> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Eğitim > Bireysel Gelişim > Değer ölçüsü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Değer ölçüsü  (Okunma Sayısı 1721 defa)
12 Nisan 2010, 16:53:37
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 12 Nisan 2010, 16:53:37 »




Değer Ölçüsü


Yazar: Vehbi YILDIZ



ŞÜKÜR VE HAMD


Gerçek şükür nimetten ziyade, o nimeti gönderen sonsuz kudret ve engin rahmet sahibi olan Yüce zatına ve O´na şükür etmekten aciz olduğunu anlamak ve sadece O´na minnettar olmaktır. Nitekim Hz. Davut (as.): ‘Ya Rabbi sana nasıl şükredeyim? Halbuki şükür de Sen’den gelen bir nimettir’ diye dua ettiğinde; Cenabı Hak, ona işte şimdi (gerçek manada) bana şükrettin diye vahyetti.

Şükrün temelinde ve başlangıcında tezekkür ve tefekkür vardır. Zira: Ancak bu hasletlere sahip olanlar gerçek şükür mertebesine ulaşır ve teşekkür etmesini bilirler. Şükürsüzlüğün ve nankörlüğün temelinde cehalet, gaflet ve gurur vardır. Yüce Allah´ın gerek celali ile yani adaleti ile tecellisi olsun gerekse cemaliyle yani rahmetiyle tecellisi olsun; her iki tecelli de bizim için nimettirler. Çünkü: Hem cemalinden korkmak ve cemaline müştak olmak suretiyle, hem de bize ihsan ettiği nimetlerini kesmesinden korkmak ve ikram ettiği lütuflarının devamını istemek sayesinde mukaddes zatını tanımış, sevmiş ve O´na itaat etmekle şükürde bulunmak lüzumunu duymuş ve kavramış oluruz.

Kainat içinde en acib, en garip en zengin en güzel en şirin en kapsamlı en harika ve en parlak hakikat rızıktır. Sonra görüyoruz ki her şey, rızık etrafında toplanıp onu elde etmeye çalıştıkları gibi rızık dahi bütün çeşit ve kısımlarıyla manen ve maddeten, halen ve kavlen şükür ile ayakta duruyor. Şükür ile meydana geliyor, şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor ve şükrü gerektiriyor.

Cenabı Hak kulundan bollukta şükür, darlıkta ise sabır ister. Şayet kul, içinde bulunduğu halin muktezasına göre hareket eder ve o halin hakkını verirse, yani bollukta şımarmadan şükür, darlıkta da ümitsizliğe düşmeden sabrederse içinde bulunduğu halin gereğini yerine getirmiş ve gerekli olan vazifesini ifa etmiş olur Cenabı Hakk’ın kullarından şükür istemesi, haşa buna ihtiyacı olduğundan değildir. Çünkü, O´nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Fakat kulların şükretmeye ihtiyaçları vardır. Çünkü: Yaptıkları şükrün karşılığı, mükafat ve sevap olarak yine kendilerine dönecek ve yine kendilerine fayda sağlayacaktır. Nitekim rivayette vardır ki Cennete ilk çağrılanlar her halükarda Yüce Allah´a çok hamdeden kimseler olacaktır. Özellikle Muhammed (sav.) ümmeti ki, onlara çok hamdeden ve çok şükreden manasında HAMMADUN denilmiştir.

Lezzetli bir nimeti yiyen bir kimse eğer şükrederse; o yediği nimet o şükür vasıtasıyla onun vücudunda bir nur olur ve ahirette kendisine bir cennet meyvesi haline dönüşür. Verdiği lezzet ile de Yüce Mevla´nın rahmetinin iltifatı ve ikramının eseri olduğunu düşünmekle büyük ve sürekli bir lezzet ve bir zevk alır. Eğer şükretmezse, o geçici olan zeval ile bir elem ve bir teessür bırakır ve meyvenin kendisi de kazurat olur. Ve elmas kıymetindeki o nimet, şükürsüzlükte kömüre dönüşür.



TEVBE VE İSTİĞFAR


Tevbe, insanın maddi-manevi kirlerden yani günahlardan tiksinip, rahatsız olması ve onlardan temizlenme çarelerini araştırması demektir. Yapılan bir tevbenin kabul edilmesi için, işlenen günah ve kul hakkına taalluk etmiyorsa üç şart vardır.

A-Yapılan kötülüğü bırakıp ondan vazgeçmek.

B-İşlediği kötülüğe karşı üzülerek pişman olmak.

C-O kötülüğü bir daha işlememeye azmedip kat´i kararını vermektir.

Hatasını anlamayan veya anlamazlıktan gelen ve bağışlanmayı istemeyen kimsenin hali, sinekten kaçıp yılanın ağzına giren adamın haline benzer. Şeytanın büyük ve aldatıcı vesveselerinden birisi insana kaçıp yılanın ağzına giren adamın haline benzer. Şeytanın büyük ve aldatıcı vesveselerinden birisi insana kusurunu itiraf ettirmektir. Ta, insana istiğfar ve istiaze kapısını kapatsın. Hatasız kul olmayacağına göre; çarelerini araştırmak, nefsi şımartan ve kişiyi günaha sokan hususlardan kaçınmaya çalışmaktır.

Rasulullah (sav.) geçmiş ve gelecek bütün günahları mağfiret olunmuş ve mukaddes ruhu mukaddes cismi ile birlikte pak ve temiz kılınmış olduğu halde günde bazen yetmiş, bazen yüz defa tevbe ederdi. Hasılı, maddi ve manevi her türlü pişmanlıktan kurtulmanın yegane çaresi, fiili ve hali bir pişmanlık ve istiğfardır. Ve insanımız ancak böyle bir tevbe ve istiğfarla, dört gözle beklenilen kurtarıcı nesil derece ve ünvanın günahlarının çokluğundan dolayı ümitsizliğe düşen ve bunun derdini çeken ve bir kurtuluş çaresini arayan birine hep ‘tevbe ve istiğfar et’ diye öğüt verirmiş. O kimsede: ‘Sen bana durmadan tevbe ve istiğfar et diyorsun. Bu tevbe ve istiğfar ne zamana kadar sürecek?’ diye sormuş. Hz. Ali (kav.) şöyle cevap vermiş: ‘İşlediğin günahları tümüyle terk edinceye kadar’. Evet, Yüce Mevla’mızın engin rahmetinden hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemek, perişanlıktan kurtulmanın çareyi yeganesidir.



AHİRET AKİDESİ

Kur´an-ı Kerim de, değişik ayetlerle konuya temas edilmiştir. ‘Gizlilerin (ortaya dökülüp) yoklanacağı gün, onun (insanın) ne bir gücü ne de bir yardımcısı olmaz’. (Tarik 9-10)

‘(O zaman) insanın yapıp öne sürdüğü yapmayıp geri bıraktığı her şey kendisine haber verilecektir’. (Kıyame, 13) ‘Her can ne, (yapıp) öne sürdüğünü ve ne de yapmayıp, geride bıraktığını bilir.’ sırrınca, ahiret alemi gizli-açık, küçük-büyük, seyyie-hasene, riya-ihlas, isyan-itaat, küfür-iman ve her türlü fikir kanaat ve amellerin ortaya dökülüp saçılacağı bir alemdir.’ Evet zikredilen bu ayet-i kerimeler hayatlarını istikamet çizgisinde geçirenlere ne kadar hoş, lezzetli, şaşaalı ve huzurlu bir Cennet’in hazırlandığını göstermektedir.

Yukarıdan beri zikredilen ayetlerden anlaşılıyor ki, beşerin en mühim meselesi cehennem zindanlarından kurtulmak ve cennet saraylarına girmektir. Öyleyse bir insan için en büyük dava imanlı ölmek davasıdır. Zira: ayet ve Hadislerin bahsettikleri korkunç hallerden kurtulmanın ve saadet dolu bir hayata kavuşmanın yegane çaresi, kamil bir imana sahip olarak ruhunu Yüce Rahman’a teslim etmektir.

KAZAYA RIZA VE KADERE TESLİMİYET


Evet bir çekirdek kendisine dercedilen programları ile, sonradan maddi şekliyle ortaya çıkacak olan ve irade ve tekvinle alakalı emirlerin ünvanı olan Kitab-ı Mübin’den açıkça haber verdiği gibi; nazari olarak da ilahi ilmin ve emrin ünvanı olan’ İmam-ı Mübin’den haber veriyor ki, bu da daha sonra, ağacın, hayatı boyunca geçireceği tavırlar, şekiller, hareketler, tesbihatlar ve ibadetlerdir. Yaratıldıktan sonra her şeyin yazıldığına delil ise bütün meyveler ve hafızalardır ki, bir ağacın hayatıyla alakalı geçireceği bütün şekiller ve keyfiyetler onun meyvesinde ve meyvenin kalbi hükmünde olan çekirdeğinde yazılmaktadır. Nitekim insanın hafızasında da başından geçmiş olaylar yazılıyor ve kaydediliyor.

Kainatı yaratan Hz. Allah tohumun çatlamasından bahara, yavruların doğuşundan yıldız ve galaksilerin doğuşuna kadar her şeyde ihatalı ilmiyle bir plan, bir ölçü ve bir program tespit etmiş ve bir kader ve bir miktar tayin ve tespit etmiştir. Öyle ki o gündür-bu gündür dünyanın dört bir yanında ilim adamları ve araştırmacılar kainatta konulan nizamı, ahengi ve takdiri, doğru olarak anlamaya ve onu sağlam bir şekilde anlatmaya çalışmış ve hala çalışmaktadır. Hem öyle bir nizam takdir tespit edilmiş ki tefekkür ve ibret nazarıyla, dikkat ve merakla bakıldığında her bir hadise ve eşyaya doğrudan doğruya veya dolayısıyla yüzlerce hikmet ve maslahatı gözler önüne sermekte ve kader ve kaza sahibi olan Yüce Yaratıcı’yı ilan etmektedir. Allah kulunu serbest bırakarak emretmiş ve korkutarak nehyetmiştir. İnsan da bunları dikkate alarak veya almayarak dilediği şekilde hareket eder. Fakat işi başarması imkanlara ve sebeplere bağlıdır. İşte bu imkanlardan faydalanarak iş görmesi kulun fiilidir ve bu itibarla da kul kendi fiilinin faili ve sahibidir. Ama gerek o imkanları gerekse o fiili yaratan Yüce Allah´tır. İşte insan, iradesini ve tercihini hayırlı veya şerli fiilleri yapmasına göre itaatkar veya isyankar muamelesi görür. Çünkü insanın işlediği ihtiyari bir fiilde o fiili talebeden ve kesbeden yani cüz’i iradesini o fiilde sarf eden kendisidir. Dolayısıyla da o insan fail ve kasib ünvanı alır. O fiilin meydana gelmesi pek çok sebebin ve imkanın bulunmasına ve bunların da var olması, Cenab-ı Hakk´ın irade ve kudretiyle olduğuna göre de, fiilin halıkı Hz. Allah´tır.

Allah´ın icraatında ve infazında kesinlikle zulüm yoktur. O´nun mukaddes infazında ve icraatında ya adalet veya rahmet vardır. Nadiren adaletini yani hak edenlere cezasını gösterse bile; ekseriyetle rahmetiyle muamele yapmaktadır. İşte Yüce Mevla’sını böyle bilen bir kimse, elbette ki telaşlanmaz. Kendisi iradesiyle sebep olmadığı hususlarda başına gelen şeylerde rahmet, şefkat ve nimet yönünü araştırır. Böylece rahat eder ve sefalar dolusu bir hat sürdürür. Mesela gözlerimizi aldı; sabredersek ahirette çok sağlam iki göz verecektir. Sıhhatimizi aldı, belki daha hayırlı bir sıhhat verecektir. Mesela evladımızı aldı, belki daha hayırlı bir evlat verecektir. Veya bizi dünyadan iyice soğutup kendisine ve ahiret bağlayacaktır. Ama kaza ve kaderi tenkit edersek, hem arzumuza nail olmayız hem de bu güzelim neticelerden de mahrum kalırız.

Hoştur bana senden gelen;

Ya gonca gül, yahut diken,

Y Hıl´at-ü yahut kefen.

Narın da hoş, nurun da hoş,

Kahrın da hoş, lutfun da hoş.



İHSAN VE MURAKABE


‘İhsan senin Allah´a O´nu görüyormuşsun gibi kulluk yapmandır. Çünkü: Sen O´nu görmüyorsan da, O seni görüyor. ‘Demek mesele inanmakla bitmiyor. Asıl mesele inanmak ve inandığını güzelce yaşamak ve sağlam bir şekilde yapmaktır ki bu, bir taraftan ihsan ve ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Değer ölçüsü
« Posted on: 29 Mart 2024, 10:29:28 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Değer ölçüsü rüya tabiri,Değer ölçüsü mekke canlı, Değer ölçüsü kabe canlı yayın, Değer ölçüsü Üç boyutlu kuran oku Değer ölçüsü kuran ı kerim, Değer ölçüsü peygamber kıssaları,Değer ölçüsü ilitam ders soruları, Değer ölçüsüönlisans arapça,
Logged
01 Nisan 2018, 14:39:52
Mustafa Yasin
Dost Üye
*****
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 239


« Yanıtla #1 : 01 Nisan 2018, 14:39:52 »

Selamun Aleyküm. Peygamber efendimiz insanlara değer verirdi. Bizde o zaman insanlara değer verelim. Allah razı olsun paylaşımdan.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes