๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Büyük Osmanlı Tarihi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Nisan 2011, 16:20:18



Konu Başlığı: Sultan 2. Mustafa han
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Nisan 2011, 16:20:18
SULTAN 2. MUSTAFA HAN


Babası: IV. Mehmed Han

Annesi: Râbia Gülnüş Sultan

Doğum Tarihi: 1664

Vefat Tarihi: 1703

Saltanat Müd.: 1695-1703

Türbesi: İstanbul'da Yeni Camii Yanı Valide Sultan Türbesi.

 

Sultan 2. Mustafa Sultan 2. Ahmed'in vefatı vukubulduğunda, merhum padişah 51 yaşındaydı. Bu vefat üzerine Osmanlı tarihinde ilk defa ve enterasan bir olay vukubuldu.

31 yaşında olan şehzade Mustafa, vefatını duyduğu amca­sının yerine taht'a çıkmak üzere, hiç kimseye boyun eğmeden, bir bildiri beklemeden yaşamakta olduğu Edirne Sarayı veliahd dâiresinden çıkıp, taht odasına girdi. Tahta kuruldu. Devletin ileri gelenlerini padişah sıfatıyla nezdine getirtip, on­lardan hem biat aldı hem de ülke işlerini müzakereye başla­dı. Bilindiği gibi Mustafa adı hem efendimiz (s.a.v)'in adı ol­duğu gibi seçilmiş ve sevilmiş mânasına gelir. Memleketin bu karışık döneminde müteşebbis ve protokola pek önem vermek istemeyen kişinin tahta çıkması acaba hayırlı netice­ler getirecekmiydi?

2. Mustafa Osmaniı tahtına geçtiğinde Sultan İbrahim ço­cuklarının dönemi bitmiş oluyor, yine bu padişahın büyük oğlu 4. Mehmed'den olan torunu vazifeyi üstlenmiş oluyor­du. 2. Mustafa gerek babası 4. Mehmed'den gerekse amca­ları 2. Süleyman, 2. Ahmed'e nazaran çok daha iyi bir tahsil görmüştü. Musikiye önem atfeden padişahların arasında mümtaz bir mevkii vardır. Meşhur Hattatlarımızdan Hafız Os­man hat dersi vermiştir. 2. Mustafa şâirliğide benimsemiş bir kimseydi. Ancak unutulmaması gereken önemli özelliklerin­den birisi babasının katıldığı seferlerde bulunarak tecrübesini ve görgüsünü arttırmıştı. Padişahın Özeleştirisi Sadrazam Kâmil paşa diyorkî;

"Sultan Mustafa sânı Osmanlı tahtına cülus edişinin 3. gününde yayımladığı bir hattı hümayunda merhum amucalarınin devri saltanatlarında devlet gemisinin işlerinin iyi git­memiş olduğunu büyük bir teessürle açıkladı. Bu tarz dav­ranış Osmanlı devlet tarihinde aşağı yukarı ilk defa husule gelmektedir. Padişah bu acı gerçeği tebarüz ettirdikten son­ra işlerin yeniden intizam kesbetmesi, düşmanlar üzerinde­ki eski kudret ve otoritesinin sağlanması içab ettiğini beyan buyurmuştur.

Devlet-i âliyye'nin şu anda kafasını ezmesi gereken düş­manın Avusturya olduğunu ileri sürerek, Babıâli'den, kendi­sinin ordunun başında bizzat Avusturya üzerine yürümesini mi? Veya orduyu Edirne'ye kadar teşyi edip, oradan sevketmek vazifesini yapmamı mı istersiniz istizahında bulundu. Padişahın bu istizahı, yâni sorusu, Babıâli'yi üç gün uğraş­tırdı. Çünkü, padişah kendi tercihini belirtmediğinden devlet adamları çözümü kolay bulamıyordular!

Aslında yapmaları gereken ne gerekiyorsa onun tavsiyesiydi. Amcalarının dönemini açık yüreklilikle tahlil ve tenkit etmiş, insaftan aynlmaksizın tetkiki gerçekleştirmiş padi­şah istişareye önem verdiğini göstermişti yoksa şöyle veya böyle yapacağım deseydi, ne lâzım gelirdi ki? Neticede pa­dişahın başında olduğu ordu savaş kaybederse telafisi ade­tâ imkânsız olur görüşü ağırlık kazandığından olacak, Sul­tan Mustafa'nın orduyu Edirne'ye götürüp, serdar-ı ekremlikde verdiği sadrıazama teslim etmesi şeklinde cevap ver­diler.