> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Klasik Tarih Eserleri > Büyük Osmanlı Tarihi > Beklenmeyen elçi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Beklenmeyen elçi  (Okunma Sayısı 840 defa)
23 Nisan 2011, 16:22:15
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 23 Nisan 2011, 16:22:15 »



Beklenmeyen Elçi



Bombardımanın başlamasından çok geçmeden Macaris­tan Naibini elçiler gönderdiğini kaydeden Şulomberje, şöyle devam eder: "Bunâİbin adı Jan Hünyad idi. Geliş sebebi olarak da ileri sürdükleri, Jan Hünyad'ın artık nâib olmadığını, bütün selahiyetlerini genç kral Vladislava bırakmış olduğunu bildirmekti güya! Bu eski naibin teklifi, 1451'de Semendire'de imzalanmış olan vede karşılıklı mübadele edilmiş bir antlaşma senetlerinin biribirlerine iadesini istemekti." Diyen Şulomberje; "bu tafsilatı Miçotoviç'in eserinden aldım. Fakat Rumların lehinde yapılmış teşebbüs olduğu aşikârdır" dedik­ten sonra şöyle demekte:

"Hünyad; padişahı Macar ordusunun mümkün bir hücu­muyla tehdid ederek düşünceye salmak, böylece de sadrıazam Halil Paşanın sulh taraftan fikriyatına güç kazandır­maktı. Semendire antlaşması üç seneyi kapsayan bir antlaş­maydı. Bu antlaşmayada Sırp Despotu Brankoviç tavassut etmişti. Bu antlaşma Rumların çılgına dönmesine sebeb ol­muştu. Hünyad'ın adamları geldikleri otağı hümayundan ku­şatma alanını gezmek izni alarak çıktılar, dolaştılar." (Padi­şah; hemen ilâve edelimki bu seyre ve gezmeye müsaade vermekle, Macarlara oturun oturduğunuz yerde demek istemiştir. ) "18/nisan/1453'deki bu hücumda, Osmanlı topları Jüstinyâni'nin bulunduğu yerde, iki burcu alaşağı ettiği gibi sûrların ön ve arka duvarlarını da haylice hırpalamış bulunu­yordu. Jüstinyani ise gelişi güzel siperler kazdırıyor, mukave­mete devam etmekteydi. 18/nisan hücumunun verdiği hasa­rı gören padişah sabahın ilk ışıklarıyla umumî taarruza yakın kesafette bir deneme yaptı. Cerrah ve tarihçi Venedikli Barboro şöyle anlatmakta:                                                       

<Türklerin çok kalabalık bir gurubu gelip, surlara dayandı. Bu sırada saat gecenin iki'sini gösteriyordu taarruzu güneşin doğmasından sonra saat altıya kadar sürdürdüler. Türkler hayli zayiata uğradılar. Bütün bunlara rağmen gece karanlığından istifadeyle sûrlara yaklaşıyorlar ve aniden bizimkilerin üzerine atılıyorlardı. Atmış oldukları savaş naraları, çıkardık­ları sesler, mevcudlarının çok üzerinde bir kalabalığın varlığı­nı hissettiriyordu. Bu sesler o kadar yüksekti ki, 12 mil uzak­lıktaki Asya cephesinden dahi işitilmekteydi. Hristiyanlar ka­pıldıkları korkuyla feryad-ı figan ediyorlardı. Bu sesleride du­yan İmparator Kostantin, hayli endişeye kapılmaktan kendini alamadı.

Putperestler; (hâşa! Müslümanları kastediyor) geriye çekil­diklerinde ortalık sessizliğe büründü. Türklerden ikiyüz kişi ölmüşken, biz de ne ölü ne de yaralı vardı.> Şulomberje'den Öğrendiğimize göre; Tarihçi Sloven'de yazmış olduğu "Vekayinâme" de bizim ilk hücumumuzu, aşağı yukarı aynen an­latmaktadır. Yalnız bu eserin şu bölümünü nakletmeden geç­meyeceğim: <Birinci hücumda öğle vakti gelmişti ki, Türkler topunu 2. defa üzerimize doğrulttuklarında Jüstinyani, o da topunu hazırlamıştı. Türklerin topuna doğru nişanladığında ve atışını yaptığında isabet vaki olmuş, Türklerin topunun İçinde bulunan barut, topun kundağını parçaladı. Sultan Mehmed bu manzarayı müşahede ettiğinde, hayli hiddetlendi

ve havada akisler bırakan sesiyle iki defa: "Yağma! Yağma!"

