๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 15 Şubat 2011, 15:57:30



Konu Başlığı: Organ sakatlamadan doğan diyetler
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Şubat 2011, 15:57:30
175. Organ Sakatlamadan Doğan Diyetler



Yanlışlıkla işlenen birtakım yaralamalarla, yanlışlıkla sakatlanan or­ganlar için, diyet denilen belli miktarda bir kan bedelinin lazım geldiğini bil­diren delil, Peygamber Efendimiz'in diyetler hakkında Amr b. Hazm'a,

«Adam öldürmede yüz deve, kökünden kesilen burunda yüz deve, beyi­ne inen yaralamada üçlehir diyet, boşluğa inen yaralamada yine üçteblr di­yet, göz çıkarmada elli, el kesmede elli, ayak kesmede elli, herbir parmak için on, diş kırmada ve MÛDÎHA denilen yaralamada da beş deve lazım ge­lir» [24] diye yazdığı mektuptur, ki bunun hepsi üzerinde icma' edilmiştir. Ancak -ileride de söyleyeceğimiz gibi- diş ve baş parmak hakkında ihtilaf et­mişlerdir. Ulema bu mektupta geçmeyen birtakım organları mektupta geçen organlara kıyas ederek diyetleri hakkında ittifak etmişlerdir. Bunlardan biri dudaklardır. Zira her iki dudağın kesilmesi halinde tam diyet lazım geldiğin­de ittifak vardır. Cumhura göre herbir dudağın kesilmesi yarım diyeti gerek­tirir. Tabiînden bir cemaat ise, alt dudağın kesilmesi halinde üçteiki diyet la­zım geldiğini söylemiştir. Çünkü alt dudağın olmayışı, yiyip içmeyi engel­ler. Kısacası; alt dudağın menfaati ve gördüğü iş, üst dudağın menfaatmdan büyüktür. Ashâbtan Zeyd b. Sabit de buna katılır.

Kısacası: Ulemanın cemaatı ve fetva imamları -kaşlarla erkeğin meme­lerinden başka- insan vücudunda bulunan her çift organ için tam diyet lazım geldiğinde müttefiktirler. Ancak kulaklar için ne zaman diyet lazım gelir di­ye ihtilaf etmişlerdir. İmam Şafiî, İmam Ebû Hanife, Süfyan Sevrî ve Leys b. Sa'd, «îşitme duyusu zedelenmese bile, kulak kepçelerinin dipten kesildiği zaman tam diyet lazım gelir» demişlerdir, tmam Mâlik ise -kendisinden ge­len meşhur rivayete göre- «işitme duyusu zedelenmediği takdirde, kulak kepçelerinin kesilişi ile diyet lazım gelmez. Yalnız kulak kepçeleri kesildiği zaman değer biçilir» demiştir. Hz. Ebû Bekir'den de, kulaklarda onbeş deve ile hükmederek «Kulak kepçelerinin yokluğu işitmeye zarar vermediği gibi saç ve sarıkla örtüldüğü için çirkinliği de görülmez» dediği rivayet olunmuş­tur. Hz. Ömer, Hz. Ali ve Zeyd b. Sâbit'ten ise/kulak kepçelerinin kesilmesi ile yarım diyet lazım gelir, diye hükmettikleri rivayet olunmuştur.

Kaşlara gelince: imam Mâlik ile İmam Şafiî'ye göre değer biçilir, îmam Ebû Hanife'ye göre ise diyet lazım gelir. Kirpikler de böyledir, imam Mâlik'e göre, kirpiklerin kesilmesi halinde ancak değer biçilir. Hanefi'lerin dayanağı Abdullah b. Mes'ud'dan gelen,

«İnsanda bulunan her çift organ için diyet lazım gelir» mürsel hadisidir. Hanefîler aynca kaşlan, ulemanın diyet lazım geldiğinde icma ettikleri çift organlara kıyas etmişlerdir, imam Mâlik ise «Diyet hususunda kıyas yapmaya cevaz yoktur. Bunun yolu ancak sem'î delildir. Bir organ hakkında sem'î bir delil sabit olmadıkça o organda asıl, değer biçimidir. Kaldı ki kaşlar, diğer organlar gibi menfaati açık ve var­lığı gerekli değil ki, onlara kıyas edilsin» demiştir. Kirpiklere gelince: Kimi­si: «Her biri için dörttebir diyet lazım gelir» demiştir, ki imam Şafiî ile imam Ebû Hanife bu görüştedirler. Zira göz kirpiksiz kalamaz. Diğerlerine göre ise, aşağı kirpikler için üçtebir, yukarı kirpikler için de, üçteiki diyet lazım gelir.

Ulema, birden çok organları sakatlanan kimseye, sakatlanan herbir or­ganı için -bir tam diyeti aşsa bile- bir diyet lazım geldiğinde müttefiktirler. Buna göre eğer bir kimse, hem iki gözü çıkarılmış, hem burnu kesilmiş olur­sa, ona iki âiyet lazım gelir.

Ulema husyeler için de tam diyet lazım geldiğinde müttefiktirler. Bütün ulema «Herbir husye için yanm diyet lazım gelir» demişlerdir. Ancak Said b. el-Müseyyeb'den «Sol husye için üçteiki, sağ husye için, üçtebir diyet lazım gelir. Çünkü çocuk sol husyeden oluşur» dediği rivayet olunmuştur, işte çift organlar hakkındaki ihtilaflar bunlardır.Tek organlara gelince:

Dilin yanlışlıkla kesilmesi halinde tam diyet lazım geldiği, Peygamber Efendimiz'den rivayet olunduğu için [25] ulemanın cumhuru bunda ihtilaf et­memişlerdir. Bu da eğer dilin tamamı veyahut konuşmayı engelleyecek ka­dar kesilmemesi halinde ise, ancak değer biçilir. Dilin kasten kesilmesi ha­linde de, kısas lazım gelip gelmediğinde ihtilaf etmişlerdir. Kimisi «Dil kasten kesilse, kısas gerekmez, ancak diyet lazım gelir» demiştir. Bunu söyle­yen; İmam Mâlik, îmam Şafiî ve imam Ebû Hanife'dir. Fakat imam Şâfıî «Diye1- cinayeti işleyenin malına düşer», îmam Ebü Hanife ile imam Mâlik jSe «Âkileye lazım gelir» demişlerdir. Leys b. Sa'd ile başkaları da «Kısas lazım gelir» demişlerdir.

Burun hakkında da ulema -hadiste geldiği üzere- [26] dipten veya konuş­mayı engelleyecek biçimde kesildiği zaman tam diyet lazım geldiğinde müt­tefiktirler, imam Mâlik'e göre, koku duyusu zedelenmese bile tam diyet lazım gelir.

Cima' edebilen kimsenin zekerinde de tam diyet lazım geldiğinde ule­ma müttefiktirler. Fakat -dilsizin dili ile, titreğin eli hakkında ihtilaf ettikleri gibi- erkeklik gücü bulunmayan kimse ile hadım olan kimsenin zekeri hak­kında ihtilaf etmişlerdir. Kimisi «Diyet lazım gelir» kimisi «Değer biçilir», kimisi de «Üçtebir diyet lazım gelir» demiştir. Cumhura göre değer biçilir, îmam Mâlik'e göre diyeti gerektiren, haşafenin kesilmesidir. Haşafesi kesik olan zekerde ise ancak değer biçilir.

Tek gözlü olan kimsenin gözü hakkında da, ulema iki çeşit görüşte bu­lunmuşlardır. Kimisi «Tam diyet lazım gelir» demiştir, ki imam Mâlik ile Medine ulemasından bir cemaat bu görüştedirler. Leys b. Sa'd ile Ömer b. Abdülaziz de bu görüştedirler. Ashâbtan da İbn Ömer, bu görüştedir. İmam Şâfıî, imam Ebû Hanife ve Süfyan Sevrî ise, «Her iki gözü sağlam olan kim­senin bir gözünün çıkarılması halinde olduğu gibi, yarım diyet lazım gelir» demişlerdir. Bu görüş de tabiînden bir cemaattan rivayet olunmuştur. Birinci grup «Çünkü tek gözlü kimsenin gözü, kendisi için iki göz vazifesini görür» demişlerdir. İkinci grubun dayanağı ise, Amr b. Hazm'ın hadisinde geçen

 «Gözde de yarım diyet lazım gelir» [27] sözü­nün taşıdığı umumdur. Bunlar ayrıca tek gözlü olan kimsenin gözünü, tek eli olan kimsenin eline kıyas etmişlerdir. Çünkü tek eli olan kimsenin elini kese­ne, yarım diyet lazım geldiğinde icma' vardır. Şu halde ihtilafın sebebi, hem hadisin umumu ile kıyas arasında bulunan çelişmedir, hem de iki kıya­sın birbirleriyle çelişmeleridir.

Gözüne vurulması üzerine görme duyusu zayıflayan kimsenin görme­sinden ne kadar eksildiğini anlamak için en güzel yol Hz. Ali'nin başvurduğu rivayet olunan yoldur. Derler ki: Hz. Ali, gözüne vurulan adama, sağlam olan gözünü bağlamasını emrettikten sonra, bir başkasının eline bir yumurta vererek yavaş yavaş uzaklaşmasını emretmiştir. Adam da yavaş yavaş uzak­laşıp gözü sakat adamın artık yumurtayı görmediği noktada durup orayı işa­retlemiştir. Ondan sonra adamın sakat gözü bağlanarak bir daha aynı şekilde yumurta uzaklaştırılıp yine adamın gözünden kaybolduğu noktada durul­muş ve bu kez orası işaretlenmiş ve bu iki işaret arasındaki mesafe ile, ada­mın bulunduğu yer ile son işaret yeri arasındaki mesafe ölçülmüştür. Ancak adamın doğru söyleyip söylemediğini anlamak için bu deneme birkaç kez ve değişik yerlerde uygulandıktan sonra iki mesafe arasındaki farka değer koy­muştur.

Ulema, vurma sonucu, gözlerine kara su inen ve fakat gözleri olduğu gi­bi duran kimse hakkında da ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik, îmam Şafiî ve îmam Ebû Hanife «Değer biçilir», Zeyd b. Sâbit'de «Diyetin ondabiri, yani yüz dinar lazım gelir» demişlerdir. İmam Şafiî «Zeyd b. Sabit, bu-sözü ile gözlerin ışığına değer koymuş, 'Cinayetin diyeti yüz dinardır» demek iste­memiştir' demiştir. Hz. Ömer ile İbn Abbas'tan da, ışığı giden gözde, titre­yen elde ve kararan dişte diyetin üçtebiri lazım geldiğine hükmettikleri riva­yet olunmuştur. İmam Mâlik de «Dişin kararması ile bir diyet, karardıktan sonra yerinden çıkarılması ile bir diyet lazım gelir» demiştir.

Ulema, tek gözlü olan bir kimsenin, gözleri sağlam olan bir diğer kimse­nin gözünü kasten çıkarması halinde de ihtilaf etmişlerdir. Cumhur, «İsterse kısas alabilir. Şayet bağışlarsa, ona diyet düşer», Ancak kimisi «Tam», kimi­si «Yarım diyet düşer» demiştir, ki îmam Şafiî ile İbnu'l-Kasım bu görüşte­dirler. İmam Mâlik ise, her ikisini de söylemiştir. «Tam diyet düşer» diyenler de, İmam Mâlik'in tâbilerinden Muğire ile İbn Dinar'dır. Küfe fukahası ise, «Ancak kısas alabilir. Şayet kısastan vazgeçerse, muayyen bir diyet kendisi­ne düşmez. Neyin üzerinde anlaşırlarsa o lazım gelir» demişlerdir. Kısastan vazgeçildiği zaman tam diyetin lazım geldiğini söyleyenler, «Çünkü onu kı­sas etmediği için onun tek gözünü ona bırakmıştır. Tek gözlü olan kimsenin gözünün diyeti de -ulemanın çoğuna göre- tamdır» demişlerdir. Hz. Ömer, Hz. Osman ve Abdullah b. Ömer'in görüşü de bu yoldadır. Çünkü tek gözlü olan kimsenin gözü, iki gözün vazifesini gördüğü için kısastan vazgeçilince, ilk gözün diyetinin lazım gelmesi gerekir. Bunlar, herbir göz için yarım diyet lazım geldiği temeline dayanmışlardır. İmam Ebû Hanife'nin dayanağı da, kasten işlenen cinayetler için muayyen miktarda bir diyetin vazedil meyi sidir. Bu mes'ele, yukarıda da (yaralama kısası babında) geçti.

Ulemanın cumhuru ve İmam Mâlik, İmam Ebû Hanife, îmam Şafiî, Süf-yan Sevrî ve başkalarından oluşan fetva imamları, parmaklar arasında ayı­rım yapmaksızın, herbir parmak için on deve, üç mafsallı olan parmakların başlan için de diyetin ondabirinin üçtebiri ve iki mafsallı olan baş parmağın başı için ise, beş deve lazım geldiği görüşündedirler. Bu husustaki dayanaklan da, Amr b. Hazm'ın hadisinde geçen, Peygamber Efendimiz'in,

«Herbir parmak için on tane deve lazım gelir» sözüdür. Amr b. Şuayb da babası yolu ile dedesinden, Peygamber Efendimiz'in parmaklarda onda-bir diyetin ondabiri ile hükmettiğini rivayet etmiştir. Hz. Ali, Abdullah b. Mes'ud ve Abdullah b. Abbas da bu görüştedirler. Ondabir diyetin ondabiri de, gümüş paradan verildiği zaman herbirinin görüşüne göre değişir. Zira tam diyetin onikibin dirhem olduğu görüşünde olanlara göre, onikibin dirhe­min ondabiridir, onbin dirhem olduğu görüşünde olanlara göre de, onbin dir­hemin ondabiridir. Ashâb ve ilk fukahadan ise, parmaklar arasında ayırım yaptıkları rivayet olunmuştur. Zira Hz. Ömer'den baş parmak ile işaret par­mağı hakkında yarım diyet ile, orta parmak hakkında on deve ile, orta parmağın yanındaki parmak hakkında dokuz deve ile küçük parmak hakkında da altı deve ile hükmettiği rivayet olunmuştur. Mücâhid'ten de «Baş parmakta onbeş, işaret parmağı ile orta parmakta onar, orta parmağın yanındaki par­makta sekiz ve küçük parmakta yedi deve lazım gelir» dediği rivayet olun­muştur.

Kalça kemiği ile kaburga kemikleri için de -cumhura göre- değer biçilir. İlk fukahadan kimisi ise «Diyet lazım gelir» demiştir. îmam Mâlik de Hz, Ömer'den, arka dişler için bir deve, kaburga kemiği için bir deve ve kalça kemiği için de bir deve ile hükmettiğini rivayet etmiştir. Said b. Cübeyr de «Kalça kemiği için iki deve», Katâde «Dört deve lazım gelir» demişlerdir. Cumhur, «Çünkü hakkında, Peygamber Efendimiz'den herhangi bir diyetle hükmettiği işitilmemiş olan cinayetlerde asıl, değer biçimidir» demiştir.

Cumhura göre, ağızda bulunan herbir diş için diyet olarak beş deve la­zım gelir, ki îbn Abbas da bu görüştedir. İmam Mâlik ise, Hz. Ömer'den arka dişler için birer deve ile hükmettiğini rivayet etmiştir. Çünkü arka dişler Ön dişler gibi görünmezler. Ağzın ön tarafında olan herbir diş için ise, beş deve lazım geldiğinde ihtilaf yoktur. Said b. el-Müseyyeb de «Arka dişlerin her biri için iki deve lazım gelir» demiştir. îmam Mâlik'in rivayetine göre, Mer-van b. Hakem bu hususta Abdullah b. Abbas'a «Sen arka dişlerle ön dişleri bir mi görüyorsun?» diye itiraz etmiş, İbn Abbas da «Elimizde hiçbir delil bulunmasa bile, yalnız dişlerin parmaklara kısas edilmesi, dişler arasında fark bulunmadığını gerektirir» diye cevap vermiştir. Cumhurun dayanağı, Amr b. Hazm'ın sabit olan hadisindeki, Peygamber Efendimiz'in,

«Dişte beş deve lazım gelir» sözüdür. Zira DIŞ kelimesi nasıl ön dişlere deniliyorsa, arka dişlere de denilir. Cumhur, ayrıca dişleri parmaklara kıyas etmiştir. Çünkü parmaklar her ne kadar yarar bakı­rcımdan birbirinden farklı iseler de, hepsinin diyeti aynıdır. Cumhurun görüsüne katılmayanlar ise, «Organlar yarar bakımından farklı oldukları içindir ki şeriat, herbir organ için ayrı bir diyet koymuştur. Şu halde, yarar bakımın dan birbirinden farklı olan aynı organın fertleri arasında da fark bulunmalı­dır» demişlerdir. Kaldı ki, Ashâb ile ilk fukahadan bunu söyleyenler, bu ayı­rımı Peygamber Efendimiz'den de işitmiş olabilirler.

Yanlışlıkla işlenmesi halinde diyet gerektiren büıün cinayetler, kasten işlendikleri zamanda ise, kısası gerektirirler. Cinayet, organ kesmek ise kı­sas da organ kesmektir. Cinayet, organı yerinden sökmek ise, kısas da organı yerinden sökmektir. Cinayet -kol ve bacak kırmak gibi- kemik kırmak oldu­ğu zaman ise, kısası var mı, yok mu diye ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik ile tabileri, «Uyluk ve bel kemikleri dışında bütün kemik kırmalarda kısas var­dır» demişlerdir. İmam Şâfıî ile Leys b. Sa'd ise «Hiçbir kemik kırmada kısas yoktur» demişlerdir, ki İmam Ebû Hanife de buna katılır. Ancak İmam Ebû Hanife diş kemiklerini istisna etmiştir. İbn Abbas ile Hz. Ömer'den de «Ke­mikte kısas yoktur» dedikleri rivayet olunmuştur. Ebû Ömer b. Abdilber «Enes b. Mâlik'in hadisi ile sabittir ki, Peygamber Efendimiz diş kırmada kı­sas ile hükmetmiştir[28]. Bir başka hadis ile de, Peygamber Efendimiz'in ke­mik kırmada kısas bulunmadığını buyurduğu rivayet olunmuştur [29]. Fakat bu hadis kuvvetli değildir» demiştir. İmam Mâlik'ten de «Ebû Bekir b. Mu-hammed b. Amr b. Hazm, uyluk kemiğini kırmada kısas almıştır» dediği ri­vayet olunmuştur.

Ulema, öldürülen kadın diyetinin öldürülen erkek diyetinin yansı oldu­ğunda müttefik iseler de, yaralama ile organ sakatlamada erkek ile kadının diyetleri arasında fark olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir. Cumhur, «Diyetler, tam diyetin üçtebiri miktarına vanncaya kadar, erkek ile kadın arasında fark yoktur. Fakat üçtebiri miktarına vannca, kadının diyeti erkeğin diyeti­nin yansına düşer. Mesela: Kadının bir parmağı kesildiği zaman on, iki par­mağı kesildiği zaman yirmi, üç parmağı kesildiği zaman otuz deve lazım ge­lirken dört parmağı kesildiği zaman, diyeti yirmi deveye düşer» demiştir, ki İmam Mâlik ile tabileri ve Leys b. Sa'd bu görüştedirler. İmam Mâlik bu gö­rüşü Said b. el-Müseyyeb ile Urve b. Zübeyr'den de rivayet etmiştir. Zeyd b. Sabit ile Ömer b. Abdülaziz de bu görüştedirler. Bir cemaat da «Yaralamada MÛDIHA'ya kadar erkek ile kadm arasında fark yoktur. Fakat Mûdıha ile daha ağır olan yaralamalarda, kadının diyeti erkeğin diyetinin yansıdır» de­miştir, ki Abdullah b. Mes'ud'dan gelen iki rivayetten en meşhuru budur. Bu görüş aynı zamanda Hz. Osman'dan da rivayet olunmuştur. Kadı Şüreyh ile bir cemaat da bu görüştedirler. Kimisi de «Kadının diyeti, mutlaka erkeğin diyetinin yansıdır. Yaralamanın ağırı ile hafifi arasında fark yoktur» demiş­tir. Bu da Hz. Ali'nin görüşüdür. Bu görüş İbn Abbas'tan da rivayet olunmuştur. Fakat en meşhuru İbn Abbas'tan rivayet olunduğunu yukanda söylediği­miz görüştür. İmam Ebû Hanife, İmam Şâfıî ve Süfyan Sevrî de bu görüşte­dirler. Bunlar «Çünkü şeriatta aksini gösteren bir delil sabit olmadıkça, ka­dm diyetinin erkek diyetinin yansı olduğu, asıldır. Zira diyetler konusunda kıyas yapmak caiz değildir. Kaldı ki yaralamanın ağın ile hafifi arasında ayı­rım yapmak, kıyasa da aykındır» demişlerdir. Birinci grubun ise, birtakım Mürsel hadislerle, Said b. el-Müseyyeb'ten rivayet olunan olaydan başka bir dayanaklan yoktur. Rivayet olunmaktadır ki «Rabia b. Abdurralvnan, Said

b. el-Müseyyeb'e:

- 'Kadının dört tane parmağı kesildiği zaman ona ne kadar diyet lazım gelir?' diye sormuş, Said b. el-Müseyyeb;

- 'Yirmi deve' diye cevap verince, Rabia:

- 'Hayret, kadının mağduriyeti artınca diyeti azalıyor mu? Üç parmağı kesildiği zaman ona otuz deve lazım gelirken, kesilen parmaklan dört olun­ca diyeti yirmi deveye nasıl düşer?' demiştir. Bunun üzerine Said b. El

Müseyyeb ona;

- 'Sen Iraklı mısın?' diye ta'rizde bulunmuş ve Rabia;

- 'Hayır, ben Iraklı değilim. Ben, ya herşeyin sebebini araştıran bir ali­mim, ya da öğrenmek isteyen bir cahilim' deyince, Said b. el-Müseyyeb;

- 'Peygamber Efendimiz böyle hükmetmiştir, yeğen' diye cevap vermiş­tir [30].

İşte hür olan kimseleri yaralama veyahut organlanm sakatlama diyetle­rinin durumu budur.

Köle ile cariyeleri yaralama veyahut organlanm sakatlamaya gelince: Ulema bu cinayetlerin hükmü hakkında iki çeşit görüşte bulunmuşlardır. Ki­misi «Köle ile cariye yanlışlıkla yaralandıklan veyahut organlan sakatlandı­ğı zaman, değerlerinden ne kadar eksiliyorsa, cinayeti işleyene o kadar diyet lazım gelir» demiştir. Kimisi de «Hürde o cinayetin diyeti tam diyetin yüzde kaçı ise, kölenin kıymetinden yüzde o kadar lazım gelir» demiştir. Buna göre eğer köle, MÛDIHA denilen şekilde yaralanırsa, kıymetinin yüzde onu, eğer bir gözü çıkanlırsa yüzde ellisi lazım gelir. İmam Ebû Hanife ile İmam Şâfıî bu görüştedirler. Hz. Ömer ile Hz. Ali'nin görüşü de budur. İmam Mâlik ise «MÛDÎHA, MÜNAKKEJE ve ME'MÛME denilen yaralama şekillerinden başka, bütün yaralamalarda kölenin değeri ne kadar eksiliyorsa, o kadar di­yet lazım gelir. Fakat bu üç çeşit yaralamalarda, hürün diyeti tam diyetin yüz­de kaçı ise, kölenin kıymetinden yüzde o kadan lazım gelir» demiştir.

Birinci grup, köle ile cariyeyi eşyaya kıyas etmiştir. İkinci grup, köle ile cariyenin müslüman ve mükellef olduklannı nazara alarak onlan hüre kıyas etmiştir.

Ulema, köle ile cariyenin diyetleri tam diyetin üçtebiri miktannı aşınca,

âkileye ait olduğunda müttefiktirler. Fakat tam diyetin Oçtebiri miktarından az olduğu zaman ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik, Medine'ni n FUKAHA-î SHB'A demlen meşhur yedi fıkıh bilgini ve bir cemaat «Âkile ancak tam di­yetin üçtebiri ile tiçtebirinden fazla olanını yüklenir» demişlerdir. îroamEbû Haıûfe de «Âkile, tam bir diyetin ondabiri ile ondabirinden fazla olanını yük­lenil» demiştir. Süfyan Sevrî ile İbn Şibriroe de «MÛDIHA denilen yarala­ma ile ondan ağır olan yaralamaların diyeti âkileye aittir» demişlerdir, İmam Şafiî ile Osman el-Betu ile «Âkile, yanlışlıkla işlenen cinayetin gerektirdiği diyetin -ister az, ister çok olsun- hepsini yüklenir, demişlerdir. İmam Şafiî, "Çünkü yanlışlıkla işlenen cinayet diyetlerinin âkileye ait olması asıldır. Bu asim herhangi bir istisnası olduğunu iddia edenler, delil göstermelidirler» demiştir. Diğerlerinin ise, hiçbir dayanakları yoktur. Ancak görüşleri meş­hurdur ve görüşleri ile amel olunageîmistir.

Bu bah':s de -Allah'a şükürler olsun- burada sona ermektedir. [31]


[24] Mâlik, Ukûl, 43/1, no: 1.

[25] Beyhâkî,8/89.

[26] Beyhâkî, 8/89.

[27] Ncsaî, 8/57-60.

 

[28] Buhârî, Diyât, 8/19, no: 6894.

[29] İbn Mâce, Diyât, 21/9, no: 2636; Beyhâkî, 8/65.

[30] Beyhâkî, 8/96.

 

[31] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/267-274.