๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Cem ul Fevaid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 03 Ocak 2011, 21:17:41



Konu Başlığı: ALLAH Resûlünün bereketiyle yemek ve suyun çoğalması
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 03 Ocak 2011, 21:17:41
ALLAH RESULÜNÜN BEREKETIYLE YEMEK VE SUYUN ÇOĞALMASI


8486- İmrân bin Husayn radiyallahu anh'-dan:

"Seferlerinin birinde bazı insanlar ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e susuz­luktan yakındılar. Bunun üzerine falan adam İle Ali'yi çağırdı ve onlara: 'Haydi gidip su arayın!' dedi.

Gittiler, yolda iki tulum su yüklü devenin sahibi olan bir kadına rastladılar. Ona şöyle dediler:

'Su nerdedir?'

'Dün bu saatte suyu aldım, adamlarımız bizi arkada bıraktılar.'

'Öyleyse haydi yürü!'

'Nereye'?'

'ALLAH Resulüne.'

'Hani Sâbî'ye (şu atalarının dinini bırakan adama) mı?'

'İşte o kastettiğin kişiye yürü!' dediler ve o kadını alıp ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e ilettiler. Devesinden onu indirdiler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir kap getirtti. İki tulumun ağzını açtırıp o kaba su boşalttırdı. Sonra tulumun ağzını sıkıca bağla-

dılar. Öteki taraflarındaki ağzını açtılar. Daha sonra 'Gelin sudan için!' diye nida edildi. Ge­lenler İçtiler. Hem de kana kana.

Nihayet cünüp olan adama sıra geldi ve ona da bir kap su vererek: 'Haydi sen de git de o sudan üzerine boşalt, yıkan ve temizlen!' dedi. Kadın ayakta durup suyu ne yapıyor di­ye adamı seyrediyordu. Vallahi adam da yı­kandı, temizlendi. Tulumlara baktık sudan hiçbir şey eksilmemiş, hatta eskisinden daha da dolu göründü bize.

Bunun üzerine Peygamber sallallahu aley­hi ve sellem şöyle buyurdu: 'Haydi ona (ka­dın için) bir şeyler toplayın!' Hemen hurma, un, gibi yiyecekler toplayıp bir yaygı içine ko­yup bohça yaptılar, kadını devesine bindirip o bohçayı da önüne koydular. Sonra kadına şöy­le buyurdu: 'Sepin suyundan bir şey eksiltme­dik, biliyorsun ki bize suyu veren ALLAH'tır.'

Sonra bu sebeple kadm ailesine biraz geç gitti, ailesi telaşla sordu: 'Neden bu kadar ge­ciktin?' Kadın da dedi ki:

'Hayret verici bir şeyle karşılaştım. Bana iki adam rastladı, alıp beni o atasının dinini kabul etmeyen adama götürdüler. Bana böyle böyle davrandı. Vallahi, -gökle yeri göstere­rek- o, bu ikisi arasında bulunan insanların ya en sihirbazıdır, ya da ALLAH'ın gerçek Re­sulüdür."

Daha sonra müslümanlar müşriklere hücum edip mallarına baskınlar yapmaya başladılar, fakat kadının obası civarına hiç ilişmediler.

Bunun üzerine kadın bir defasında kavmi­ne dedi ki: 'Kanaatime göre bu kavim, sizi bi­lerek terk edip ilişmiyorlar. En iyisi mi siz de İslâm' ı kabul edin!' Kadının bu teklifini kabul edip müslüman oldular."

8487- Diğer rivayet:

O kadın o iki adama şöyle dedi: "Yazık yazık! Sizin için su yoktur."

Ayrıca onda şöyle geçmektedir: "Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem'e kendisinin bir çok yetimi bulunduğunu bildirdi. O da ona

insanları sulamasını emretti. Devesi çöktürül-dü. Üstündeki iki tulumun ağzından mübarek ağzıyla içeriye su alıp püskürttü. Sonra onla­rın gelip tulumdan su içmelerini söyledi. Biz tam kırk kişi idik. Çok susamıştık, hepimiz ondan kana kana su içtik, kandık. Beraberi-mizdeki kırba, matara, ibrik gibi su kaplarımı­zı da doldurduk. Cünüp olan arkadaşımızı da yıkadık. Daha devenin yanından ayrılmadan, o iki tulumun içlerinin daha dopdolu olduğu­nu gördük, sanki suyundan hiçbir şey eksil-memişti." |Buhârî ile Müslim daha uzun bir metinle.]

8488- Ebû Katâde radiyallahu anh'dan:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize hitap edip şöyle buyurdu:

'Siz bugün öğleden .sonra ve bu gecenizde yürüyeceksiniz, inşaallah yarın suya kavuşa­caksınız.' Bunun üzerine insanlar birbirlerine dönüp bakmadan yola koyuldular. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de onlarla beraber yürüyordu, ben de onun yanındaydım, hayva­nının üstünde uyuklamaya başladı. Yana meyi edip nerdeyse düşecek gibi oldu, hemen yanı­na gidip uyandırmadan kendisini doğrulttum.

Sonra tekrar yoluna devam etti, gece iler­liyordu. Yine hayvanından meyledip düşecek gibi oldu, gittim tekrar onu uyandırmadan kaldırıp doğrulttum.

Yine ilerlemeye devam etti, gecenin sonu yaklaşmıştı, iyice uykusuz kalmıştı, yine uy­ku bastırdı, ilk ikisinden daha çok meyletti, nerdeyse düşecek gibi oldu. Yanma vardım, kaldırıp doğrulttum, uyanıp başını kaldırdı ve sordu:

'Kimsin sen?'

'Ebû Katâde' dedim.

'Sen ne zamandan beri benimle yürüyor­sun?'

'Gece başladığından beri.'

'Peygamberini koruduğun gibi ALLAH da seni korusun' dedi ve ekledi: 'Acaba insanlar­dan uzaklaştık mı, kimse bizi görebiliyor mu?'

Sonra şöyle dedi: 'Bak hele etrafta kimse­ler var mıdır?'

Dedim ki: 'İşte bu falan süvari. İşte bir ta­ne de şurada var.' Bir araya geldik, yedi kişi­lik bir kafile olmuştuk. Sonra ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem yoldan ayrıldı -bi­raz uyumak için- başını koydu ve şöyle dedi: 'Dikkat edin, namazımızı kaçırmayalım.'

Ama İlk uyanan, ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem oldu. Güneş doğmuş, ışığı sırtına vurmuştu.

Telaşla kalktık. Şöyle buyurdu: 'Haydi bi­nin!' Bindik, yola koyulduk. Güneş iyice yük­selince, indi ve konakladı. Benden içinde bi­raz su bulunan matarayı istedi. O su ile hafif bir abdest aldı, içinde yine biraz su kaldı. Sonra: 'Mataranı bizim için yitirme, muhafa­za et! Az sonra onun hakkında bir haber çıka­caktır' buyurdu.

(Râvi) Sonra Bilâl'ın ezanını, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in fecir ve sabah namazını kılışını anlattı. Sonra hayvana bindi ve şöyle buyurdu: 'Cemaatin ne yaptıklarını zannedersiniz?' Cemaat, peygamberlerini kaybederek sabahladılar. Bunun üzerine Ebû Bekr ile Ömer şöyle dediler: 'Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem arkanızdadir, sizi bı­rakıp başka yere gitmez.' Diğer insanlar ise: 'Bilakis sizin önünüzdedir' dediler. Eğer on­lar Ebû Bekr ile Ömer'i dinleselerdi, doğruyu bulacaklardı. O (râvi) dedi ki: Nihayet güneş iyice yükselip her şey ısınınca, insanların ya­nma vardık. Onlar şöyle demeye başladılar: 'Ey ALLAH'ın Resulü! Susuzluktan nerdeyse öleceğiz.' Şöyle buyurdu: 'Artık bugün zah­met çekmiyeceksiniz, ölmeyeceksiniz.' Sonra dedi ki: 'Haydi maşrapamı verin!' Matarayı da istedi. Kendisi mataradan dökmeye, Ebû Katâde de suyu halka dağıtıp içirmeye koyul­dular. İnsanlar matarada su görünce basma üşüşmüşlerdi. ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: 'Acele etmeyin! Hepiniz içecek, doyacaksınız. İçmedik hiçbir fert kal-

mayacaktır." Onlar da öyle yaptılar. O dökü­yordu, ben halka içiriyordum. Nihayet içme­dik ikimizden başka hiç kimse kalmadı. Son­ra dönüp bana:

'Haydi iç!' dedi. 'Ey ALLAH'ın Resulü! Sen içinceye dek ben içmem' dedim.

'Şüphesiz su dağıtan en son içer' buyurdu. Sonra ben de içtim, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de içti. Ondan sonra insanlar suya doymuş olarak geldiler."

Müslim, daha uzun bir metinle.

8489- Enes radiyallahu anh'dan: "ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sel-lem'i gördüm. İkindi namazının vakti girmiş­ti. Cemaat su aradı, bulamadı. Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'e bir abdest suyu ge­tirildi. Mübarek elini kabın içine koyup: 'Haydi gelin bundan abdest alın!' buyurdu. Parmaklarının altından suyun fışkırip aktığını gördüm. Cemaat abdest aldı, abdestini alama­dık hiç kimse kalmadı."

8490- Onun rivayeüerindendir:

"Su istedi kendisine kenarları kısa genişçe bir kap getirildi. Halk ondan abdest almaya başladı. Sayılanın altmış ile seksen arasında tahmin ettim."

