๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Büyük Osmanlı Tarihi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 03 Nisan 2011, 15:30:03



Konu Başlığı: Tahtın esareti
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 03 Nisan 2011, 15:30:03
Taht'ın Esareti




Sultan Abdülaziz; avrupaya davet teklifine evet dedikten bir kaç gün sonra mabeynci Hafız Mehmed Bey'e tam bir samimiyetle içini döker ve ibretnûma olarak şu beyanı ya­par: "..Zaman zaman ne isterdim bitirmişin? Ya kapalıçarsida ya Asmaaltında küçük bir dükkânı olan esnaf, yada bir zanaatkar olayım. Sabah evimden çıkayım, İşime gele­yim. Akşam ALLAH ne kâr verdiyse onunla çoluk çocuğumun nafakasını alayım, atıma değil hatta eşeğime bineyim, yor­gun argın,amma kafamın içi bin bir dertle dolmamış,evime geleyim. Karım güler yüzle, çocuklarım sevgiyle beni karşıla­sın. Yunayım, sofranın başına geçeyim, çorbamızı zevkle içe­lim. Kimsenin derdi bize illet olmasın. Yüreklerimiz rahat, bü­yük meselelerden uzak, kendi hâlimde yaşayıp gideyim. Şu Âlî ile Fuad ille de, Frengistana gitmeli derleriken de, ne is­terdim, bitirmişin? Cebinde harçlığı olan hâli vakti yerinde, unvansız, makamsız kişi olarak avrupa'ya gitmek! Ben de istemezmiyim oraları görmeyi? Amma gelgeldim bu koskoca

Ülkenin padişahısın, cümle âlemin gözleri senin üzerinde Adım atışın, bakışın dudaklarının kıpırdayışı bile merak unandırır. Gelen elçilerin hâlini görürsün. Ya onların memle­ketlerinde, halk ortasında rahat nefes alabilirmi? Meylersin ki bu tahtında esareti var" Padişahın bu samimiyeti pek dürüstçedir. Çünkü büyüklüğün faturası hep böyledir ve Sultan Aziz bunu pek güzel dile getirmiştir.