıştı.

Gözlerinden başka bir yeri görünmüyor­du. Ona 'Ebû Zâti'l-Keriş' künyesi ile hitap edilirdi. Bu seferinde o bana:

'Ben Ebû Zâti'l-Keriş'im' dedi. Kargı ile hücum edip, gözlerine isabet ettirdim, anında öldü. Ayağımı üzerine koydum, bütün gücüm­le kargıyı çıkardım. Kargının iki ucu da eğrit­miş vaziyetteydi.

Urve dedi ki: Onu (kargıyı) Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem istedi, o (Zübeyr) da ona verdi. O ölünce Zübeyr geri aldı. Son­ra da Ebû Bekr istedi, ona da verdi. O da ölünce yine geri aldı. Ömer istedi. O da ona verdi. O öldürülünce, Zübeyr yine aldı. Os­man isteyince ona verdi. Osman öldürülünce Ali'nin ailesine geçti. Sonra Onu Abdullah bin Zübeyr isledi ve öldüıülünceye kadar onun yanında kaldı." [Buhârî]

6477-Ali radiyallahu anh'dan:

"Bedir savaşı olunca, Utbe bin Rabia öne atıldı, onu oğlu ve kardeşi lakib etti. 'Benim­le kim mübareze edecek?' diye nara attı.

Ensâr'dan gençler hemen öne atıldılar. Utbe onlara: 'Kimlerdensiniz'?' diye sordu. Onlar kimlerden olduklarını bildirdiler. Bu­nun üzerine: 'Bizim sizinle bir İşimiz yoktur. Biz, amca oğullarımızı istiyoruz' dedi.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem: 'Haydi kalk ey Haınza! Kalk Ali! Kalk ey Ubeyde bin el-Hâris!' diye emir verdi.

Hamza, Utbe'ye karşı çıktı; ben de Şey-be'ye karşı çıktım. Ubeyde ile Velîd arasında birbirini takip eden iki değişik darbe cereyan etti. Herbirimiz rakibini yere serdi. Sonra Ve-lîd'e hücum edip öldürdük. Ubeyde ile Velid ise karşılıklı olarak birbirlerini ağır yaralamışlardı ve Ubeyde'yi de yüklenip ge­lirdik." [Ebû Dâvud|

6478- Ebû Talha radiyallahu anh'dan: "Bedir günü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem düşmana galip geldikten sonra Kureyş'in ileri gelenlerinden yirmi dört kişinin cesetlerinin biraraya loplanılmasını emretti. Daha sonra bunlar Bedir kuyularından pis nesneleri içine alan bir kuyuya atıldılar.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem düş­mana galip geldiği zaman onların toprağında üç gün ikamet etmek âdetinde idi. Bedir'de de bu üç gün dolunca, devesinin hazırlanmasını emretti, hazırlandı. Sonra yürüdü, arkasında ashabı da yürüdü, Nihayci Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem, Kureyş ileri gelenlerinin atıldıkları kuyunun bir tarafında durarak kendi ve babalarının isimleriyle onlara şöyle seslen­di: 'Siz Allah'a ve Resulüne itaat etseydiniz daha sevinçli olmaz mıydınız? Biz Allah'ın bi­ze vâdettiğini gerçek bulduk; siz de Allah' in si­ze vâdettiğini gerçek olarak buldunuz mu?'

Ömer dedi ki: 'Ey Allah'ın Resulü! Ruh­ları gitmiş cesetlere ne konuşuyorsun?' Şöyle buyurdu:

'Canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki: (Şu anda) Benim söylediklerimi siz onlar­dan daha iyi duyamazsınız."

Katâde der ki: 'Allah, onları ayıplamak, küçültmek, azap etmek ve kaçırdıkları fırsat­lara yanmak ve zulümlerine pişmanlık duy­maları için, Bedir kuyusundaki cesetlere Pey-gamber'in hitabını işittirecek derecede bir ha­yat bahsetmiştir1." |BuhSrî ve Müslim.!

6479- Ene's radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Bedir'de öldürülenleri üç gün öylece bıraktı. Sonra yanlarına gelip onlara şöyle seslendi: 'Ey Ebû Cehl bin Hişâm! Ey Ümeyye bin Ha­lef. Ey Utbe bin Rabia! Ey Şeybe bin Rabia!' Benzerini nakletti.

Sonunda şöyle geçmekledir: 'Sonra em­retti, onları sürüklediler ve Bedir kuyusunun içine attılar'." [Müslim]

6480-   Cübeyr bin Mut'im radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Bedir esirlerini ele geçirince, şöyle dedi:

"(Tâif'ten kederli dönüşünde onu himaye­sine almış olan) Mut' im bin Adiyy (şu anda) hayatta olup da kokmuş cesetler hakkında be­nimle konuşarak şefaat dikseydi onları (esir­leri) ben ona (fidyesiz) bırakırdım." [Buhârî ve Ebû Dâvud]

6481- Ali radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cibril bana dedi ki: Ashabını Bedir esir­leri hakkında muhayyer bırak! Ya esirlerin öl­dürülmelerini ya da gelecek yıl kendilerinden onların miktarı kadar öldürülmek şartıyla fid­ye (ile serbest bırakma)yı tercih etsinler." As-hâb ise: "Fidyeyi ve bizden (onlar kadarının) öldürülüp şehit olmayı tercih ettik" dediler.

|Tİrmizî]

6482- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Bedir günü şöyle buyurdu;

'Kim böyle böyle yaparsa, şu kadar şu ka­dar ganimet alır.' Bunun üzerine gençler ileri atıldılar, yaşlılar ise sancağın yanını bırakma­yıp orada kaldılar.

Allah onlara fethi müyesser kılınca, bu defa yaşlılar şöyle dediler:

'Biz sizi savunuyorduk, mağlup olsaydı­nız bize doğru kaçıp sığınacaktınız. Ganimeti hep götürmeyin! Biz ganimetsiz kalıyoruz. Delikanlılar buna razı olmadılar ve: 'Bu gani­metleri bize Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem verdi' dediler. Bunun üzerine Allah '(Yes'elûneke anil-Enfâli =) Sana ganimetler hakkında soruyorlar..,' el-kârihûn kavline ka­dar (Enfâl, 1) inzal buyurdu. Diyor ki: 'Harbe çıkmak onlar için daha hayırlı idi. Bu durum böyledir. O halde bana itaat edin! Zira bunun sonunu ben sizden daha iyi bilirim.' Böylece anlaştılar, herbiri Allah'ın taksimine razı ol­dular." [Ebû Davudi

6483- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Uhud günü hakkında rüya gördüğü Zü'1-Fikar adındaki kılıcını Bedir günü ganimetken ila­ve hisse) olarak almıştı." ITirmizî]

6484- İbn Mes'ûd radiyallahu aııh'dan: "Bedii' günü, esirler getirildiğinde, Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu:

'Bu esirler hakkında ne diyorsunuz?' İbn Mes'ûd bu hususta bir kıssa anlattı.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

'Onlardan hiçbiri fidye vermedikçe ya da boyunları vurulmadıkça kurtulamazlar.' Ab­dullah (b. Mes'ûd) dedi ki: Şöyle dedim: 'Ey Allah'ın Resulü! Ancak Sehl bin Beydâ kur­tulabilir, çünkü ben onun İslâm'dan bahsetti­ğini duydum.'

Sükût buyurdu. O günkü kadar bu denli çok korkmamıştim. Çünkü o gün sanki gök­ten üzerime bir taş düşecekmiş gibi oldum.

Bu korku, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in 'Sehl bin Beydâ hariç' deyinceye kadar devam etti. Sonra Ömer'in görüşünü doğrulayan şu âyet nazil oldu:

'Bir peygamberin, mıntıkada kâfirlerin gözünü yıldırmadan esir toplamaya hakkı yoktur'." (Enfâl. 67) [İkisi deTirnizî'ye aittir.]

6485-  Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'l-Ke-bîr'de bu kıssanın bir bölümü şöyle yer almıştır:

Buyurdu kî: "Bit esirler hakkında ne der­siniz?"

Ebû Bekr dedi ki: "Bunlar senin kavmin­dir, akrabalarındır. Fidye karşılığında onlan serbest bırak! Belki Allah onların tevbesini kabul edip affeder."

Ömer ise: "Bunlar seni yurdundan çıkarıp sürdüler, seni yalanladılar. Boyunlarını vura­lım" dedi. İbn Ravâha şöyle dedi: "Odunu çok olan bir vadi bulun ve bunları onun içine atın da üzerlerine ateş tutuşturayım."

Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem içeriye girip çıktı; sonra şöyle buyurdu:

"Ey Ebû Bekr! Senin halin İbrahim'in ha­lini andırıyor: O söyle demişti: 'Kim bana uyarsa o, bendendir. Kim de bana başkaldırır-sa —bilsin ki— Allah, çokça bağışlayan, çok­ça merhamet edendir.' (İbrahim sûresi, 36)

Ve İsa'nın halini andırmaktasın. O da şöy­le demişti: 'Eğer onları azaplandırırsan, şüp­hesiz onlar senin kullarındır. Onları bağışlar­san zaten sen hiç şüphe yok ki hem Azîz'sİn, hem Hâkim'sin.' (Mâide, 118 )


Ey Ömer! Sana gelince sen de Nuh'u an­dırıyorsun. O şöyle demişti:

'Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırak­ma!' (Nûh, 26)


Ve Musa'yı andırıyorsun. O da şöyle de­mişti: 'Kalplerini bağla da elemli azabı gö­rünceye kadar İman etmesinler.' (Yunus, 88) Sonra Hz. Peygamber müşriklere hitaben: Siz haktan sapan zalimlersiniz, ya fidye vererek kurtulursunuz veya boynunuz vurulur""

6486- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,

Bedir günü cahiliye ehlinin fidyesini dörtyüz (dirhem) yaptı." [Ebû Davud]

6487- Enes radiyallahu anh'dan: "Ensâr'dan bir kısım insanlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den izin istediler. Dediler ki: '(Müşrik olan) Kız kardeşimi­zin oğlu Abbâs'm fidyesini bırakalım (alma­yalım).' Şöyle buyurdu: 'Bir dirhem bile bı­rakmayın, alın!'" [Buhârîl

6488- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Mekke'liler esirlerinin fidyelerini gön­derdiklerinde, Zeynep de kocası Ebû'l-As'ın fidyesini gönderdi. Ebu'l-Âs'a gelin giderken Hatice'nin hediye etmiş olduğu gerdanlığı da (fidye olarak) gönderdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu görünce çok üzüldü ve duygulandı. Şöyle buyurdu:

'Eğer münasip görürseniz, bu gerdanlığı kendisine geri gönderin ve esirini de serbest bırakın!'

Ashâb: 'Evet; olur' dediler. Onu serbest bırakmak karşılığında Zeynep'i kendisine göndereceğine dair, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ondan söz aldı.

Öte yandan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Zeyd bin Harise île Ensâr'dan bir adamı da şöyle diyerek gönderdi: 'Ye'cic va­disinde durun, Zeynep oradan geçerken, alıp onu getirirsiniz'." [Ebû Dâvud|

6489- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Bedir savaşını bitirince, kendisine denildi ki: 'Kervanı ele geçir, onu koruyacak kimse kal­madı.' Bunun üzerine elleri bağlı olan Abbâs öte yandan seslendi: 'Bunu yapman doğru ol­maz; çünkü Allah sana iki taifenin birini va'd etmişti ve sana va'd ettiğini de verdi.'

'Doğru söyledin' buyurdu." |Tirmizi|

6490- Âişe radiyallahu anhâ'dan:

"Ebû Bekr, Kelboğullarından 'Ümmü Bekr' adında bir kadınla evlenmişti. Onu bo­şadı.

Daha sonra onu, kadının amcasının oğlu olan ve Kureyş kâfirlerine mersiye yazan şair Ebû Bekr bin el-Esved zevceliğe aldı. Onun (söz konusu) şiiri:

'Ne oluyor, toprak kuyuya Bedr'in kuyu­suna.

Deve hörgüçleri ile süsleniyordu. Vay top­rak kuyuya, Bedr'in kuyusuna!

Şarkıcı kadınlar ve üzüm şarabiyla püsle-niyordu.

Selâmetle mi yaşasın Ümmü Bekr! Kav­mimden sonra bana selâm var mıdır?

Yaşayacağımızı Resul bize bildiriyor. Bundan sonra yaşamanın ne tadı kaldı ve ne de tuzu'." [Buhârî]

6491- Âişe radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Bedir yönünde yola çıktı. Harretü'l-Vebe-re'ye varınca, cesurluğu ile tanınan bir adam kendisine yetişti. Sahabe onu görünce pek se­vindi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e dedi ki: 'Sana tabî olup seninle birlikte yaralanmak için geldim.' Allah Resulü sallal­lahu aleyhi ve sellem ona sordu:

'Allah'a ve Resulüne inanıyor musun?'

'Hayır.'

'Öyleyse geri dön! Ben bir müşriğin yar­dımını istemem.' Sonra geçip gitti; ağaçlığa varınca adam gene ardına düşüp yetişti. Ona ilk önce söylediği gibi söyledi. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de ona ilk önce verdiği cevabı verdi.

