๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ebu Hanife nin Hadis Anlayışı => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 15 Eylül 2011, 14:13:19



Konu Başlığı: İkinci bölüm
Gönderen: Sümeyye üzerinde 15 Eylül 2011, 14:13:19
İKİNCİ BÖLÜM
 
Ebu Hanife Ve Talebelerinin Hadis Tercih Ve Tefsirinde Dikkate Aldıkları Unsurlar



 
Tezimizin en önemli kısmını teşkil edecek olan bu bölümde, Ebu Hanife ve talebelerinin fıkhı hükümlerde esas aldıkları rivayetleri hangi kıstas­lara göre tercih ettiklerini ve bunları nasıl yorumladıklarını tespit etmeye çalışacağız. Bu tespitieri, hanefilerm ilk hadis ve fıkıh kitaplarından topla­yabildiğimiz örnekler arasından, benzer özellikler taşıyanları aynı başlık altında mütalaa ederek değerlendirmeye tabi tuttuk. Yaptığımız tespitler bir genellemedir ve istisnaları bulunacağında şüphe yoktur.[407] Tercih unsurla­rı, rivayetlerin muhtevalarıyla alakalı olduğu için verilen örneklerin sened yönünden bir değerlendirmesi yapılmamıştır.[408]



[407] Bu istisnalarla ilgili bazı örneklen burada zikretmemiz yerinde olacaktır.

1- Ebu Hanife, bir kimsenin zorla boğazına su dökülmesi veya uyuyan kimsenin ağzına su akı­tılması halinde orucunun bozulacağını ve kazası gerekeceğini belirtmiştir. (el-Asl, 11,244) Halbuki ikrah (zorlama) altında veya uyku halinde kişinin midesine bir şey girmesi onun iradesi dışında ol­muştur ve bu, oruçlunun niyetine de zarar verici bir şey değildir. Nitekim unutarak yiyip içenin oru­cu Ebu Hanife'ye göre bozulnıamaktadır. Çünkü bunun hakkında hadis vardır. Ancak uykunun ve zorlamanın da geçici olarak mükellefiyeti kaldıracağını teyid eden rivayetler ve uygulamalar vardır. (Bkz. M.S. Hatiboğlu, İslam Mükellefiyet Anlayışı ve Buna Aykırı Bir Mâlikî-Hanefi Kıyası, AÜÎFD, XXI, 189-192.) Bu örnek, Ebu Hanife'nin insanlar için kolay olanı tercih anlayışına aykırıdır.

2-  Ebu Hanife, mükrehin talakını, yani zor altında karısını boşayan kimsenin bu boşamasını geçerli saymaktadır. (Fethul-Kadir. III, 344).  Çünkü boşama fiili şeklen yerine gefirilmiştir. Bu da, yukarıdaki örnekte olduğu gibi, tamamen şekli ve insanların maslahatına aykırı bir hükümdür.

Ebu Hanife, bu anlayışına paralel olarak, iki yalancı şahidin kadı'nın huzuruna gelip, bir ada­mın, karısını boşadığına dai, şahitlik yapmaları halinde, kadı'nın o evli çifti ayıracağını ve kadının bu iki şahitten biriyle evlenmesinde bir sakınca olmadığını belirtmektedir. (Ibn Ebi Şeybe. Musannaf, XIV, 269-270; Kevserî, en-Nüket, 225-227)

3- İmam Muhammed, zekat vacip olacağından korkarak ve zekattan kaçmak maksadıyla bir kimsenin elindeki deve, koyun inek gibi hayvanları senesi dolmadan birgün önce satması veya takas etmesi halinde ne gerekeceği şeklinde Ebu Hanife'ye yöneldiği müteaddit sorularına karşılık o, elindekiler üzerinden bir sene geçmeden zekat gerekmez şeklinde cevap vermiştir (el-Asl, II. 13-14). İmam Muhammed bunu hoş görmeyerek, "zekat sırf bir ibadettir ve ibadetten kaçmak müslünıanların ahlakından değildir" demektedir. (Age., II, 13, 5 nolu dipnot)

Gerçekten de bu davranış, kesin bir farizadan kurtulmak için düşünülmüş bir nevi hiledir ve toplumda fakirlerin aleyhine sonuç doğuracak bir uygulamadır. Ancak Ebu Hanife mn verdiği cevap da şeklî bakımdan hukuka aykırı değildir.

4- Hz- Peygamberin, hazarda ve seferde zaman zaman, namazları cemettiğini belirten rivayetler karşısında, Ebu Hanife bunu caiz görmemekte ve cem'i değişik bir şekilde yorumlamaktadır. Cem'i sân (şeklî cem)de denilen bu uygulamaya göre, cem', birinci namazın son vaktinde, ikinci namazın da ilk vaktinde kılınmasıdır. Böylece namazlar kendi vakitlerinde kılınmış olacaktır. (Şeybânî, Muvatta', 82) Halbuki cem ile ilgili haberler çoktur ve bunlarda izah edilen cem’, bir namazın, diğer bir namazın vakti içinde, onunla beraber kılınmasıdır. (Bu konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. M.H. Kırbaşoğlu, Seferde ve Hazarda Namazların Cemedilmesi Meselesi)

Ebu Hanife'nin, diğer örneklerde de gördüğümüz şekilciliği namazların vakitleri dışında kılın­masına izin vermemiş, böylece zaruret halinde insanlara kolaylık sağlayan bir tatbikat gözardı edilmiştir.

5- Hz. Peygamber'den, "ihrama giren kimsenin, şayet izar bulamazsa bunun yerine don, naleyn (terlik) bulamazsa mest giyebileceği" şeklinde rivayetler vardır, (İbn Ebi Şeybe, Musannaf, XIV, 164-165) Ebu Hanife, bu durumda dem (ceza kurbanı) gerekeceğini söylemektedir. (Age., XIV, 165)

Tabiatıyla, hadisteki ruhsat karşısında Ebu Hanife'nin hükmü ağır ve insanlar için bir külfettir. Kevserî, "hadislerde dem'in vücubunu nefyeden veya onu ıskat eden bir şey yok" demektedir.(en-Nüket, 38) Hadislerde dem'i nefyeden bir şeyin olmaması, ruhsatı bırakıp külfete yönelmeyi gerek­tirmez. Burada da şeklî bir anlayış hakim görülmektedir.

Ebu Hanife'nin sayıları fazla olmayan bu tür hükümleri bize göre hep bu hukuki şekle riayet kaygısıyla izah edilebilecek hususlardır. Kanaatımıza göre Ebu Hanife'nin hukukçu olması, bu şeklî kriterlere önem vermesinde etkili olmuştur. Halbuki o, diğer bir çok meselede, pratik çözümü, kolay­lık yönünü tercihi, makul olanı benimsemesi, insan haysiyetine önem vermesi ve cezalandırmada acele etmemesiyle ieıııayüz etmiş bir fıkıhçıdır. Nitekim bunun örneklerini bu bölümde göreceğiz. Onun için, verdiğimiz bu örnekleri, onun, hadisleri değerlendirme ve tercih kıstasları karşısında bi­rer istisna olarak mütalaa ediyoruz.

[408] Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 83