Konu Başlığı: Alt Mudârabe ve Banka Sistemine Geçiş Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Temmuz 2012, 18:01:16 f) Alt Mudârabe ve Banka Sistemine Geçiş : İşletmecinin sermayeyi bizzat işletmesi şart değildir. İşleri yürütürken başkalarını çalıştırması mümkün olduğu gibi, sermayeyi daha iyi çalıştıracak başka birisine vermesi de mümkündür. Böylece alt mudârabe meydana gelmiş olur. Sermaye sahibine ilk işletmeci muhatap olacağı için, onun menfaati haleldar olmaz. Belki daha iyi işletme yüzünden kâr marjı artabilir. Meselâ, aniden hastalanan ve uzunca süre tedavi görmesi gereken bir sarraf, 10 kg. 22 ayar altını mudârabe yoluyle işletmesi için, dükkanını A'ya teslim etse, yıl sonlarında net kârı yarı yarıya paylaşmak üzere anlaşsalar, A daha sonra sarraflık işinde çok yetenekli olan, fakat sermayesi bulunmayan B ile, yıl sonlarında kendi hissesi olan c/o 50 kârının % 30'unu vermek üzere, ikinci bir mudârabe sözleşmesi yapıp, dükkânı devretse, bu mümkün ve caizdir, Yıl sonunda 2 kg, 22 ayar altın net kâr'olarak meydana gelmişse, 1 kg.'ı, sermaye sahibinin, 400 gramı A'nın, % 30 olan 600 gramı da B'nin olur. Burada A belki hiç çalışmadığı halde, sermaye sahibine karşı riske girmesi, sermayeyi, bu konuda yetenekli bir işletmeciye teslim edip, fazla kâr elde edilmesine katkıda bulunması nedeniyle 400 gr. altını hak etmiş bulunur. [251] A'nın yaptığı işi daha düzenli ve geniş ölçüde bir kuruluş yaparsa, sermayeleri ticarete ve yatırımlara yönlendirdiği ve dürüst, yetenekli işletmecileri bulmada aracılık ettiği için ilk mudârabe anlaşmasında belirlenen kârı almaya hak kazanır. Bunu bir İslâm Bankası olarak şu tarzda düşünmek mümkündür : Bir yıl vadeli yatırılan mevduatı tek hesapta toplayarak, en geç bir yıl içinde sonuç alınacak işlerde bizzat kullanmak suretiyle işletebilir. Bir yıl sonunda net kârdan anlaşmadaki payını aldıktan sonra kalanını mevduat sahiplerine dağıtır. Bu bir «kâr - zarar ortaklığı» olur. İkinci bir yol, bu bir yıllık mevduatı, banka bizzat kendisi işletme imkânı bulamazsa, mudârabe akitleriyle, piyasada dürüst iş yapan, yetenekli işletmecilere dağıtabilir. Bu şekilde paraya daha fazla devir sağlayarak kâr marjını yükseltebilir. Ancak böyle bir İslâm Bankasına para yatıran mevduat sahipleri, işin gidişini kontrol etmek, gerçekte ne kadar kâr sağlandığını muhasebe hesaplarından tetkik etmek imkânından mahrum olduğu için, muameleler mutlak güvene dayanır. İşletmenin net kâr hesabının doğru olduğu kabul edilir. Banka güveni sarsıcı işlem ve davranışlardan kaçınır. Aksi halde kâr miktarının önceden belirsiz oluşunun yaratacağı olumsuz etki kendisini gösterir. Faiz lehine prim yaratılmış olur. Kısaca kâr - zarar ortaklığı biçiminde çalışan bir bankaya yatırılan tüm vadeli mevduatı, vadesine göre gruplara ayırarak, mudârabe akdiyle işletmek mümkündür. Banka, işletmesi veya işletecek olanları bulması nedeniyle, akitte belirlenecek «işletme kârı»na hak kazanır. Geri kalan kârı da sermaye oranlarına göre mevduat sahiplerine dağıtır. [252] [252] Dr. Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslami Yaklaşımlar, İklim Yayınları:109-111. |