Sonra yürüyüp gitti, adam da geri döndü. Sonra ona Beydâ'da yine yetişti, Allah Resu­lü sallallalıu aleyhi ve sellem ona yine sordu:

'Allah'a ve Resulüne inanıyor musun?'

'Evet.'

'O halde bizimle gelebilirsin, haydi yürü!' buyurdu."

[Tirmizî. Ebû Dâvud ve aynı lafızla Müslim.]

6492- Huzeyfe radiyallahu anh'dan: "Bizi Bedir'den alıkoyan husus şudur: Ben babam Huseyl ile yola çıktık. Kureyş (müşrikleri) bizi (yolda) yakalayıp sordu:

'Siz Muhammed'in yanma mı gitmek isti­yorsunuz? '

'Hayır biz sadece Medine'ye gitmek isti­yoruz' dedik.

Doğru Medine'ye gitmemiz, Muham­med'in safında savaşmamamız hakkında biz­den Allah'ın adma ahd ü misak aldılar. Gelip olan bitenleri Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bildirdik. Şöyle buyurdu: 'Haydi dö­nün.' Biz onlara verdiğimiz sözü yerine getiri­riz ve onlara karsı da Allah'tan yardım iste­riz." [Müslim]

6493- ez-Zübeyr radiyallahu anh'dan: "Bedir günü (ganimetten) muhacirler için yüz hisse ayrıldı."

(Buhârî) Dedi ki:

"Kureyş'ten Bedir'de bulunup ta ganime­tinden alanların lümü, seksen bir kişi idiler." Urve derdi ki: Zübeyr şöyle demiştir: "Hisse­leri taksim edilip ayrıldı. (Kureyş'ten) hisse alan yüz kişi idiler."


6454-Bu rivayetin "mürsel" olması yanısıra râvilerinden İbn Lehî'a sebebiyle isnâdı "hasen"dir (Mecma‘ VI, 71).

6455-Kezâ bunun isnâdında da İbn Lehî'a'nın hadisleri hasen kabul edilmiştir (Mecma‘ VI, 72).

6456-Bu hadisi Müslim (imâret 145, s. 1509-10) ve başındaki ilk cümleyi Ebû Dâvud (no. 2618), Hâşim b. el-Kâsım an Sül. b. el-Muğîre an Sâbit an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6457-Bu hadisi Müslim (cihâd no. 58, s. 1383-5), Ebû Dâvud (no. 2690) ve Tirmizî (3081), İkrime b. Ammâr an Simâk b. el-Velîd an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6458-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 4/1, V, 4; lafız buraya ait; tefsîr Mâide 4, V, 187), Muhârik an Târık b. Şihâb an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6459-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 11/4, V, 14), İbr. b. Mûsâ an Abdilvehhâb an Hâlid an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6460-Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kamer 6, VI, 54, 7/2, 54), Hâlid an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc etti.

2461-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2747), Ah. b. Sâlih an İbn Vehb an Huyeyy an Ebî Abdirrahman el-Hubulî an İbn Amr senedi ile tahrîc etti.

6462-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 6/2-4, V, 5), Tirmizî (no. 1598) ve İbn Mâce (no. 2828), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6463-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 6/1, V, 5), Şu'be an Ebî İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6464-6465-İlk lafız Buhârî'nin ikincisi Ebû Dâvud'undur. Buhârî (cihâd 78/2, III, 227; mağâzî 10/1-2, V, 10-1) ve Ebû Dâvud (no. 2663-4), Hamza b. e. Üseyd an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6466-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 2, V, 2-3; menâkıb 25/58, IV, 184-5), Ebû İshâk an Amr b. Meymûn an İbn Mes'ûd an Sa'd b. Muâz asl-ı senedi ile tahrîc etti.

6468-6469-Bu hadisi Buhârî (vekâlet 2, III, 60-1; mağâzî 8/13, V, 7-6), Abdülazîz b. Abdillah an Yûsuf b. el-Mâciş‍n an Sâlih b. İbr. b. Abdirrahman b. Avf an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti.

6470-6471-Bu hadisi Buhârî (fardu'l-humus 18/1, 57, lafız buraya ait; mağâzî 10/5, V, 11) ve Müslim (cihâd 42, s. 1372), İbrâhîm b. Abdirrahman an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6472-6473-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 8/2-3; V, 6) ve Müslim (cihâd 118, s. 1424), Sül. et-Teymî an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6474-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2709), Muh. b. el-Alâ an İbr. b. Yûsuf b. İshâk b. e. İshâk an ebîhî an Ebî İshâk an Ebî Ubeyde an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

6476-Bu hadisi Buhârî (mağâzî 12/3, V, 14-5), Ubeyd b. İsm. an Ebî Usâme an Hişâm b. Urve an ebîhî ani'z-Zübeyr senedi ile tahrîc etti.

