Konu Başlığı: Ortak ve karışık davarların zekâtı Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 20 Ocak 2011, 17:35:18 B- Ortak ve Karışık Davarların Zekâtı: Bu mevzudan olmak üzere, yavruların da anaları ile birlikte nisaptan sayılıp sayılmadıklarında, yani yalnız analar nisaba erişmediği zaman bunlarla nisap tamamlanıp tamamlanmadığı hususunda ihtilâf etmişlerdir. İmam Mâlik, «Yavrularla nisap tamamlanır», îmam Şafii, İmam Ebû Hanife ve Ebû Sevr: «Eğer bunlarsız nisap tamam değilse bunlarla tamamlanmaz» demişlerdir. Bu ihtilâfın sebebi de, zekât memurlarına yavruları saymalarını ve fakat zekât olarak almamalarını emreden Hz. Ömer'in bu emrinin iki mânâ ihtimalini taşımasıdır. Kimisi bu emri «Eğer analar nisabı bulmuşsa yavruları da sayınız» mânâsında, kimisi de, mutlak olarak anlamıştır. Zannedersem, Zahirîler -ister analar nisaba erişmiş olsun, ister olmasın- yavrulara zekât düşmediğini benimser. Çünkü onlara göre yavrular büyüklere verilen adın kapsamına girmezler. Fukaranın çoğu, iki hayvan sürüsünün birbirine karışması ile her bir sürüye düşen zekât miktarının değiştiğini benimsemekle beraber, karışma ile nisap tamamlanıp tamamlanmadığında ihtilâf etmişlerdir. İmam Ebû Hanife ile tabileri ise, «Karışma ile ne zekâtın miktarı değişir, ne de -eğer nisap tamam değilse- onunla nisap tamamlanır» demişlerdir. Bu mes'elenin açıklaması şöyledir: İmam Mâlik, İmam Şafii ve fukahanın çoğu, «Sürüleri karışık olarak yayılan iki kimse, sürünün hepsi bir kişinin malı imiş gibi zekâtlarını verirler» demiş ve fakat, 1- Eğer bu sürülerden her biri tek başına nisaba erişmez ve dolayısıyla her birine zekât düşmezse, karışma ile nisaba erişip zekât düşer mi, yoksa her biri tek başına nisaba eriştiği taktirde eğer karışırlarsa zekâtları birleşir mi? 2- Zekât üzerinde bu etkiyi yapan karışma nasıl bir karışmadır? diye -bu mevzuya dair olarak- iki mes'elede ihtilâf etmişlerdir. Birinci ihtilâfın, yani karışmanın nisap ve zekât üzerinde etkisi olup olmadığı hakkındaki ihtilâfın sebebi, Peygamber (s.a.s) Efendİmiz'in zekât mektubunda geçen, «Zekât (artmasın veya eksilmesin) korkusu ile ne bir arada olmayan mallar bir araya toplanır, ne de toplu bulunan mallar birbirinden ayrılır ve herhangi iki sürünün karışmasından meydana gelen bir sürüden alınan zekâtta sürü sahipleri birbirleri ile hesaplaşırlar» [67] hadisinin mefhumunda ihtilâf etmeleridir. Zira iki grubtan her biri bu hadisi kendi görüş ve inanışına göre tefsir etmiştir. HILTA'nın, yani iki sürünün birbirine karışmasının hem nisaba, hem zekâtın miktarına veyahut yalnız zekâtın miktarına tesir ettiği inancında olanlar, «Peygamber (s.a.s) Efendİmiz'in bu hadisi açıkça göstermektedir ki, iki sürü birbirine karıştığı zaman her iki sürü bir adamın malı imiş gibi olur. Şu halde bu hadis, Peygamber (s.a.s) Efendİmiz'in «Üçer yaşında olan beş deveden aşağısında zekât yoktur» hadisindeki umumun bir istisnasıdır» demişlerdir. Ancak bunlardan îmam Mâlik ile tabileri bu istisnayı yalnız zekâta, îmam Şâfıi ile tabileri ise, hem nisaba, hem zekâta vermişlerdir. Karışmanın hiçbir tesiri olmadığını benimseyenler ise, «Hadiste geçen Halîtayn (mallan birbirine karışmış olan olan iki kişi) tabiri, bazan iki ortak mânâsında da kullanılır. Peygamber (s.a.s) Efendİmiz'in «Ne bir arada olmayan mallar bir araya toplanır, ne de toplu bulunan mallar birbirinden ayrılır» sözü de, zekât memuru fazla zekât toplamak için bir adamın sürüsünü küçük nisaplara bölemez veyahut, nisaptan az olan sürüsünü -nisaba erişsin diye- başkasının sürüsüne katamaz» demiştir. Meselâ, «sayısı yüzyirmi koyun olduğu için bir tane zekât düşen bir sürüden üç tane zekât almak için, bu sürüyü kırkar olarak üç bölük yapamaz veyahut ayn ayrı şahıslara ait iki yirmilik sürüyü -nisaba eriştirmek için- birbirine katamaz» mânâsında olması muhtemeldir. Böyle bir mânâ ihtimalini taşıyan bu hadis ile de, üzerinde icma1 edilen sabit bir kaideden istisna yapmamak gerekir» demişlerdir. Karışmanın tesiri olduğunu benimseyenler de, «Hılta kelimesi ortaklıktan çok karışmak mânâsında zahirdir. Kaldı ki «Sürü sahiplen birbirleri ile hesaplaşırlar» sözü açıkça göstermektedir ki bu iki sürü sahibi ortak değillerdir. Çünkü eğer ortak olsalar birbirleri ile hesaplaşmaları düşünülemez. Zira zekât olarak alman koyun ortaklık maldan alındığı için ondaki herkesin hissi malumdur ve kimsenin hakkı kimseye geçmemiştir» demişlerdir. îşte hadisi böylece yorumlayıp ondan, iki sürüye düşen zekâtın, sürülerin birbirine karışması ile birleştiği hükmünü çıkaran ve fakat buna nisabı da kıyas etmeyip bu hükmü yalnız zekâta mahsus görenler, «Eğer her iki sürüye ayn ayn zekât düşüyorsa, yani her biri tek başına nisabı buluyorsa ikisinin zekâtı birleşir ve eğer bulmuyorsa -ikisinin karışması ile nisabı bulsa bile- zekât düşmez» demişlerdir. Bunlardan, nisabı da zekâta kıyas edip, «İki sürünün karışması ile -nasıl zekâtları birleşiyorsa- birbirinin nisabını da tamamlarlar» demişlerdir. Bu her iki grubta da, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in, «Birarada olmayan mallar bir araya toplanmaz ve toplu bulunan mallar birbirinden ayrılmaz» sözünü kendi görüşlerine göre yorumlamışlardır. İmam Mâlik: «Birinci fıkranın mânâsı şudur: Her biri kırk koyuna sahip olan üç kişi eğer koyunlarını birleşthirlerse her üçüne yalnız bir koyun zekât düşer. Halbuki her biri için ayn ayn birer koyun düşerdi. İkinci fıkranın da mânâsı şudur: Her biri yüzbir tane olan iki sürüye, bir arada oldukları zaman üç tane zekât düşer. Halbuki her birine ayn ayn olarak birer tane düşerdi. İşte hadisin yasağından murad, mal sahiplerinin, zekâttan istifâde etmek kasdı ile böyle davranışlarda bulunmamalarıdır» demiştir. İmam Şâfıi ise «Hadisin mânâsı şudur: Her biri yirmi koyuna sahib olan iki kişinin bir arada bulunan sürülerine, eğer ikiye aynhrlarsa nisaptan aşağıya düştükleri için zekât düşmez. Halbuki ikisi bir arada iken zekât düşerdi. İşte hadisin yasağından murat, mal sahiplerinin zekâttan kurtulmak için böyle davranışlarda bulunmamalarıdır» demiştir. . Hılta'nın tesirini benimseyenler tesir edebilmesinin şartlarında ihtilâf etmişlerdir. İmam Şâfıi, «Her iki sürünün meraları, ağıllan, sağanlan, sulakları, çobanlan, koç ve tekeleri bir olacaktır» demiştir. Kısacası, ona göre hıl-ta ile ortaklık arasında fark yoktur. Bunun içindir ki her bir sürünün tek başına nisaba erişmesini -yukarıda geçtiği üzere- şart koşmamıştır. İmam Mâlik ise, yalnız kova, sulak, ağıl, çoban ve koç birliğini şart koşmuştur. Onun tabi-lerinden, kimisi bu şartların hepsini, kimisi bir kısmını şart koşmamıştır. Bu ihtilâfın sebebi, hılta kelimesinin bütün bu haller arasında müşterek olmasıdır. Bunun içindir ki kimisi, hıltayı büsbütün dikkate almamıştır. Bu görüş sahibi de Muhammed b. Hazm el-Endülüsî'dir. [68] [67] Buhârî, Zekât, 24/38, no: 1454; Ebû Dâvûd, Zekât t 3/4, no: 1567. [68] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/114-116. |