8491- Onun rivayetlerindendir: "Namaz vakti geldi, evi yakın olanlar ev­lerine gitti. Geride (abdesti olmayan) bir grup kaldı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e taştan bir tekne getirildi. İçinde su var­dı, fakat elini yayacak kadar geniş değildi. İn­sanların tümü ondan abdest aldılar. Dedik ki; 'O gün kaç kişi idiniz?'

(Enes) 'Seksen hatta biraz da fazla idik' dedi."

8492- Onun rivayetlerindendir:

ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Zevrâ'dayken kendisine bir çanak getirildi. Bilâhare elini çanağın içine koydu, ellerinden su fışkırıp akmaya başladı. Cemaat rahatça

ondan abdest aldılar. Katâde (Enes'e) dedi ki: '(Bu sudan abdest alanlar) kaç kişi idiniz?' Cevap verdi:

'Üçyüz ya da üçyüz kişiden biraz fazla

İdik'."

|Ebû Dâvud hariç, altı hadis imamı.]

8493- Câbir radiyallahu anh'dan: "Hudeybiye günü insanlar susamıştı. Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem'e deriden bir su kabı getirildi. Ondan abdest aldı. İnsan­lar yanına sokulunca, onlara sordu:

'Neyiniz var?'

'Ey ALLAH'ın Resulü! Bu tulumdan başka abdest alacak ve içecek suyumuz yoktur' de­diler. Bunun üzerine mübarek elini derhal ka­bın üzerine koydu; parmaklarının arasından pınarlar gibi su fışkınp akmaya başladı. Bol bol su içtik, abdestlerimizi aldık."'

Câbir'e dedim ki: '(O gün) kaç kişi idi­niz?'

'O gün 115 kişi idik, fakat yüzbin kişi ol­saydık dahi o su bize yeterdi' dedi."

[Buhârîİie Müslim.]

8494- el-Berâ radiyallahu anh'dan: Dedi ki: "Siz Mekke'nin fethini fetih ola­rak kabul ediyorsunuz. Mekke'nin fethi, sa­dece bir fetihtir. Biz ise esas fethi Hudeybiye günündeki Beyalu'r-Rıdvan'ı sayıyoruz.

Biz o gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber tam 1400 kişi idik. Hudey­biye bir kuyu(nun adı)dır. Ondan su çektik; içinde bir damla su kalmadı. Bunu Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem duydu. Gelip kenarında oturdu. Su istedi, bir kap su getiril­di. Ağzını çalkaladı (ve kuyuya püskürttü). Dua edip sonra içine döktü. Çok uzaklaşma­dan kuyuyu biraz kendi haline bıraktık. Son­ra biz ondan istediğimiz kadar su aldık. Bİz ve hayvanlarımız da suya doyup kandılar."

[Buhârî.]

8495- Muâz radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Tebûk'ta bir pınarın başına geldi. Pınarda az bir su kalmıştı. Herkes ellerini pınara daldır­dı, biraz içinde su birikti. Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem içinden su alıp ellerini ve yüzünü yıkadı, akan sulan tekrar pınara dök­tü. Derken pınarda öylesine su birikti ki her­kes rahatça içti ve kandı. Bunun üzerine ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle bu­yurdu: 'Ey Muâz! Yaşarsan buradaki suyun bahçeler dolduracağını görürsün'." fMâlik daha uzun bir metinle.j

8496- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Biz mucizeleri bereket sayardık, siz ise

onları tahvîf (korkutma vesilesi) sayıyorsu­nuz. Bir yolculukta ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ile beraberdik. Su azalmıştı. 'Bana biraz su getirin!' dedi. İçinde az bir su bulunan bir kap getirdiler. Elini kaba sokup şöyle dedi: 'Haydi mübarek suya gelin! Bere­ket ALLAH'tan.' Suyun parmaklarından fışkırdı­ğını gördüm. Ayrıca yemek yenirken teşbihi

duyulurdu." [Buhârî, Tirmizî ve Nesâî.]

8497- Ebû Recâ radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ensar'dan bir adamın bahçesine girdi ve ona şöyle dedi:

'Senin bu bahçeni suya boğarsam bana ne vereceksin?'

'Ben sadece onu sulamak istiyorum, fakat yapamıyorum' diye cevap verdi.

'Bana hurmalarından benim seçip beğen­diğim yüz hurma verir misin?'

'Olur.'

'Deri kovayı aldı. Çok geçmeden orasını suya boğdu. Hatta adam dedi ki: 'Nerdeyse bahçemi su alıp götürecekti.' Sonra yüz tane hurmayı seçip aldı. Kendisi ve ashabı yeyip doydular. Sonra aldığı gibi o yüz hurmayı ge­ri verdi." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr'de]

8498- Seleme bin el-Ekva' radiyallahu anh'dan:

"Bir gazve münasebetiyle Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem ile yola çıktık. O ka­dar yorulmuş ve acıkmıştık ki, nerdeyse binek develerimizi kesmeyi aklımızdan geçirdik.

