๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 19 Ocak 2011, 19:05:29



Konu Başlığı: Zıhârın geçerli olduğu kadınlar
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 19 Ocak 2011, 19:05:29
86. Zıhâr'ın Geçerli Olduğu Kadınlar


Cumhur, nikâhlı kadının zıhânmn sahih olduğunda, müttefik ise de, ca­riyenin de zıhân sahih midir, değil midir, kadın da kocasını zıhâr edebilir mi, edemez mi diye ihtilâf etmişlerdir.

İmam Mâlik ile Süfyan Sevrî ve bir cemaat: «Nikâhlı kadının zıhân nasıl sahih ise, cariyenin de zıhân sahihtir» demişlerdir. Bunlara göre, efen­disinden çocuk doğuran cariye ile efendisi tarafından kendisine, «Ben öl­dükten sonra sen hürsün» denilen cariye de aynı hükmü taşırlar. Evzâî de «Eğer cariyeyi zıhâr eden kimse, cariye ile cinsi münasebette bulunuyorduy-sa, sahihtir, yoksa, yemin olup ona sadece bir yemin keffareti lazım gelir» demiştir. İmam Ebû Hanife, İmam Şafii, İmam Ahmed ve Ebû Sevr ise, «Ca­riyenin zıhân yoktur» demişlerdir. Ata da «Cariye zıhâr edilebilir. Fakat onu zıhâr eden adama yanm keffaret lazım gelir» demiştir.

«Sahihtir» diyenlerin delili, "Kadınlarına 'Sen benîm için annemin sırtı gibisin' diyenler..." âyet-i kelimesindeki umumdur. Zira cariye de bu âyette geçen "Kadınlar" deyiminin kapsamına girmektedir. Cariyenin zıhâ-rmı zıhâr saymayanların delili de "Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler ancak dört ay bekleyebilirler" âyet-i kerimesinde geçen "Kadın­lar" deyiminden nikâhlı kadınların kas dolu nduğunda icma' bulunmasıdır. Zira orada nasıl.nikâhlı kadınlar murad ise, burada da nikâhlı kadmlann mu-rad olması lazım gelir. Çünkü ilâ da zıhâr gibi bir şeydir; Şu halde ihtilâfın sebebi, kıyas-ı şebeh ile "Kadınlar" deyiminin umumu arasındaki çelişme­dir. Zira cariyenin de "Kadınlar" deyimi kapsamına ginnesi, cariyenin zıha-rınm sahih olmasını, zıhân ilâya kıyas etmek ise, ilâda cariye nasıl "Kadın­ların şümulünde değilse, burda da aynı deyimin şümulünde olmamasını gerektirmektedir. Zıhâr'ın sıhhati için, zıhâr edilen kadının zıhâr edenin nikâhı altında olmasının şart olup olmadığına gelince: îmanı Mâlik «Şart değildir. Kişi nikâhı altında olmayan yabancı kadınları da -ister 'Falanca kadınla ev­lenirsem, benim için annemin sırtı gibi olsun' misalinde olduğu gibi belli bir kadını ister 'Hangi kadınla evlenirsem, benim için annemin sırtı gibi olsun' misalinde olduğu gibi bütün kadınlan zıhâr etsin- zıhâr edebilir» demiştir. Halbuki İmam Mâlik boşanma bahsinde -hatırlanacağı üzere-, «Kişi, nikâhı altında olmayan kadınları -eğer belli bir kadını veyahut belli bir vakti, zikret­mezse- boşayamaz» demişti. îmam Ebû Hanife, Süfyan Sevrî ve Evzâî de îmam Mâlik gibi görüş belirtmişlerdir. Kimisi de «Kişinin, nikâhı altında ol­mayan kadım zıhâr etmesiyle zıhânn hükmü lazım gelmez» demiştir. îmam Şafii de buna katılır. Bir cemaat da «Eğer 'Hangi kadınla evlenirsem, benim için annemin sırtı gibi olsun' misalindeki gibi, mutlak söylerse lazım gel­mez. Fakat eğer 'Falanca kadınla evlenirsem, benim için annemin sırtı gibi olsun' misalinde olduğu, gibi, belli bir kadını tayin ederse, lazım gelir» de­miştir. Bunu da diyen, Ibn Ebî Leylâ ile Hasan b. Huyey'dir.

Birinci cemaatin delili, "Akidleri yerine getirin" âyet-i kerimesidir. Zira bu adam «Eğer falan kadınla» veyahut «Herhangi bir kadınla evlenir­sem benim için annemin sıra gibi olsun» dediği için, nikâhı altında bulunan bir kadını zıhâr eden kimsenin hükmündedir. Çünkü müslüman kişi şartını yerine getirmek zorundadır. Hz. Ömer de bu görüşe sahiptir, imam Şafii'nin delili ise, Amr b. Şuayb'ın babasından, babasının dedesinden, dedesinin de Peygamber (s.a.s) Efendimiz'den rivayet ettiği ve Ebû Dâvûd ile Tirmizî'nin kaydettikleri

«Kişinin, nikâhı altında olmayan bir kadını boşamasıyla kadın boşan­maz, maliki olmadığı bir köleyi azad etmesiyle köle azad olmaz, sahibi ol­madığı bir malı satmasıyla mal satılmış olmaz ve malı olmadığı bir şeyi adamasıyla o şey adak olmaz» [6]hadisidir. Çünkü zıhâr da talâk gibidir. Bu da îbn Abbas'ın görüşüdür. Bütün kadınları söyleyen kimse ile bir kadını tayin eden kimsenin zıhârlan arasında ayırım yapanlar ise, «Çünkü bütün kadınla­rı söyleyen kimsenin zıhân eğer sahih olursa, adam çok zor bir duruma gir­miş olur. Halbuki Cenâb-ı Hak 'ALLAH dinde size bir zorluk yaratmamış­tır' buyurmuştur» demişlerdir.

Bu babtan olmak üzere ihtilâf ettikleri bir mes'ele daha vardır: Er­kek kadını zıhar edebildiği gibi kadın da erkeği zıhar ettiği zaman ona bir şey lazım gelir mi, gelmez mi? Ulemadan bu hususta üç görüş rivayet olunmuş­tur. En meşhur olan görüşe göre, kadına bir şey lazım gelmez. İmam Mâlik ile İmam Şafii bu görüştedirler. İkinci görüşe göre kadına yemin keffareti üçüncü görüşe göre de zıhâr keffareti lazım gelir. Cumhur zıhân da talâka kıyas ederek, «Kadının, kocasını boşaması nasıl boş bir şey ise, onu zıhâr et­mesi de boştur» demiştir. «Kadına zıhâr keffareti lazım gelir» diyenler de, zıhân yemine kıyas etmişlerdir. «Yemin keffareti lazım gelir» diyenler ise, «Çünkü yemin keffaretinden daha az bir keffaret yoktur» demişlerdir ki bu, zayıf bir görüştür.

Bu ihtilâfın sebebi de kıyaslar arasındaki çelişmedir. [7]


[6] Ebû Dâvûd, Talâk, 7/7, no: 2190.

 

[7] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/111-112.