Konu Başlığı: Fransız deniz stratejisi Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 02 Nisan 2011, 16:49:08 Fransız Deniz Stratejisi Fransızlar Korsanların revaçta olduğu sıralarda denizlerle fazla ilgilenmeyip, İtalyan ve Türk denizciliğine muhtaç olmuşlardır. İngiltere Kraliçesinin, İspanya denizcilerine karşı bizim meşhur Kılıç Ali Paşay'a Mufassal Osmanlı Târihi adlı eserde birlikte çalışmayı teklif ettiği yazılıdır. Kara Harb Okulu tarihçisi olup ismi tarafımızca bilinmeyen öğretmen albay'da Amerika kıtasının Türkler tarafından keşfettiğini ispata çalışmaya gayret gösterirken, Em.deniz Albay'ı Saim Besbelli bey'de bu hususda ulus gazetesinde bilgi lendirme yayımlamıştır. 1490'h yılların sonuna doğru Osmanlı donanması mensupları nın veya müslüman denizcilerin gösterdikleri liyakat, bu teklifleri almayı hak ettiklerini gösterir gerek majestelerinden gerekse de Fransa'nın deniz sevmiyen dönem idarecilerinden. Şunu da hemen ilâve edelimki, Amerika kâşifi unvanlı Kristof Kolomb, uzun zaman seferde olmanın mürettebatta meydana getirdiği gerginliği ve hayatına kast edebilecek bir hareketi, adamlarına, ben bu haritayı müslümanlardan aldım, onlar adam kandırmaz ve yalan söylemezler demek suretiyle hitapta bulunmuş mürettebat bunun üzerine, müslümanların Kolomb'un söylediği faziletlerle mücehhez olduklarını bilmiş olmalarından dolayı, sakinleştikleri bilinmektedir. Fransız denizciliği, kendisine takip edeceği rakip olarak Ada'dakileri yâni İngilizleri sekerek denizciliğini inkişafa gayret göstermiştir. En büyük başarıları Cezayir'i ele geçirmeleri olmuştur. İngilizler karşısında iki mühim mağlubiyet onların tarihinde bir kaya parçası gibi sırıtır, biri Ebubekir diğer Tra-falgar savaşlarıdır. Daha sonraları, İngilizlerin meşhur teklifi geldi: "Fransa İngilizlerin Akdeniz'deki çıkarlarını korusun, İngilizler Fransa'nın Atlantik'teki menfaatlerini muhafaza etsin "Bu teklife Fransa hemen sarıldı. Sultan Aziz'in donanması diye anılan bölümü bu padişahın şehadeti neticesinde Osmanlı tahtına çıkan 5. Mehmed Murad'ın 90 günlük padişahlığını anlattıktan sonra sayfalarımızı süsleyeceğimizi bildirerek Sultan Aziz dönemini, şu iki hatıra ile hitama erdirelim: Birincisi; Sultan Abdülaziz Âlî ve Fuad Paşalar ile çalışmıştı. Bu iki sadrıazamı da kendi dönemi içinde çeşitli makam ve vazifelerle pişiren Büyük Mustafa Reşid yetiştirmiş idi. Bu bakımdan gerek Âlî gerekse Dr.Mehmed Fuad Paşa, Reşid Paşayı rahmete kanştıktan sonra nerede olurlarsa "Efendimiz" diye anarlarmış. Günlerden bir gün her iki paşada huzur-u padişahî'de devlet işi görüşür bazı tedbirler ittihaz ederlerken, padişahın katkılarına zaman zaman Efendimiz öyle yapardı demek suretiyle beyanda bulunurlar. Bunun üzerine padişah: -Yahu Paşalar! Siz ikide birde Efendimiz de öyle yapardı diyorsunuz fakat ben biraderi mi kast ediyorsunuz diye pek ehemmiyet vermedim, konuşmanın gidişatından biraderi de kast etmediğinizi anladım. Pekiii! Sizin benden başka Efendinizmi var? Diye sual etmesi üzerine, her iki vezir, birbirlerine bakarlar acı bir tebessüm edip, sözü Fuad Paşa alarak: -Efendimiz ömrünüz ve saltanatınız uzun olsun, bizim sizden başka bir efendimiz merhum Büyük Mustafa Reşid Paşadır, bizi yetiştirdi, bize yolu yorumu öğretti. Her ikimizde ona medyunu şükranız. Bu bakımdan onu böyle dâima efendimiz diye anarız dediğinde, padişah ne menfi ne müsbet bir mütalaa serd etmemişti. Sultan Aziz, padişah olduğunda, şehzadeleri pek alakadar eden mühim kararlarından biri şehzadelerin çocuk sahibi olmalarını engelleyen kaideyi tatbikatten kaldırmış olmasıydı. Yusuf İzzeddin Efendinin Eyüb'te bir tanıdığın konağında yaşamak mecburiyetinde kalması Abdülaziz Hân'ın zor katlandığı bir hususdu. Çeken bilir misâli devlet çarkı eline geçince bu ilk bakışta makul olmayan yasağı iptali, pek güzel bir hareketti. Bizim ilk balışta demek sebebimiz, vakt olur bir tedbir çok elzem olur, vakt olurki tedbirin kal karak faydası görülsün. İlk tedbirin konuşunun esbab-ı mûcibesinden bihaber olduğumdan çala kalem tenkit etmeyim diye böyle ifadelendirdim. Sultan Aziz bu yasağı kaldırdıktan sonra şehzadelere çeşitli askerî birliklere katılmalarını bildirmişti. Böylece bunların saray dışı işlerle daha rahat bir şekilde en azindan malumat sahibi olmalarını istemişti. Sultan Abdülmecid Hân, kendisinin veliahdhğında, sokaklarda dolaşmasına, çeşitli insanlarla muhabbetine, spor hususundaki ve bilhassa güreşe eğilimi hasebiyle pehlivan güreşlerini seyretmesine hiç takılmıyordu. Ahalide, şehzadeyi bu vasıflarıyla daha da sevmişti, buna padişah kaygılanmadığı gibi memnuniyet duymaktaydı. Bütün bu yaşadıkları Abdülaziz Hân'a saltanatı esnasında yeğenlerine de pek müşfik olmasını getirmişti. Yeğenlerinden, daha sonra padişah olacak olan 5. Murad bu anlayışlı amcaya sert bir şekilde yaklaşıyordu. Sultan Abdülhamid Hân ise, amucasını her şeyden önce rnü'minlerin halifesi olarak görüyordu. Gerek kendisinin gerekse müslümanlann halifeye karşı tutumlarına pek ehemmiyet veriyordu. Sonrada amuca olarak da sevgi ve saygısını belli ediyordu. Sultan Hamid'den küçük olan Sultan Mehmed Reşad ise kimseye düşmanlık yapmayacak kadar temiz yürekli, biraz da Mevievî bir dervişin taa kendisiydi. Günlerden bir gün Veliahd Mehmed Murad Efendi ma-beynde şehzadelerin oturduğu alana geldiğinde yüksek sesle düşünüyordu. Bu pala ile padişahın o koskoca karnını yaracağım bir gün diye söylenince, 5. Mehmed Reşad olarak taht-ı Osmaniye daha sonra çıkacak olan şehzade, Murad Efendiye, ".Hah iyi yaparsın, padişahın koskoca karnını yararsın, devletde sana kısas yapar seni de öldürür ve hiç sevmediğin Hamid Efendiyede tahtı kendi etlerinle hediye etmiş olursun" Demiş olduğu pek meşhurdur. Sultan Reşad'ın diğer gâmlığı yanında, Sultan 2.Abdülhamid hân, bazı duyduklarını halife ve padişah olan Sultan Aziz'e aktarırdı. Bunu dini vecibe addediyordu. |