Derken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize yanımızda yiyecek namına ne varsa toplamamızı emretti. Yere (deriden ya­pılmış) bir yaygı serdi. Yaygının üzerinde kavmin azığı birikti. Toplanan miktarı tahmin etmek için ayakuçlarımın üzerine dikilip boy­numu öne doğru uzatıverdim, ne kadar oldu­ğunu tahmin etmeye çalıştım, keçi ağılı kadar olduğunu tahmin etlim. Biz o gün bindortyüz kişi idik. Yedik hepimiz doyduk. Kalanı da dağarcıklarımıza doldurduk. Sonra ALLAH Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'Su var mıdır?'

Hemen bir adam bir matara getirdi, için­den bir damla suyu bir maşrapaya boşalttı. Hepimiz rahatça ondan abdestimizi aldık."

8499- Ebû Hureyre ya da Ebû Saîd'deıı (Bu tereddüt râvi el-A'meş'ten kaynaklanmıştır)

"Tebûk gazvesinde insanlar çok aç kaldı; hatta dediler ki: 'Ey ALLAH'ın Resulü! İzin ver­sen de develerimizi kesip yesek ve yağlarını kullansak.'

'Öyle yapın/' buyurdu. Derken Ömer ge­lip şöyle dedi:

'Ey ALLAH'ın Resulü! Eğer bunu yaparsak binecek develerimiz azalır, en iyisi mi sen, herkese yanındakini getirmesini emret, sonra getirilen şeylerin çoğalıp bereketlenmesi İçin ALLAH'a dua et!'

'Olur' dedi. Sonra yere bir deri yaygı ser­di. Sonra herkesin azıklarından artan şeyleri getirmelerini emretti. Kimi bir avuç mısır, ki­mi bir avuç hurma, kimi de bir avuç kırık ek­mek getirdi. Bunlar deri yaygı üzerinde bir araya getirildi. Toplananlar çok bir şey değil­di. Lâkin ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, bereketlenmesi için dua etti, sonra Şöyle buyurdu:

'Haydi gelin, alın!' Herkes gelip aldılar ve kaplarını doldurdular. Doyuncaya kadar yedi­ler. Gene de bitmedi, arttı. Bunun üzerine Al­lah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 'ALLAH'tan başka tanrı olmadığına, benim de ALLAH Resulü olduğuma şehadet ederim. Kim bunu cânu gönülden tam inana­rak, şüphe etmiyerek söylerse, cennetle ara­sında hiçbir perde kalmaz ."

8500- Diğer rivayet:

"Buğdayı olan buğday, hurması olan hur­ma, çekirdeği olan çekirdek getirdi.

Dedim ki: 'Çekirdeği ne yapıyorlardı?' Şöyle dedi: 'Onu emiyor, üzerine de su içi­yorlardı'." [Müslim]

8501- Câbir radiyallahu anh'dan: "Hendek kazıldığı zaman, Peygamber sal­lallahu aleyhi ve sellem'de bir açlık hissettim. Hemen hanımıma gelip dedim ki: 'Sende yi­yecek bir şey var mıdır? Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sellem'in yüzünden aç olduğunu anladım.' Hemen bir dağarcık arpa çıkardı. Bizim evcilleşmiş bir kuzumuz vardı, onu da kesti. Arpayı öğüttü. Ben işimi bitirinceye ka­dar o da bitirdi. Koyunu onun çömleğinde parçaladım.  Sonra ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yanma döndüm. Bana ha­nımım tenbih etti: 'Sakın beni ALLAH Resulüne ve arkadaşlarına rezil etme!'

Gelip ona gizlice durumu anlattım. De­dim ki:

'Ey ALLAH'ın Resulü! Sen ve yanındaki birkaç kişi bize gelin! Size bir hayvancağız kestim ve un öğütüp ekmek yaptım, buyurun yiyin!' Bunu duyan ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle haykırdı: 'Ey Hendek ehli! Câbir bir yemek yapmış, buyurun gidip yiyelim.' Sonra bana dönerek şunu tenbih etti: 'Ben gelinceye kadar ne tencerenizi ateşten indirin ve ne de hamurundan ekmek yapın!'

(Eve) geldim. İnsanlardan önce Resûlul-lah sallallahu aleyhi ve sellem geldi. Hanımı­ma varıp, durumu anlattım.

(Hanımım) bana: 'Alacağın olsun' dedi. Ben de: 'Senin söylediğim yaptım' dedim.

Hemen hamurumuzu çıkarttı. Üzerine ha­fifçe tüküriip çoğalmasını ALLAH'tan niyaz et­ti. Soma tencereye de aynisini yaptı bereket­lenmesi için ALLAH'a dua etti. 'Haydi ekmek pişirebilen bir kadın çağır, seninle beraber ekmeğini pişirsin. Tencereden kepçeyle al, ateşten de indirme!' dedi. Onlar tam bin kişi idiler. ALLAH'a yemin olsun ki bu adamların hepsi yediler İçtiler, ne ekmeğimizden ve ne de tenceredeki yemeğimizden bir şey eksildi, sanki onlardan hiçbir şey yememiş gibiydiler.

[Buhârî ve Müslim.]

8502- Enes radiyallahu anh'dan:

"Ebû Talha, Ümmü Süleym'e dedi ki:

'Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sesinin zayıf çıktığım duydum. Aç olduğunu anladım. Yanında ona ikram edebileceğimiz bir şey var mı?"

"Evet" dedi. Sonra arpa ekmeklerini çı­kardı. Sonra yazmasını çıkardı, bir kısmı ile ekmekleri sardı, sonra o bohçayı elimin altına gizledi örtünün bir kısmını da benim üslüme dürüp sarmaladı. 'Haydi şimdi git!' deyip, be­ni Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gönderdi. Gittim, onun birtakım insanlarla beraber mescidde oturduğunu gördüm. Başla­rı ucunda durdum. Bunun üzerine şöyle bu­yurdu:

'Senİ Ebû Talha mı gönderdi?'

'Evet' dedim.

'Yemek mi getirdin?'

'Evet' dedim. Yanındakilere: 'Haydi kal­kın!' dedi. Kalktılar, yürüdüler; ben de önle­rinden yürüdüm. Nihayet Ebû Talha'ya varıp durumu bildirdim.

(Babam) şöyle dedi: 'Ey Ümmü Süleym! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem geldi, kendilerine yedirecek bir şeyimiz yoktur.' Ümmü Süleym:

'ALLAH ve O'nun Resulü daha iyi bilirler' dedi. Ebû Talha kalkıp Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanma gitti. Sonra Ebû Talha ile birlikte ALLAH Resulü sallallahu aley­hi ve sellem gelip beraberce eve girdiler.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: 'Ey Ümmü Süleym ne'n varsa getir, bakalım!' dedi.

Ümmü Süleym o ekmeği getirdi. Parça­lanmasını emretti. Üzerine Ümmü Süleym yağ tulumundan iyice yağ sıktı. Sonra onları bulayıp katık yaptı. Sonra ALLAH Resulü, Al­lah'ın dilediği sözlerle bir duada bulundu ve sonra şöyle buyurdu: 'Haydi on kişiye izin ver, içeriye girsinler!' İzin verdi girdiler, yedi­ler, doydular. Çıkıp gittiler.

'Haydi bir on kişiye daha izin ver!' buyur­du. On kişiyi de içeriye aldı, yediler, doydular ve çıktılar. 'Haydi on kişiyi daha içeriye al!' buyurdu.

Hülasa bütün cemaat yediler, doydular ve çıkıp gittiler. Cemaat yetmiş ya da seksen ki­şiden ibaretti."

8503- Dİğer rivayet:

"Ebû Talha, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'i mescidde yere yaslanmış kala sır­tüstü, kâh yüzüstü döner bir haldeyken gördü. Aç olduğunu sandı." Yukardaki hadisi nakletti.

Ayrıca onda şöyle geçer: "Sonra Peygam­ber sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Talha, Ümmü Süleym ve Enes yediler. Gene de bir şey arttı. O yemekten komşularımıza da ver­diler." [Buhârî, Müslim, Muvattâ veTirmizî]

8504- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan

ALLAH'(a yemin ederim) ki açlıktan dolayı kar­nımı yere dayardım, bazen de açlıktan kamı­ma (taş) bağlayacak duruma gelirdim.

Bir gün (ALLAH Resulü ve ashabının mes-cidden çıkıp) evlerine gittikleri yolun üstünde oturdum.

Ebû Bekı- geçti, sırf benimle ilgilensin ve çağırsın diye ALLAH'm Kitabından bir âyeli sordum. Geçip gitti, ümit ettiğim daveti yap-

madı. Ömer geçti. Ona da benimle ilgilenip beni evine götürsün diye ALLAH'ın Kitabından bir âyet sordum. O da geçip gitti, ümit ettiğim daveti yapmadı. Sonra Ebû'l-Kâsım geçti, be­ni (üzerimdeki halsizliği) görünce gülümsedi. Yüzümdekini de, içimdekini de anladı. Sonra şöyle seslendi:

'Ey Ebû Hureyre!'

'Buyur ey ALLAH'm Resulü! (Emret!)'

'Hadi katıl bana, ardımdan gel!' dedi; ar­dından gittim. (Evinden) içeriye girdi, izin is­tedim, beni de içeriye aldı. Bir maşrapa da süt buldu ve sordu:

'Nereden geldi bu süt?'

Evdekiler:

'Sana falan adam, ya da falan kadm hedi­ye etti.' diye cevap verdiler.

Yine seslendi:

'Ey Ebû Hureyre!'

'Buyur ey ALLAH'ın Resulü (emret)!'

'Haydi git bana Suffe ehlini çağır!' dedi. Suffe ehli İslâm'ın misafirleri idi. Onların ne hanımları vardı, ne mallan, ne de kimseye bir şey istemek için giderlerdi. Sadaka ve zekât malı geldiği zaman, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisi el sürmeden onlara gönderirdi. Hediye geldiği zaman, ondan ken­disi de yerdi, Suffe ehlini de ortak yapardı.

Onun bu teklifi (ziyafet dâveü) pek hoşu­ma gitmedi, içimden dedim ki: 'Suffe ehli içinde şu bir bardak süt nedir ki! Bu sütü içip güçlenmem benim için daha elverişlidir ve ben buna da hak sahibiyim. Gelirlerse onlara dağıtmamı bana emreder, sonra bana bir şey kalmaz.1 Ama ALLAH'a ve Resulüne itaat et­mekten başka çarem yoktur. Suffe ehline gi­dip davet ettim; geldiler, izin alıp içeriye gir­diler. Evde yerlerini aldılar. Şöyle buyurdu:

'Ey Ebû Hureyre!'

'Buyur, ey ALLAH'ın Resulü (emret)!'

'Haydi al, sütü dağıt!' buyurdu. Ben de bir bir dağıtmağa başladım, birine veriyordum, içip kadehi bana geri veriyordu, ötekine veri­yordum o da içtikten sonra kadehi bana veri­yordu. Nihayet sıra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi. Hepsi doymuşlardı. Kadehi alıp eline koydu, sonra bana bakıp te­bessüm etti ve şöyle seslendi:

'Ey Ebû Hureyre!'

'Buyur ey ALLAH'ın Resulü (emret)!'

'Ben ve sen kaldık.'

'Ey ALLAH'ın Resulü, doğru söyledin!' de­dim.

'Haydi otur, sen de iç!' buyurdu.

Oturdum ve içtim.

'İç!' dedi, yine içtim, devamlı olarak 'İç!' diyordu ve ben de içiyordum.

Nihayet şöyle demekten kendimi alama­dım: 'Seni hak ile gönderene yemin ederim ki artık içecek yerim kalmadı.'

'Haydi bana da ver! Bana da içir!' deyin­ce, hemen kadehi eline verdim, ALLAH'a ham-dederek artanı da kendisi içti."

[Buhârî ve Tirmizî]

8505- Abdurrahman bin Ebû Bekr radiyal-lahu anh'dan:

"Yüzotuz kişilik bir topluluk Peygamber sallallahu aleyhi ve seüem ile beraberdik.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sordu: 'Sizden yanında yiyecek bulunan var mıdır?'

Bir adamın yanında bir sa' buğday veya benzeri bir şey vardı. Hemen onu öğütüp ha­mur yaptı. Sonra saçları dağılmış ve önünde bir sürü koyunla uzun boylu (müşrik) bir adam geldi.

ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

'Bunlar satılık mı, yoksa hediye midir?'

'Satılık' dedi. Ondan hemen bir koyun sa­lın aldı. Kesildi ve ciğerleri kavruldu. ALLAH'a yemin ederim ki, o 130 kişiden hiçbiri hariç olmaksızın hepsi de ondan yemiştir. Orada bulunanların hepsine verdi, bulunmayanlara da ondan sakladı. O etten iki büyük tabak ye­mek çıktı. Yediler, doydular. İki tabak da arttı ki, onları da develerimize yükledik."

|Buhârî ile Müslim.)

8506- Semure radiyallahu anh'dan: "Sabahtan akşama kadar dönüşümlü ola­rak bir tabaktan yedik. Öyle ki her on kişi kalktığında on kişi daha tabağın etrafına otu­rup yiyorlardı. Dedik ki: 'Bu neden bitmiyor ve durmadan artıyor?'

'Neden hayret ediyorsunuz?' buyurdu ve eliyle göğü gösterip 'işte oradan geliyor (bi­ter mi bu hiç)' dedi." |Tirmizî.|

8507- Câbir radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir adam gelip yiyecek istedi. Ona yarım va­şak arpa verdi. Adam ondan karısı ile beraber yedi, misafirlerine de yedirdi. Ne zaman ki tarttı, bitiverdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip durumu bildirince şöyle bu-yurdu:'£ğer sen onu tartmasaydın, onu yiye yiye bitiremezdiniz ve size (daha çok) kalır­dı' ." [Miislim|

8508- Câbir radiyallahu anh'dan:

"Bir kadın Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir tulumun içinde yağ verirdi, tulu­mu evine boş getirirdi. Az sonra çocukları ge­lip ondan yemek istediği zaman o tuluma baş­vururdu ve onda (yiyecek) bir şey bulurdu. Ne zaman ki tulumu sıktı, o zaman bitti ve bir şey kalmadı. Gelip durumu Peygamber sallal­lahu aleyhi ve sellem'e bildirince, şöyle bu­yurdu: 'Sen onu sıktın mı?'

'Evet.'

