Konu Başlığı: Necasetin çeşitleri Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 27 Ocak 2011, 18:47:48 16. Necasetin Çeşitleri Fıkıh âlimleri, necasetin çeşitleri içinde –kanı bulunan ve kesilmeden ölen kara hayvanları, domuz eti, ölmüş veya diri olarak kara hayvanından akarak çıkan kan ve insanın bevl (sidik) ve dışkısı olmak üzere- dört şeyin necis olduğunda müttefiktirler. Ulemanın çoğu şarabın da necis olduğunu söylemişlerse de, hadis ulemasından kimisi bu görüşe katılmamışlardır. Bunlar dışında kalan diğer şeylerin necaseti ise, ihtilaflı olup buna dair bahisler yedi mes'elede toplanmaktadır. [10] 1. Hayvan Ölüsü: Kanı olmayan hayvanın ölüsü ile su hayvanı ölüsünün necaseti hakkında Ulema ihtilâf etmişlerdir. Kimisi bunların tahir (temiz) olduğunu söylemiştir. Bu görüş imam Mâlik ile tabi'lerinin görüşüdür. Kimisi de, -sirke ve diğer yiyeceklerde oluşan kurtlar gibi tahir olduklan üzerinde ittifak edilen canlılar dışında- kanı olsun olmasın hayvan ölüleri arasında necaset bakımından fark görmemiş, ancak deniz hayvanı ölüsünü istisna etmiştir. Bu da imam Şafii'nin görüşüdür. Kimisi de, kara ve deniz hayvanı ölüleri arasında fark görmemiş, ancak kanı olan hayvanları istisna etmiştir. Buda İmam Ebû Hanife'nin görüşü dür. Bu ihtilâfın sebebi, "Kesilmeden ölen murdar hayvan ve kan size haram kılındı" [11] âyet-i kerimesinin tefsirinde ihtilâf etmeleridir. Çünkü âyette geçen MURDAR kelimesi her ne kadar âmm (genel) ise de, -tahmin ederim kibu âmm'dan husus murad olduğunda ittifak ve fakat bu muradın ne olduğu hakkında da ihtilâf etmişlerdir. Kimisi bundan, deniz Ölüsü ile kanı bulunmayan hayvan ölüsünü, kimisi yalnız deniz ölüsünü kimisi de yalnız kanı bulunmayan Hayvan ölüsünü istisna etmiştir. îstisna edilendeki bu ihtilâflarının sebebi de herkesin kendine göre bir delilinin bulunmasıdır. Kanı bulunmayan hayvanın ölüsünü istisna edenlerin delili, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in, bir yiyeceğe düşen sineğin o yiyeceğe daldırılmasına dair sabit olan emridir. Diyorlar ki: Bu emirden, sinek ölüsünün tahir (temiz) olduğu anlaşılmaktadır. Sineğin tahir olması için de, sineğin kanı bulunmayan hayvanlardan olmasından başka herhangi bir sebep yoktur. imam Şafii'ye göre, bu hüküm yalnız sineğe mahsustur. Çünkü Peygamber (s.a.s) Efendimiz, bir kanadında hastalık, bir kanadında da ilaç bulunduğunu buna sebep göstermiştir. İmam Şafii, sineğin tahir olması için kansız bir hayvan olduğunu sebep göstermeyi, ayrıca âyetin mefhumu ile de çürütmeğe çalışmıştır. Zira âyetin zahirinden, kesilmeden ölen hayvan ile kanın birbirinden ayrı iki necis çeşidi oldukları anlaşılmaktadır. Bunlardan biri kesmekle helâl oluyor ki bunun, eti yenilen hayvan olduğunda ittifak vardır. Diğeri de hakkında kesmek diye bir şey düşünülmeyen kandır. Şu halde birbirinden ayrı olan bu iki şey bir şey kabul edilemez ki kesilmeden ölen hayvanda kan kaldığı için hayvan necistir denilebilsin. îmam Şafii'nin bu görüşü kuvvetlidir. Çünkü eğer kesilmeden ölen hayvanda kanın kalması hayvanın necis olması için sebep olsaydı, hayvan kesilse de yine necis olması lâzım gelirdi. Zira necis olduğu kabul edilen kan -az da olsa- kesilen hayvanda da kalmaktadır. Şu halde kan haram olmak için sebep değildir. Çünkü sebep ortadan kalkmadıkça müsebbeb (sonuç) de ortadan kalkmaz. Aksi takdirde sebep denilen şey sebep değildir. Meselâ: Sarhoşluk verdiği için haram olduğunu söylediğimiz üzüm şırasında haramlık vasfı bulunmadığı zaman, kendisinden sarhoş edicilik vasfı da -eğer haram- sebep görürsek- bizzarure kalkar. Deniz ölüsünü istisna edenlere gelince: Onlar da Câbir (r.a.)'den geldiği sabit olan hadise dayanmaktadırlar. Çünkü bu hadiste, Câbir (r.a.)'in arkadaşları ile birlikte denizin dışarı attığı ve günlerce dışarda kalan bir büyük balığın etini yiyip kendilerine azık yaptıkları ve durumu Peygamber (s.a.s) Efendimiz'e anlattıklarında Efendimiz (s.a.s)'in bu hareketi uygun bulup onlara «O etten bir şey kalmadı mı?» diye sorduğu rivayet olunm[12]aktadır. Efendimiz (s.a.s)'in: «O etten bir şey kalmadı mı?» diye sormasından, balığın etini onlara tecviz etmesinin, yolculukta çektikleri açlık zaruretinden dolayı bir ruhsat olmadığı anlaşılmaktadır. Deniz ölüsünü istisna edenler ay-nca, «Deniz suyu paklayıcı ve ölüsü helâl olan (nimet)dir» hadisini de delil yapmışlardır. îmam Ebû Hanife'ye gelince: O, ya Câbir'in hadisini kesin olarak sahih bulamamış, ya onu bir ruhsat kabul etmiş, ya da balığın, deniz tarafından dışarı atılması ile öldüğüne ihtimal vermiş olacak ki- âyetin umumunu tercih etmiştir. Çünkü ona göre murdar, kendiliğinden ölen, yani Ölümü harici bir sebepten ileri gelmeyen hayvan demektir. Ulemanın bu ihtilaflarına bir diğer sebep daha vardır. Oda ".Deniz avı ve deniz avını yemek size de, yolculara da helâl kılınmıştır" [13] âyet-i kelimesindeki onun" zamirinin hem denize, hem ava verilebilmesidir. Zamiri denize verenlere göre; âyet "Deniz avı ve deniz yiyecekleri size de, yolculara da helâl kılınmıştır" mealinde olur. Bu meale göre, denizin yiyecekleri kendiliğinden ölen deniz hayvanları demektir. Zamiri ava verenlere göre; âyet, yukarıda verdiğimiz mealden, sadece deniz avının helâl olduğu anlaşılır. Küfe müctehidleri zamirin ava verildiğine, kendiliğinden ölen balıkların haram olduğunu bildiren bir hadisi de delil olarak göstermişlerdir. Bu hadis diğerlerince zayıftır [14] [10] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/191 [11] Mâidc, 5/3. [12] Buhârî, Megâzî, 64/65, no: 4362; Müslim, Sayd, 34/4, no: 1935. [13] Mâidc, 5/96 [14] Ebû Dâvûd, Et'ıme, 21/36, no: 3815; İbn Mâcc, Sayd, 28/18, no: 3247. İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/191-193. |