๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Binbir Damla => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 22 Ekim 2011, 18:18:31



Konu Başlığı: Dahi Çocuk
Gönderen: Zehibe üzerinde 22 Ekim 2011, 18:18:31
Binbir Damla


Şubat 2005 74.SAYI


Yusuf YAVUZ kaleme aldı, BİNBİR DAMLA bölümünde yayınlandı.


Dahi Çocuk


İlmi, zekâsı ve nükteleriyle meşhur bir dahi olan İyas bin Muaviye (ö. 122/740) çocukluğunda Şam'a gitmişti. Orada her nasılsa ihtiyar bir adamla anlaşmazlığa düşer ve Emevî halifesi Abdülmelik tarafından tayin edilmiş olan şehir kadısının huzuruna çıkarak, davalaşmak üzere ihtiyarı mahkemeye getirtir.

İhtiyarla eskiden beri tanışıklığı olan kadı, bu haksız dostunu himaye için İyas'a :

- “Sen bir çocuksun, böyle kendinden çok büyük zavallı bir adamı şikayet etmeye utanmıyor musun?” der. İyas ise:

- “Ben hakkımı arıyorum, hak bu ihtiyardan daha büyüktür!” cevabını verir. Kadı buna karşı diyecek bir şey bulamaz, “Çocuk sus!” diyerek onu susturmaya çalışır. İyas ise aldırmaz bir tavırla der ki:

- “Davamı kanun huzurunda anlatmaya mecburum. Ben susacak olursam bu vazifeyi kim yapacak?”

Bunun üzerine kadı hiddetlenerek:

- “Bu mecliste senden tek bir doğru söz çıkmayacağını anladım. Söyleyeceğin her söz mutlaka yalan olacaktır. Sus diyorum sana!” deyince , İyas hemen:

- “ Eşhedü en lâ ilâhe illallah ( şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur)” demek suretiyle kadıyı mahcup eder ve cevap veremez hale getirir.

Kadı, her sözünü çürütmekte olan bu çocukla baş edemediğini anlayınca, kalkıp halife Abdülmelik'in huzuruna gider, olup biteni ona arzeder . Halife ona şu talimatı verir:

- “Demek ki o bir çocuk değil, bir dahi veya bela! Onun Şam'da kalması doğru olmaz. Memlekette bir fesat çıkarmadan önce var kendisini defet!”

Kadı da memnuniyetle bu emri yerine getirmeye gayret eder.

Emir Hakem bin Eyyûb , bir gün İyas'ı zor duruma düşürmek için:

- “Sen Haricîsin, münafıksın. Senden bir kefil isterim” der. İyas da ona:

- “Ey emir, bana sen kefil ol! Çünkü ahvalimi senden daha iyi bilen birini tanımıyorum.” cevabını verir. Hakemse:

- “Senin halini ben nereden bileceğim? Sen Iraklısın bense Şamlıyım !. ” deyince, İyas :

- “Mademki beni tanımıyorsun, Haricî ve münafık olduğuma nasıl hükmedebiliyorsun?” karşılığını verir, garazkâr emiri mahcub eder.

Muallim Naci: Sânihâtü'l - Arab (İstanbul- 2002), s. 40 - 41


Ezan ve Kur'an


Yahya Kemal anlatıyor:

Bir çok günlerimi Ziya Gökalp'le konuşarak geçirdim. Maziye arkasını çevirmiş, sabit bir bakışla yalnız istikbale bakardı. Maziye karşı dâüssılamı (yurt hasretimi) hararetle söylediğim bir gün dedi ki:

Harâbîsin harâbâtî değisin

Gözün mâzîdedir âtî değilsin.

Ben de mazinin kulağıma fısıldadığı bir sesle cevap verdim:

Ne harâbî ne harâbâtîyim

Kökü mâzîde olan âtîyim.

Bir cevaptan başka ciddi manası olmayan bu sözde, sonraları hissettim ki, küçük bir hakikat varmış. Mütarekeden sonra maziye karşı dâüssılam arttı. Kendimi avutmak için tek başıma İstanbul'da geziyordum. Bir gün Ayasofya minaresinden ezan okunduğunu işittim. 857 (Hicrî) senesinin o sabahından beri asırlarca günde beş defa okunmuş olan bu ezanı dinlerken, Fatih'i asıl manasıyla ilk defa idrak ettim.

Yine bir gün padişahlarımızın Topkapı Sarayı'nda Revan Köşkünü ziyaret ediyordum. Uzaktan Kur'an okunuyordu. Yavaş yavaş sese doğru yaklaşırken, nereden geldiğini ziyaretimde rehber olan zâta sordum. Dedi ki: “Hırka-i Saadet Dairesi'nden geliyor.”

Peygamberimiz'in hırkasını sakladığımız cennet gibi yeşil bir odanın türkkârî penceresi önünde durduk. İçerde iki hafız vardı. Biri ellerini kavuşturmuş, gözlerini yummuş oturuyordu. Diğeri diz çökmüş, müsterih ve yüksek bir sesle okuyordu. Rehberime sordum: “Hırka-i Saadet önünde Kur'an ne zaman okunur?” dedi ki: “Dört asırdan beri her saat, geceli gündüzlü!”

Yavuz Sultan Selim'in Hırka-i Saadet'i Mısır'dan getirip bu odadaki mevkiine koyduğundan beri kırk hafız nöbetle Kur'an okur. Türk tarihinde bir dakika bile burada Kur'an sesi kesilmemiştir.

Gezintilerimde bir hakikat keşfettim. Bu devletin iki manevi temeli vardır: Fatih'in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki, hâlâ okunuyor. Selim'in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur'an ki, hâlâ okunuyor!

Eskişehir'in, Afyonkarahisar'ın , Kars'ın genç askerleri; siz bu kadar güzel iki şey için dövüştünüz!

Yahya Kemal Beyatlı: Aziz İstanbul (İst. 1992), s. 123-125 .


Ezansız Semtler


Yahya Kemal diyor ki:

Dört sene evvel Büyükada'da oturuyordum (1918 yılı). Bayramda bayram namazına gitmeye niyetlendim. Fakat Frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah erken uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadım. Vakit gelince abdest aldım. Büyükada'nın mahalle içindeki sâkit (suskun) yollarından kendi başıma camie doğru gittim. Vâiz küsüde vaaz ediyordu. Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözleri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birini, camide gördüklerine şaşıyorlardı. Orada o saatte toplanan Ümmet-i Muhammed, içine bir yabancının geldiğini zannediyordu. Ben, içim hüzünle dolu, yavaş yavaş gittim; vaazı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum. Kardeşlerim müslümanlar , bütün cemaatin arasında yalnız benim vücudumu hissediyorlardı.

Vaazdan sonra namazda ve hutbede, onların içine karışıp “Muhammed” sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşla doldu. Onlarla kendimi yek-dil, yek- vücud olarak gördüm. O sabah, o müslümanlığa az aşina Büyükada'nın o küçücük camii içinde, şafakta aynı milletin ruhlu bir cemaati idik.

Namazdan çıkarken, kapıda âyândan Reşid Akif Paşa durdu. Bayramlaşmayı unutarak elimi tuttu: “Bu bayram namazında iki defa mes'udum . Hamdolsun, sizlerden birini kendi başına camiye gelmiş gördüm! Berhudar ol oğlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni müteselli etti!” dedi.

Hem geldiğimi hem de bayramımı tebrik etti. Yanındaki eski adamlar da onun gibi tebrik ettiler. Bu basit hadiseden pek samimi olarak mahzuz (hoşnut) idiler. O sabah gönlüm her zamandan fazla açıktı.

Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık. Biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları, dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!

Aziz İstanbul, s. 123-130



Konu Başlığı: Ynt: Dahi Çocuk
Gönderen: Ekvan üzerinde 11 Ocak 2012, 17:10:19


     Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık. Biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları, dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!

    O günün haline ayna tutan,haklı bir tesbit..Rabbim rahmet eylesin,inşaallah..


Konu Başlığı: Ynt: Dahi Çocuk
Gönderen: Damla üzerinde 25 Mart 2014, 19:33:58


     Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık. Biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları, dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!

    O günün haline ayna tutan,haklı bir tesbit..Rabbim rahmet eylesin,inşaallah..
Amin ecmain olsun