๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Çağdaş Ekonomik Problemlere İslami Yaklaşımlar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Temmuz 2012, 11:44:01



Konu Başlığı: Mudârabe Şirketi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Temmuz 2012, 11:44:01
b)   Mudârabe Şirketi:

Bir veya çok kişi sermayeyi, diğer taraf emeğini or­taya koyarak «mudârabe şirketi» kurabilir. Mudârabe; elinde sermayesi olup da bilgisi, tecrübesi olmayan ve­ya sağlığı elverişli bulunmayan yahut daha çok- kâr el­de etmek isteyen kimse ile, elinde sermayesi bulunma­yan, bilgili, tecrübeli, yetenekli ve ticarete yatkın kim­seyi bir araya getirir. Kârın paylaşılması anlaşmaya gö­re olur. İşi yürütenin kastı olmaksızın meydana gelecek zarar, önce kârdan, bu yetmezse anaparadan karşılanır. Mudârabe için alınan kredinin hesabı ayrı tutulur ve sü­re de belirlenmiş olursa, alınan kredi ve buna isabet eden kâr, süre sonunda iade edilir. Bu yolla, uzun, kısa, ba­zan bir parti mal için, finansman sağlamak mümkündür. Bu sistemin çalışması mutlak güvene dayanır ve gide­rek dürüst iş adamları ekonomik prim kazanır.

10) Mudârabede, işletmecinin sermayeyi bizzat .iş­letmesi zorunluluğu yoktur. Kâr marjını yükseltmek için alt mudârabe ve mudârabecikler  tesis etmek mümkün­dür. Böylece, sermaye sahipleri ile direkt muhatap olan, fakat mevduatı kâr - zarar ortaklığı çerçevesinde işletecek olanlara intikal fonksiyonunu ifa eden «Banka Sistemi» ortaya çıkmış olur. Banka, sermayeyi ya kendisi çalıştı­rır, kârdan hissesine düşeni alır, ya da alt işletmecilere verir ve kârdan hissesine düşeni onlarla paylaşır. Ban­ka, bu sonuncu durumda aracılık görevi yapar ve serma­ye piyasasını tanıması, kâr marjını yükseltmeye çalışma­sı nedeniyle, emeğinin karşılığını kârdan alır.

11) Mudârabe sisteminde,  bankaların   sermaye  sa­hiplerine karşı, zararı dımân sorumluluğu yoktur. Kasıt olmadığı sürece hüküm böyledir. Hiç kâr olmaz veya zarar meydana gelirse, banka emeğinin karşılığını talep ede­mez. Bu durum, onları dikkatli olmaya ve kâr getiren yatırımlara sevkeder.

12) Mudârabe'de bankanın zarara katılmaması, ana­parayı aynen iade etme zorunluluğunun bulunmaması ve kârdan serbest sözleşmeyle belirlenecek bir paya hak ka­zanması dikkate alınarak İslâm'ın banka sistemini güçlendirdiği söylenebilir.

13) Üretim işinde yetenekli olan, fakat bunun için gerekli  tesislere sahip bulunmayan kimse, bunları baş­langıçta herhangi bir bedel ödemeksizin «kira akdi» ile elde edebilir. Tesisleri satın alabilecek  duruma gelince de mülkiyetini devralabilir.

14) Köprü - baraj gibi alt yapı tesislerine ait «Ge­lir Ortaklığı Senetlerinin, bey' bi'1-vefâ akdi çerçevesin­de değerlendirilmesi mümkündür. Köprü ve barajın belli hisseseleri, senet sahiplerinin ödediği meblağ karşılığın­da bir rehin görünümündedir. Mâlik durumundaki dev­letin bu tesislerin gelirinden yararlanmaya izin vermesi rehinden yararlanma niteliğindedir. Rehinden mâlikin iz­niyle yararlanmak mümkündür.

15) Şartlı kredileri man  ortaklığı  içinde değerlen­dirmek mümkündür. Kredinin hangi projede kullanılaca­ğı belirlenmekle, kurulacak tesis ortak mülk olur. Daha sonra ortaklar birbirine satış yapabilir.

16)  İnan ortaklığı çerçevesinde iki kişi, ortak mes­ken yapabilir. Mesken tamamlanınca, 8 milyon lira ma­liyet olsa, iki ortak bunu yarı yarıya karşılamışsa, ev aralarında % 50 ortak olur. Birisi yeni değeri üzerinden, meselâ, 12 milyon üzerinden kendi hissesini diğer ortağa peşin veya taksitle 6 milyona satsa, 2 milyon lira kârla mülkünü satmış olur. Ortaklardan birisinin devlet olması sonucu değiştirmez. Aslında aynı yola çıkan prosedü­rün hak ve risk bakımından tashih edilmesi gerektiği söylenebilir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, İslâm, finans kaynaklan bakımından güven esasına dayanan çözümler getirmiş ve haksız kazanç yollarım kapamaya çalışmıştır. Meşru ka­zancı sermaye, emek veya risk bazına oturtmuştur.

En doğruyu bilen Allah'ın, doğruyu bulmada yar­dımcı olmasını niyaz ederim. [309]


[309] Dr. Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslami Yaklaşımlar, İklim Yayınları:137-139.