๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Büyük Osmanlı Tarihi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Nisan 2011, 16:41:24



Konu Başlığı: Rusya ve avusturya seferleri
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Nisan 2011, 16:41:24
Rusya Ve Avusturya Seferleri


Sultan 1. Mahmud'un Osmanlı tahtına geçmesinden son­ra, Rusları sulh antlaşmasına mugayir hareketlerinde tatbikçisi olarak, Lehistan ve Kırım Hanlığına dâir işlere karıştığı gibi Kırım sakinlerine tecavüze başlamıştı. İran ile yaptığımız muharebelerde ise yardımımıza koşan Tatar kuvvetlerine mania teşkil ettiği olmuştu. Son dönemlerde de, Azak Kalesini kuşatmaya teşebbüsünden sonra İran ile varılan antlaş­manın arkasından Rusya'ya harb ilân edilerek sadrazam Silahdar Mehmed Paşa kumandasıyla hudud boyuna b;iyük bir ordu sevk olundu. 1147/1734 Venedikle yaptığı savaşın mağlubu olan ve bundan dolayı izzet-i nefsi kırılmış ve her fırsatdan istifadeyi itiyad edinmiş oian Avusturyalılar, görü­nüşte bize dost kalmak, hakikat-ı halde ise, bâbıâli'yi iğfal ederek Ruslara zaman kazandırmak niyetiyle araya girerek savaş yapılmamasını ve kan dökülmeksizin, kendisinin iki tarafı birleştireceği vaadiyle sevkıyatı durdurabilmek ve cok kısa bir zaman sonra apansız Bosna tarafından hududu aşa­rak bize harb ilânında bulundu. Bakın, görün ki, Avusturyanın becermek istediği tavassut harekâtı doğrudan sahteliği bariz bir hareketti. Avusturya Çarı 6. Şarl, Osmanlı devletini, tevile dönük haberleşme ile kandırmış, daha sonra birlikde harb ateşini körüklemek, kötülükleri gerçekleştirmek üzere, Çariçe ile resmen yemin ve yapacaklarını kararlaştırmış olduklarından, Avusturyalılar konuşma tarzlarını aniden değiş­tirip de Ruslar ile müttefik olarak Osmanlıya karşı, savaş ilâ­nını gerçekleştirdiler. Hâttâ elçi Talaman bile ilân-i harbi bil­diren, Avusturya Kabinetosunun gönderdiği emirnameyi, va­kit kazanmayı esas alarak bir ay kadar Osmanlı hükümetin­den gizleme tenezzülünde bulunmuştu. Sadrazam olan Silah-dar Mehmed Paşa politik açıdan acemi olup sadrıazamın te­siri altındaki kethüda-i sadr-ı âli yâni dahiliye nâzın olan Os­man Halis efendi, Avusturya sefirinin iğfalatına tamamen râm olmuşlardı.

Böylece Özi ve Bender ile Vidin'in muhafızları tarafından asker ve mühimmat taleb edildikçe, işin sulhen bitmek üzere olduğunu boşu boşuna devlet malını telefe gerek yoktur ce-vablarını vermekteydiler. Gösterilen bu fevkalâde büyüklük­teki gaflet, tedariklerimiz bakımından bizi kısıtlı bırakmıştır. 1147/1735'de başlayıp, 1152/1740 tarihinde sona eren kuv­vetli bu iki devlet ile yapılan savaşlar, her tarafta Osmanlı askerinin zaferiyle sonuçlandı. Bu mağlubiyetlerin gerek Avusturyalıların gerekse Moskof'un burunlarının sürtülmesi-ni sağladığı dünya  siyaset arenasında  müşahede olundu.

Avusturya elçisinin hilekârane davranışıyla meydana gelen hareketler, padişah Sultan  1. Mahmud'u üzerken, bâbıâli'yi de hayli müteesir etmişti. Sanki bu üzüntülerin yüzü suyu hürmetine, bu cephede Avusturya askerleri münhezim olmuş, Bosna Valisi Hekimoğlu Ali Paşa gösterdiği liyakat ve gayretlerle düşmanı bulundukları Bosna topraklarının dışına tard edebilmişti. Hatta; Belgrad kalesini de muhasara altına almaya muvaffak olmuştu. Ayrıca öncü kuvvetlerimiz Tuna Nehrini geçerek Macaristan da bir çok bölgede nal izleri bı­rakmışlar ve adamakıllı yağmalar gerçekleştirmişlerdi. Avus­turya'nın bu hile-i âzimine, mehazlarımız arasında yer alan Ali Şeydi bey tarihinde şöyle bir mütaiaa ileri sürmekteki sayfamızı süslemeden edemedik: "Halbuki  1168/1754'de, Lehistan, Prusya ve Fransa devletleri tarafından meydana getirilmiş, hizip, Avusturya'ya ilân-ı harb etmişler ve tarihde <Avusturya Veraset Muharebeleri>  olarak anılan badireye katılması hususunda Sultan 1. Mahmud'a yapılan, teşvik ve teklifleri nezaketle reddederek Osmanlı'nın zebunkeş, yâni düşene tekme vurmayan karakter taşıyan bir millet olduğu­nu göstermiş oldu. Hakikaten, Avusturya kendisi aleyhinde birleşmiş olan devletleri bu savaşlar neticesinde mağlup et­miş, doğrusu bunda muvaffak olması da, Osmanlı devleti­nin bu savaşa Avusturya aleyhine katılmamasından neşet ettiği kabul edilmelidir. Eğer Osmanlı askeri, bu muharebe­lerde Avusturya karşısında yer alsaydı, Avusturya'nın iz­mihlali mukadderdi. Buna rağmen Avusturya yapılan bu ka­dirşinaslığı idrak edememiş, ne zaman Ruslar bize karşı ha­rekâta gelmişlerse, onlar da derhal bize savaş ilânından ge­ri kalmamıştır." Bu beyanı aldıktan sonra biz de hatırlatmak isterizki; Osmanlıya karşı bir savaşa davet yapan Rus Çarı'na, Avusturya İmparatoriçesi Maria Tereza nezâketle red cevabı vermiştir.

Ahmed Rasim bey'de eserinde bunu beyan etmektedir. Neyse biz, Avusturya'nın Vidin üzerine yürüyen bir kolordu­sunun bizim İvaz Paşa ile Köprülüzâdelerden Abdullah Paşa­nın cesaretleri ve işbilirliği karşısında hezimete duçar oldu­ğunu da kaydetmiş olalım.