๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 22 Ocak 2011, 17:50:34



Konu Başlığı: Yaralamayla ilgili şartlar
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 22 Ocak 2011, 17:50:34
2. Yaralamayla İlgili Şartlar:



Kısası gerektirmesi için kasten işlenmiş olması şart olan yaralama ile, kişinin bir organı ya sakat kalır, ya sakat olmaz. Eğer sakat olmazsa, bu yara­lamanın kasten işlenmiş olması, yaralayanın yaralananı öfke ve kesici bir alet ile vurmuş olması ile olur. Eğer ona, şaka olarak ya da kesici olmayan bir alet ile veyahut terbiye maksadı ile vurmuş ise, bir kimseye şaka olarak ya da -çoğunlukla- öldürücü olmayan bir alet ile veyahut terbiye için vurarak öldü­ren kimseye kısas lazım gelip gelmediğinde edilen ihtilaf, bunda da edilmiş olmalıdır. Çünkü İmam Ebû Hanife, alete itibar etmektedir. Hatta ona göre, kişiyi ağır bir cisimle öldüren kimseye kısas lazım gelmez. Halbuki bu onun için şaz bir görüştür.

Eğer yaralama ile kişinin bir organı sakat olursa, bu yaralamanın da kı­sası gerektirmesi için kasten işlenmiş olmasının şart olduğunda ihtilaf yok­tur. Ancak bu yaralamanın kasıtlısı hangisidir, kasıtlı olmayanı hangisidir diye ihtilaf etmişlerdir. Şayet kesici bir aletle ve bizzat organa vurarak keser­se veyahut öfke ile vurursa, bu yaralamanın kısası gerektirdiğinde ihtilaf yoktur. Fakat eğer organa -yumruk, kamçı ve benzeri- vuruşu ile, zahiren or­ganın sakatlanması kastolunmayan bir şey ile vurup da organ sakatlanırsa, mesela: yüzüne yumruk vurmak suretiyle gözü çıkarsa, cumhura göre Şibh-i Amd olup kısas gerekmez. Ancak ona ağır diyet lazım gelir. Irak ulemasının İmam Mâlik'ten rivayet ettikleri görüş de bu yoldadır. Fakat Mâliki mezhe­binde meşhur olan görüş, bu tür yaralamanın kasten işlenenlerden olup onunla kısas lazım geldiği yolundadır. Meğer baba ile oğul arasında vaki ol­sun. İmam Ebû Hanife, İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ise, Şibh-i Amd'ın öldürmeye mahsus olup, yaralamanın Şibh-i Amd'ınm bulunmadı­ğını söylemişlerdir.                                                                 

Kişinin şaka olarak herhangi bir kimseye vurarak o kimsenin bir organı­nı sakatlaması halinde ise, iki görüş vardır. Birisine göre kısas lazım gelir, bi­risine göre lazım gelmez. Kısas lazım gelmediği görüşünde olanlar da iki gruba ayrılarak, kimisi «Ağır diyet», kimisi «Yanlışlıkla işlenen yaralama­nın diyeti lazım gelir» demiştir. Vurma terbiye için olduğu zaman da hüküm böyledir.

Cenâb-ı Hak "Biz Tevrat'ta onlara cana can, göze göz buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile ve yaralara karşılıklı ödeşme yazdık"[4] buyur­duğu için, yaralama kasten ve yukarıda geçen şartlar dahilinde işlendiği za­man kısas lazım geldiğinde ihtilaf yoktur. Bu da, eğer kısasa imkân olur ve kişi için kısasta ölüm tehlikesi bulunmazsa böyledir. Eğer kısasa imkan bu­lunmaz ve kısasta ölüm tehlikesi bulunursa, o zaman kişi kısas olunmaz. Zira Peygamber Efendimiz'in, beyine işleyen, karın boşluğunda olan ve herhangi bir organı yerinden oynatan yaralarda -ki birincisine ME'MÛME, ikincisine CÂİFE, üçüncüsüne de MÜNAKKİLE denilir- kısas hükmünü kaldırdığı ri­vayet olunmuştur [5]. Bunun içindir ki imam Mâlik ile onun göıiişünde olan­lar, «Boyun, bel, göğüs, uyluk ve benzeri organların kemiklerini kırmak gibi, aynı vasfı taşıyan her yara da bu yaralar gibidir» demişlerdir. İmam Mâlik, kişinin bir organını yerinden oynatan yara hakkında da bir kere «Kısas», bir kere «Diyet lazım gelir» demiştir. İmam Mâlik'e göre, görme veyahut işit­meden bir kısmının gitmesi gibi aynı miktarda kısas alınması mümkün olma­yan bütün yaralar böyledir. îmam Mâlik'e göre -bir âmânın, gören bir kimse­nin gözünü çıkarması gibi- sakatlanan organın aynısının sakatlayanda bu­lunmaması halinde de kısas yoktur.

Bir gözü kör olan kimsenin, iki gözü sağlam olan bir başkasının bir gö­zünü kasten çıkarması halindeki ihtilaf da bu bâbtandır. Cumhur «Gözleri sağlam olan kimse, eğer isterse, onun tek gözünü kısas edebilir» demiştir. Ancak eğer kısas etmeyip diyet almak isterse, diyetin tamamı mı, yoksa yan­sı mı kendisine düşer diye ihtilaf etmişlerdir. Kimisi «Eğer isterse, diyetin ta­mamını, yani bir dinar alabilir» demiştir. Bu görüş îmam Mâlik'indir. Kimisi de «Ona diyetin yansından fazla bir şey yoktur» demiştir. İmam Şafiî de bu­na katılır. Bu görüş, aynı zamanda İmam Mâlik'ten de nakledilmiştir. İmam Mâîik'in tâbilerinden fbnu'l-Kasım, İmam Şafiî gibi, Muğire ile îbn Dinar da İmam Mâlik gibi söylemişlerdir. Küfe fukahası ise, «Gözleri sağlam olan kimse, eğer ondan kısas almazsa, ona ancak, üzerinde anlaştıktan diyet dü­şer» demişlerdir. Kimisi de «Ondan kısas alamaz. Fakat diyetin tamamı ken­disine düşer» demiştir. Bu görüş de Said b. el-Müseyyeb üe Hz. Osman'dan rivayet olunmuştur. Bu görüşün sahipleri, «Çünkü bir gözü kör olan kimse­nin tek gözü, kendisi için iki gözün vazifesini görmektedir. Eğer onu da çıka­rırsa, bir gözü karşılığında onun iki gözünü kısas etmiş gibi olur» demişler­dir. Eğer kısastan vaz geçerse, ona diyetin tamamı düşer» diyenler de böyle bir şeyi düşünmüşlerdir. Fakat bu görüşün sahipleri de bu düşünceye daya­narak, «Ondan kısas alamaz» demeli idiler. «İsterse kısas edebilir. Fakat eğer kısas etmezse ona diyetin yansı düşer» diyenler ise, usûle daha bağlı kalmışlardır. Bunu iyice düşen. Zira bu, açık bir şeydir. Bununla beraber ger­çeği ancak Allah bilir.

Yaralayandan kısas ne zaman alınır konusuna gelince: îmam Mâlik «Yaralanan, tamamen iyileşmedikçe yaralayandan kısas alınamaz» imam Şafiî «Hemen alınır» demiştir. îmam Şafiî zahire dayanmışken, îmam Mâlik «Çünkü yaralananın iyİleşmeyip ölüm ihtimali vardır. Eğer yarası iyileşme­den yaralayandan kısas alınırsa, öldüğü zaman bu sefer ona ölüm kısası la­zım geleceğinden, ondan iki kez kısas alınmış olur» demiştir.

Ulema, yaralayanın, kendisinden kısas alınması yüzünden ölmesi ha­linde, yaralanana bir şey lazım gelip gelmediğinde ihtilaf etmişledir. îmam Mâlik, îmam Şafiî, îmam Ebû Yusuf ve îmam Muhammed «Yaralayana bir şey lazım gelmez» demişlerdir. Hz. Ali ile Hz. Ömer'den de buna benzer bir şeyi söyledikleri rivayet olunmuştur. îmam Ahmed, îmam Dâvuâ ve Ebû Sevr de bu görüştedirler. îmam Ebû Hanife, Süfyan Sevrî, îbn Ebî Leylâ ve bir cemaat ise, «Yaralananın âkilesine diyet lazım gelir» demişlerdir. Kimisi

de «Lazım gelen diyet, yaralananın malına düşer» demiştir. Osman el-Bettî de «Diyetten kısas edilen organın değeri düştükten sonra gen kalanı lazım eeîir» demiştir. Birinci grubun dayanağı, eli kesilen hırsızın elinin kesümesı vüzünden öldüğü zaman, elini kesene bir şey lazım gelmediği hususundaki ulemanın icma'ıdır. îmam Ebû Hanife ise, «Bu, yanlışlıkla işlenen öldürme­dir Onun için diyet gerekir» demiştir. îmam Mâlik'e göre çok soğuk ve sıcak havalarda kısas alınamaz. Çünkü soğuk ve sıcak havalarda yaranın kangren­lesin sahibinin ölümüne yol açma tehlikesi vardır. Bunun için hava mutedıl-lesinceye kadar beklemek gerekir. Kimisi de «Mevsim kadar yer de önemli­dir. Çünkü soğuk ve sıcak havalarda kısas alınamadığı gibi, Mekke Hare-mi'nde de kısas alınamaz» demiştir.

îşte kasten adam öldürmenin ve kasten organ kesmenin veyahut yarala­manın hükmü budur. Bundan sonra yanlışlıkla adam öldürmenin ve yanlış­lıkla organ kesme veyahut yaralamanın hükmünü anlatmaya geçiyoruz. [6]


[4] Mâide, 5/45.

 

[5] İbn Mâcc, Diyât, 21/9, no: 2637.

[6] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/242-245.