๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Binbir Damla => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 08 Temmuz 2011, 21:20:56



Konu Başlığı: Velid ibn Abdülmelik
Gönderen: Zehibe üzerinde 08 Temmuz 2011, 21:20:56
Binbir Damla


Şubat 2011 146.SAYI



Yusuf YAVUZ kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.

Velid ibn Abdülmelik


Emevî halifelerinin önde gelenlerinden Velid ibn Abdülmelik (ö. 96/714), dokuz buçuk yılı aşkın hükümdarlık döneminde önemli icraatlar yapmış biridir. Onun zamanında büyük fatihler yapılmış, İslâm ülkeleri doğuda Hindistan’ı ve batıda Endülüs’ü fethetmiştir.

Velid, büyük fetihlerin yanında hayır işlerinden de geri kalmazdı. Yetimleri fakirleri gözetir, yolları köprüleri düzeltir, imar işlerine çok önem verirdi. Şam’da bir benzeri daha olmayan büyük Emeviyye Camii’ni inşa ettirmiştir. Öyle ki, inşaatı tamamlandığında yeryüzünde ondan daha güzel cami ve bina yokmuş.

Velid, inşaat işlerine pek düşkün imiş. Onun zamanındaki insanlar da öyle olmuşlar. Birbirleriyle karşılaştıkları sırada biri diğerine: “Ne bina yaptın? Neyi imar ettin?” diye sorular sorarmış. Velid’in kardeşi Süleyman’ın derdi ve düşüncesi ise kadınlardı.

Onun dönemindeki insanlar da öyle oldular. Birbirleriyle karşılaştıklarında biri diğerine: “Kaç kadınla evlendin? Kaç cariyen var?” gibi sorular sorardı.

Fazilet sahibi halife Ömer İbn Abdülaziz’in fikir ve meşgalesi çok Kur’an okumak, namaz kılmak, ibadet yapmaktı. Onun zamanındaki insanlar da öyle düşünmeye başladılar.

O dönem iki kişi birbiriyle karşılaşınca biri diğerine: “Ne kadar virdin (zikir dersin) var? Günde ne kadar Kur’an okuyorsun? Dün ne kadar nafile namaz kıldın?” diye sorardı.

Derler ki, halk kendi hükümdarlarının/idarecilerinin yolunu tutar. Eğer hükümdar/idareci içkici ise içki içenler çoğalır, cimri ise cimriler çoğalır, cömert ve şecaatli ise halkı da öyle olur. Hükümdar eğer tamahkâr, zalim ve zorba ise halkı da öyle olur. Eğer o dindar, takva sahibi ve iyiliksever biri ise halk arasında da bu gibi güzellikler yayılır. Bu haller bazı zamanlarda ve bazı şahıslarda görülegelmiştir.

Birçok güzel eser bırakan Velid ibn Abdülmelik, kırk dört veya kırk altı yaşlarında vefat edince, cenaze namazını kıldırıp onu mezara koyan Ömer ibn Abdülaziz şöyle diyordu: “Geride ganimetler bıraktığı halde, onu döşeksiz kabre bırakıyoruz. Mesken olarak toprağı seçti, hesapla yüz yüze geldi. Dünyadaki salih amellere muhtaç kaldı, geride bıraktığı mallara ise ihtiyacı kalmadı.”

Tarihu’t-Taberî, 6/495-97; el-Bidâye ve’n-Nihâye, 9/191-196.


Ömer ibn Abdülaziz

Emevî Devleti içinde Ömer İbn Abdülaziz hazretlerinin halifelik zamanı, bir yağız atın alnındaki beyaz gibidir. İki sene beş ay kadar olan hilafet müddetinde Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın sünnetlerini tekrar yaşatmış onca yıldan beri yerleşmiş ve kökleşmiş olan kötü adetleri ortadan kaldırmıştır. Bundan dolayı onun halifelik zamanı, ilk dört halifenin hilafet günlerine eklenebilir, kendisi de Hülefa-yı Raşidîn’den (beşincisi) sayılabilir.

Halkın kendisine biatından sonra halifelik makamına götürülmek üzere alay atları getirilince, “Bunlar nedir?” dedi. “Halifeliğe mahsus binekler..” denilince, “Benim hayvanım bana yeter.” deyip süslü saltanat atlarını geri çevirdi ve kendi hayvanına binip gitti. Kendisi çok üzgün ve düşünceli görünüyordu. Azatlı kölesi: “Efendim üzüntünüz nedir, neden düşüncelisiniz?” diye sorunca: “Doğudan batıya Ümmet-i Muhammed’in hukukunu korumak bana yüklendi. Bundan büyük keder olur mu?” dedi. Önce kıymetli zevcesi ve amcası Abdülmelik’in kızı Fatıma’nın yanına gitti. “Eğer benimle yaşamak istersen bütün süslerini ve kıymetli elmaslarını hazineye teslim et. Çünkü onlar senin yanında bulundukça ben seninle beraber olamam.” dedi. Fatıma da bütün mücevherlerini beytülmale ve Hz. Fatımatü’z-Zehra gibi manevi zinet ve ruhanî süslerle yaşamaya karar verdi. Ömer b. Abdülaziz’in vefatından sonra halifeliğe geçen amcası oğlu Yezid, o mücevherleri hazineden aldırıp kızkardeşi Fatıma’ya geri vermek istedi. Fakat Fatıma: “Ben Ömer’e hayatında itaatkâr olup da ölümünden sonra asi mi olacağım?” diyerek bunu kabul etmedi.

Öteden beri Emevî valileri hutbelerde Hz. Ali’yi, “Ebu Türab’a lânet!” diye kötülemeyi sürdürüyorlardı. Ömer b. Abdülaziz hazretleri halife olarak ilk hutbeyi okuduğu sırada o bahse gelince, “İnnellahe ye’müru bi’l-adl...” (Allah adaleti emreder...) diye başlayan ayet-i kerimeyi okudu. Bütün memleketlerde böyle okunması için vali ve kumandanlara fermanlar gönderdi. Böylece bütün İslâm ülkelerinde o kötü adet ve bid’at hutbelerden kalktı. Büyük dedesi Hz. Ömer gibi adil bir halife olan Ömer b. Abdülaziz, henüz kırk yaşlarında iken muhalifleri tarafından para karşılığı hizmetçisi eliyle zehirlenmişti. Hizmetçi kölesini serbest bırakan halife, üç hafta sonra ölmüştür (101/720).

ez-Zehebî, Tarihu’l- İslâm (Beyrut 2003), 3/115-130;  Kısas-ı Enbiyâ, 4/64-77.


Ebu Müslim Horasanî

Ebu Müslim Horasanî (ö. 137/755), Abbasî Devleti’nin kuruluşunda öncülük eden ihtilalci komutandır. Muhtemelen İsfahan’da doğdu (100/719). Arap değildir. Çocukluk yılları Kûfe’de geçti. Gençliğinde Horasan’da ihtilal lideri seçildi ve bir süre sonra oranın valisi olarak hakimiyet kurdu (130/748). Bu arada devlet idaresi de Emevîler’den Abbasîler’e geçti (750). İkinci Abbasî halifesi Mansur, birçok isyanı bastırıp gücünü artıran ve kendi başına bazı işlere girişen Ebu Müslim’in hakimiyetinden endişe ettiği için, hileli iltifatlardan sonra onu Irak’taki Rumiye kasabasında öldürterek Dicle’ye attırdı. Acımasız bir ihtilalciydi ve Abbasî hakimiyeti uğrunda altı yüz bin kişiyi öldürtmüştü. Sonradan hakkında efsanevî destanlar ve hikâyeler yazılmıştır.

Halife Mansur, Ebu Müslim’i öldürtmek için hileyle onu bulunduğu saraya davet etmiş, o da yanındaki muhafızları başka yerde bırakarak bir akşam üzeri Rumiye’de halifenin huzuruna çıkmıştı. Mansur ona saygı ve ikramda bulundu, kendisiyle kısa bir sohbet yaptı. Sonra da şimdi gidip dinlenmesini, yarın tekrar gelmesini söyledi. O da gönül rahatlığıyla Mansur’un yanından çıkıp gitti. Ertesi gün Mansur dört muhafız seçti ve onlara Ebu Müslim’i öldürme talimatı verdi. “Arka tarafta bekleyin, elimi çırptığım anda çıkıp onu öldürün.” dedi. Sonra Ebu Müslim oraya çağrıldı. O da emniyet ve memnuniyet duygusu içinde halifenin huzuruna girdi. O sırada Mansur, önceden yaptığı hata ve suçlarından dolayı Ebu Müslim’i sorguya çekerek hesap sormaya başladı. O da bütün hatalarından dolayı özür beyan ederek bağışlanmasını istedi. Fakat Mansur onu affetmedi. Ellerini çırpınca muhafızlar içeri dalarak kılıç darbeleriyle Ebu Müslim’i öldürdüler. O sıra Ebu Müslim otuz yedi yaşlarındaydı.

Halife Mansur, Ebu Müslim’i öldürmek istediği günlerde bir şaşkınlık geçirmişti. Bu hususta birilerinin görüşüne mi başvurmalı, yoksa bu iş duyulmasın diye kendi başına mı karar vermeliydi? Sonra zamanın büyük alimi İbn Kuteybe’ye: “Ebu Müslim’in durumu hakkında ne dersin?” diye sordu. O da şu ayet-i kerimeyle cevap verdi: “Eğer yer ve gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, ikisinin düzeni mutlaka bozulurdu.” (Enbiya, 22). Bu cevap üzerine Mansur, devlet nizamı için açık tehlike olarak gördüğü Ebu Müslim’i yok etme kararı verdi.

İbn Hallikân, Vefeyâtü’l-A’yân (Beyrut 1977), 3/145-155; el-Kâmil fi’t-Tarih, 5/468-480.