๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Büyük Osmanlı Tarihi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 09 Nisan 2011, 15:28:05



Konu Başlığı: Benderin düşmesi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 09 Nisan 2011, 15:28:05
Bender'in Düşmesi


Ruslar Bender'i taarruzlarına hedef yapmışlardı. Müdafiilerin bütün gayretlerine rağmen aralıksız on saat süren bir Rus saldırısı Bender'in düşman eline düşmesine sebeb oldu. Bu­nu onsekiz gün süren ve nihayetinde Rusların eline geçen İsmail ve İbraiyl kalelerinin elden çıkması takip etti. Sadraza­mın içinde bulunan hâli içler acısı bîr manzara gösterirken, sayısı aa üçbinden ziyade değildi. Neticede; Kili, İbraiyl ve İsmaiyl elden gitmiş çaresiz sadrazam, otağını Babadağı'na nakle mecbur olmuştu. Ordunun; Babadağına çekilmesinden sonra bir takım değişikliklere tevessül olundu. Kırım Hanlığı Selim Giray'a tevcih edildi. Sadrazam azledilerek Filibe'ye sürgüne gönderilirken, yerine de Bosna Valisi Silahdar Mehmed Paşa getirilmişti. Ne varki bu sırada İbraiyl'in istilâ olunmasından önce, İsmaiyl'de bulunan Rus generali Kont Romanzof gönderdiği bir notta ecnebi ülke devletlerinden hiç birinin karışmayacağı bir sulh müzakeresi açma teklifini bil­dirmiş oluyordu.
Sadrazam ise; böyle teklife evet demeye padişah tarafından mezun kılınmadığını, taleble ilgili hâli Ba­bıâli'ye bildireceğini notu getiren, Rus miralayına ifade et­mişti. Bu teklife verilen cevabı öğrenmemizden önce şurası bilinmelidir ki; daha önce Dersaadet tarafından vesatet, yâni arabuluculuk için yapılan haberleşme pek dikkat çekici bir hal almıştı. Bu arabuluculuklar pek çok avrupa ülkesine uy­gun gelmekte idi. Bu sayede menfaat elde ediyorlardı. Rus­ya'nın teklifi ise bu aracılara lüzum olmadığı istikametindey­di,   Prusya kralı 2. Fredrik'le, Avusturya imparatoru 2. Jozef gibi iki önemli hükümdar işi başka başka mütalaa etmektey­diler.

Babıâli ve Avusturya arasında, bir takım gizli ve nakdi hususat üzerinde müzakereler yapılıp antlaşma yapılması, Avusturya elçileri Kont Dokviniç ve Baron Tevgüt'ün çalış­malarıyla gerçekleşebilmişti. Sultan 3. Mustafa'nın ise, hop diye içine atladığı durum, seçtiği politikanın yanlışlığı, bütün hususlarıyla ortaya çıkmış almaktaydı.

Yukarıda anlatıldığı gibi; İngiltere ve Prusya elçileri, Fransa ve Avusturya'nın müdehalesinden çekinerek harbin çıkışında sunulan vesatet iki devletin arasında şüpheler uyandırabilme gayretine dönüşmüştü. Buna bağlı olarak Babıâli'ye notalar takdim ederek Yedikule'de hapiste bulunan Rus elçisinin der­hal serbest bırakılmasını istemişlerdi. Bu istekten hiç bir netice hasıl olmayıp, iş ortada durmaktayken, daha sonra Prus­ya kralı ile Avusturya imparatorunun, Nevstad'da vukubulan buluşmalarında geldikleri nokta vesatet yâni arabuluculuk meselesi hakkında aynı düşünmektelerse de, nasıl gerçekle­şeceği hususunda bir ittifak içinde olamamışlardı. Bunun üzerine her iki devlet İstanbul'da bulunan elçilerine yâni Prusya ve Avusturyalı elçilere ayrı ayrı talimatlar verilmiş ve Babıâli nezdinde teşebbüse geçmelerini istemişlerdi.

Prusya elçisi Zejlin, Avusturya elçisi Tevgüt talimatları alıp harekete hazırlandılar. Bu sıralarda Belgrad valisinden gelen bir başvuruda; Avusturya imparatorunun dönekliği, hududu­muzda asker yığmasına başladığından, nasıl bir siyasi tavır takınılması hususunda padişah'ın düşüncesini ve emrini sor­maktaydı. Padişah ise, garib sayılacak bir teklifte bulunmuşdu. Şöyleki: Avusturya ve Prusya elçileri aldıkları talimat ge­reğince devletlerinin arabuluculuk tekliflerini Babıâli'ye sun­duklarında, Reisülküttab İsmail Râif efendi, gecenin birinde Avusturya sefiri ile müzakereye girişti. Rusya, Lehistandan uzaklaştırıldığına göre, imparator Jozef'in, Lehistan'a bir kral tâyin etmesi veya Lehistan'ın iki devlet, yâni Osmanlı ve Avusturya arasında taksimini imparator 2. Jozef'in reyine bı­raktı. Böylece evvelemirde devlet-i âliye, İran'in bölüşülmesi işinde Rusya ile anlaştığı gibi, bu defa da Lehistan'ın, Avus­turya ile taksimini ümid etmişti. Bu mülk taksimi politikası­nın tarafı olmak, bizzat devlet-i âüyenin komşuları devletlere, âtideki taksimin kapısını açmıştı. Avusturya elçisi Tevküt'se iletilen talebe cevaben; böyle geniş bir projeye kafa patlat­maya zamanı olmadığını ancak bunun da kan dökülmeden gerçekleşemeyeceğine arabuluculukda esas maksad ise, bunca müddet sürüp gitmekte olan kanlı savaşın sonunu ge­tirmek olduğunu beyan etti.

Böylece; gerek Tevküt gerek Zejlin, devletlerinin taleb ve arabuluculuklarına dâir Kâimmakamdan bir yazı alıverilmesine reisül küttapdan gayret göstermesini istediler. Bu isteği tabii karşılayan İsmail Râif efendi, önce kendilerinin bu hususda bir talebleri olduğunu belirten nota'nin Babıâli'ye veril­mesini hatırlatmıştı. Bu şart; Zejlin'i hemen, Tevküt'ü ise bu mevzuuda bir haylice tereddüde düşürmekle beraber gecik­tirme, ülkesinin muvafakati ve arabuluculuğunu, tercih ettir­mek teşebbüsünde çıldırmak derecesine varmış oîan İngiliz elçisinin maksadını kolaylaşma mertebesine getirmemek için, İsmail Râif efendinin teklifi kabul görmüştür. Böylece kâimakam, elçiler tarafından verilen notaya cevab olarak, yazdığı yazıda ihtiyatlı bir lisanla herbirinin, müracaatını de­ğerlendirdiklerini ve nota ile teklif ettikleri arabuluculuk hak­kındaki beyanlarını kabul etmiş bulunduğunu kaydetmişti. Bunlar olup biterken ilerleyen zaman 1770/ocak 1183/ramazan ayını işaret etmekteydi.

Yukarıda Rus generali Romanzof tarafından gönderildiği belirtilen yazı geldiğinde, Reisülküttab ve Nişancı efendiler Avusturya ve Prusya elçileriyle geceyansı içtimaî gerçekleş­tirme yoluna gitmişler, müzakereler neticesinde yapılan tekliflerde, iki devletin arabuluculuklarını bildiren general Romanzofa cevab olarak mahbus bulunan, Rus elçisinin serbest bırakılma isteğinin, Rusyanın bu cevab üzerine göstere­ceği muvafakata bağlı olduğu hususları kararlaştırılmış, bu şekil üzere de divân-ı hümâyûnun resmi karan ve şeyhülislâ­mın fetvasıyla teyid edilmişti. Muhterem okurlarım görüyor­sunuz ya! Bir devlet zafiyete düştümü buyurgan politika zir­vesinden, müzakerât ilmine vâkıf olmanın ve bu ilmin kes-bettirdiği başarı kadar, müzakerâtta benliğini ve menfaatleri­ni koruyabilir. 3. Mustafa devri, bu müzakerâtın dikkatle ya­pılmasına başladığımız devrin mukaddematını hatırlatır, daha sonraları güç ve kuvvetten kopmanın elim sonucu olan baş­ka siyasi entrikalara, başvurma mecburiyetine düştüğümüz görülecektir.

İngiliz sefirinin bütün gayretleri arasında yer alan hususun birincisini bu arabulucuk meselesi teşkil etmekteydi. Bunu temin içinde politik her iftira elçinin başvurduğu çirkin silah­lardan idi. Ama bütün bu ingilizlerin politik manevralar neti­ce vermemiş, nihayetinde Avusturya elçisi Tevküt ile beş maddelik bir antlaşma çıkarabilmişti Reisülküttab İsmail-Râif efendi. Her iki ülkenin en üst makamı olan padişah ve impa­rator anlaşmayı tasdik etmişlerdi. Bu antlaşmanın gereği olarak; Babıâli Avusturya'ya, bir sene zarfında nakit olarak, 20 bin kese akça, diğer bir deyimle 1 milyon 250 bin florin vermeği kabullenmiş oldu. Ayrıca Küçük Ulah'ı Avustur­ya'ya terk etmekle beraber, bunların tüccarlarının Ödemekte bulundukları rüsumların alınmaması da, anlaşmada yer aldı. Cezayir korsanlarının bu devlete verdiği zararları meydana getiren tasallutlardan korumayı Osmanlı devleti taahhüd etti. Avusturyalılar ise Rusya'nın bizden aldığı araziyi iade etme­ye iknaa çalışacaklarını taahhüd ettikleri, Lehistan vatandaş­larının hürriyetlerinin temininde kefil olduklarını, beyan eyle­mişlerdi.

Başvekilleri Prens Dukovniç böyle bir antlaşmamn mutla­ka tasdik edilmesi gereken avantajlarla dolu bulunduğunu görünce, imzayı hemencik bastı. Avusturya elçisi ile paraya dâir yapılan antlaşmanın müzakeresine oturmuşlardı. Artık Prusya ile Avusturya arasında söyleşilen arabuluculuk mese­lesi gündeme getirilmemiş bu müzakerenin sırrından habersiz Prusya elçisi; başka bir projenin uygulanmasından da şüphelendiğinden verilen sözden dönülmemesi ısrarlarında olup, savaşın ilk gününden beri Rusya'nın, Prusya tarafından yüklenilecek arabuluculuk vazifesine kabul etmek durumunda olduğu sözünü vermiş bulunduğunu söylemekteydi. Ayrı­ca da Ruslar sözünden dönecek olurlarsa, Prusya Avrupa ile sulh için elele verip, devlet-i âliye'nin hukukunu kabul ettir­meğe hazır olduğunu, Babıâli'ye beyan etmiş Rusya devleti ise; hapiste bulunan elçisinin de şartsız tahliyesi gerçekleş­medikçe, arabuluculuk yapmak isteyen talepleri geri çevire­ceğini herkese hissettirmekteydi. Osmanlı hükümeti ve Avusturya arasında yapılmış bulunan, gizli antlaşmanın mü­zakereleri esnasında Avusturya elçisi Tevküt, elçinin tahliye işleminin yapılmasını ilen sürmüş, bizimkiler fazla direnme­den kabul etmişler, tahliyeye ve ülkesine dönme müsaadesi­ni vermeyi uygun bulmuşlardı.

Meşhur tarihçilerimizden Vâsıf efendinin Petersburgdan dönerken, yanında getirmiş olduğu imparatoriçenin mektubunda, savaşın devamında fayda gören Rusya ve Osmanlı devletinin, düşmanlarının arabuluculuk tekliflerinin kaale alınmaması, vasıta olmadan kendi aralarında sulhu gerçek­leştirmeyi arzuluyan husus yer almışsa, mektubun imzasız olması ciddiyeti zedelemişti. Öteyandan; mektubun imzasız gönderilmesi savaşı arzularruş, davet etmiş bulunan Fransa'ninda bakışına denk gelerek, kötü şekilde tefsir olunma­sından çekinilmiş olmasındanmış. Buna karşılık daha evvel Rusya'nın maksadı, Kırım'ı kurtarmak olduğundan, Buğdan ve Eflâk'da müstakil birer beylik tesisi hususuna dayalı ola­rak Avusturya ile yaptığı müzakerâtda apaçık ileri sürmüşdü. Prusya ise; o sıralarda gözü Lehistanın bazı bölümlerinde, bilhassa Pomeral kıtasında odaklanmıştı.

Kesinleşen taksimatta, Prusya bir hissenin sahibi olmayı ciddi bir şekilde arzulamaktaydı. Arzusunu hiç çekinmeden Avusturya delegelerine açıkça ifadeden çekinmemişti. An­cak bu hengâme esnasında Ruslar da, Osmanlı devletinin bolüşümünü öngören bir projeyi Viyana kabinesine şöyle sunmuştu: Eflâk ile Buğdan'nın kendisinde kalmasını ister­ken, Avusturya'ya ise, Bosna ve Erdel vilayetlerini vermek­ten hoşnut olacağını imâ eylemişti. Yeni hazırlıkların tamamlanmasından sonra tekrar başlayan savaşda Yerköy ile Tuiça, Rusyanın eline geçerken, İsaakçı yanmakdan kurtulama­dı.

Bu duraklama esnasında saltanatın gelecekteki padişahı olarak görülen, veliahd şehzade Bayezid ani bir ölümle dâr-ı bekaya intikal etti. Ahali arasında vukubulan rivayetlerde, şehzadenin zehirlenmek suretiyle öldürüldüğü şayiası vücûd bulmuştu. Sadrazam ile Serasker Paşa, Tuna üzerinde yap­tıkları savaşları bazen kazanıyor, bazen de kaybetmekteydi­ler. Ancak Kırımdaki savaşın feci bir mağlubiyetle neticelenmesiyle birlikte, burası elimizden çıkıverdi. Sadrazamın ya­nında olduğu halde Babadağı'nda bulunan Selim Giray, as­keri bir meclisin toplantısı sonrasında aldığı bir kararla, Rus­lar tarafından tehdit altındaki Kırıma dönmesi tavsiye edil­mişti. Ecdadından beri Kırım'ın başşehri olan Akçasaraya gelip oturmuştu. Rusların 30 bin askerle ve 60 bin Nogay Tatarlarıyla aniden, Orkapının önüne dayandığı haberi geli­verdi. Selim hân; 50 bin Tatar, 7 bin Türk askeriyle savunma yapmak üzere koşmuşsa da, gerek yanındaki askerler, ge­rekse arkadan imdada koşan 12 bin Tatar askeri bozguna uğradı ve ricata başladı. Prekop kalesi Rusların eline geçer­ken, Hazar denizinin kilidi durumunda bulunan Taman kalesi de Rusyanın eline gelivermişti. Selim Hân; bu feci mağlubi­yet karşısında yapabilecek bir şey kalmadığını gördüğünde, bindiği bir gemi sayesinde İstanbul'a kapağı atmak mecburi­yetinde kalmıştı. Hân Selim'in; bu firarı Tatarların çok çok üzülmesine ve ümidsizliğe düşmesine sebeb teşkil etti. Böy­lece de, Tatarlar büyük kafileler halinde Kırım'dan Anadolu kıyılarına,  muhacerata başlamışlardı. Serasker Paşa bulundudu Karasu mıntıkasından hareketle, Kırım'ın istirdadı için orduyu yola çıkardıysada, Tatarlar kendilerini yenmiş bulu­nan moskoflara, Prens Dolgoriki'ye sadakat yemini törenini Gerçekleştirmişlerdi. İmparatoriçeye bağlılıklarını bildirmiş­lerdi. Kırım halkının göç etmeyenleri itaatlerini sergilediler. Prens Dolgoriki; Keğa, Kerç ve Yenikale şehirlerine de gire­rek zaferyâb oldu. Bu acı sonucun tarihi 13/7/1771-1185/rebiülevvel/30. cumartesi gününü göstermekteydi.

Gözleve ile Suadk şehirleri düşman eline geçerken seras­kerin meydana gelen bir çarpışma neticesinde yenilip kuvvetleri ile birlikte esir düştüğü ve Petersburga götürüldüğü haberleri duyuldu. Beri taraftan Tatarlardan kırksekiz mebus­la birlikte Selim Giray'ın iki oğlu, Petersburga gitmişlerdi. ,1. Katerina nezdinde bağlılıklarını sunmayı hedeflemişlerdi. Prens Dolgoriki, bunların dönmesini Kırım'da bekledi. împaratoriçenin buyruğunu yerine getirmek demek olan Şahin Gi­ray'ın oğlu Şirin bey'i Kırım'a han tâyin edip, sandalyesine oturttu. Prens Dolgroki'nin icraatının birincisi, Cengiz Han sülalesinden olan hanların, Osman Gazi sülalesinden olan hakanlar hazeratından, unvan almalarına son vermek olması idi. Böylece Ruslar; Kırım'ın istikiâliyetini ilânda bir oyalama yapmadılar.

Mamafih, Ruslar Okzafofla Kilburnu ismini taşıyan şehirle­rin istilasınada teşebbüs ettiler. Fakat güçlü bir Osmanlı müdafaası Önce durulmalarına, sonra bozulmalarına, nihayetin­de bozgun halinde firarlarına yolaçtı. 31/ağustos/l 77 1-1185/19/cemaziyelevvel cumartesi. Fakat çok geçmedi ki Rusların Tulçe'yi ele geçirdikleri görüldü. Sadrazam Babada-ğından Hacıoğlupazarına çekilme karan aldı Oradan da kış­lamak üzere askeri Edirne'ye çekmek gerektiğinin hesabını yaparken, bölge ahalisinin kimi silahlarını kuşanmış, kimileri de olduğu gibi toplaşıp, sadrazamın otağına koştular. Apaçık tarzda sadrazama: "Sen Kırım'ı Ruslara verdin! Şimdi de bi­zim topraklarımızimt vereceksin? Diye bir hayli çıkıştılar.   Ya­pılan bu toplu hareket, İstanbul tarafından haber alınınca, İs­tanbul'a gelip ayağının tozuyla huzura çıkmış olan mektupçu başının bu husustaki görüşü soruldu. Ordunun bulunduğu yerden ayrılmaması tensib olundu. Serasker Abdi Paşanında Karasu'daki ordusuna gitmesi, Dağıstanlı Ali Paşa'nında Köstendil üzerine hareket etmesi iradesi çıkdi. Sadrazamın yetersizliği, gösterdiği ihmal sebebiyle zaten azli icab ettiğin­den gereken yapıldı. Yerine de daha önce Ruslara açılan se­fere muhalefeti olan Muhsinzâde tâyin olundu. Yeni sadrı-azam hemen askeri ve mülki idarede bazı İslah hareketleri sergiledi. Rumeli yakasında topladığı onbin askerle Hacıoğ-lupazarına koşup ahaliye moral verebilmesi için Abdi Paşayı gönderdi. Kendisi de Şumnu üzerine gitti. Kırım; Rusların zaptına uğradıktan sonra han'hğı bîr unvanın ötesinde bir şey değildi artık. Tuna Nehrinin öte tarafında bulunan Tatarlar için bir reis tâyini mutlak İcab etmekteydi. Padişah tarafın­dan işbu han'lık Maksud Giray'ın uhdesine tevcihi buyrultusu geldi. Maksud Giray; Şumnu'ya gelerek sadrıazamla görü­şüp, hürmet ve yardıma mazhar olarak kısa zamanda onbin Tatar askeri toplaya bilmişse de bunların haklan her ay veril­mesine rağmen yağmacılıktan vaz geçemiyorlardı. Gerek mülki makamlarda gerekse askeri görevlerde değişiklikler vede tevcihe dönük işler yapılması, Bağdad Valisi Halil Paşa dahi Karadeniz sahilini muhafaza, Rusları Kırım'dan tard edebilmek için düzenlenmiş olan askerlerin seraskerliğine tâ­yin buyruldu. Avusturya ve Prusya ile Babıâli arasındaki arabulucuk müzakerelerine söz atlayınca Osmanlı ve Avusturya arasında yukarıda imzalandığını belirttiğimiz antlaşmanın nakitle alakalı gizli maddelerinden her nasılsa haberdar olmuş bulunan İngiliz elçi Lord Mevri, ödemiş olduğu para sayesinde antlaşmanın bir nüshasınıda ele geçirmişti. Bunların birer suretini Berlin'le Petersburga postalamıştı.
Prusya kralının Rusya'ya vermeğe kefil olduğu senelik bir milyon altun, ağır bir yük teşkil etmeye başladığından, Osmanlı devleti ile Rus­ya arasındaki savaşın sonunun getirilmesine adetâ dua etmekteydi. Babıâli ile Viyana hükümetlerinin vâki gizli mu­ahedesi hakkında Rusya Çariçe'sinin müteessir olduğu kadar üzülmemişti Prusya hükümeti. Prusya kralının bu mukavele­nin, Rusya ile Osmanlı arasında yapılacak sulhun mukaddi­mesi olarak değerlendirdiğini görüyoruz. Buna karşılık Rus Çariçesi ise, başka bir sebeb yüzünden Prusya kralının hükü­metinden mâli anlaşmanın, yenilenmesini taleb etmekten geri kalmamıştı. Rusya dışişleri nâzın Kont Paynen antlaşma esasını teşkil etmek üzere, Eflâk ve Buğdan ile Tatar emaret­lerinin bağımsızlığı hakkında gerekli olan iki şartın birinci­sinden sarf-ı nazar edeceğini bir nota ile Avusturya sefirine beyan eylediği gibi, Prusya sefiri Zejlin de, Babıâli'nin Rus murahassı kabulü, buna karşılık Osmanlı devleti de, bir elçi göndererek Buğdan şehirlerinden birinde sulh hakkında müzakereye girişilmesine karar verdirmek üzere sadaret kaim-makamına kısa sayılmayacak bir muhtıra göndermişti. Babı­âli "Eğer Rusya murahhası İmparatoriçenin Eflâk ve Buğdan ile Tatar emaretlerinin, istiklâliyetinden sarfınazar edildiğine dâir vaadla ve adı geçen iki devletin heyetleriyle müzakereye yeterli izinle hazırsa, hoş geljniş oluyor. "Şeklinde kısa, net bir cevabla mukabele etmişti. Ancak Rusya ile Prusya'nın; Lehistan'ın bölünmesine dâir tekliflerine, Avusturya'nın da il­tihakı, Viyana kabinesinin, iki devletin yâni Rusya ve Prus­ya nın görüşüne iştiraki, Babıâli karşısındaki vaziyetini tama­men değiştirdi. Avusturya'nın Osmanlı devleti ile parasal bir antlaşma yapılmasına dâir, İstanbul elçisine talimat gönder­mesi, Prusyalı Prens Henri'ninde Petersburg'da bulunduğu döneme ve imparatoriçenin, Lehistanın bölünmesi ile alakalı beyanatını açıkladığı âna rastlamıştı. Az sonra Prusya ile Rusya arasında gizli bir antlaşma imzalanır. Prusya kralı; Le­histan arazisinin bir kısmının kendine bırakılması hâlinde, Rusya'ya Avusturya devletinin saldırıya geçtiği takdirde Prusya, Avusturya aleyhinde olarak silaha davranacağına söz vermiş ve imza atmıştı. Böylece Rusya ile Prusya; Lehistanı bölme ve parçalama hususunda anlaşmış olacaklar ki; Avusturya'yı bu işe katılmaya davet etmişler. Avusturya'da bahse konu davete sıcak bakmış olduğundan, İstanbul'daki elçisineyeni talimatlar göndererek, bir kongre davetiyle ev­velce de mütarekeye evet denilmesi lüzumunun, Babıâli'ye bildirilmesi vazifesini vermişti. Avusturya ve Prusya elçileri beraberce, bir nota takdim eylediler. Her biri yaptıkları teklifde yapılacak sulh antlaşmasının sonunun iyi gelmesini te­menni etmekteydiler. Bu teklif Rus çariçesinin görüşüne uy­gun olması münasebetiyle, Babıâünin mütarekenin usulüne dâir olumlu yaklaşımı iki devlet sefirinin, Rusya başkuman­danı Romanzof'a gönderdikleri gibi sadrazama da gönderilen bilgi ile görüşmeleri başlatmayı sağladılar. Romanzof olsun, Veziriazam olsun, birer vekil vazifelendirerek müzakerelere başlanmasını onaylamış oldular. Sadrazamın nasbettiği vekil Divan-ı Hümayun hacegânından Abdülkerim efendi, Rusya kumandanınca tâyin olunan vekilse Mösyö Simoleyn idi. Ka­radeniz'de seyrü sefere yâni gemilerin dolaşmasına ve müta­rekenin kaç sene için yapılacağına dâir ihtilaf bu zatlar tara­fından nizama bağlandı. Tanzim edilen antlaşma senetleri sadrazama ve Rus başkomutanına gönderildi. Her ikiside kendilerine ulaşan senetleri imzaladılar.

1771/10/haziran-l 185/27/sefer pazartesi günü sulhun kesinleştiği tarih olmuştu. Mütareke senedi on bendi hâvi idi. Ayrıca Bahr-i Sefid'de yâni Akdenizde bulunan ve Kalei Sultaniye, diğer bir deyimle Çanakkale boğazını abluka altına almış Rus amirali ile Osmanlı devleti temsilcisi arasında da, on maddelik bir antlaşma senedi tanzim edildi.

Kongreye murahhas olarak tâyin edilmiş bulunan Kont Orlofla Obriskofun Yaş şehrine vardıkları haber alınmış, bu­nun üzerine, Osmanlı devleti tarafından kongreye temsilci olarak seçilmiş bulunan, Nişancı Osman efendi ile Ayasofya Şeyhi, İstanbul pâyelilerinden Yâsincizâde ve memuriyetleri esnasında, masraflarını görecek olan bir defterdar ile birlikte hareket edildi ve Şumnu'da sadrıazama mülâki olundu. İsti­şareden sonra toplantının gerçekleşeceği Fokşan'a gelindi. Avusturya sefiri Tevküt, Prusya sefiri Zejlin, ülkelerince bu kongre'de murahhas tâyin edilmiş olduklarından, İstan­bul'dan ayrılırken sadaret kaimmakamina uğramışlar ve bu­rada, birer samur kürk hilatla ödüllendirdikleri gibi, 25 şer bin kuruş harcırah verilerek mükâfata nail edildiler. İstan­bul'dan yola çıkan bu iki müttefik sefir, Rusçuk'a vardıkların­da serasker Ali Paşa tarafından merasimle istikbâl edildiler. Oradan Fokşan'a kongrenin yapılacağı mahalle intikal eyle­diler. İlk toplantıyı; Devlet-i âliye ve Rusya murahhasları kendilerinin tertiplediği bir celsede gerçekleştirdiler. Ne Prus-ya'lıne de, Avusturyalı murahhaslardan hiçbirinin toplantıya davet olunmaması kararlaştırılmıştı. Ancak Mösyö Tevküt, Rus murahhaslarından izahat talebinde bulunmuştu. Tevcih olunan soruya hiçbir şey anlamamış gibi verdikleri cevab: Rusya imparatoriçe'si her iki devletin arabuluculuğunu ne aramış, ne de kabul etmiş.

Hâttâ bir gayri resmi müdehaleden, başka bir şey isteme­miş olduğunu düşündüklerini belirtmişlerdir. Bu iki elçi, Tev­küt ile Zejlinin debdebe ile gelmiş oldukları İstanbuldan, FokŞan'daki kongre salonunda bir odaya bile alınmamalarının umulan olmadığı ortadadır. Ayrıca çirkin bir vakadır.  Hâttâ

Osmanlı devleti memurları dahi, bu muameleden hayretlere gark olmaktan kendini alamadı. Buna şöyle bir çare buldular Osmanlı murahhasları! Müzakerelerde konuşulanları elifi eli­fine bunlara naklediyorlar, onların tavsiye ettiği istikamette hatt-i harekât tesbit ediyorlardı. Rus murahhas 2. toplantı­da, bütün müzakerelere esas olmak üzere ortaya üç madde koydular.

Birincisi; iki devlet arasında anlaşmazlık çıkmasına sebeb olacak hususların yok edilmesine,

2.  tanzim olacak mukavelenin her ikisi için menfaatlerine uygun,

3.  Osmanlı devleti, ahdinden vazgeçerek Rusya ile münasebetlerini kesmiş olduğu iddiasıyla, Rusya'ya tazmi-nat-ı maddiye vermesi maddelerinden ibaretti.

Bunlardan ilkini meydana getiren maddede, Tatarların is-tiklâliyeti, ikincisinde ise Osmanlı devletinin bütün sahillerin­de Rusya gemilerinin, istedikleri gibi seyr-i sefer edebilecek­leri gibi, ticari gemilerine de, iltimasa en fazla nail olmuş devlet gemilerine gösterilen kolaylıkta eşitlik istenme hususda vardı. Birinci madde için uzunca bir müzakere cereyan etti. Çok şiddetli geçen konuşmalarda Osman efendi ezcüm­le; Tatarlara istiklâliyet verilmesi diyanet esaslarına mugayir­dir sözleriyle cevap verilirken, padişahın aynı zamanda halife olduğunu böylece olan hususa muvafakat vermesinin, diyanete aykırı olduğunu beyanla red etmek yoluna gitmişti.