๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Büyük Osmanlı Tarihi => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 25 Mart 2011, 18:53:45



Konu Başlığı: Babıâli baskını tasviri
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 25 Mart 2011, 18:53:45
Babıâli Baskını Tasviri




Mevlânzâde Rıfat bey, adı geçen kitabında Bâbıâli baskını­nı şöyle tasvir ediyor: ".Babıâli baskını adı ile târihimize ge­çen facia Nâzım Paşa ve yaverlerinin katli, devletin (Osmanlı devletinin) büyük devletler gözündeki haysiyetini azaltmış İt­tihat ve Teraki cemiyetiyle hükümetinin bir haydut çetesi ol­duğunu göstermişti. Bâbıâli baskını İttihad ü Terâkkinin ileri gelenleri tarafından önceden düşünülüp, hazırlanmış yerine getirilmesi için uygun bir fırsat beklenmişti. İttihatçıların mu­haliflerinin bazıları evvelden haber almış, dahiliye nâzın Re-şid Bey'i ve Harbiye nâzın Nâzım Paşa'yı ikaz etmiş, buna karşı tedbir almalarını tavsiye etmişlerse de, muhaliflerin İleri gelenlerindeyse ittihatçıların böyle büyük bir cinayete teşeb­büs edemeyecekleri kanaati gâlib geldiğinden, gelen haber­lere ehemmiyet verilmemiş, karşı tedbir alınmamıştı.

Kaza gelince böyle olur. Tedbir durur, akıl ve basiret kör olur. Levh-i ezelde yazılan hüküm neyse o, başa gelir. Fertlerde olsun,cemaatlerde olsun bazen öyle güzel anlar olur, bazen de böyle felâketler görülür ki; oluş sebebi anlaşılamaz. Bilinmez bir âlemden gelen bir sır olarak kalıp, ne yapalım kader, talihimiz böyleymiş denir, geçilir! Hâttâ ediplerimizin aşağıdaki mısraları bu inancı takviye etmiştir.

"Talihi yâr olanın yâr sarar yarasını

Talihi yâr olmayanın felek.....anasını

Bibaht olanın bağına bir katresi düşmez

Baran yerine dürrü güher yağsa semâdan"

Halk arasında: "Talihi iyi olan denize düşse kulağı ile us­kumru tutar" Yine: "Kişinin işi tersine dönünce devenin üs­tünde yılan sokar" darb-ı meselleride bu anlayışı kuvvetlendirip yayılmasına sebeb olmuştur." Diyen Mevlânzâde şöyle devam etmektedir: "..İklim itibarıyla İstanbul, Ocak ayında soğuk olur. Kar, yağmur eksik olmaz. 23/Ocak/19 13 târihinde meydana gelen Bâbıâli baskını baharı andırır, lâtif ve güneşli bir güne rastla-mıştı. Gökyüzü berrak, bulutsuz, güneş parlak toprak rutubeti ve yağışı emmiş, halkı neşelendirmişti. Geliş ve gidişe zahmet verecek yağmurdan, çamur­dan eser görülmüyordu. Dikkatle yürümeyi gerektiren buz tutma olayı dahi yoktu. Herkes de, leventler gibi yürüyüş, bir rahatlık görülüyordu. İttihatçılar bu müsaid havadan hayli is­tifade etmişlerdi. Almakta oldukları tertibatı kolayca tanzim ediyorlardı.

23/Ocak'ın bu baharı andırır günün de saat bir buçuğa doğru, doru bir arab atına binmiş, yanına iki süvari zabiti al­mış olduğu halde erkân-i harp kaymakamlarından Cemâl (paşa) bey, bâbıâli'nin arka yollarını dolaşıyor alınan tertibatı teftiş ve tanzim ediyordu. Kapahfınndan Şûray-i devletle bâ­bıâli arasındaki yolu takip, Salkımsöğüt'ten, Ebu's Suud Efendi Caddesini geçerek, Meserret oteli önünden bâbıâli caddesini aşıp, (şimdiki, Ankara caddesi) Yeni Postane arka­sı yoldan, (şimdiki Aşir efendi caddesi) polis müdürlüğü kapısına çıkıp İran sefarethanesi yanından bâbıâli'nin giriş kapısı önüne (şimdiki valilik girişi) gelmişti. Geçtiği bu yol­larda bazı şahıslara rastlıyor ve bunlara öze! talimatlar ve­riyordu. Bâbıâli'nin önünde o zamanlar bir kahvehane vardıki; adına "Mazuliyn kahvesi" denirdi. Cemâl ve arkadaşları işte bu kahvenin önünde atlarına mola vermişlerdi. Tam bu anda Talât, elleri paltonun cebinde olduğu halde orada gö­rülmüştü. Cemâl İle aralarında konuşma yerine bazı işaretler teati edilmişti. Cemâl böylece yapılacak işin emrini Talât'tan almıştı. Cemâl o anda ceketinin yan cebine ince bir kaytanla bağlı olan ufak bir düdük çıkarıp ağzına götürerek, üç defa öttürmüştü.

Müteakiben ar­ka sokaklardan beşer-onar kişilik kafileler gelip bunlara katılıverdi. Talât bile eline iki bomba almış olduğu halde cümle kapısının önüne gelip bir nöbetçi gibi durmuştu. Aynı silahla silahlanmış olan Kara Kemâl ile bir kaç arkadaşı gelip, Ta­lât'ın emrine girmişti. Bu tertibat alındıktan sonra Cemâl, yi­ne Talât'ın bir işareti üzerine atını tırısa kaldırıp, İran sefareti karşısında bulunan muhafızlık dâiresine gelip, attan inmiş ve doğru yukarı çıkarak İstanbul muhafızı sağır Memduh Pa-şa'yı maiyeti yardımıyla nezaret altına alarak muhafızlık ma­kamına oturmuş, muhafızlık vazifelerini hiç bir hadise mey­dana gelmeden yapmaya başlamıştı. Aynı tarz ve usûlle aynı saat ve dakikada Azmi bey dâhi polis müdürlüğüne el koy­muştu. Polis müdür Cafer İlhami bey'i göz altına al-dırmiştı. İstanbul'da bulunan bütün gazetelerin kapısına birer jandar­ma konup, giriş-çıkış yasaklanmıştı. Babıâli ile padiah sarayı  -ve Harbiye nezâreti ve diğer makamlar arasında haberleşme­ye yarayan telgraf ve telefon hatları da kestirilmişti."