> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Klasik Tarih Eserleri > Büyük Osmanlı Tarihi > Vakai vakvakiye
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Vakai vakvakiye  (Okunma Sayısı 1336 defa)
15 Nisan 2011, 15:53:27
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 15 Nisan 2011, 15:53:27 »



Vakai Vakvakiye


Bu vaka; Osmanlı tarihinin en kanlı olaylarından birini teş­kil eder. 4. Mehmed'in 8. sadrazamı, Damad İbşir Mustafa Paşa döneminde vukubulmuştur. 1654/aralik ayında sadare­te getirilince hemen kendine has, sert ve kan dökücü idaresi sadece ahali tarafından değil mesai arkadaşları sayılan her bakamdaki devlet ricali tarafından endişe içinde takip olun­makta, hiç kimse hayatından, malından ve işinden emin olmaz duruma gelmişti. Korkuyla ömrün geçmeyeceğini idrak eden bazı fedakâr kimse, başlarında dolaşan bu zalim, zâlim olduğu kadar adaletsiz idare yapmış olduğu zulmün zirvesine çıkınca, zevali de başlamıştı. Sosyoloji ilmi, târih gerçekleri içinde hüküm olarak bizim söylediğimizin dışına düşecek bir hüküm vermemiştir. Bu anlayışa ve uygulamaya karşı çıka­cak kimseler beklenmekteydi ve bekleme fazla gecikmedi. Damad İbşir Mustafa Paşa, mührü alalı daha altı ayın doğ­masına az bir zaman kalmıştı ki, yeniçerilerin bir yerden et­kilendikleri görüldü. Şimdi bu insanın içini dışına çıkartan davranışların sergilendiği bu vakayı, Ali Sabri beyin 1910 yı­lında kaleme aldığı lise talebelerine mahsus "Osmanlı Tari­hi" adlı eserin 422. sahifesinden sadeleştİrerek sunmaya ça­lışalım: "Bizde bir kötülük hissedildiğinde akla gelen birinci eylem hemencik, makamı sadarette bulunan şahsın değişti­rilmesi işlemine girişilir. 4. Mehmed devri bu tarz sadaret de­ğişiminde belki en çok rastlanılan devir dense pek yanlış ol­maz. Vakai Vakvakiyenin husule geldiği dönem olan 1655 senesi/nisan sonlan İbşir Mustafa Paşa'nın sadrazamlığı dö­nemine rastlarki, bu zat 4. Mehmed'in yedi yıl içinde çalıştığı 8. sadnazamiydı. Yapmakta olduğu pek sert hükümet sür­meye ilaveten, paranın mâkul ayarında yapılan eksiltmeler, diğer bir deyimlede zuyuf akçanın piyasaya sürülmesi, ma­aşların pek geç ödenmesi, Girid'de savaşmakta olan askerimize yardım ulaştırılamadığından orada aç kalmalarına se­bebiyet vermek eklenince tabiiki hemen yukarıda söylediği­miz klâsik tedbir olan sadrıazam ve kadrosunun tasfiyesi ameliyesine teşebbüs olundu.

Bu durumdan şikâyetçi olan asker, esnaf ve ahali gönder­dikleri bir dilekçe ile vaziyetin müsebbibi gördükleri, devletin ileri gelenlerinden otuz kişinin adını verdiler. Bunların kellele­ri düşürüldümü işlerin düzeleceğini ileri sürdüler. Padişah bu listedende  istemeye istemeye vermek mecburıyerstede şunlar vardı: Darüssadeağası, Valide başağasi,  ValideSultan nedimlerinden bir kaç kişi ile bunnımları gibi kimselerdi. Bu insanlara uygulanan ınfaz-onr Sultanahmed meydanında bulunan çınar ağaçlan­ıldılar. Efsaneye göre; insandan meyve veren bir ağacın  olan Vakvakiye ağacınında bu vakaya ad olduğu görüldü
 Yukarıdan beri padişahın sık sık sadrazam değiştirdiğini belirtiyor ancak bunun sebeblerine temas ederken ağaların "dareye bir organizasyon dahilinde te'sir ettiğinden dem vur­madık. Bahse konu ağaların başlıcalan arasında; Bektaş Ağa, Murad Ağa ile Muslihiddin Ağa ve Kara Çavuş Mustafa Ağa, Kâhya bey, adıyla anılan Mustafa Çelebi'ki Kul Kâhya­lık mevkiinde bulunarak, neredeyse fiilen padişahlık yapa­cak kerteye gelmişti. Bunlardan Bektaş Ağa, bir yeniçeri ne­feriyken, sistemin gereği terakki etmiş, yeniçeri ağası olmuş­tu. Bu makam olduktan sonra büyük vilâyetlere, kubbealtı vezirliklerine, kaptanı deryalığa terfi etmeği yakalamak mümkün hâle gelirdi. İşte Bektaş'ı bu makamlardan hiç biri­ne tâlib olmayan kimse olarak görüyor, sadece eski bir yeni­çeri, adetâ yeniçeri şeyhi olarak kalmayı, ancak maaşını Pa­şa seviyesinden alma şartıyla tercih etmişti. Bektaş Ağa'nın; yukarıda saydığımız makamlara eğilim göstermiyerek, mev-cud haliyle kalmasının esas sebebi, Muslihiddin Ağa'nın ye­niçeri ocağında elde ettiği tesiri ve kuvveti dengelemeye dö­nüktü.

Muslihiddin Ağa Sultan 4. Murad'in iltifatlarına nail olmuş, ıst'şare erbabı olarak kabul edilmiş bulunduğu içinde bütün yeniçeri arasında görüşleri pek önem arz eden kimseydi.  Muslihiddin Ağa burada en eskiliği pek güzel kullana­rak, makam ve mevkii dağıtmada bundan dolayı da para toplama başarısı gösteriyordu. Bektaş Ağa bu avantajlı Muslihiddin Ağayı yalnız bırakmamak için, Yeniçeri Ağalığını bı­rakmış yerine de evlâtlığı Kara Murad Ağayı seçtirmişti. Yal­nız bu iki ihtiyar arasında, Muslihiddin Ağa namına farklılık­lar vardı. Meselâ: Muslihiddin Ağa, Bektaş'a nazaran çokçok akıllı, vatanperver ve iyilik sever bir kimseydi de.

Buna karşılık Bektaş Ağa; sadece para toplayıp, zevkü se­fada yemeği düşünen, her nev'i cinayete şerik olacak bir tabiat sahibiydi. Bektaş'm evlâdlığı Kara Murad Ağa; bütün mevcudiyetiyle tam bir yeniçeri zorbası idi. Bu vaziyeti sadrazam oluncaya kadar sürdü. Girid savaşına gittiğinde adetâ bir Zaloğlu Rüstem kesilmişe benzedi. Demekki yaradılışında var olan iyiliğe inhimaki yavaş yavaş kendisine hâkim olma­ya başlar. Kösem Valide Sultan'ı itaat içinde sayar, emrini yerine getirirdi. Bu mevkie Bektaş Ağa'nin yardımıyla gel­mişti. Çünkü devrin sözü geçen yegânesi, bu Bektaş Ağa idi. Bazı dilbazlar, o devire "Bektaşiyân Devri" ismi koymuşlar­dır. Birbirlerinin güç ve makbuliyetlerinin derecesini takdir etmiş bulunan Bektaş ve Muslihiddin Ağa'lar müştereken ha­reketi uygun bulmuşlar, diğer saydığımız ağalar ise, bu iki güç merkezine ilk zamanlar, itaat içinde kalmayı yeğlemiş­lerdi. Siyasi hayatta; rakibinin yanlışlarını söylemek er kişi işidir. Kirli siyaset ise, rakibin bütün yanlış ve kabih davranı­şlarını parlak sözlerle methetmek gerektirir.

Bunları yapan kimse mutlaka bir gün, mâlik olduğu des­tek ve güçlerden mahrum kalacaktır. Buna bağlı olarak Muslihiddin Ağa, Bektaş Ağanın münasebetsizliklerini, öve öve bitiremiyor uçurumun kenarına yavaşça iteliyordu. Öte yan­dan bahse konu ağalardan biri olan, Kara Çavuş, bir icra ale­ti idi. Kes dersen keser, vur desen vurur biriydi. Kara Mura mevkii sadarete getirildiğinde Kara Çavuşda lonca'yı ktı   Adetâ yabancı oldu. Kâhya Bey'e gelince; epeyi bir Hdet sonra gerek Bektaş gerekse Muslihiddin Ağaları bıraktı. Sadrazamların uşak gibi kullanıldığı bir devir a bu Kâhyabey dönemidir desek yeridir. İstediği şekilde h'kümete yön vermeyi bildi. Kösem Valide Sultana daha a râkib olma durumuna gelen, 4. Mehmed'in validesi Turhan Sultan tarafında vaziyet alan Kâhyabey, nâmıdiğer Mustafa Çelebi'nin, çocuk padişahın buluğa ereceği döneme kadar adeta padişah vekilliği yaptı. Valide sultanların devle­tin önemli güç merkezlerini ellerinde tutan bu adamlarla ister istemez işbirliği yapmaları gerekmekteydi.

Herhalde başka ülkeden idareciler getirilemeyeceğine gö­re, elde bulunanlarla ülkenin idaresi çaresine bakılacaktı. Ta­bii ki; burada ortaya koymamız gereken önemli bir hususun; iyi anlaşılması lâzım. Bilindiği gibi Yıldırım Bayezid adına, devlet adamlarının, kahraman bir şehzade olan Yakup Çelebi'yi izale etmeleriyle başlayan taht kavgası, Sultan Fâtih'in oğullan 2. Bayezid ve şehzade Cem arasında hayli pahalıya mal olacak çekişmelerle devam etmiştir.

Kanuni Sultan Süleymanoğullarının taht mücadeleleri, daha sonraki şehzadelerin tahta çıkma iddiasında bulunurlar ülkenin çeşitli yerlerindeki devlet görevlerinde istihdam

ilme geleneğinden vaz geçip, sarayda gözün önünde, ka­rkasında ve kısıtlı ortamda yaşamalarını sağlamayı tercih etti
artık padişahların ehil olmasını mecburen ortadan kalkmıştı.

Her ne kadar Sultan 1. Ahmed; hanedan büyüğünün tahta geçmesi hukukunu kaim kılınca, bu tehlike geçti zannına ka­pılırken, validelerin benim oğlum padişah olsunun mücade­leleri hemen başlamıştı. Delidolu, ülke idaresine padişah olan Sultan 1. Mustafa'yı taht'tan indirip, Genç Osman padi­şah yapılınca şehzade analarının mücadelesi yeniden gündeme gelmeye başlamıştı. Bunların en önemli zirvesini bahset­tiğimiz senelerteşkil eder.

Tâ ki, Köprülü Mehmed Paşa vezareti uzma makamına gelene kadar. Diğer bir tesbitle de meşkûk bir olay sayılması gereken Kösen Vâlide'nin şehid edilmesi, Turhan Validenin harem'in tek hâkimi olacağı döneme kadar devam ede gelmiştir, bu netameli kadınlar ve ağalar saltanatı denilen dö­nem! Eğer Valideler; bu zorbalara güleryüz göstermeyip, on­ların isteklerini yerine getirmeye çalışır görünmeleri ve bun­ların da birbirerine düşmesini sağlayan, bilerek veyahut kendiliğinden neydana gelen politika sayesinde, bu zorbala­rın, taht'a göz dikmelerini akıllarına düşürmemeleri, takdire şayan bir idare şeklidir diye bir tesbitte bir iddiada bulunuyo­rum.

Osmanlı devletinin 1596'daki gelir gideri arasındaki fark gelirin fazlalığna uygun idi. Ağalar ve kadınlar saltanatı is­mi verilmiş derede bu vaziyet ters dönmüş, gider gelirden çok daha fazla hâle gelmişti. Devletin her bölümünde olduğu gibi askerlere yapilan tahsisatta da bir çok suistimaller olu­yordu. Aylıklar deftere göre çıkıyor, meselâ defterde 800 bin kuruş yazılı, ismler ve yövmiye mikdarı doğruysada, defter sahtedir. Adlaıın bir bölümü uydurmadır. Hazineden çıkan 800 bin kuruşın anca 300 bini sahibini bulur, geri kalan 500 bin kuruş, ağclar arasında taksim olunurdu. Bu taksimden ağalar milyoner olurlar, fakat doymak bilmezlerdi. Dönen her işe müdehale edip, para kazanmağa çalışırlardı. Bir savaş zuhurunda defterde kayıdı bulunan 60-65 bin civarı olan isim sayısı meydanı harbe ancak bu rakamın yansı bir sayı ile git­mek üzere toplanırlar, bundan da asla sıkılmazlardı. Zengin kimseleri daima tehdid altında bulundurup, muntazaman ha­raca bağlanırdı. İstekleri karşılamayan olursa bir iftira yapıla­rak hanesi söndürülürdü. Tabii bu muamelât nüfuzlu kimse­lere tatbik olunurdu. Diğer kimselere bunlar gereksiz olup, zorbalarına haber gönderip, adresi bildirirler, zorbalar ve hay­dutlar haneyi önce basarak yağma eder, bilahire tutuşturup yakarlardı. Çünkü bahaneleri pek çoktu. ! Vergi tahsili husu­sunda bir misâl o...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 15 Nisan 2011, 15:54:10 Gönderen: Sidretül Münteha »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Vakai vakvakiye
« Posted on: 20 Nisan 2024, 03:52:05 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Vakai vakvakiye rüya tabiri,Vakai vakvakiye mekke canlı, Vakai vakvakiye kabe canlı yayın, Vakai vakvakiye Üç boyutlu kuran oku Vakai vakvakiye kuran ı kerim, Vakai vakvakiye peygamber kıssaları,Vakai vakvakiye ilitam ders soruları, Vakai vakvakiyeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes