> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Binbir Damla > Mağaradaki Garip Evliya
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mağaradaki Garip Evliya  (Okunma Sayısı 1826 defa)
18 Eylül 2011, 17:44:08
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 18 Eylül 2011, 17:44:08 »



Binbir Damla


Haziran 2007 102.SAYI


Yusuf YAVUZ kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.


Mağaradaki Garip Evliya

Tarihçi Makrizî’nin anlattığına göre, kendi yaşadığı zamandan 500 yıl önce, h. 336 yıllarında vefat ettiği bilinen Muhammed Demdemekî isimli veli bir şahsın cesedi, Şirvan bölgesinde (Azerbaycan) bir dağdaki mağarada sağlam ve oturur vaziyette bulunuyor imiş! Tarihçinin onu gören birçok kişiden naklettiğine göre, Demdemekî bulunduğu taş mağarada teşehhüd oturuşu gibi kıbleye dönük oturuyormuş. İnsanlar onu bölük bölük ziyaret eder, Rasulullah s.a.v.’e salavat getirilince o başını kımıldatır, öne ve arkaya meyledermiş! Başında gözlerini de kapatan bir başlık, üzerinde beyaz bir elbise varmış. Bu elbise dirilerde olduğu gibi her yıl eskir ve yenisi giydirilirmiş. Böyle kalmasının sebebi ise, kendi şeyhi olan İbrahim Mazeraî Hazretleri’nin duasıymış.

Bu zat zaman zaman insanlardan uzaklaşarak, ibadet için bu mağaraya gelirmiş. Demdemekî de günün birinde öğle vaktine yakın mağarada onu ziyaret etmiş. Şeyh İbrahim ona öğle ezanı okumasını söylemiş. O ise biraz daha beklemek gerektiğini bildirerek hemen okumamış. Öğle vaktinin girdiğini anlayınca da kalkıp ezan okumuş. Sonra Demdemekî, şeyhi İbrahim’e: “Ayağını sağ ayağıma koy da göğe doğru bak” demiş. Dediği gibi yapıp
göğe doğru bakınca, semada bir kapının açıldığını ve oradan bir horozun kanatlarını açıp ezan okuduğunu görmüş! Demdemekî, şeyhine demiş ki: “Ben beş vakitte ezanı bu horozun ezanına göre okurum.” Şeyh İbrahim Mazeraî de ona: “Allah seni eskitmesin” diye dua etmiş. Allah Tealâ şeyhinin bu duasını kabul etmiş, bundan dolayı Demdemekî ölümünden sonra eskimemiş ve çürümemiş.

Bu zatın açıktaki cesedini defalarca gömmeye kalkmışlar, fakat buna imkan bulamamışlar. Hatta bir şahıs bir kere onu yerinden alıp defnetmek için gelince, sağ yanından bir el ortaya çıkarıp şiddetli bir yumruk vurmuş ve adam düşüp ölmüş! Timurlenk de onu alıp diğer evliyanın gömüldüğü gibi toprağa gömmek istemiş. Üzerine dehşetli yağmur ve dolu yağmış, birçok asker helâk olmuş. Timur yerde yuvarlanarak: “Özür dilerim Şeyh Muhammed, özür!” demiştir. Bu da acayip hallerden biridir.

Düreru’l-Ukûd, 3/290-92; es-Sehavî, ed-Dav’ü’l-Lami’ (Beyrut 2003), 7/212


Bir Kuş ve Fareler

Meşhur tarihçi siyasetçi ve sosyoloji bilgini İbn Haldun (ö. 808/1406) anlatıyor:

765 senesinde (Kuzey Afrika’da) Meriye şehrine gitmiştim. Ora halkından şöyle bir haber dinledim: Memleketlerinde bir vadi varmış. Orada dağın üzerinde bir cins kuş bulunurmuş. Bir kimse o dağın altında durup
da: “Ben kaç yıl yaşayacağım?” diye seslenirse, onun ömrünün yılları sayısınca ötermiş. Bu durum asla daha fazla olmazmış! Bunun üzerine yanımda bulunan bir delikanlı o vadiye yöneliverdi. Bir zaman sonra da dönüp geldi ve bana şunları anlattı: Vadiye varıp “Ömrüm ne kadar olacak?” diye seslendiği zaman, oradaki kuş otuz dokuz defa öttükten sonra susmuş!

Şehirden ayrılıp gittik ve Allah ne kadar dilemişse, bir yerlerde ikamet ettik. Nihayet biz bir çölde iken, bir topluluk şehrin mahallelerinden birine saldırmış. Arkadaşlarımdan bir grup da şehri savunanlara katıldı. İçlerinde adı geçen delikanlı da vardı. Saldırganlarla savaşarak mahalleyi bir saat kadar
müdafaa ettiler. Bu sırada delikanlıya bir mızrak isabet etti ve o darbeyle öldü. Ömrünü hesapladım: Tam otuz dokuz yıldı!

Yine İbn Haldun anlatıyor: Mağrip (Kuzey Afrika) memleketlerinden Zağbe’de Arif b. Yahya isminde biri vardı. Bu adamın şaşkınlık uyandıran hatasız sezgileri vardı. Günün birinde, bütün mahalle sükûnet içindeydi öğle uykusuna yattığı çadırından dışarı çıktı. Biraz sonra da “Göç, göç!” diye bağırmaya başladı. Ne oluyor diye koşup gelenlere, “Bir saat içinde şu vadi selle dolacak.” dedi. İnsanlar ona güvendiği için çabucak yamaca doğru taşınmaya başladılar. O sırada ortaya çıkan bir bulut kütlesi ufku kaplayıverdi. Şiddetli bir sağanak boşaldı. Müthiş bir sel vadiyi doldurdu. Adama sordular: “Neye dayanarak bunu bildin?” O da şöyle dedi: “Tarla farelerinin ailece yavrularını yuvalarından dışarı, yükseklere taşıdıklarını
gördüm. Anladım ki sel gelmek üzere.”

İbn Haldun der ki: “Bu durum, çöl halkının iyi bildiği bir iştir. Onlar farelerin yavrularıyla birlikte dışarı çıkıp yürüdüklerini görünce sel geleceğini kesin bilirler. Yaratıklarına her şeyi verip, sonra doğru yolu gösteren Yüce Allah her türlü noksanlıktan uzaktır.”

Düreru’l-Ukûdi’l-Ferîde, 2/408-409.


Yılan ve Çocuk

İslâm Tarihçilerinden Takiyyüddin el-Makrizî (ö.845/1442) anlatıyor:

Kendisinin yaşadığı dönemde, Diyarbakır köylerinden birinde fakir bir kadın, ekin biçenlerin arkasından düşen döküntüleri toplamak için tarlaya çıkmıştı. Henüz süt çocuğu olan küçük oğlunu da arazide bir yere bırakmıştı. Erkence ekin toplama işine başladı. Çocuğun yanına dönünce bir de gördü ki, koca bir yılan çocuğun göğsüne çöreklenmiş, dilini çıkarmış, çocuğun dudaklarını yalıyor! (Belki süt kokusundan).

Kadıncağız gördüğü manzaradan dehşete düşerek feryadı basar. Çevredekiler onun yanına toplanırlar, fakat ne yapacaklarını bilemezler. Bu sırada uyumakta olan çocuk uyanıverir, kımıldanır ve bir elini bağından çıkarır. O eliyle yılanın boğazına sıkıca yapışır. Ayağıyla tepinerek ağlamaya başlar. Yılan da ızdırapla çırpınmaya başlar. İnsanlar ise ne yapacaklarını bilmez halde tam bir şaşkınlık içinde kalırlar. Eğer yılana vururlarsa
alttaki çocuğa da zarar gelecek; kendi haline bırakırlarsa yılanın çocuğu sokup zehirleme tehlikesi var!

Derken, yılanın kuyruğu bükülüp gevşeyiverir. O sırada birileri der ki: “Allah yılanın işini bitirdi. Yılan öldü.” Çocukcağızın annesini çağırırlar. Kadın çocuğun yanına gelir, memesini çocuğun ağzına yaklaştırır. Çocuk da parmaklarını yılanın boğazından ayırıp memeyi ağzına alır, emmeye başlar. Oradakiler de halsiz kalan yılanı vura vura öldürürler.

İşte bu durum, Allah’ın kulları için şaşılacak işlerinden ve esrarlı lütfundan sayılmaktadır. Yüce Allah küçük ve aciz çocuğa her yönüyle nasıl bir ilham vermiş de, o çocuk yılanın nefes yolunu parmaklarıyla kavramış! Nihayet yılan da öldüğünden yahut nefesinin kesilip hareketsiz kalmasından dolayı gevşeyip halsiz düşmüştür... Dilediğine dilediği gibi lütfedici olan Yüce Allah, her türlü noksanlıktan uzaktır. Şüphesiz O, her şeyi bilen hikmet sahibidir.

Takıyyüddin Ahmed el-Makrizî, Düreru’l-Ukûdi’l-Ferîde (Beyrut 2002), 1/189.


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mağaradaki Garip Evliya
« Posted on: 17 Nisan 2024, 00:27:23 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mağaradaki Garip Evliya rüya tabiri,Mağaradaki Garip Evliya mekke canlı, Mağaradaki Garip Evliya kabe canlı yayın, Mağaradaki Garip Evliya Üç boyutlu kuran oku Mağaradaki Garip Evliya kuran ı kerim, Mağaradaki Garip Evliya peygamber kıssaları,Mağaradaki Garip Evliya ilitam ders soruları, Mağaradaki Garip Evliyaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes