> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Klasik Tarih Eserleri > Büyük Osmanlı Tarihi > Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar  (Okunma Sayısı 856 defa)
26 Mart 2011, 17:35:15
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 26 Mart 2011, 17:35:15 »



Balkan Savaşında Nümayişçiler Arasındaki Mebuslar Ve Reisler!





Bu kıyama katılan mebuslar arasında daha sonra sadra­zam bile olacak Talat, Hayrı (daha sonra şeyhülislâm), Ömer Naci, Edirne ve İzmir mebusları Faik, Abdullah vesair me­buslar yer almıştı. Bir çok kaymakam, binbaşı, yüzbaşı ve teğmen rütbesinde askeri kişiler, hep birlikde Tanin, Tasvir-i Efkâr, Tercüman-ı Hakikat gazeteleri yazı işleri vazifesinde çalışanlara siz de, üniversite talebesinden misiniz? diyorsanız bunlar haya etmezlermi?

Neticede bir tarafdan bunların bu terbiyesizce davranı$!arı ve rezaletleri iç de sürerken, dış cephemizde Balkan devletlerinin yapmaya başladığı tecavüzî davranışlarına çâre ara­maya bakan kabine, Karadağ'ın saldırısı ve hududu aşması karşısında evlâd-ı vatanı silah altına almaya başlayıp pey­derpey Rumeli'ye şevke başladı.

Kabine Rumeli toprakları üzerindeki İslahat hareketlerini yapmaya gayret sarfında iken balkan devletlerinin plân ve program dahilindeki her çeşit saldırısına uğramayada başla­dı. Hâl böyle bir noktaya vâsıl olduğunda Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve kabinesi mukabeleye karar vererek düşman üze­rine askeri gönderdi.

Osmanlı askerinin bilinen şecaat ve zaferlere susamışlığı-da göz önüne alındığında balkan savaşının başarıyla tamamlanması gayet tabii bir olaydı. Ne çâreki vatanımızı bir kaç kuruşluk menfaati için ve bu şahsi istifadesi karşılığında ittihad ü Terakki cemiyetinin müfsid gayesine hizmet edeceğine dâir karanlık odalarda yemin eden ve orduyu hümayun­da bir hayli bulunan erkân ve komutandan doğrusu bu kadar devlet ve memlekete hiyanet ve ihanet edecekleri ve savaşın Osmanlı devleti aleyhinde sona ereceği ümid ve zan edile­mezdi.

Kemâli teessüf ve teessürle söyleyelimki; orduyu hüma­yundaki ittihatçı subaylar, savaşın başlangıcından tutunda, sonuna kadar vatanımızın bir çok yerinin düşman eline geçmesine hizmet ve gayret ettiler. İşte o subaylar ittihatçılar tarafından ordu içinde propaganda yapmak ve Osmanlı as­kerini savaşdan soğutup, Rumeliyi düşman eline bırakmağa muvaffak olmak için ulema ve süleha-i islâmiyye kıyafetinde ittihatçıların gönderdiği bir takım hezele ve Selanik'in dönme yahudileri askerlerin arasına girerek, hükümet memleketi satdi! Niçin savaş ediyorsunuz? Sözleriyle askeri firara teşvik ettiler. Maalesef bir çok subayda bu sözlerin tesirinde kalarak askerin firarını teşvike iştirak ettiler.

Hâttâ dahiliye eski nâzın, cemiyet-i muhtereme(!)nin bi­rinci âmiri mutlakı vede diğer mensup olduğu cemiyet-i hafiyenin (yâni masonların) ülkemizdeki üstad-ı âzami olan Talat bey, gönüllü sıfatıyla rütbesiz asker olarak orduya katıl­mıştı. Böyle yapmasının yegâne sebebi de ordudaki subay ve komutanların İttihadı terakki gayesinden ayrılmamalarını temin ve de tam tersine, ittihadçılara düşman olan subaylara kendi varlığını hissettirme suretiyle, sindirmeyi temin etmek­ti. Talat (paşa)'nın yaptığı gibi Enver'ler, Cemaller, Fethi'ler ve bunların arkadaşları, harb münasebetiyle siyasi bir hare­kette bulunmayı çıkarlarına mugayir gören kimseler namus-u askeriyyeleri üzerine söz verip bu sözlerini yeminle te'yid ederek Başkumandan vekili ve Harbiye Nazırı Nâzım Paşa'yı kandırıp orduya iltihak ettiler. Bunlarda Talat gibi aynı his ve fikre tâbi idiler. Bir tarafdan bunların iğfal ve teşvikleri, bir ta-rafdan da, hoca kıyafetindeki yahudilerin hâince anlayışları üzünden ordumuz bozulmağa başladı. Gazi Ahmed Muhtar Pasa bu vaziyet ile içice bir müddet daha sadarete devam et­mekle birlikte rahatsızlanmaya başlanan vücudu göreve de­vam etmesine müsaade etmemeğe başladı.

Bu durumu düşünen Paşa çekilmeyi gereken iş olarak tes-frit etti ve sağlık sebeblerini ileri sürerek istifa etti. Böylece Arnavutların üzerinde önemle durup ittifak ettikleri Kıbrıslı Kâmil Paşa kabinesi kurulmasının vakti saati gelmiş oldu. Bu Gazi Paşa'nın kabinesinin, bir adının büyük kabine adını almasının sebebini izah etmekte ihmal gösteremeyiz, o dev­rin bir tarafının karanlıkta kalmasına yol açar düşüncesiyle; fakir-i pür taksir elinizdeki esere bâzı bilgi kırıntılarını vermek icâb ettiğinin şuuru içinde cesaret etmiştir.

Efendim bu kabinede Avlonyalı Ferid Paşa; Dahiliye, Kıb­rıslı Kâmil Paşa; Şurayi Devlet, Hüseyin Hilmi Paşa da, vazi­fe aldığından büyük kabine dendiği gibi, sadnazamin oğlu Gazi Mahmud Muhtar Paşa da Bahriye nâzın koltuğunu doldurduğundan kinaye, Baba/Oğul Kabinesi dendiği de vaki-dir. Ayrıca bu kabineyi bu kadar şöhretli kimseler ile kurmuş olmasından dolayı, Gazi Ahmed Muhtar Paşa'ya yöneltilen bu şöhret dolu kabi neyle nasıl iş göreceksiniz? Dendiğinde kuvvetli rivayettendir ki merak etmeyin ben haklarından ge­lirim dediği ileri sürülür.

Ali Fethi Okyar bey, "üç Devirde Bir Adam" adlı hatıratın­da Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın sadarete getirilmesi ayan reisliğinden ayrılmasını gerektirmiş ve Said Paşa boşalan ayan riyasetine getirildiğinde seçim bölgesi olan Edirne'ye gitmek üzere olan Talat bey'e sordum diyor: "Nedir bu? Se­nelerdir dama taşı gibi eskiler makamları paylaşıyorlar görmüyor musunuz? dediğimde, Talat bey'in cevabı ise; 'kaba­hat bizim. Hem iktidarda sayılıyor, meclis de ekseriyete sahib bulunuyoruz, hem de kaderimizi bu mazi yadigârlarına emanet ediyoruz. Bir İbrahim Hakkı Paşa bulduk. O da na­sıl geldi gitti biliyorsun' dedi diyor, Ali Fethi bey" Fethi bey büyük bir açık yüreklilikle şunu itiraf etmekte: "Bu cevap, felsefe ve kadrosunu hazırlamadan iktidara gelmiş olmanın belki mazereti, fakat elbette şifâsı değil idi." demekteydi.

Bizim burada yaşadığımız günler içinde başvekillik yapmış siyasi parti liderleri ve bağımsız zevatın bu makamı boşalt­tıktan sonra her hangi bir kabinede vazife alma hususundaki yavaştan alışları daha 1912'lerde kırılmış, kabinede sadrazamla beraber üç eski sadrazam daha vazife almakla günü­müze, bunun mümkün olduğunu seksensekiz sene önce gös­termişler. Bu da siyasi hayatımızın ve parlamenter sistem bi­zim için asla 1946 ile başlatılmamalıdır diye düşüncemi be­lirtirken, Balkan Harbi hakkında şu bilgileri vermeye çalışa­yım: Balkan devletleri arasında ittifaklar meydana geldiğini ve ittihad-ı anasır politikasının tatbiki, bu devletler arasındaki ihtilafları buz dolabına kaldırdıklarını beraberce osmanlı üze­rine saldırıya karar verdiklerini belirtmiştik.

Bunu sağlayan 3/7/19 10'da ısdar olunan Klişeler ve mektepler kanunu olduğunu da bu arada hatırlatalım. Osmanlı ordusunda siyasetin askerin içine girmesi bu sırada o derece ziyadeleşrnişti ki, bu sebeble farklı siyasi fırkalara eğilimli subaylar biribirlerinin hayatına kasdedecek halet-İ ruhiyeye gelmişlerdi.

Cevdet Bey ve Oğullan adlı mühim bir belgesel romanda Türkçü bir mülazımın, Arnavut binbaşıya selâm vermediğini başka bir mülazım arkadaşına anlattığını okumak kabildir. Yâni bu mahzurlu husus o kadar yayılmışki romanlarda geçecek kadar mühim bir sosyolojik vak'a hâline gelmiştir. Hatta; bir başka misâl verelim ki o yıllarda daha binbaşı rütbesinde olan M.Kemâl Paşa, orduya siyaset girmesin şeklin­de bir uyanda bulunduğu üst makamlar tarafından idam ta­lebiyle mahkemeye verildiği Behiç Bey adlı bir mektep arka­daşına yazdığı mektupda yer alır. İşte siyasi fırka hasebiyle o hâle gelmiş olan bu ordunun durumundan habersiz Avrupa devletleri, Osmanlı/ Balkan devletleri arasında çıkacak savaşdaki sınır değişikliklerini kabul etmeyeceklerini aralarında yaptıkları müşavere esnasında kararlaştırmışlar ve taraflara tebliğ etmişlerdi. Bunlar Osmanlı ordusunun bir kaç gün içinde düşmanlarını parçalayacak güce sahip görüyorlardı. Hatalar birbirini takip ediyor, Osmanlı genel kurmayı, bal­kanların bu ittifak edişini sükûnetli günlerin başlangıcı kabul edip, 120 tabur askerin terhis edilmesi vuku buldu.

Babıâli ise Sırbistan'ın Avrupa ülkelerinden almış bulundu­ğu hayli sayıdaki ağır topların, Selanik limanına çıkarılmasını ve demiryolu ile Belgrad'a şevkine izin vermesi pek büyük bir ihtiyatsızlık idi. Avusturya ile Macaristan bu topların ileride kendilerine ölüm kusabileceğini hesaplayıp, toprakların­dan geçirmemeleri ortadayken, bizimkilerin buna izin verme­leri nasıl geniş bir gizli teşkilâtın örtülü eylemi olduğunu te­dai ettiriyor.

Hemen ilâve edelimki Bay Oztuna, Ermeni Gabriel Nora-dongyan o sıralarda hari- ciye nezaretine bakmakda ve 120 tabur askerin terhisine, Rusların verdiği balkanlarda savaş olmaz teminatına istinademsebeb olduğunu hatırlatır ki doğru bir düşüncedir, Öztuna bey'in bu fikri. Bizim darülfünun talebesi harp harp! Diye nümayiş yaparken, 8/Ekİm/1912'de Karadağ bize savaş ilân ederken, 12 gün için­de karşımızda Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan'ı da görü-verdik. 5 kolordudan müteşekkil Şark Ordusu'na Kölemen Abdullah Paşa  1 .ferik yâni orgeneral rütbesiyle komuta etmekteydi. Edirne mevkii müstahkemindeki bağımsız kuvvet­ler de, Şükrü Paşa'nın ernrindeydi. Yunanlılara karşı kuvvet­ler Selânik'de bir kolordu ile Yanya'daki Esat ve Vehip Paşa komutasındaki birlikler bulunuyordu. Karadağlılara karşı da hazırlanan kuvvetlerimiz îşkodra Kalesinde toparlanmıştı. Sırbistan kuvvetlerine karşı Makedonya savunması daha sonraları sadrıazam olacak olan Ali Rıza Paşa'ya tevcih edil­mişti. Meşhur sadnazamlardan Âlî Paşa damadı olan Nâzım Paşa bu savaşalann adetâ başkumandanı olmakla beraber askeri yeteneği bu işi başarmaya müsaid değildi. Nitekim, İt­tihatçı ve Hâlaskâran diye farklı anlayışa sahip zabitler biribirlerinin yardımına değil, diğerinin rezil olmasına gayret sar­fında idiler.

Nâzım Paşa ilk iş olarak birliklerimizi Bulgarların üzerine hücuma geçirtti. Fakat taarruza geçen biz olmakla beraber, hezimetde bizde görülmeye başlandı. Bulgarlar üç gün içinde Edirne ile Kırklareli arasında bulunan Süloğiu ile Pmarhisar savaşlar...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar
« Posted on: 25 Nisan 2024, 22:45:00 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar rüya tabiri,Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar mekke canlı, Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar kabe canlı yayın, Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar Üç boyutlu kuran oku Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar kuran ı kerim, Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar peygamber kıssaları,Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslar ilitam ders soruları, Balkan savaşında nümayişçiler arasındaki mebuslarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes