> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Klasik Tarih Eserleri > Büyük Osmanlı Tarihi > Hüsrev paşanın azli
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hüsrev paşanın azli  (Okunma Sayısı 943 defa)
16 Nisan 2011, 16:34:37
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 16 Nisan 2011, 16:34:37 »



Hüsrev Paşa'nın Azli


Devleti aliyyenin ikinci adamlığının sadrazamlık olduğu cümlenin malumudur. Ülkenin her tarafında onun emri geçer yalnız padişahın sarayının kapısından içeri adım attığında idam emri veremez. Bunun ne kadar büyük selahiyet oldu­ğunu bir an bile düşünmek insana dehşet verir. Yalnız şunu da unutmamak gerekirki, idam taşına en yakın kelle yine sadrazamların kellesidir. Yine de bu makamı elde etmek İçin uğraşanların sayısı daima birden fazla olmuştur. Bu minval üzere Hüsrev paşanın rakibi olarak selefi yâni kendinden ön­ceki sadrazam Filibeli Damad Hafız paşa milleti islâmiyeye hizmet için bu makamı yeniden ele geçirmeye gayret sarf ediyordu. Ayrıca Topal Recep paşa'da o yüce makama göz dikmişti. Şunu da gözden uzak tutmamalıki, Recep paşa da bu makama erişmek için çevirmeyeceği fırıldak, başvurma­yacağı yol yoktu.

Sipahiler Hüsrev paşa'nın muvaffakiyetsizliğini göz önüne alarak ordunun başına Hafız paşa ve Defterdar Mustafa paşanın gönderilmesini istediler. Hafız paşa ve Mustafa paşa bu talebin Hüsrev ve Topal Recep paşaların işbirliği şeklinde te­lakki ettiklerinden dolayı mukabil tertibat olmak üzere hare­kete geçtiler. İlk iş olarak Şeyhülislâm Yahya EfendPve Hz. Padişahın yakınlarından Hasan paşa ile temas kurdular. Bu temas neticesine bir iktidar değişikliği meydana geldi. Hüs­rev paşa'nın azil haberi ordugâha geldiğinde asker feryada başladı. Hüsrev paşa çok sert bir adam olmakla berabeı as­keriyle haşır neşir olurdu. Asker kendisiyle beraber olan ku­mandanı çok sever. Hele üstelik bu zat bir paşa hem de koca bir sadrazam olursa daha çok sevilir. Hatta Padişah 4. Murad askeriyle aynı şartlar içinde seferde bulunduğundan her as­ker kendisine sonsuz bir sevgi ile bağlanmıştır. Aynı karava­nadan yemek yemiş, onlar gibi toprak üzerinde uyumuş ve en tehlikeli yerlere onlarla beraber atılmıştı.

Asker bu tip kumandanı şüphesizki çok sever. Hüsrev pa­şa da bu hasletlerle donanmış olduğundan asker samimi olarak feryad-ı figan etmişti. Azil haberini getiren haberciyi Öl­dürmek isteyen askerin elinden Hüsrev paşa şu sözlerle ala­bilmişti. «Haberci, Efendimiz padişahımızın emirlerini getir­miştir. Onun kılına halel gelirse bu padişahımıza karşı bir hareket sayılır, buna ben müsaade etmediğim gibi canımı ortaya koyar onu müdafaa ederim» mealindeki bir hitapta bulundu. Asker ise; öyleyse bizde padişahımıza arzuhal ya­zar bu kararın düzeltilmesini isteriz, dediler. Hüsrev paşa ma­iyeti erkânı ile ordunun başından ayrılmış ve Malatya'ya koşmuş ve saraydan mührü hümayunu almak içir gönderilen kapıcılar kethüdasına padişahın emanetini iade etmişti. Et­mişti ama o andan itibaren Anadolu üzerinde esmeye başla­yan ihtilal rüzgârı ese ese bir top olmuş Dersaadete ulaşmış ve orada da patlayan bir bomba olmuştu.

Şöyleki; Anadolu'daki sipahilerin bir bölümü İstanbul yo­lunu tutmuşlardı. Yoldakiler gele dursun, İstanbul'daki sipa­hiler Sultan Ahmed meydanını doldurmuşlar ve Şeyhülislâm Yahya Efendi, Sadrazam Damad Hafız Paşa, Yeniçeri Ağası Hasan Halife,;Defterdar Mustafa paşa ve padişah musahibi Musa Çelebi'nin kellelerini istemeye başlamışlardı. İstanbul'da dükkânlar kapanmış manzara yine Şehid-i Genç Os­man vakasındaki anarşi tırmanışına benziyor, korku ve telâş birbirine karışıyordu.

Bir grup isyancı, sarayın birinci kapısının önüne dolmuş; adalet yerine gelmedikçe dağılmayacaklannı beyana ve nümayişe başlamışlardı. İstedikleri adalet neydi? Halife-i Rûyi zemin, icra cihazında değişiklik yapmıştı. Bu onun hakkı değilmi idi? BU istek bir alessultan huruç değilmi idi? Elbette haksızdırlar, adalet istiyoruz derken haksızlık ediyorlar, hali­fenin icraatına müdahale ediyorlardı. Evet, şartlar tam olun­ca İhtilal meşru olur nazariyesi ancak beşeri sistemler için geçerlidir. Seri bir devlet olan Osmanlıda bunun geçerliliği yoktur. Bunu bu sistem içinde geçerli kılmaya kalkanlar kah­rı ilahiye nizamı âlem avdet ettikçe duçar olurlar.

O gün sarayda divan toplanacaktı. Bu sırada Hafız Ahmed paşaya bir dostundan gelen haberci sarayın önü isyancılarla dolu olduğunu bu gün divana gitmemesini bildiriyordu. Bu haberi gönderen yeniçeri ileri gelenlerinden ve 4. Murad'ın çok sevdiği Bayram paşa olduğu rivayeti çok kuvvetlidir. Gelen haberciye şefkat dolu bir hitapla Bayram paşa'ya selâmlarımızı bildir, biz başımıza gelecekleri dün gece düşümüzde gördük, takdir neyse o olur, diyerek yanından hiç ayırmadığı üç muhafızının refakatinde sarayın yolunu tuttu. Sarayın kapısına geldiklerinde sipahiler taşlar atarak hücuma geçerler, Hafız paşaya isabet eden bir taş paşayı kulağı­nın yanından yaralar ve atından düşmesine sebeb olur. Fakat yanındaki koç yiğitler hemen paşalarını etten ve kemikten yapılmış bir duvarın içine alır gibi etrafını çevirip, paşalarını açılmış olan sarayın küçük kapısından içeri kaçırırlar. Bunu yapabilmeleri için paşanın üç muhafızının biri sipahilerin kar­şısına tek başına çıkıp kılıcını çekip onlarla bir meydan kav­gasına tutuşarak paşasına ve iki arkadaşına zemin ve zaman kazandırır.

Paşa ve iki muhafızın saraya dahil olduğunu görenler önle­rinde bir kale gibi dikilen kahraman muhafızı şehid edene kadar saldırırlar. O aziz şehid paşa'sına ve arkadaşlarına do-layısiyle din ü devlete vazifesinin yerine getirmiş insanların huzuru içinde şehadet şerbetini içer. Burda brlhasa belirtmek isterizki; Selçuk Kuleli adlı bir yazar kardeşimiz TürDav ya­yınları arasında neşrettiği «Zorba» adlı tarihi romanda yukarı­da kısaca verdiğimiz bu olayı o kadar nefis surette romanlaş-tırmıştır ki; herkesin okuması ehemmiyetle tavsiye olunur. Ayrıca romanlaştırılmış bir 4. Murad devri bu romanda zevk­le takip edilebilir. Evet biz yine Hafız Ahmed paşa'mizın sa­rayın kapısından içeri girdikten sonra meydana gelen ahvale dönelim.

Paşa başından yaralı ve bembeyaz kavuğu al kanlara bo­yanmış, bir din kardeşinin attığı taşla yaralanmış sadrazamı­nı gören padişah o kadar üzülmüştüki, başındaki kanlan te­mizlemeden mührü hümayunu uzatan ellere bakıp «Git lala, Allah (c.c.) muin'in olsun» diyerek üzüntü içine Hafız paşa'ya saklanması için müsaade vermişti. Sadrazam bir kayıkla Üs­küdar tarafına geçmek üzere padişahın yanında ayrılmıştık!,isyancılar arz odasına kadar gelip dayanıp ayak divanı iste­diler.

Genç padişah çok cesur bir insan olduğu için fütur getir­meden ayak divanına çıktı. «Ne istersüz» diye sorduğunda kimisi onyedi kelle isteriz, kimisi Hafız paşayı ver onu pare­leriz diye bağırıyor her kafadan bir ses çıkıyordu. Gayet uyanık bir insan olan Hz. Padişah karşısındakilerin hem konuşup hemde etrafını sarmaya çalıştıklarını his ettiğinde «Siz konuşacaktınızda beni niçün çağırısüz» deyip çevik bir hareketle dönüp yürüdü gitti. İşte bu sırada hareket yapmak isteyenleri etten ve kemikten bir dıvar meydana getirerek Önleyenler Enderun talebeleri olmuştu.

Asiler avlarını kaçırmış gibi homurdandılar ve şu sözleri dile getirmeye başladılar. «Ya Hafız paşayı verirsin yahut se­ni de istemeyiz.» Bu tehdit çok ağır ve Genç Osman mer­hum vakasını ister istemez hatırlatıyordu. Zaten ihtilaller birbirlerinden az farklıdır, daima biri öbürünü hatırlatır. Tecrübeli Hafız paşa arz odasının kapısına gelenleri görünce Üsküdara gitmekten vaz geçmiş bir perde arkasında vaziyetin göstere­ceği inkişafı takip ediyordu. Zaten neticeyi akşam gördüğü rüyadan bilmiyormuydu? Tam ortaya çıkmak üzereydi ki, ihanet kumkuması Topal Recep paşanın şu sözlerin duydu: «Padişahım bu kulunuda isteseler ver, bin canım olsa binide uğruna feda olsun.» iki yüzlü, haris Topal'a bu asil sözler hiç yakışmıyor, o ağızdan çıktığı için bu fazilet ve yüksek ruhları anlatan bu yüksek kelimeler, asaletini kayb ediyordu. Hafız paşa meydana çıktığında neleri kurturacağını hesapladı. Bi­rincisi şehidlik mertebesine erişerek ahiretini, sevgili padişa­hını dolayısıyla rayından çıkmış devlet trenini asli yerine oturtacak adama zemin hazırlama ve nihayet az önce Recep paşanın ağzından çıkmakla kirlenen o güzel kelimelerin ihata ettiği yüksek mânayı... Bu hesabı yaptıktan sonra Hafız paşa

perdenin arkasından fırlayarak, padişahın ayaklarının dibine kapanarak «Padişahım, devlet ü din ve senin uğruna bin hafız kulun feda olsun. Ricam odur ki, beni siz katletmeyesüz, onların arasına salın yumruklarımla dövüşerek şehid ola­yım. Yetimlerimi merhametli nazarınıza ısmarlıyorum. Onla­rı gözeteceğinizden hiç şüphem yoktur» dedikten sonra va­kur bir yürüyüşle kapıya yaklaştı, bir işaretle kapıyı açtırdı, «Lahavle velâ kuvvete illâ billâ hil aliyyüaziym» ayeti kerime­sini okuyarak isyancıların ortasına doğru yürüdü... Dudakları kıpır kıpır ediyor, sert adımlarla ağır ağır ilerliyor ve isyancı­lar gayri ihtiyari bu yaşlı delikanlının önünden çekiliyor adeta yo! açıyorlardı... Hz. Padişah parmaklıklı pencereden veziri eniştesinin gidişini seyrediyor... Kalbindeki heyecan son had­di buluyor, çünkü Hafız paşa nerdeyse isyancıların arasından çıkmak üzere. O sırada uğursuz bir ses nurun ne durursu­nuz?»

Hz. Padişah o sesin sahibini o anda eline geçirse kuvvet simgesi yumruğu ile un ufak ederdi... Evet o uğursuz ses cevap almıştı: bir hain elini, devletin emektarı Hafız paşayı vur­mak kasdıyla kaldırdığı an sonradan Osmanlı Tokadı adı ile meşhur olacak olan Hafız paşa tokadı, hainin suratına patla­dığı an herifin hayat defteri durulmuş oldu. Ne varki hain bitmiyorduki, bir başkası elindeki hançerle Hafız paşayı kulağı­nın arkasından yaraladı. Paşa bu ağır darbeye rağmen yıkıl­madı, kendini yumrukları ile müdafaa ediyordu. Fakat sayı­sız hançer sayısız defa inip kalkıyor bu kıymettar vücutta oluk gibi kanlar akan yaralar açıyordu. Bu yelkenlinin yavaş yavaş sulara gömülmesi gibi Hafız paşa'da bu isyancı insan denizinin ortasında kaybolmaya başlamıştı. Padişah Hazret­leri, di...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hüsrev paşanın azli
« Posted on: 28 Mart 2024, 22:36:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hüsrev paşanın azli rüya tabiri,Hüsrev paşanın azli mekke canlı, Hüsrev paşanın azli kabe canlı yayın, Hüsrev paşanın azli Üç boyutlu kuran oku Hüsrev paşanın azli kuran ı kerim, Hüsrev paşanın azli peygamber kıssaları,Hüsrev paşanın azli ilitam ders soruları, Hüsrev paşanın azliönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes