๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Büyük Şafi Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 24 Şubat 2010, 20:26:20



Konu Başlığı: Şafii için Hacr
Gönderen: Eflaki üzerinde 24 Şubat 2010, 20:26:20
Hacr´ın Tarifi

Lugatta hacr, menetmek anlamına gelir. Hacr´m şeriat ıstılahındaki mânâsı ise malî tasarrufu şer´an haleldar eden bir sebepten ötürü kişinin malî tasarruflardan menedilmesidir.

Tasarrufu haleldar eden ve hacr´ı gerektiren sebepler çok ve çeşit­lidir. Hacr da onlara tâbi olarak çeşitli olur. Meselâ alacaklıların haklarını korumak, için iflas eden bir kişinin üzerine hacr konulması, varislerinin hakkını korumak için, ölüm hastalığına yakalanan kişiye hacr konulması, mallarını korumak için çocuklara ve delilere hacr konulması, efendisinin maslahatı için köleye hacr konulması, müslümanîann maslahatı için irtidad eden kişiye hacr konulması, rehin kabul eden kişinin haklarına zarar gelmemesi için rehin veren kişinin o rehinde tasarruf etmesine hacr konulması gibi.

Hacr çeşitlerinin çoğu rehin, vasiyet, ihtida ve benzeri bahislerde zikredilmişti. Burada ise hacr çeşitlerinin en önemlilerinden bahsede­ceğiz. Diğerleri için zikredildikleri bahislere bakılabilir.

Hacr´m Meşruiyetinin Delili

Zikrettiğimiz anlamda hacr meşrudur. Fıkıhta takrir ve tesbit edil­miştir. Kur´an, Sünnet ve İcma hacr´ın meşruiyetine delâlet etmektedir. Hacr´ın meşruiyetine delâlet eden ayetlere şunları örnek verebiliriz:

Sefihlere (beyinsizlere) Allah´ın sizin için geçim kaynağı olarak kıldığı mallarınızı sakın vermeyin. Ancak onlara o mallardan yedirin ve giydirin, onlara güzel söz söyleyin.(Nisa/5)

Ayette geçen sufehâ kelimesi, sehtiin çoğuludur. Sefih ise malda güzel tasarruf etmeyi bilmeyen, malı gereksiz yerelere sarfederek zayi eden kişi demektir.

Ayette geçen emvaîüküm (=mallannız)´ tabiri, malı, müslümanların tümüne nisbet etmektedir; zira mal Allah´ındır ve ümmetin onda hakkı vardır. O malın, bir ferdin mülkü olması bu gerçeği değiştirmez.

Ayette geçen kıyâmen tabiri ise o malda müslümanlar için bir ge­çimlik, bir güç, bir maslahat olduğunu ifade etmektedir.

Bu ayetin hacr´a delil olma yönüne gelince, Allah Teâlâ, malların sefihlerin eline bırakılmamasını emrediyor. Bu ise oalar üzerine hacr koymaktır.

Eğer üzerinde hak olan (borçlu) kimse, aklı noksan (yazı yazmayı bilmeyen) ve aciz ya da kendisi yazdıramayacak durumda ise velîsi onu adil olarak yazdırsın (Bakara/282)

Bu ayetin hacr´a delil olma yönüne gelince, Allah Teâlâ malî tasar -rufta bulunamayacak kişilerin velîlerine, onların mallarında tasarruf etmelerini emretmektedir. Bu ise sefih, zayıf ve güçsüzlerin üzerine hacr konulması anlamına gelir.

Yetimler evlenme çağma varıncaya kadar onları deneyin. Eğer, onlarda (mallarını koruyabilecek bir) olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine verin. (Nisa/6)

Ayette geçen ve´btelû kelimesi, deneyiniz mânâsına gelir. Yine ayette geçen yetâme kelimesi de yetim´in çoğuludur. Yetim ise babası ölen küçük çocuklara denir. Nikâh çağına varmalarından maksat, buluğ ya­şına gelmeleridir. Rüşd´den maksat, güzel tasarruf, aklın selameti ve dinin salahıdır. Bu ayet, rüşd´e erişmeyen bir kimseye mal teslim etmenin caiz olmadığını; rüşd´e erişinceye kadar üzerinde hacr bulunduğunu ifade etmektedir.

Sünnet´in hacr´ın meşruiyetine delâlet etmesine gelince, Abdurrah-man b. Ka´b, babasından şöyle rivayet ediyor: ´Hz. Peygamber, borcu nedeniyle Muaz´ın malına hacr koydu ve o malı satarak borcunu ödedi´.[1]

İbn Ömer şöyle rivayet ediyor: ´Uhud savaşında ondört yaşında iken Hz. Peygambere gösterildim. Hz. Peygamber savaşa´ katılmama izin vermedi. Hendek savaşında onbeş yaşında iken Hz. Peygamber´e tekrar gösterildim, bu defa savaşa katılmama izin verdi.[2]

Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer şöyle demiştir: ´İyi bilin ki Cüheyne kabilesinden Useyfia, dininden ve emanetinden dolayı kendi­sine hacr tatbik edildi denmesine razı oldu. Borçlan ödemekten yuzçe-virdiği halde borçlanmış ve borcu birikmiş, o da borçlarını ödememiş. Kimin Useyfia yanında bir alacağı varsa, yarın gelsin. Onun malını sa­tacağız ve alacaklıları arasında taksim edeceğiz. Borçlanmaktan sakının. Çünkü borcun başı da sonu da üzüntüdür´.[3]

Hacr´ın meşru olduğu hususunda âlimlerin tümü ittifak etmiş ve hiçbir âlim buna itiraz etmemiştir. Hacr´ın meşruiyeti nasıl inkâr edilebilir ki Kur´an ve Sünnet hacr´ın meşruiyetine delâlet etmektedir.

Hacr´ın Meşruiyetinin Hikmeti

Hacr, selbî (olumsuz) ve ihtiyatî bir ameldir. Hedefi ise -eğer hacr altına alınan çocuk, sefih, deli ve benzeri ise- hacr altına alınan kişinin maslahatını gözetmektir. Hacr altına atman, iflas eden bir kişiyse, hak sahiplerinin, alacaklıların maslahatını gözetmektir. Çünkü çocuk, sefih ve mesela mecnun hükmündeki kimselerin mülk edinme ve haklara malik olma ehliyetleri sakıt olmaz. Mülkiyetin semeresi, kendisine tâbi olduğu alışveriş, icar ve benzeri tasarruf politikasından ibarettir ki bu da mal ve dünya işlerinde yetişkinliğe ve gözü açıklığa bağlıdır. Bu bakımdan kâmii olmadıkları için bu kişilerin mallarında tasarruf etmelerine mâni olmak gerekir. Çünkü onlar henüz kâmil bir rüşd´e erişememişlerdir. Mallarında tasarruf etmek hususunda koruyucuları yoktur. Bu yüzden malî konularda ehliyetli ve kabiliyetli olan kişiler onlara naib kılınmıştır. Böylece onların mallarını zî yi etmelerinin önüne geçilmiştir. Eğer onlar ileride kemâM rüşd´e erişirlerse mallan kendilerine verilir.

Borç nedeniyle iflas ecen kişiye hacr konulmasının sebebine ge­lince, bu durumdaki bir kişi üzüntü ve sıkıntısından başkalarının hakkını unutup, kalan mallarında da kötü tasarruf edip malları zayi edebilir. Böylece hem kendisi, hem de hak sahipleri zarar görmüş olur. İşte bu nedenle onun kalan mallarına hacr konur ki hem alacaklılar haklarını alsın, hem de mal sahibi daha fazla zarar görmesin.

Hacr´ın Çeşitleri

Hacr´ın değişik çeşitleri olduğunu, bunların çoğunun değişik ba­hislerde zikredildiğini belirtmiştik. Bu sebeple onlara burada yer ver­meyeceğiz. Burada hacr´ın belli başlı çeşitlerinden söz edeceğiz:

a. Çocuğun üzerine hacr koymak. Deli ve sefih de çocuk hükmündedir.

b. İflas eden kişi üzerine hacr koymak.

c. Ölüm hastalığına yakalanan kişi üzerine hacr koymak. Şimdi bu üç çeşit hacr´ı ve hükümlerini beyan edeceğiz.

Çocuk ve Çocuk Hükmünde Olanlara Konulan Hacr´ın Hükümleri

Çocuktan maksat, buluğ yaşına gelmeyen kimsedir. Çocuk hük­münde olanlar ise deli ve sefihlerdir. Deliden maksat, ayırdetme özel­liğini -ister arada sırada olsun, ister devamlı olsun- kaybeden kişidir. Sefihten maksat ise kâmil bir rüşd´e erişmeyen, din ve dünyasının mas­lahatlarını yerine getiremeyen veya tasarruflarında dengesiz davranıp malını sağa-sola saçan veya malını haram yerlere sarfeden kişidir.

Bu kişiler üzerine konan hacr´a bağlı birtakım hükümler vardır, onları şöyle sıralayabiliriz:

1.  Çocuğun, delinin ve sefihin alışveriş, rehin, hibe, nikâh ve ben­zeri hususlardaki tasarrufları sahih olmaz. Yani bu üç kişinin (çocuk, deli ve sefihin) herhangibir akidde müstakil bir taraf olması sahih de­ğildir. Çünkü bu, Kur´an ve Sünnet´in nassıyla konulmuş olan hacr´ın bir sonucudur. Bu hüküm üzerine şu meseleler terettüb eder:

a. Çocuk, deli ve sefih´ten biri, borca bir mal alırsa veya bir malı kabzettikten sonra telef ederse, ister kendi kusuruyla telef- olsun, ister başka bir nedenle telef olsun, zâmin olmaz, o malı ona borca satan da onu zâmin kılamaz, ondan malı veya parasını isteyemez. Onun duru­munu bilmemesi hükmü değiştirmez. Çünkü kendi maslahatı için onun durumunu araştırması gerekirken araştırmamıştır, kendi nefsi hakkında da ifrat etmiştir. Çünkü hacr altında olan bir kişiyi malına musallat eden odur; zira malını ona verip kabzettirmiştir,

Hacr altında olan kişi, ancak şu üç durumda zâmin olur:

1.  Hacr altında olan kişi, kemâl-i rüşd´e ermemek hususunda kendi gibi olan bir kişiden mal alır da telef ederse zâmin olur.

II. Hacr altında olan kişi, hacr altında olmayan bir kişinin malını onun iznini almaksızın kendiğinden alır ve telef ederse zâmin olur.

III.  Hacr altında olan kişi, parasını vermeden satıcıdan malı alır, satıcı ondan malı bırakmasını, vermesini istediği halde vermez ve telef ederse, zâmin olur. Çünkü burada satıcının bir kusuru yoktur.

b.  Çocuk, deli ve sefih´in, malla ilgili ikrarlarının -ister hacr´dan önceki zamana, ister hacr´dan sonraki zamana ait olsun- hiçbirisine itibar edilmez.

Meselâ çocuk, deli veya sefih bir borcu olduğunu ikrar etse veya başkasının malını telef ettiğini ikrar etse, bu ikrara İtibar edilmez. Çünkü hacr altında olan bir kişinin, kendisini herhangibir malî tazminata muhatap kılacak ehliyeti yoktur. Fakat bu sebeplerden dolayı hacr altına alınan bir kişi, hadd veya kısas gerektiren bir ikrar´da bulunursa, o ikrar sahih kabul edilir; hadd veya kısasın hükümleri ona terettüb eder. Çünkü bunlar, herhangibir malî külfeti mültezim değildir. Eğer bu kişiler kemâl-i rüşd´e eriştikten sonra malî bir külfeti iltizam eden bir ikrarda bulunurlarsa ve bunun da hacr altında olduğu zaman kendisinden sadır olduğunu söylerse, bu ikrar sahih olur ve ikrar ettiği malı sahibine vermekle mükellef kılınır. Bu hükümler, şahitler ve zahirî delillere binaen ve kadı tarafından verilen hükümlere nisbeten böyledir. Kul ile Allah arasındaki duruma gelince, kendisinden hacr kaldırıldıktan sonra, hacr altındayken ikrar ettiği hakkı sahibine vermesi gerekir.

2.  Malla ilgili olmayan diğer tasarruflarına itibar edilir.

Ancak çocuğun ve çocuk hükmünde olan sefih ve delinin zimmet­lerine herhangibir mal terettüb etmez. Bu bakımdan değişik olmasına1 rağmen ibadetleri sahih olur. Ancak deliliği daimi olan kişinin ibadeti sahih olmaz. Çünkü kişinin ibadetinin sahih olması için mümeyyiz ol­ması şarttır.

Çocuk, sefih ve deli, mallarının zekâtını tek başlarına müstehaklara dağıtamazlar. Zira bu malî bir tasarruftur ve ancak ehliyet sahibi ve reşid olan bir kimsenin malî tasarrufu geçerli olabilir. Zekâtı, onların yerine velîleri dağıtır veya velîlerinin kontrolü altında, velîlelerinin tesbit ettiği kişilere onlar dağıtabilir. Çünkü velîlerinin kontrolü olmazsa onların malı telef etme ihtimali vardır.

3-  Sefihîiğin kaynağı küçüklük ise, yani bu sefihlikten önce bir re-şidlik durumu sözkonusu değilse, dava açılmasına ve kadı´nm hüküm vermesine gerek olmaksızın zikrettiğimiz hükümler onun üzerine terettüb eder.

Sefih büyüdüğünde ve rüşdü tahakkuk ettiğinde, bu sebeplerle hacr son bulur da sonra sefihlik arızî bir nedenle tekrar avdet ederse Kadı´nın verdiği hüküm mucibince mezkur hükümlere avdet edilir. Bu hususta mecnunun durumu da sefih gibidir.

4.  Hacr´i gerektiren hastalığın küçüklüğünden beri kendisinde bulunduğu çocuğun ve çocuk hükmünde olan sefih ve delinin velîsi, ancak babası olabilir. Eğer babası yoksa, babasının babası ve ne kadar yukarı çıkarsa çıksın dedesi onun velîsi olur. Bunlardan sonra onların vasisi velî olur. Bu velî ve vasîlerde adaletin bulunması şarttır. Eğer adil olan velî fasiklaşırsa, kadı, velayeti ondan alarak adil gördüğü bir kişiyi velî tayin eder veya bizzat kendisi velî olur; zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Velîsi olmayan kişinin velîsi sultandır.[4]

Kadı da sultanın naibi olduğu için velîsi olmayan kişinin velîsi sa­yılır.

5.  Velînin, hacr altına alınan kişinin malında onun maslahatına uygun şekilde tasarruf etmesi vacibdir. Yani velî, velîsi olduğu kişinin malını korumak, onun malını çoğaltmakla mükelleftir. Ancak onun malını çoğaltmak için kumar oynaması caiz değildir. Yani onun malını çoğaltmak için ticaret yapmak ve gayr-ı menkul satın almak gibi meşru yollara başvurmalıdır; zira Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Sefihlere (aklı yetmezlere) Allah´ın sizin için geçim kaynağı olarak kıldığı mallarınızı sakın vermeyin. Ancak onlara o mâllardan yedirin ve giydirin, onlara güzel söz söyleyin. (Nisa/5)

Ayette geçen ´Onlara o mallardan yedirin ve onları giydirin´ cümlesi, ´onlara o malların kârından yedirin ve giydirin´ mânâsına gelir; zira Allah Teâlâ ´O mallardan´ dememiş, ´O mallarda´ tabirim kullanmıştır; yani onların mallarının esası kalmalı, sadece o malın kazancından onlara sarfedilmelidir. Eğer velî, onların malında doğru ve meşru şekilde tasarruf ederken, elinde olmayan bir sebepten dolayı zarar ederse, zâmin olmaz; yemin etmek suretiyle velinin sözüne itibar edilir. Eğer hacr altında olan kişi reşid olduktan sonra velîsi ile ihtilafa düşerse, velîsini dava ederse, yeminle beraber velînin sözüne itibar edilir.

Hacr altında olan kişinin velîsi, onun malını koruyup çalıştırdığı için ücret alabilir mi?

Buna şöyle cevap verebiliriz: Sahih olan görüşe göre velî zengin ise ücret alamaz. Fakir ise ve onun malını koruyup çalıştırması kendisini meşgul edip bütün vaktini alıyor ve kendisi için çalışıp kazanmasına mâni oluyorsa, o zaman normal bir şekilde ücret alabilir. Bu ücreti ise ancak hâkim veya onun naibi tayin ve takdir eder. Bunun delili şu ayettir:

Kim zengin ise onların mallarından yemeyip iffetli olmaya çalışsın. Yoksul olan da Örfe göre yesin. Yetimlere mallarını verdiğiniz zaman yanlarında şahit bulundurun. Hesap sormak hususunda Allah kâfidir. (Nisa/6)


Konu Başlığı: Ynt: Şafii için Hacr
Gönderen: Ceren üzerinde 13 Mayıs 2015, 21:33:10
Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun paylaşımdan hocam.