๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Büyük Şafi Fıkhı => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 15 Şubat 2010, 16:20:11



Konu Başlığı: Önsöz ve Kavramlar
Gönderen: Eflaki üzerinde 15 Şubat 2010, 16:20:11

Yayıncıdan


İslâm dünyasının son iki asırdır, Batılılaşma/Modernleşme şeklinde nitelenen bir çerçeve içerisinde gerek amme hukuku, gerek -ahval-i şahsiyye de denilen- aile hukuku, gerekse ceza hukuku itibariyle Batılı normları esas almaya başlamasıyla yeni bir süreç içerisine girmiş olduğu bilinmektedir. Nitekim ülkemizde Tanzimat ve Islahat hareketleriyle başlatılan İslâm Fıkhı´nı tarihe gömme faaliyetlerinin, Osmanlı´nın yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti´nin kurulmasıyla birlikte kazandığı ivmenin ve Cumhuriyet rejimi kadrolarının laiklik adı altında bu hukuku tasfiye çaba­larının sözü edilen bu sürecin bir parçası olduğu muhakkaktır.

Bu sürecin, İslâm dünyasının her tarafında icra-yı faaliyet gösteren tahakküm isteklerine sahne olması ve Şeriat ile idare edildikleri söylenen bazı ülkeler dışarıda tutulmak istense de gerçekte hemen hemen hiçbir istisnasının olmaması, İslâm dünyasının içinde bulunduğu korkunç du­rumun mühim bir göstergesi olarak telakki edilmelidir. İslâm dünyasının XVII. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı imparatorluğunun şahsında ardı-arkası kesilmeyen siyasî mağlubiyetlere duçar olup siyasî ikti­darsızlığın ardından gelen dağılma ve çözülmelerle acz içerisine düşmesi, hiç kuşkusuz, her halükârda bir devlete ihtiyaç duyan İslâm hukuku´nun önemli ölçüde hayat´tan çekilmesi anlamına geliyordu. Bu yüzden İslâm âlimlerinin özellikle bu yüzyılda Ümmet´i bir devlet kurulması´ yönünde uyarmaya başlamaları ve eserlerinde âdeta devletsiz bir İslâm´ın olamayacağı konusunda sürekli müslüman ´ halkları bilinçlendirmeye çalışmaları bu açıdan pek anlamlıdır.

Ne var ki İslâm dünyasının her tarafında bir bir boy atan ulus-devlet1 lerin ve bu devletlerin ihanet ve dalâlet içerisindeki kadrolarının Batılılaşma yönündeki aldatıcı cazibenin de. tesiriyle halklarını geçmişlerinden, dinlerinden, dillerinden, hatta -dillerinden düşürmedikleri milliyetçi-muhafazakâr sloganlara rağmen- örf ve adetlerinden ayırmaları, ayırmaya çalışmaları ve ulema´nın da taleplerinden yüzçevirmeleri sonucunda İslâm hukuku büyük ölçüde meriyetten kalkmış ve tüm canlılığı da zayıflamış oldu. Müslüman halklar fıkhî meselelerini münferiden çevrelerindeki âlimlerden öğrenmeye Çalıştılarsa da bu bir fıkıh sisteminin canlılığının devamı bakımından yeterli olmadı/olamazdı da. Nitekim medreselerde öğretilen fıkıh, yaşanan hayatın fıkhı, yani bugünün fıkhı olarak değil, önceki mezhep ictihadlarının bir talimi olmak itibariyle tedris edildi.

Asırlardır insanların adalet içerisinde birbirleriyle münasebetlerini dü­zenleyen İslâm fıkhının yerine ikame edilen Batı hukukunun, bu insan­ların ihtiyaçlarını karşılayamaması, bir başka deyişle elbisenin bedene, dar gelmesi, sonuçta İslâm dünyasındaki İslâm´a dönüş hareketlerinin yeniden hız kazanması ve ümmetin vicdanını temsil eden ulema´nın İslâm´ın evrensel değerlerini ve bu değerlerin meydana çıkardığı hukuku asrın idrakine sunmak yolundaki gayretlerini ortaya koymaları sonucunu doğurdu.

Artık yazılan eserler geçmişte olduğu gibi ilim ehline ve ilim ehlinin öğrenilmesi bir hayli ihtisas isteyen diliyle değil, aksine açık, anlaşılır, sade ve kapsayıcı bir şekilde, dolayısıyla halka hitab eder bir tarzda yazılmaya başlandı ve bu hususta da oldukça başarı gösterildi. Üstelik İslâm âlimleri sadece kendi mezhepleriyle ilgili olarak değil, İslâm dün­yasının hak mezheplerinin görüşlerini de derleyen, en azından dikkate alan eserler vücuda getirdiler. Batı hukuku, dolayısıyla beşerî hukuk karşısında İslâm´ın ilâhî, evrensel ve üstün hukukunu gözler önüne ser­meye çalışan bu kıymetli çalışmalar, bir bakıma her mezhebin kendi fıkhı üzerinde de mesai harcanmasını gerekli kılıyordu ve bu nedenle de Şafii, Hanefî, Mâliki ve Hanbelî mezhepleriyle ilgili hem usûl´e, hem de furûat´a dair birçok eser yazılmış oldu.

İşte elinizdeki eser -Şafii mezhebinin görüşlerini ve fıkhını ortaya koymak itibariyle- kıymetli üç Şafii âlimi tarafından kaleme alınarak hazırlanmıştır. Dili gayet açık ve sade olup, ele aldığı konular ise çok geniş bir sahayı ihata etmektedir.

Türkiye´nin her bölgesinde ama daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşamakta olan müslümanlarm hemen hemen ta­mamının Şafii mezhebinden olduğu ve fakat buna rağmen küçük ebat­larda ve temel ihtiyaçlar gözönüne alınarak yazılmış bulunan birkaç ilmi-haJ dışında Şafii mezhebine dair mufassal ve ilmî mahiyette Türkçe başvuru kaynağı bulunmadığı düşünülecek olursa, elinizdeki eserin ne denli büyük bir ihtiyacı karşılayacağı takdir edilecektir.

Bu kıymetli eserin dilinin kolay, ele aldığı konuların geniş, usAûbunun ise ilmî olması yanında, Türkçe´de tek olması onun kıymetini artırmaktadır.

Eserin dili kolaydır; zira eserin aslında ibareler sade bir dille yazılmış ve herkesin anlayabileceği şekilde hem ıstılahlar, hem de meseleler izah edilmiştir. Yine Feraiz ilmi´nin ne denli karmaşık ve zor bahisler ihtiva ettiği erbabınca bilinmektedir. Ancak bu eserin Feraiz ümi´ne taalluk eden meselelerinde tablolar ve cetveller kullanılmak suretiyle, bahislerin kolayca anlaşılması sağlanarak, oldukça detay ve rakam içeren hususların izlenmesi böylece kolaylaştırılmıştır. Tercüme´de de dilin, eserin aslına uygun bir şekilde sade ve anlaşılır olmasına gayret gösterilmiş ve fakat ıstılahlar bozulmayarak izahların fuzulî hale gelmesine mâni olunmuştur.

Eserin ele aldığı konular geniştir; zira günümüze mahsus meseleler de dahil olmak üzere İslâm fıkhının bütün bahisleri eser içerisinde tek tek ele alınmış ve gerekli detayların hepsi verilmiştir. (Eserin aslı ilk baskılarında sekiz cilt olarak neşredilmiş ve fakat son baskısında üç kalın cilt olarak yayınlanmıştır. Biz ise normal kalınlıklarda ve dört cilt olarak yayınlamış bulunuyoruz.)

Eserin üslûbu ilmîdir; zira eser, Şafii mezhebinin otorite haline gelmiş bütün klasik kaynaklarına bağlı olarak hazırlandığı gibi, ayrıca hem bu kaynakların, hem de metinde geçen tüm ayet ve hadîslerin mehazları da tek tek gösterilmiştir. Eser okunduğunda da görüleceği gibi, her mesele üzerinde sadece Şafii mezhebinin görüşleri verilmekle yetinilmemiş, verilen görüşlerin delilleri ve mehazları da açıkça belirtilmiştir. Böylece okuyucu eserde, meseleler hakkında Şafii mezhebinin sadece görüşünü değil, görüşlerinin delillerini, delillerinin de mehazlarını görmek imkânını bulacaktır.

Eserde Kur´an-ı Kerim´den getirilen delillerin sûre isimleri ve ayet numaraları, mesalâ (Bakara/15) şeklinde verilmiş ve içeriden blok yapılmak suretiyle metin içerisinde kolayca görülmesi sağlanmıştır.

Hadîslere gelince, her hadîsin (ve duaların) başına Arapçaları ko­nulmuş, mehazları ise aslında olduğu gibi metinde değil, dipnotta ve­rilmiştir. Okuyuculardan mehazları kontrol etmek isteyenlerin, mezkur hadîs kitaplarının tahkikli baskılarına başvurmaları ve Ahmed b. Hanbel´in Müsned´i gibi cilt ve sayfa numaralan verilenleri hariç, kitapların ya cilt ve hadîs numaralarına ya da sadece hadîs numaralarına müracaat etmeleri gerekmektedir. Buharî´nin Sah/M ile ilgili olarak da sadece hadîs numaralarının verildiği unutulmamalıdır. Çünkü bu eserin müelliflerinden Mustafa Deyb´ul-Buğa´nın kendi tahkikli neşri olan baskı kullanılmıştır. (Bu baskıda Sahihin kitablan, babları ve hadîsleri tek tek numaralandırılmıştır.)

Eserin tercümesinde hadîslerin ravileri gerektiği yerlerde metinde, ge­rektiği yerlerde de dipnotlarda verilmiş ve muhaddislerin hadîs ile ilgili değerlendirmeleri eserin aslına uygun olarak dipnotlarda belirtilmiştir.

Her cilt için mufassal bir İçindekiler tablosuyla birlikte ayrıca geniş bir şahıs, yer, konu ve kavram indeksi her cildin sonuna eklenmiş ve böylece okuyucunun İçindekiler tablosundan hareketle bulamayacağı şahıs ve kavramları geniş ve alfabetik bir indeks tablosunda bulabilmesi amaçlanmıştır.

Eserin sadece Şafii mezhebinden olanlar için değil, diğer mezhep mensupları için de kıymetli bir başvuru kaynağı olarak kullanılabileceği unutulmamalıdır. Nitekim eserde zaman zaman diğer mezheplerin görüşlerine de yer verilmiş ve gerektiği takdirde bazı fikirlerin değerlendirmesi de yapılmıştır.

Netice itibariyle böyle bir eseri, hem ilim adamlarımızın, hem de halkımızın istifadesine sunmaktan dolayı Arslan Yayınlan olarak bahti­yarız. Eserin neşrinde her türlü titizliği göstermemize rağmen bazı hata­larımız elbette olabilir. Bu türden hatalara muttali olan okuyucularımızın bizleri uyarmalarını istirham ederiz.

islâm fıkhının ortaya konulması konusunda her türlü gayreti gösteren âlimlerimize minnettarlığımızı belirtir, İslâm fıkhının öğrenilmesi ve tatbikatı konusunda hassasiyet gösteren tüm müslümanlara Allah´ın rıza ve yardımını dileriz.

Gayret bizden, Tevfîk Allah´tan![1]