'Eğer sen onu sıkmasaydın, devamlı ola­rak içinde bir sey bulunacaktı ve onun bitme­si sözkonusu olmayacaktı''."

|İkisi de Müslim'e ait. |

8509- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e

bir gün birkaç hurma getirdim. Dedim ki:

'Ey ALLAH'ın Resulü! Bunlara bereketlen­mesi için dua buyur!' Onları sıktı ve bereket­lenmeleri için dua etti. Sonra şöyle buyurdu: 'Al bunları çıkınına -veya bu çıkına- koy! Ne zaman ondan bir sey almak istersen, elini sok, karıştırmadan al ve ye!'

Dediğini yaptım. ALLAH yolunda, o hurma­dan şu kadar şu kadar vesak taşıdım. Ondan yiyorduk, yediriyorduk, Osman öldürülünce-ye dek o, devamlı betimdeydi. Sonra kesildi."

|Tirmizî.|

8510- Ali radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem

bir oturuşla bir deve yavrusunu yiyen, büyük kaplarla su içen Abdülmuttalipoğullarını top­ladı. Onlara bir müd miktarı yemek yaptı. Ye­diler, doydular, hiç el değmemiş gibi geride yemekleri arttı. Sonra maşrapa getirtti, su da içtiler, doydular geride sanki hiç içilmemiş gi­bi su arttı kaldı. Şöyle buyurdu:

'Ey Abdülmuttalipoğuları! Ben size özel, diğer insanlara ise genel olarak gönderildim. Bu mucizeden göreceğinizi gördünüz. Benim kardeşim ve dostum olmak üzere hanginiz ba­na biat edeceksiniz?'

Kimse ona kalkmadı. Kavmin en küçüğü olan ben kalktım. Sözünü üç kere tekrarladı, üçünde de ben kalktım. Her seferinde bana: 'Otur!' diyordu.

Nihayet üçüncü kez olunca, elini elime verdi ve benim biatimi kabul buyurdu."

|Ahmed.|

8511- Ebû Râfi' radiyallahu anh'dan: "O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir koyun kızartıp getirdi. Ona şöyle buyurdu:

'Ey Ebû Râfi! Bana budunu ver!' Ona bu­dunu verdim. Dedi ki: 'Ey Ebû Râfi! Bana bu­tunu ver!' Verdim, yine buyurdu ki: 'Ey Ebû Râfi'! Bana but ver!' Verdim.

Sonra buyurdu ki: 'Ey Ebû Râfi'! Bana but ver!' Bu defa şöyle dedim:

"Ey ALLAH'ın Resulü! Koyunun sadece iki butu vardır.' Sonra buyurdu ki: 'İtiraz etmeyip sükût etseydin, ondan bana, dua ettiğim süre­ce (devamlı) but verirdin.'

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, buttan hoşlanırdı.

[Ahmed ve Taberânî, Mu'cemu'I-Kebîr'de]

8512- Seleme es-Sekûnî radiyallahu anh'­dan:

Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'in yarımdayken biri şöyle dedi:

"Ey ALLAH'ın Resulü! Gökten hiç yemek getirildi mi?"

"Evet."

"Ondan hiçbir şey arttı mı?"

"Evet."

"Peki ne oldu?"

"Tekrar göğe kaldırıldı."

|Darimî, leyyin bir senedle uzun bir melinle.|


8486-8487- Bu hadisi Buhârî (teyemmüm 6, I, 88-90, ilk lafız; menâkıb 25/1, IV, 168-9) ve Müslim (mesâcid 312, s. 474-5, ikinci lafız), Ebû Recâ el-Utâridî an İmrân senedi ile tahrîc ettiler.

8488- Bu hadisi Müslim (mesâcid 311, s. 472-4), Şeybân b. Ferrûh an Sül. b. el-Muğîre an Sâbit an Abdillah b. Rebâh an Ebî Katâde senedi ile tahrîc etti.

8489- Bu hadisi Mâlik (tahâret 35, s. 35), Buhârî (vudû' 32, I, 50; menâkıb 25, IV, 169-170), Müslim (fadâil 5, s. 1783), Tirmizî (3631) ve Nesâî (tahâret 61/1, I, 60), Mâlik an İshâk b. Abdillah b. e. Talha an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8490- Bu rivayeti Müslim (fadâil 4, s. 1783), Eb‍'r-Rebî el-Atekî an Hammâd b. Zeyd an Sâbit an Enes senedi ile;

8491- Bu rivayeti Buhârî (menâkıb 25/5, IV, 170), İbn Münîr an Yezîd b. Hârun an Humeyd an Enes senedi ile;

8492- Bu rivayeti Müslim (fadâil 6-7, s. 1783), Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8493- Bu hadisi Ahmed (III, 353, 329, 365), Buhârî (menâkıb 25, IV, 170; mağazî 35, V, 63; eşribe 31, VI, 252) ve Müslim (imâret 72-4, s. 1484), Sâlim b. ebî'l-Ca'd an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8494- Bu hadisi Buhârî (mağâzî 35, V, 62-3), Ebû İshâk ani'l-Berâ asl-ı senedi ile tahrîc etti.

8495- Bu hadisi Mâlik (kasru's-salât 2, s. 143-4), an Ebî'z-Zübeyr an Âmir b. Vâsile an Muâz senedi ile tahrîc etti.

8496- Bu hadisi Buhârî (menâkıb 25/9, IV, 171), Tirmizî (3633) ve Nesâî (tahâret 61, I, 60), Mansûr an İbr. an Alkame an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8497- Bu hadisin râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 302).

8498- Bu hadisi Müslim (lukata 19, s. 1354-5), Ah. b. Yûsuf ani'n-Nadr b. Muh. an İkrime b. Ammâr an İyâs b. Seleme an ebîhî senedi ile tahrîc etti.

8499-8500- Bu hadisi Müslim (îmân 44-5, s. 55-6), ilk rivayeti Ebû Muâviye ani'l-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; ikinci rivayeti Mâlik b. Miğvel an Talha b. Musarrif an Ebî Sâlih tarikiyle tahrîc etti.

8501- Bu hadisi Buhârî (cihâd 188/1, IV, 36; mağâzî 29, V, 46-7) ve Müslim (eşribe 141, s. 1610-1), Ebû Âsım an Hanzale b. e. Süfyân an Saîd b. Mînâ an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8502- Bu hadisi Mâlik (sıfatu'n-Nebî 19, s. 927), Buhârî (menâkıb 25, IV, 170; at'ime 6, VI, 197; eymân 22/2, VII, 230), Müslim (eşribe 142, s. 1612) ve Tirmizî (3630), Mâlik an İshâk b. Abdillah b. e. Talha an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8503- Bu rivayeti Müslim (eşribe 142, s. 1614), el-Hasan b. Alî el-Hulvânî an Vehb b. Cerîr an ebîhî an Cerîr b. Zeyd an Amr b. Abdillah b. e. Talha an Enes senedi ile tahrîc etti.

8504- Bu hadisi Buhârî (isti'zân 14, VII, 130-1; rikâk 17, VII, 179) ve Tirmizî (2477), Ömer b. Zer an Mücâhid an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8505- Bu hadisi Buhârî (mevâkîtu's-salât 41, I, 149; menâkıb 25/11, IV, 172; edeb 87-8, VII, 105-6), Müslim (eşribe 176-7, s. 1627-9) ve Ebû Dâvud (3270-71), Ebû Osmân en-Nehdî an Abdirrahman b. e. Bekr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

8506- Bu hadisi Tirmizî (3625), Muh. b. Beşşâr an Yezîd b. Hârûn an Sül. et-Teymî an Ebî'l-Alâ an Semure senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

8507- Bu hadisi Müslim (fadâil 9, s. 1784), Seleme b. Şebîb ani'l-Hasan b. A'yen an Ma'kil an Ebî'z-Zübeyr an Câbir senedi ile tahrîc etti.

8508- Bu hadisi Müslim (fadâil 8, s. 1784), yukardaki senedin aynısı ile tahrîc etti.

8509- Bu hadisi Tirmizî (3839), İmrân b. Mûsâ an Hammâd b. Zeyd ani'l-Muhâcir an Ebî'l-Âliye er-Riyâhî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

8510- Bu hadisi Ahmed (I, 111), Esved b. Âmir an Şerîk ani'l-A'meş ani'l-Minhâl an Abbâd b. Abdillah el-Esedî an Alî senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ VIII, 302).

8511- Bu hadisi Ahmed (VI, 8 ), Müemmel an Hammâd an Abdirrahman b. e. Râfi' an ammatihî an Ebî Râfi' senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre isnâdı hasendir (Mecma‘ VIII, 311).

8512- Bu hadisi Dârimî (I, 29), Muh. b. el-Mübârek an Muâviye b. Yahyâ an Artât b. el-Münzir an Damre b. Habîb an Seleme senedi ile tahrîc etti.

İhtilâflı Muâviye dışındaki râvileri güvenilir kimselerdir.



Konu Başlığı: Ynt: Allah Resûlünün bereketiyle yemek ve suyun çoğalması
Gönderen: Mehmed. üzerinde 21 Temmuz 2019, 15:00:04
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri Peygamberimizin yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Allah Resûlünün bereketiyle yemek ve suyun çoğalması
Gönderen: Ceren üzerinde 21 Temmuz 2019, 15:58:22
Esselamu aleykum. Binler salatu selam peygamber efendimizin üzerine olsun inşallah. ...


Konu Başlığı: Ynt: Allah Resûlünün bereketiyle yemek ve suyun çoğalması
Gönderen: Sevgi. üzerinde 22 Temmuz 2019, 18:17:34
Aleyküm selâm. Rabbim bizleri Peygamber Efendimizin yolundan hiiiç ayırmasın hakkıyla gidebilmeyi nasip etsin inşaAllah