6477-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2665), Hârun b. Abdillah an Osmân b. Ömer an İsrâîl an Ebî İshâk an Hârise b. Mudrib an Alî senedi ile tahrîc etti.

6478-Bu hadisi Buhârî (cihâd 185, IV, 35; mağâzî 8/18, V, 8-9, lafız buraya ait), Müslim (kitâbu'l-cenne no. 78, s. 2203-4), Ebû Dâvud (no. 2695) ve Tirmizî (1551), Katâde an Enes an Ebî Talha asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6479-Bu hadisi Müslim (kitâbu'l-cennet no. 77, s. 2203), Hudbe b. Hâlid an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Enes senedi ile tahrîc etti.

6480-Bu hadisi Buhârî (fardu'l-humus 16, IV, 56; mağâzî 12, V, 20) ve Ebû Dâvud (no. 2689), Abdürrezzâk an Ma'mer ani'z-Zührî an Muh. b. Cübeyr an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6481-Bu hadisi Tirmizî (no. 1567), Ebû Dâvud el-Hafrî an İbn e. Zâide an Süfyân b. Saîd an Hişâm an İbn Sîrîn an Abîde an Alî asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6482-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2737), Vehb b. Bakiyye an Hâlid an Dâvud an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6483-Bu hadisi Tirmizî (no. 1561), Hennâd an İbn ebî'z-Zinâd an ebîhî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

6484-Bu hadisi Tirmizî (no. 1714, 3084), Hennâd an Ebî Muâviye ani'l-A'meş an Amr b. Murre an Ebî Ubeyde b. Abdillah an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen" hükmü verdi.

6485-Ahmed (I, 383-4), yukarıdaki isnâda Ebû Muâviye'den ahzetmek s‍retiyle mütâbaat etmiştir.

6486-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2691), Abdurrahman b. el-Mübârek an Süfyân b. Habîb an Şu'be an Ebî'l-Anbes an Ebî'ş-Şa'sâ an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.

6487-Bu hadisi Buhârî (İtk 11, III, 121; cihâd 172, IV, 30), İsm. b. Abdillah an İsm. b. İbr. b. Ukbe an Mûsâ ani'z-Zührî an Enes senedi ile tahrîc etti.

6488-Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2692), Abdullah b. Muh. en-Nüfeylî an Muh. b. Seleme an Muh. b. İshâk an Yahyâ b. Abbâd an ebîhî Abbâd b. Abdillah b. ez-Zübeyr an Âişe senedi ile tahrîc etti.

6489-Bu hadisi Tirmizî (no. 3080), Abd b. Humeyd an Abdirrezzâk an İsrâîl an Simâk an İkrime an İbn Abbâs senediyle tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

Sözkonusu iki tâifeden kasdedilen, başında Ebû Süfyân'ın bulunduğu ticaret kervanı ile müslümanlara karşı savaş için Bedr'e çıkan Kureyş ordusudur. Abbâs'ta o zamanlarda Kureyş içinde müslümanlara karşı savaşıyordu. Esir düşmüştü.

6490-Bu hadisi Buhârî (menâkıbu'l-Ensâr 45, IV, 263), Asbağ an İbn Vehb an Yûnus ani'z-Zührî an Urve an Âişe senedi ile tahrîc etti.

6491-Bu hadisi Müslim (cihâd no. 150, s. 1449-50), Ebû Dâvud (no. 2732) ve Tirmizî (no. 1558), Mâlik ani'l-Fudayl b. e. Abdillah an Abdillah b. Niyâr an Urve an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

6492-Bu hadisi Müslim (cihâd no. 12/30, V, 21), İbr. b. Mûsâ an Hişâm an Ma'mer an Hişâm an b. Urve an ebîhî ani'z-Zübeyr senedi ile tahrîc etti.



Konu Başlığı: Ynt: Bedir savaşı
Gönderen: Mehmed. üzerinde 24 Haziran 2019, 13:00:21
Esselamü aleyküm Rabbim bizlerin ruhuna Bedir ruhu nasip eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Bedir savaşı
Gönderen: Ceren üzerinde 24 Haziran 2019, 17:16:09
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..