•i diye bağırdı. Osmanlı birlikleri de padişahlarının dediğini

tekrarladılar ve karadan da denizden de hücuma geçtiler. İs­tanbul'da bütün.ahali sûrlara koştu. Klişelerde ise patrik, despot ve rahiplerle, rahibeler duaya kalmışlardı.

İmparator Kostantin Dragezes hıçkıra hıçkıra ağlamaktay­dı. Kumandanlara, askere ve ahaliye metîn olmalarını ifâde etmektende kendini alamamaktaydı. Bu arada da hiç durmamak kaydıyla bütün şehri dolaştı. 18/nisan, yerini 19/nisana bırakmış fakat iki hasım arasında çeşitli harp vasıtaları­nın kullanıldığı savaş devam etmekteydi. Müdafiiler; uzun merdivenleriyle surlara tırmanmağa çalışan müslümanların üzerine taşlar atmak ve kızgın yağlar dökmekle savunmaları­nı yapıyorlardı.

Buna karşılık Sultan'in askerleri; şehîd olma şuuru içinde fethi temin edecek hücumlarında ısrarlı ve sebatkârdı. Sava­şa nihayet verildiğinde, sessizlik çökerken imparator bütün nöbet yerlerini teftiş ettiğinde uykuya dalmış nöbetçiler bul­du fakat bunu yorgunluğa vermişti. Jüstinyâni ve hemşehri­leri İtalyanlar ile Rumlar, gedikleri kapama işine koşuyorlar­dı. Üzerlerindeki zırhlar onları atılan ok ve mermilerin tahrip ve yaralamasından korumaktaydım

Sevgili okurlarım, Güstav Şulomberje'nin Barboro'dan naklen söylediği ikiyüz Türk'ün telefatı, müdafiiierden değil ölü, yaralı bile bulunmadığının söylemesi karşılığında , Staraeneski adlı tarihçinin, neşretmiş bulunduğu "Sloven Vekayinâmesi"nde, çılgınca bir mübalağa ile şu rakamları veriyor: 1740 Rum, 700 Ermeni ve Frank ile 12 bin Türk'ün telef ol­duğunu ileri sürer. Şulomberje ise ; bu kadar birbirinden uzak rakamlar ileri süren tarihçilerle ne yapılabilir? Sorusunu sor­makla, bir hakkı teslim etmiş olmuyormu? 22/nisan/1453 Pazar günü, öyle bir harikulade olay vuku bulduki gerçekle­şen bu olay sayesinde, İstanbul'un sükûtunun, yâni düşmesi­nin son kertesine gelindi. Hakikaten bu olayda, insanların gözlerini hadekalarından fırlatacak kadar, akıllara durgunluk verecek bir manzara yatıyordu Haliç'de. Gemiler gökten inmişcesine dünyanın bu nâdir rastlanır Altınboynuzunda sefain etmekteydi.

Evet azim ve sa'nat, kudretle birleşince Dolmabahçe'den Beyoğlundan, Okmeydanından,  Kasımpaşa'ya ve oradanda

Kadırgalar caddesinin önünden Halic'in sularına kara yoluyla inivermekti bu akıllan durduran ve asırlardır diilerden düşmeyen vede asla düşmeyecek olağan üstü gayretlerin neti­cesinde gerşekleşti biz, bu tesbitleri yapan müverrihlerin be­yanlarını değerli eserinde derce muvaffak olan Mösyö Şulomberje'den biraz daha nakli uygun buluyorum. Böyle yap­mamızın sebebi bizim târihlerimiz ecnebi tarihçilerin maske­sini indirecek olan biribirlerini çürütecek tarzdaki beyanlarını pek nakil yoluna gitmemişler böylece de, insanımızın şura­da, burada duymuş oldukları bazı iddialara yenik düşmek durumunda kalmasına sebeb oluyorlar. Bunu önlemek her­kesin üzerine düşen vazifeden diye kabul edersek, o zaman bilgi bakımından ecnebiler, bizim için ne diyora biraz önem vermek gerekir diye düşünüyorum. Şulomberje kitabının; 146. sahifesinde şunları söylüyor:

"Bu kitabın bütün okuyucuları; İstanbulun bir çok piânîar, resimlerle meydana konulmuş krokilerle, topoğrafik vaziyetini bilirler bu büyük şehir, müselles (üçgen) şeklindedir. Bir taraftan Marmara denizi diğer taraftan Galata, Beyoğlu, Ka­sımpaşa tepelerinin eteklerindeki bir kaç km. boyunca uza­yıp giden Haliç ile huduttur. Muhasaranın bu anma kadar, İs­tanbulun gayet zayıf olan kuvvei askeriyyesi mukayese edi­lemez büyüklükteki, Osmanlı ordusuna karşı bu namlı üçgen şeklindeki İstanbulun, yalnız iki cephesini savunabilmektey­diler. Bu cephenin bir tarafını Marmara yönü, diğerini Mar­mara sahilinden Halic'in kuzey yönündeki uç noktasına ka­dar ki burası Teodosyus sûru ile müdafaa edilen kara cephe­siydi.

Üçüncü cephe; Halic'in boyunca uzanan hattı. Burası 1204/milâdi yılında, ehli salip ordularının eiine geçmesine geçit olan cepheydi ve Halic'e girişi zincirle korunuyordu. Halic'in karşı sahili, yâni Fındıklı'dan başlayıp,  Kasımpaşa ve ötesine uzanan sahil üzerinde, Galata denen yerde Cene­vizlilere aid belde Taksim ve Kasımpaşa tepeleriydi. Buraları Zağnos Paşanın eline geçmişti. Çok kalabalık askeri ile Ga­lata Kulesinin etrafı hâriç olmak üzere Boğazkesen hisarından taa Haliç sırtlarının bütün tepe, ova ve hendekleri Zağ­nos Paşanın hüküm ferma olduğu yerlerdi. Bu gün (1914 yı­lı) Kağıthane'de Sidaris Suyu denilen dere üzerine bir köprü­de kurulması ihmal edilmemişti. Böylece birliklerin irtibatı haylice kolaylıkla yapılır olmuştu. "Diyor, Şulomberje ve şöyle devam ediyor:

"Peşinden eserini adım adım takip ettiğim Mister Piyers; Galata'nın üçgeni olan sûr'u Haliç sahilinden, tepeye doğru çıkıyor ve bu gün semâya yükselen meşhur kule'de (Galata kulesi) keskin bir açı teşkil ediyordu. Eğer Sultan Mehmed; Ceneviz beldesine girmiş olsaydı işini son derece ilerletmiş olacaktı. Bu beldenin sûrlarından zincirin arkasında emniyet ve güven içinde durmakta olan hrîstiyan gemilerini, pek ra­hatça vurması kabil olacaktı. Böylece ordusuyla bu cephe­nin irtibatıda sağlanmış olacaktı. Bu Ceneviz beldesi işi hayii ilerletmiş olan Sultan Mehmed ile sulh içinde olmaya devam ediyorlardı.

Ancak bu belde de yaşayanların eğilimi, asla putperest Türklere değil, kendi dindaşları hristiyanlara idi. Sultan Meh­med; İtalyanların bu beldeye hakimiyet ve bağlılığını bildiğin­den, asla bunlara zarar vermiyordu. Verdiği takdirde, gerek deniz gerekse kara yoluyla gelecek yardım, belki de Sul-tan'ın muhasarayı kaldırmasına bile sebeb olabilirdi. Öte ta­raftan; Cenevizliler Haliç vasıtasıyla muhasara altındaki Bi­zanslılarla tatlı tatlı alış verişlerine devam ediyorlar ve bunu bilen Sultan Mehmed ise; hiç duymadım ve gÖrmedimi ve de söylememi oynuyordu. Muhasara esnasında, hristiyan tarihçiler tarafından, kaleme alınanlarda, Galata Ceneviz mevkii kumandanı ile bedbaht tebâsı hakkında ihanet ithamlarının bol miktarda olduğu görülür. Bu doğulu Cenevizlilerin, bütün teveccühleri, hristiyan kardeşlerine karşı bulunduğu, fakat muharebe esnasında nâzik mevkıileri, devamlı olarak Koca Türk'ü idare etmek mecburiyetine soktuğu hakikatini tekrar ederim" diyor. Buradan anlamamız gereken; Sultan Fâtih Hz. leri, Bizansla, Galata cihetinde bulunanların ittihadını önle­mek için ince politikayı kararlaştırmış ve bunu pek güzel olarak uygulamaya koyduğudur. Ayrıca böyle yapmakla ge­mileri karadan yüzdürme projesini Galata cihetinin gözün­den, kulağından uzak alanda altyapısını imâra başlama fırsa­tı bulduğudur.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Beklenmeyen elçi
« Posted on: 28 Mart 2024, 12:10:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Beklenmeyen elçi rüya tabiri,Beklenmeyen elçi mekke canlı, Beklenmeyen elçi kabe canlı yayın, Beklenmeyen elçi Üç boyutlu kuran oku Beklenmeyen elçi kuran ı kerim, Beklenmeyen elçi peygamber kıssaları,Beklenmeyen elçi ilitam ders soruları, Beklenmeyen elçiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes