๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 22 Şubat 2011, 16:28:07



Konu Başlığı: Şartlı ve istisnalı satışlar
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 22 Şubat 2011, 16:28:07
E- Şartlı ve îstisnalı Satışlar



Bu satışların caiz olmaması her ne kadar gararlı oldukları için ise de, nassen yasak edildikleri için, caiz olmayan satışiann başlıbaşına bir kısmı sayılmaları lazım gelir. Ulemanın bu satışlar hakkındaki ihtilâfları üç temel hadise dayanmaktadır. Bu hadislerden biri, Câbir (r.a.)'in «Peygamber (s.a.s) Efendimiz, benden bir deve satın aldı ve Medine'ye kadar deveye bin­me hakkını bana şart koştu» mealindeki hadisidir [80] ki, bu hadis Sahih'te geçmektedir. İkinci hadis, «Peygamber (s.a.s) Efendimiz,

'Allah'ın kitabında bulunmayan hiçbir şart -yüz tane de olsa- makbul değildir' buyurdu» mealindeki Berire'nin hadisidir [81]. Bu hadisin sıhhatin­de ittifak edilmiştir. Üçüncü hadiste yine Câbir'in «Peygamber (s.a.s) Efen­dimiz Mühâkale, Müzâbene, Muhabere, Muâveme ve şartlı satışları yasak etti. Ancak Arâyâ'ya izin verdi» mealindeki hadisidir. Bu hadis de Sahih'te yer alıp Müslim tarafından kaydedilmiştir [82] îmam Ebû Hanife'den «Pey­gamber (s.a.s) Efendimiz şartlı satışı yasak etmiştir» diye rivayet olunan ha­dis de [83]bu babtandır. îşte bu hadisler arasında bulunan çelişme yüzünden ulema şartlı satışın cevazında ihtilâf etmişlerdir.

Kimisi «Hem satış, hem şart fasiddirler» demiştir. îmam Şafii ile îmam Ebû Hanife bunlardandırlar. Kimisi «Hem satış, hem caizdirler» demiştir, îbn Şibrime de bunlardandır. Kimisi de «Şart fasiddir. Fakat satış caizdir» demiştir. îbn Ebî Leylâ da bunlardandır, imam Ahmed de «Eğer şart bir tane olursa caizdir, birden çok olursa fasiddir» demiştir.

Hem şartın, hem satışın fasid olduğunu benimsemiş olanlar, şartlı satışı yasak eden hadisin umumuna dayanmışlardır. Her ikisini de caiz görenler Câbir'in birinci hadisini dayanak yapmışlardır. «Satış caizdir. Fakat şart fasiddir» diyenler de Berire'nin liadisindeki umuma bakmışlardır [84]. Bir şam caiz görüp de birden çok şartlara fasid diyenler de, Ebû Davud'un kaydettiği Amr b. Âs'ın «Peygamber (s.a.s) Efendimiz,  caiz değildir. Bir satışta iki şart, uhdeye geçme­yen şeyin kârı ve yanında olmayan şeyi satmak da ciz değildir' buyurdu» [85]mealindeki hadisi ile ihricac etmişlerdir.

imam Mâlik'e gelince: Ona göre şartlar üç kısım olup bir kısmında, ken­disi de satış da fasiddir; bir kısmında, kendisi de satış da caizdir; bir kısmın­da, kendisi fasiddir, fakat satış caizdir, imam Mâlik'in sözlerinden bir dördüncü kısmın da bulunduğu sezilmektedir. O da öyle bir şarttır ki onu koşan kimse, üzerinde durursa satış fesada gider, ondan vazgeçerse caiz olur. Mâli­ki ulemasından birçok kimseler bu tasımlan ayn ayn tarif etmişlerse de, bir­birinden ayırdetmek zordur. Ancak şunu diyebiliriz:

Bu şartlar, ihtiva ettikleri, saüşın sıhhatini engelleyen riba veyahut ga-rann çokluk ve azlık derecelerine göre birbirinden ayrılırlar. Buna göre han­gi satışta koşulan şart yüzünden çok miktarda riba veyahut garar bulunursa, -İmam Mâlik'e göre- şart fasid olduğu gibi, satış da fasiddir; hangi satışta riba veyahut garar az bulunursa, hem satış, hem şart caizdir ve hangi satışın riba veyahut gararı ne az, ne de çok olursa, satış caizdir, fakat şart fasiddir. Mâlikîler, îmam Mâlik'in bu görüşünü görüşlerin en üstünü diye vasıflandı­rırlar. Zira bu görüş, hadislerin te'lifi demektir. Mâlikîler ise te'lifi tercihten üstün tutarlar. İmam Mâlik'in tabilerinden sonrakiler bu konuda birbirine ya­kın birtakım açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu açıklamaları yapanlardan biri dedemdir. Biri Mazin, biri de Bacî'dir. Bacı bunu şu şekilde açıklamış­tır:

Satışta şart koşulması iki şekilde olur. Biri şudur: Herhangi bir kimse­nin bir köle veya cariyeyi satarken, «Onu azad ettiğin zaman velâ hakkı sana değil, bana ait olmak şartı ile sana sattım» demesi gibi, satılan mal alıcının mülkiyetinden Çıkaktan sonra koşulur. Bu kabil şartlar -Berîre'nin hadisi de­laletiyle- satışın sıhhatini engellemeyip sadece kendileri fasiddirler. İkinci­si, satılan mal alıcının mülkiyetinde iken koşulan şartlardır. Bu kabil şartlar da -derler ki- üç kısımdır. Zira satıcı koştuğu şartla ya kendine bir menfaat sağlar ya alıcıyı genel veyahut özel bir tasarruftan alıkoy ar ya da satılan maİ-da bir vasfı şart koşar ki, bu da iki kısma aynlır. Çünkü şart koşulan vasıfta ya bir hayır bulunur ya bulunmaz.

Kişinin, evini satarken bir ay kadar -bir kavle göre bir yıl kadar- kendisinin evde oturmasını şart koşması gibi, kendine küçük bir menfaat şart koş­ması -Câbir'in hadisine istinaden- caizdir.

Cariyeyi satarken alıcının cariyeye yaklaşmamasını veyahut onu sat­mamasını şart koşması gibi; alıcıyı genel veyahut özel bir tasarruftan alıkoy­ması ise, caiz değildir. Çünkü bu, istisnalı bir satıştır.

Kölenin azadlanması gibi, satılan malda hayır kabilinden bir vasfın şart koşulmasına gelince: Eğer vasfın satıştan hemen sonra vukuu şart koşulursa caizdir. Eğer gecikmeli olursa -garan büyük olduğu için- caiz değildir. Kölenin hemen azadlanması şartı ile satışını caiz gören İmam Mâlik'in bu görüşü­ne İmam Şafii de katılmıştır. Fakat îmam Şafii'nin şartlı satışı caiz görmedi­ğine dair bir diğer kavli de vardır. Çünkü ona göre, Câbir'in hadisinde kesin­lik yoktur. Zira bu hadiste -bir rivayete göre- Peygamber (s.a.s) Efendi-miz'in, deveyi satın alırken Medine'ye kadar deveye binme hakkını Câbir'e şart koştuğu ifade edilirken bir diğer rivayette, ona deveyi Medine'ye kadar ariyet (iğreti) olarak verdiği ifade edilmektedir [86], İmam Mâlik ise, bunu -gararı az olan satışlardan gördüğü için- az bir süre için caiz görmüş, uzun sü­re için «caiz değildir» demiştir. İmam Ebû Hanife'nin prensibi ise, -şart ne olursa olsun- şartlı satışın caiz olmamasıdır.

İmam Mâlik, başkasına satmamak gibi, hayır kabilinden olmayan bir vasfın şart koşulmasını caiz görmemiştir. Ancak İmam Mâlik'ten kimisi, bu satışın caiz olmadığını, kimisi, yalnız şartın fasid olup satışın caiz olduğunu söylediğimi rivayet etmiştir.                                                                  :

Satıcının alıcıya «Senin paranı ne zaman verirsem, malımı yine bana geri verirsin» şeklinde pazarlık yapmasına gelince: İmam Mâlik'e göre bu satış caiz değildir. Çünkü bu akid, satış akdi ile borçlanma akdi arasında do­laşan bir akiddir. Zira eğer adamın parasını verirse borçlanma akdi, vermez­se satış akdi olur.

Mâliki mezhebinde İKÂLE 'de (satış akdinin feshi) de şart caiz midir değil midir diye ihtilâf vardır. «İkâle, yeni bir satıştır» diyenler, satışın sıhha­tini engelleyen şeylerin ikâlenin de sıhhatini engellediklerini benimser. «İkâle, yapılan satış akdinin bozulmasıdır» diyenler ise, satış ile ikâle arasın­da ayırım yapmışlardır.

Bedelinin yansı ödenmedikçe başkasına satılmaması şartı ile herhangi bir şeyin satışı hakkında da ihtilâf etmişlerdir. Bir rivayete göre İmam Mâlik «caizdir» demiştir. Çünkü bu satışta satılan şey, ödenmeyen bedelinin rehni yerine geçer. Rehin olabilmek için de, başka şey ile satılan şey arasında fark yoktur. Îbnü'l-Kasım'dan gelen rivayete göre ise, İmam Mâlik «Caiz değil­dir» demiştir. Çünkü bu şart alıcıyı, satın aldığı şeyde uzun süre, tasarruf et­mekten alıkoyar. Bunun içindir ki İbnü'l-Mevvaz, «Eğer süre kısa olursa ca­izdir» demiştir.

Peygamber (s.a.s) Efendimiz'den, bir şeyi satan herhangi bir kimsenin, sattığı şeyin bedelinden başka, ayrıca alıcıdan kendisine bir miktar borç ver­mesini şart koşmasını da yasak ettiği rivayet olunmuştur [87]. Bunun için, ule­ma bu satışın caiz olmadığında müttefiktirler. Fakat satıcının, istediği borcu teslim almadan bu şartından vazgeçtiği taktirde, yine de satış fasid midir, de­ğil midir diye ihtilâf etmişlerdir. İmam Ebû Hanife, İmam Şafii ve diğer fu-kaha, «Fasiddir». İmam Mâlik ile -Muhammed b. Abdilhakem'den başka-tabileri de «Caizdir» demişlerdir. İmam Malik'den, Cumhur gibi dediği de rivayet olunmuştur. Cumhur, «Yasak, yasak edilen şeyin fasid olduğunu ge­rektirir. Kaldı ki burada, alıcının satıcıya borç vermesi şart koşulduğu için, satış bedelinin miktarı bilinmez olur» diye delil getirmiştir. Rivayete göre Muhammed b. Ahmed b. Sehi el-Bermekî, Mâlikî ulemasından İsmail b. îs-hak'a «Bu mes'ele ile, bir köleyi yüz dinar ile bir tulum şaraba sattıktan sonra 'Ben şarap tulumundan vazgeçerim' diyen kimsenin mes'elesi arasında ne fark vardır? Halbuki bu satış, ulemanın icmaıyla fasiddir» diye sormuş, İs­mail de «bu iki mes'ele arasında fark şudur: Kişi koştuğu şarttan vazgeçip geçmemekte seçimlidir. Fakat şarap tulumu mes'elesi öyle değildir» diye ce­vab vermiştir. Oysa ki bu cevab hüccet olamaz. Çünkü bu cevab, sorulan şe­yin tekrarından başka bir şey değildir. Zira soran «Bu iki mes'ele arasında fark nedir?» sorusu ile «Satıcı koştuğu şarttan vazgeçip geçmemekte niçin seçimlidir de, şarap tulumundan vazgeçmekte seçimli değildir?» diye sor­mak ister. En uygun olan, şu şekilde cevab vermektir: «Bu satış ne lizatihi (doğrudan) haramdır, ne de onda, lizatihi haram olan bir şey bulunduğu için haram kılınmıştır. Zira herhangi bir kimseden borç isteğinde bulunmak -bi­lindiği üzere- haram değildir. Ancak borçlanma ile şartlandığı için haram kı­lınmıştır. Şarap tulumu mes'elesinde ise durum böyle değildir. Zira bu mes'elede satışı haram kılan sebeb, satışın herhangi bir şeyle şartlandırılması değil, bedelinden bir kısmının lizatihi haram olan bir şeyden ibaret olrçası-dır».

Esasında bu ihtilâf, «Şartlı olduğu için fasid oları bir satışın, fasidliği-ne sebeb olan şart ortadan kalktığı zaman, fesad vasfı da kalkar mı, yoksa -nasıl lizatihi haram olan bir şey, içinde bulunduğu için fasid olan bir satışın fesad vasfı, o şeyin ortadan kalkması ile kalkmıyorsa- kalkmaz mı?» diye edilen ihtilâfa dayanır.

Bu ihtilâfın bir sebebi de şudur: «Bu satışın fasid olması bir sebebe da­yanır mı, yoksa taabbüd müdür?». «Bir sebebe dayanır» diyecek olursak, şart ortadan kalktığı zaman fesad vasfının da kalkması lazım gelir. «Taabbüddiir» dersek, şart kalksa da, fesad vasfı kalkmaz. İmam Mâlik «Sebebe dayanır», cumhur da «Taabbüddür» demiştir.

Riba ve gararlı satışlardan çoğunun fasid oluşu taabbüddür. Bunun içindir ki satıştan sonra ribadan vazgeçilse veyahut garar ortadan kalksa bile -Cumhura göre- satış mün'akid olmaz ve vaki olduğu zaman -«Fasid satışla­rın ahkâmı» bahsinde geleceği üzere- hükmünde ihtilâf edilmiştir.

îrban (kaparolu, urbûn) satışı da bu babtan olup İslâm ulemasının cumhuru, caiz olmadığı görüşündedirler. Ancak tabiinden, içinde Mücâhid, İbn Şîrîn, Nâfı1 b. Hars ve Zeyd b. Eslem'in bulunduğu bir kitle «Caizdir» demiştir. İrban satışının şekli şöyledir;

«Kişi, herhangi bir şeyi satın alırken satıcıya, satış bedelinin hepsini de­ğil de, az bir miktarını kaparo olarak verir. Eğer satış akdi tamamlanırsa veri­len kaparo, satış bedelinden mahsub edilir, tamamlanmazsa satıcıya bırakı­lıp ondan vazgeçilir».

Bu satış, tehlikeli ve sonu meçhul olan bir satış ve aynı zamanda başka­sının malını bedavadan yemek kabilinden olduğu için, cumhur haram oldu­ğunu benimsemiştir. Zeyd b. Eşlem ise, «Peygamber (s.a.s) Efendimiz, ce­vaz vermiştir» demiştir. Hadisçiler ise «Peygamber (s.a.s) Efendimiz'den, buna cevaz verdiği iş itilmemiş tir» derler.

Bu babtan olmak üzere ulemanın, yasak edilen istisnalı satışlara girer mi, girmez mi diye ihtilâf ettiklefi birtakım meşhur mes'eleler daha vardır. Bunlardan biri herhangi bir kimsenin, gebe olan bir hayvanına -karnındaki yükü istisna ederek- satmasıdır. îmam Mâlik, İmam Ebû Hanife, îmam Şafii ve Süfyan Sevrî olmak üzere îslâm fukahasının cumhuru, caiz olmadığı gö­rüşündedirler. İmam Ahmed, Ebû Sevr ve îmam Dâvûd ise «Caizdir» demiş­lerdir ki bu görüş, Abdullah b. Ömer'den de rivayet olunmuştur.

Bu ihtilâfın sebebi, bu müstesna, istisna edildiği şeyle birlikte satıl­mış olur mu, yoksa satıcının mülkiyetinde mi kalır diye edilen ihtilâftır. «Sa­tılmış olur» diyenler, «Nasıl bir şey olduğunun ve selâmetle çıkıp çıkmaya­cağı bilinmediği için bu satış yasak edilen istisnalardan olup caiz değildir» demişlerdir.

Herhangi bir hayvanını -bir kısmını istisna ederek- satan kimse hakkın­da da Mâliki mezhebinin görüşü özet olarak şöyledir:

«İstisna edilen kısım ya hayvanın tümünden belli bir miktardır ya belli olan bir organıdır ya da tartısı belli olan gövdesinin bir kısmıdır. Eğer hay­vandan -gövdenin üçte veyahut dörtte biri gibi- belli bir miktarı ise, cevazın­da ihtilâf yoktur. Eğer belli bir organı ise, o organda ya görülen, ya da görül­meyen bir şeydir. Eğer -hayvanın karnındaki yavrusu gibi- görülmeyen bir şeyse caiz değildir. Eğer -baş, el ve ayaklar gibi- görülen şeyler ise, o zaman hayvan ya kesilmesi caiz olan ya da olmayan hayvanlardandır. Eğer kesilme­si caiz olmayan hayvanlardan ise caiz değildir. Çünkü herhangi bir kimsenin bir köleyi -başını istisna ederek- satması caiz değildir. Zira hakkını alıcının hakkından ayıramaz. Bunda ihtilâf yoktur. Eğer kesilmesi caiz olan hayvan­lardan ise ve istisna edilen şey de bir değer taşıyor ve aynı zamanda hayvanın

satışı, kesilmesi şartı ile olmuş ise, imam Mâlik'in mezhebinde bunun hak­kında -biri caiz olmadığına, diğeri de caiz olduğuna dair olmak üzere- iki ka­vil vardır. En meşhuıîan birinci kavildir. İkinci kavlin sahibi de, koyunun -el ve ayaklan ile başı istisna edilerek- satışını caiz gören İbn Habib'dir. Eğer is­tisna edilen şey bir değer taşımıyorsa satışın cevazında Mâlikîler ihtilâf et­mişlerdir. Caiz olmadığım söyleyen imam Mâlik, 'Çünkü eğer istisna edilen organ derisi ile birlikte istisna edilirse, derinin altı görülmeyen bir şeydir. Eğer derişiz olarak istisna edilirse, derisi soyulduktan sonra nasıl olacağı belli değildir' diye delil getirmiştir. Caiz olduğu görüşünde olan İbn Habib de, 'Kişi, belli ve bilinen bir organı istisna ettiği için, organ üzerindeki deri­nin ona zararı yoktur. Nitekim buğdayın da başağında ve cevizin kabuğunda satılması caizdir' demiştir".

Kesilmesi şartı ile satılan hayvandan -üç kilo, dört kilo gibi- ağırlığı bel­li bir kısmın istisnası hakkında ise, İmam Mâlik'ten iki rivayet gelmiştir, ibn Vehb caiz olmadığını, ibn Kasım da, istisna edilen kısmın gramajı az olmak şartı ile caiz olduğunu kendisinden rivayet etmişlerdir.

Ulema -bu babtan olmak üzere- bir hurmalıktan belli birkaç ağacın meyvalannı satın almanın cevazına kıyas ederek, bir bahçenin meyvalan sa­tılırken belli birkaç ağacı istisna etmenin cevazında ve satıştan sonra alıcı tarafından seçilinceye kadar belli olmayan birkaç ağacı istisna etmenin de -ta­rafların kesin olarak bilemedikleri şeyin satışı kabilinden olduğu için- caiz olmadığında ittifak etmişlerse de, herhangi bir kimsenin, bahçesini sattıktan sonra birkaç ağacı istisna etmesinin caiz olup olmadığında ihtilâf etmişler­dir. Cumhur «Ağaçların hepsi aynı evsafta olmadığı için caiz değildir» de­miştir, imam Mâlik'ten ise, caiz gördüğü rivayet olunmuştur. Îbnü'l-Kasım da imam Mâlik'in görüşünü ağaçlar hakkında red, davarlarda ise kabul et­miştir. İmam Mâlik ile İbnü'l-Kasım'ın -sonradan alıcı tarafından tayin edil­mek üzere- bir bahçeden belli olmayan birkaç ağaç satın almanın cevazı hak­kındaki sözleri de birbirine uymamaktadır.

Ulema, bir kimsenin bahçesinin hurmalarını satarken -bir Ölçek, iki öl­çek gibi- ölçüsü belli olan miktarını satıştan istisna etmesinin cevazında da ihtilâf etmişlerdir. Ebû Ömer b. Abdilberr, «Görüşlerine göre fetva verilen ve eser yazılan İslâm fukahası, caiz olmadığı görüşündedirler. Zira bu istis­na, belli olan bir miktarın belli olmayan bir miktarın satışından istisnadır. Peygamber (s.a.s) Efendimiz ise istisnalı satışı yasak etmiştir. îmam-Mâlik ile ondan önceki Medine fukahası ise, 'Eğer istisna edilen miktar, istisna edildiği meyvalann üçte birinden az ise caizdir, çok ise caiz değildir' demiş­lerdir. Bunlar bu satışı, ne kadar olduğu belli olmayan ve götürü olarak satılıp da belli bir miktarı istisna edilen bir buğday yığınının satışına kıyas etmişler­dir. Halbuki bu da cevazında ihtilâf edilen bir istisna olduğu için herhangi bir istisnanın cevazı için Örnek olamaz» demiştir.

Ulema, «Bir akidde, herhangi bir şeyi hem satmak ve hem kiralamak ca­iz midir, değil midir?» diye ihtilâf etmişlerdir. îmam Mâlik ile tabileri, «caiz­dir» demişlerse de, ne Küfe fukahası, ne de İmam Şafii -bu durumda satış be­delinin miktarı bilinmediği için- caiz görmemişlerdir. İmam Mâlik «Kira be­deli ile kiralama süresi bilindiği zaman satış bedelinin miktarı meçhul değil­dir» demiştir. Kimisi bunu, bir akidde iki satış kabilinden görmüştür.

Ulema borçlanma ile birlikte satışın da caiz olmadığında -yukarıda da söylediğimiz gibi- icma etmişlerdir.

Bir akidde borçlanma ile ortaklığın hükmü hakkında da îmam Mâlik'in birbirine uymayan kavilleri vardır. İmam Mâlik bir kere «Caizdir», bir kere

«Değildir» demiştir.

Bu satışların hepsinin -caiz olmamalarının sebebi kuvvetli midir, zayıf mıdır diye ihtilâf edildiği için- caiz olup olmadıklarında ihtilâf edilmiştir. Herhangi bir mes'elede caiz olmayışın sebebini kuvvetli görenler «Caiz değildir» zayıf görenler «caizdir» demişlerdir. Bu da, müctehidin buluş ve zev­kine göre değişir. Çünkü bu satışların caiz olması da olmaması da delillerin kuvvet ve zayıflığı bakımindan aynı derecededirler. Kanaatimce «Bu gibi mes'elelerde görüşleri birbirlerine zıt olan müctehidlerin ikisi de yanılmış değillerdir» denilse yanlış bir söz söylenmiş olmaz. Bunun içindir ki ulema­dan kimisi bu gibi mes'elelerde tahyir (serbestlik) yolunu tutmuştur.

İslâm fukahasının tümü, «Bu satış mekruhtur. Fakat eğer yapılırsa ge­çerlidir. Çünkü henüz kesinleşmemiş olan bir satış üzerine yapılan bir satış­tır» demişlerdir. İmam Dâvıid ile tabileri ise, yasaklamadaki umuma baka­rak, «Bu satış -hangi durumda olursa olsun- yapıldığı zaman geçersizdir» de­mişlerdir, îmam Mâlik ile bazı tabilerinden de, henüz fırsat elden gitmemiş-se, fesh edilmesinin gerektiği rivayet olunmuştur. İbnü'l-Mâcişûn ise -yuka­rıda da geçtiği üzere- bunu satışta inkâr ederek, «İmam Mâlik satışın değil, nikâhın feshedilmesi gerektiğini benimser» demiştir.

Ulema, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in «Bir kimse, kardeşinin pazar­lığı üzerine pazarlık yapmasın» hadisindeki yasağa zımmî denilen İslâm idaresi altındaki hristiyan ve yahudiler de girer mi, girmez mi diye ihtilâf etmişlerdir. Cumhur «Zımmî ile zımmî olmayan kimseler arasında bu konuda fark yoktur» demiştir. Evzâî ise «Zımmî'nin pazarlığı üzerine pazarlık yap­makta bir sakınca yoktur. Çünkü zımmî, müslümanın kardeşi değildir. Pey­gamber (s.a.s) Efendimiz ise, 'Bir kimse, kardeşinin pazarlığı üzerine pa­zarlık yapmasın buyurmuştur» demiştir. Bunun içindir ki her ne kadar cumhur, artırma satışının cevazı görüşünde ise de, bazı kimseler caiz olma­dığını söylemişlerdir. [88]



[80] Buhârî, Şurût, 54/4, no: 271.8; Müslim, Musâkât, lifli, no: 715.

[81] Mâlik, Itk, 38/10, no: 17; Buhârî, Buyu', 34/73, no: 2168; Müslim, //*, 20/2, no: 1504; Ebû Dâvûd, //*, 23/2, no: 3929-3930.

[82] Müslim,5«y«',21/16,no: 1536.

[83] Hattâbî, Meâlimü's-Sünen, 5/154-155; Îbn Hazm, Muhallâ, 8/415-416, no: 1445.

[84] Müslim, Buyu\ 21/16, no: 1536.

[85] Ebû Dâvûd, Buyu1, 17y70, no: 3504; Tirmizî, Buyu', 12/19, no: 1234.

[86] Nesâî, 7/299.

[87] Ebû DâvûdtBuyu', 17/70, no: 3504.

 

[88] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/195-201.

 


Konu Başlığı: Ynt: Şartlı ve istisnalı satışlar
Gönderen: Mehmed. üzerinde 08 Şubat 2020, 15:07:52
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Şartlı ve istisnalı satışlar
Gönderen: Ceren üzerinde 08 Şubat 2020, 15:12:43
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim...


Konu Başlığı: Ynt: Şartlı ve istisnalı satışlar
Gönderen: Sevgi. üzerinde 09 Şubat 2020, 02:49:51
Aleyküm selâm. Rabbim bizleri herzaman rızasına uygun şekilde doğru işler yapanlardan eylesin inşaAllah