๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 22 Ocak 2011, 21:17:25



Konu Başlığı: Müflisin tahsil edilebilen malları
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 22 Ocak 2011, 21:17:25
2. Müflisin Tahsil Edilebilen Malları;



Alacaklılann, müflisin hangi malını alabildikleri mes'elesine gelince: Eğer alacaklının müflise verdiği mal bizzat durmuyorsa, o kimsenin alacağı müflisin zimmetine geçmiştir. Eğer bizzat duruyor, ancak onun karşılığını alamamış ise, bizzat duran bu mal hakkında dört çeşit görüş vardır. Birinci görüş şudur: Mal sahibi eğer malım geri almayıp diğer alacaklılarla birlikte taksime girmek istemezse, kendisi malını geri almakta öncelik sahibidir. Bu­nu imam Şafiî, imam Ahmed ve Ebû Sevr söylemişlerdir, ikinci görüş de şu­dur: Eğer adamın iflasına hükmedildiği tarihte malın değeri satıldığı bedel­den daha az ise, mal sahibi malım geri almakla, diğer alacaklılarla birlikte taksime girmek arasında muhayyer olup hangisini isterse onu yapar. Eğer malın o tarihteki değeri satıldığı bedelden çok yahut onun kadar ise mal sa­hibi bizzat malını geri alır. Bunu da îmam Mâlik fie Mâliki uleması söyle­mişlerdir. Üçüncü görüşe göre de adamın iflasına hükmedildiği günkü malın değerine bakılır. Eğer satıldığı bedel kadar veyahut ondan az ise, sahibine geri verilmesine hükmedilir. Eğer satıldığı bedelden çok ise, ona satış bede­linin miktarı verilir. Artan miktarda da diğer alcaklılara -hissesi oranında-ortak olur. Bunu da hadis ulemasından bir cemaat söylemiştir. Dördüncü gö­rüşe göre ise, mal sahibi mutlaka malını geri almak için öncelik sahibidir. Bu görüşün sahipleri de imam Ebû Hanife ile Küfe fu kah asıdırlar.

Bu ihtilafın sebebi Ebû Hüreyre (r.a.)'nin «Peygamber Efendimiz,

'Hangi adam iflas edip de alacaklısı bizzat malına yetişirse, malım geri almakta kendisi başkalarından daha hak sahibidir'
buyurdu» [8]mealindeki sabit olan hadisidir. Bu şekildeki metni imam Mâlüc'in olan bu hadisi Buhârî, Müslim ve imam Mâlik birbirine yakın ifadelerle rivayet etmişlerdir. Birinci grup, hadisi umuma hami etmişlerdir. Kimisi de «Akla öyle geliyor ki, Pey­gamber Efendimiz, mal sahibi -malı olduğu gibi durduğu zaman- hakkına kolaylıkla kavuşsun diye, böyle buyurmuştur. Mal sahibinin hakkı ise, malı­nı kaça satmış ise odur. Malın değerinde meydana gelen artışta onun hakkı yoktur. Çünkü eğer alıcı iflas etmemiş olsaydı, ona malını satın aldığı bedel­den fazla bir şey vermezdi» demiştir. Küfe fukahası ise, bu hadisi -mütevatir olan asıllara aykırı olduğu için- her zaman yaptıkları gibi, «Haber-i Ahâddır» (bir kişinin rivayet ettiği hadis) diyerek reddetmişlerdir. Çünkü onlara göre tek kişiler tarafından rivayet olunan hadisler ancak zan ifade ederler. Mütevatir olan asıllar ise kesindirler. Nasıl ki Hz. Ömer (r.a.), Fatma binti Kays'dan usûle aykırı bir hadis işitince 'Biz bir kadının hadisi için Al­lah'ın kitabı ile Peygamberimizin sünnetini bırakamayız' demiştir. Rivayet olunduğuna göre Hz. Ali (r.a.) de iflas eden kimsede, olduğu gibi duran eşya­yı satıcısına değil de, müflise hükmetmiştir. Tabiînden ibn Şîrîn ile ibrahim Nehaî de bu görüştedirler. Küfe fukahası, kanaatimce bu hadisin değişik ifa­delerle varid olduğunu da delil göstermişlerdir. Zira Zührî'nin Ebû Bekir b. Abdurrahman tarikiyle Ebû Hüreyre'den rivayetine göre bu hadisin metni,

«Hangi adam ölür veyahut iflas eder de, alacaklılarından kimisi malı­nı bizzat bulursa, o kimse alacaklıların biridir» [9]şeklindedir, ki bu şekil -sabit olan asıllara uygun olduğu için- doğruya daha yakındır. Bunlar, birinci hadisi, müflise emanet bırakılan veyahut emanet olarak verilen şeye hamlet­mek suretiyle bu iki metni telif etmişlerdir. Fakat cumhur, bu yorumu -bu ha­disin bazı rivayetlerinde SATIŞ deyimi geçtiği için- reddetmiştir.

Bu ihtilafların hepsi, müflisin malı teslim aldıktan sonra iflas etmesi ha­lindedir. Satın aldığı malı, henüz teslim almamışken iflas ettiği zaman ise malın, sahibine geri verilmesi gerektiğinde ne Hicaz, ne de Irak fukahası ih­tilaf etmişlerdir. Zira satın alman herhangi bir malın, teslim alınmadan uğra­dığı ziyan, satıcısına aittir.

Bu hadisin hükmünü benimsemiş olanlar da, satıcı malın satış bedelin­den bir kısmını aldığı zaman malını geri alabilip alamadığında ihtilaf etmiş­lerdir, îmam Mâlik «isterse aldığını geri verir de, malını geri alır. isterse aldığını geri vermez ve diğer alacaklılarla birlikte sıraya girer» demiştir, îmam Şâfîî ise, «Malın hepsini geri alamaz. Ancak bedelini alamadığı kısmı geri alabilir» demiştir. îmam Dâvûd, îshak ve îmam Ahmed de «Satış bedelinin bir kısmım alan kimse, diğer alacaklılarla birlikte sıraya girmek zorundadır» demişlerdir. Bunların dayanağı, îmam Mâlik'in İbn Şihâb yolu ile Ebû Bekir b. Abdurrahman'dan Peygamber Efendimiz'in buyurduğunu rivayet ettiği,

«Herhangi bir adam bir şeyi sattığı zaman, eğer o şeyin bedelinden da­ha bir şey almamışken onu satın alan kimse iflas eder ve kendisi malını oldu­ğu gibi bulursa, malı üzerinde daha hak sahibidir. Şayet o şeyi satın alan kimse ölürse, o zaman o şeyin sahibi diğer alacaklılardan biridir» [10]hadisi­dir. Bu hadisi her ne kadar îmam Mâlik, mürsel olarak kaydetmişse de, Ab-dürrezzak müsned olarak rivayet etmiştir. Zührî tarikiyle Ebû Hüreyre'den rivayet olunan bu hadiste ise,

«Eğer malını satan zat, sattığı malın satış bedelinden bir şeyi teslim al­mış ise, o zaman kendisi de diğer alacaklılardan biridir»
ziyadesi vardır. Bunu Ebû Ubeyd fıkıha dair kitabında söylemiş ve bu ziyadeyi kendisi kay­detmiştir.îmam Şafiî de, «Herhangi bir şeyin tamamı veyahut bir kısmı arasında hüküm bakımından fark yoktur» demiştir.

îflas eden alıcının malın bir kısmını zayi ettiği zaman, geri kalan kısmın sahibine geri verildiğinde ise -Atâ'dan başka- kimse ihtilaf etmemiştir. An­cak Atâ, «Eğer alıcı malın bir kısmını zayi etmiş ise, mal sahibi diğer alacaklılardan biri olur» demiştir.

İmam Şafiî ile îmam Mâlik, ölümün de hüküm bakımından iflas gibi olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir. îmam Mâlik «Alıcının Ölümü halinde mal sahibi diğer alacaklılardan biridir. Fakat iflas ettiği zaman öyle değildir» demiştir. îmam Şâfıî ise, «İflas ile ölümün ikisi de hüküm bakımından aynı­dır» demiştir.

îmam Mâlik'in dayanağı, kendisinin -yukarıda geçtiği üzere- İbn Şihab tarikiyle Ebû Bekir b. Abdurrahman'dan rivayet ettiği hadistir. Zira bu hadis kendisinin görüşünde-nasstır. îmam Mâlik aklî yönden de, «Ölen kimse ile iflas eden kimsenin zimmetleri arasında fark vardır. Zira iflastan sonra tekrar zenginleşip alacaklıların hakkım tamamen ödemek mümkündür. Ölümde ise, böyle bir şey düşünülemez» demiştir. îmam Şâfıî ise, îbn Ebî Zi'b tari­kiyle Ebû Hüreyre (r.a.)den Peygamber Efendimiz'in buyurduğunu rivayet ettiği,

«Hangi adam ölür veyahut iflas ederse, elinde bulunan malm sahibi malını geri almakta daha hak sahibidir» hadisine dayanmıştır. Zira bu ha­diste ölüm ile iflas halleri arasında ayırım yapılmamıştır, İmam Şafiî «İbn Ebî Zi'b'in hadisi İbn Şihâb'm hadisinden daha kuvvetlidir. Çünkü îbn Şihâb'ın hadisi mürseldir. Bu ise müsneddir» demiştir. îmam Şâfıî aklî yön­den de, «Ölen kimsenin borçlan ödenmeden malına dokunulamaz. Şu halde ölenin de malı, iflas edenin malı gibidir» diye bir kıyas yapmıştır. Fakat İmam Mâlik'in kıyası İmam Şafiî'nin kıyasından kuvvetlidir. îmam Mâlik'in kendi hadisini îbn Ebî Zî'b'in hadisine tercih etmesi de -kendi hadisi kıyasa uyduğu için- keza daha kuvvetlidir. Çünkü İmam Şafiî'nin hadisi şebeh kıya­sına, îmam Mâlik'in hadisi ise, mânâ kıyasına uymaktadır. Birbirleriyle çeli­şen hadislerden, mânâ kıyasına uyan hadis ise, şebeh kıyasına uyan hadisten kuvvetlidir. Buna göre ihtilafın sebebi, hem rivayetlerin, hem kıyaslann bir­birleriyle çelişmesidir. Aynca asıl da, îmam Mâlik'in ölüm hali hakkındaki görüşüne şahitlik etmektedir. Zira asıl şudur: Herhangi bir şeyi satan bir kim­se, sattığı şeyi -alıcının muvafakati olmaksızın- bir daha geri alamaz. Şu hal­de îmam Mâlik bu mes'elede daha güçlüdür. Fakat îmam Şâfîî, rivayet ettiği hadisi daha kuvvetli gördüğü için onun görüşüne katılmamıştır. Çünkü imam Şafiî'ye göre mürsel hadislerin gereğiyle amel etmek gerekmez.

îmam Mâlik ile îmam Şâfıî, müflisin elinde değişikliğe uğrayan malın, mesela: İçinde ağaç dikilen tarlanın veyahut üzerinde bina inşa edilen arsanın hükraü hakkında ihtilaf etmişlerdir. İmam Mâlik, «Malın, müflisin elin­de değişliğe uğraması, müflisin elinden çıkması hükmündedir. Yani mal sa­hibi, malının değişikliğe uğraması halinde diğer alacaklılara ortak olur» de­miştir, îmam Şafiî ise, «Mal sahibi, isterse alıcının malda meydana getirdiği ilavelerin kıymetini vererek malı, ilaveleriyle birlikte geri alır. îsterse malın yalnız aslını geri alır da, ilavelerde diğer alacaklılara ortak olur» demiştir. Malın, Mâliki mezhebinde müflisin elinden çıkması hükmünde olan ve olmayan değişiklikleri, bu mezhebin meşhur kitaplarında açıkça belirtilmiş­tir.

Mal sahibinin, alıcının ölümü ile iflası hallerinde veyahut yalnız iflası halinde kendi malı üzerinde diğer alacaklılardan ne ile daha hak sahibi oldu­ğu konusunda Mâliki mezhebinin görüşü kısa olarak şöyledir:

Başkasından veresiye olarak herhangi bir şeyi satın aldıktan sonra İflas eden veyahut ölen kimse, ya o şeyi sahibinden henüz teslim almamışken, ya teslim aldıktan sonra iflas etmiş veyahut ölmüş olur. Eğer teslim almadan if­las eder veyahut ölürse, o şeyin eski sahibine ait olduğunda ihtilaf yoktur. Eğer o şeyi teslim aldıktan sonra iflas eder veyahut ölürse, o zaman da o şey ya eşyadır, ya paradır, ya hizmettir. Eğer eşya ise ve alıcı iflas ettiği veyahut öldüğü zaman elinde duruyorsa, alıcının iflası halinde yine eski sahibinin hakkı olduğunda ihtilaf yoktur. Ancak bu durumda diğer alacaklılar eski sa­hibine satış bedelini verirlerse o şeyi aralarında taksim edebilirler. İmam Şafiî ise, «Alacaklılar bedelini verseler bile, eski sahibinin rızası olmaksızın onu alamazlar» demiştir. Eşheb de, «Alacaklılar, ancak satış bedelinden faz­la bir bedel vermek ve fazla olan miktarı müflisin borçlarından indirmek şar­tı ile alabilirler» demiştir. Îbmı'l-Mâcişûn da, «Bedeli kendi mallarından ve­rebildikleri gibi, isterlerse borçlunun malmdanda verebilirler» demiştir. îbn Kinâne de, «Bedeli vereceklerse kendi mallarından vermeleri şarttır» demiş­tir.

Alınan şey para olduğu zaman ise, alıcının iflası halinde olduğu gibi, ölümü halinde de eski sahibinin hakkı olduğunda keza ihtilaf yoktur. Ancak eğer alıcı, onu bir daha harhangi bir sebeple eski sahibine geri verdikten son­ra iflas eder veyahut ölürse ve mal da olduğu gibi duruyorsa, kimisi «Alınan şey eşya olduğu zaman alıcının iflası halinde nasıl sahibinin hakkı ise, bu da sahibinin hakkıdır» demiştir, ki Îbnu'l-Kasim bu görüştedir. Eşheb ise, «Eski sahibinin hiçbir imtiyazı yoktur. Kendisi de diğer alacaklılarla birlikte taksi­me girmek zorundadır» demiştir.

Alman şey bir hizmet olduğu zaman ise, eğer işveren henüz, işgören kendisine yaptığı şeyi teslim almamışken iflas ederse, işgören yaptığı şeye diğer alacaklılardan daha hak sahibidir. İşverenin ölümü halinde de durum böyledir. Eğer işveren, işgörenin kendisine yaptığı şeyi teslim aldıktan sonra iflas ederse, o zaman işgören, pazarlık ettiği ücretle diğer alacaklılardan biri olur. İşverenin ölümü halinde de yine durum böyledir. Kısacası: Mâlikî mez­hebine göre, herhangi bir şeyi satın alan kimse, eğer malı daha teslim alma­mışken ölür veyahut iflas ederse, mal tekrar eski sahibine döner. Eğer teslim aldıktan sonra ve fakat daha zayi etmeden ölür veyahut iflas ederse, iflas ha­linde mal eski sahibine döner. Fakat ölümü halinde, malın eski sahibi, diğer alacaklılarla birlikte taksime girmek zorundadır. Eğer malı teslim aldıktan ve zayi de ettikten sonra ölür veyahut iflas ederse, o zaman mal sahibi her iki durumda da diğer alacaklılarla birlikte taksime tâbidir. Mâlikî uleması ara­sında bunların hiçbirinde ihtilaf yoktur.

Kendisine alış veriş izni verilen köle iflas ettiği zaman, borçlan elinde­ki mala mı, yoksa şahsına mı taalluk eder diye ihtilafları da bu bâbtandır. İmam Mâlik ile Hicaz Fukahası: «Kölenin borçları, elindeki mala taalluk eder. Şayet borçlan kapatılmadan kendisi azatlanırsa, kalan borçlan kazan­cından ödenir» demişlerdir. Kimisi, «Borçlan şahsına taalluk eder Yani ken­disi satılır ve borçlan satış bedelinden ödenir» demiştir. Kimisi de «Alacak-lılan onu satmak ile, alacaklannı kazancından almak arasında muhayyerdir­ler» demiştir, ki Kadı Şüreyh bu görüştedir. Bir cemaat da, «Borçlan -efendi­si ona alış-veriş izni verirken veresiye alış-verişi yapmamasını şart koşmuş olsa bile- efendisinden istenir» demiştir.

Birinci görüşe sahip olanlar, «Çünkü köle de elindeki sermaye ile alış veriş yapar. Şu halde köle ile hürler arasında bu yönden fark yoktur» demiş­ledir. Kölenin, borçlan için satılmasının vücubunu benimsemiş olanlar da, «Çünkü köle, bir cinayet işlediği zaman kendisi satılır ve cinayetinin diyeti satış bedelinden ödenir» demişlerdir. Borçlarının efendisine ait olduğunu söyleyenler de, «Efendi, kölesinin malını istediği anda kendisinden alabildi­ği için kölenin malı da gerçekte efendisinin malıdır» demişlerdir. Buna göre ihtilafın sebebi bu mes'elede kıyaslar arasında bulunan çelişmedir.

Köle ile efendisi birlikte, iflas ettikleri zaman, önce hangisinin borçlan-nı yermeye başlanır diye edilen ihtilaf da yine aynı sebebe dayanır. Cumhur «Önce kölenin borçları ödenir. Çnkü köle ile eMiş veriş edenler, kölenin elin­deki mala güvenerek onunla âlış-veriş ederler. Kölenin efendisi ile alış veriş edenler ise, kölenin elindeki mala bakmazlar» demişlerdir. Önce efendisinin borçlannı ödemeye başlamanın gerektiğini söyleyenler ise, «Çünkü kölenin malı, gerçekte efendisinin malıdır» demişlerdir. Şu halde bu ihtilafın da sebebi, kölenin malı yabancının malı ile efendisinin malından hangisinin hükmündedir diye tereddüt edilmesidir.

Müflisin -borçlan için- mallan satılırken malından kendisine ne kadar bırakmanın gerektiği hakkındaki ihtilafa gelince: Kimisi, «İmam Mâlik'in mezhebine göre, müflise sadece kendisinin, kansının ve küçük çocuklannın birkaç gün için yaşayabilecekleri kadar bırakılır» demiştir. Vâdıha ile Utbiy-ye adlı kitapların müellifi de, «Bir ay civarında yaşayabilecekleri kadar kendilerine bırakılır. Emsalinin giydiği bir takım elbise parası da kendisine bıra­kılır. Karısının elbisesi hakkında ise İmam Mâlik tereddüt etmiştir. Zira îmanı Mâlik, kadının giyimi kocasına, kadından gördüğü menfaat karşılı­ğında mı lazım gelir, yoksa onda menfat görmese de lazım gelir diye müte­reddittir» demiştir. Şahmın da «Müflise karısının elbisesi bırakılmaz» de­miştir, îbn NâfT de İmam Mâlik'ten, «Kendisine ancak vücudunu örtecek ka­dar elbise bırakılır» dediğini rivayet etmiştir. îbn Kinâne de buna katılır.

Müflisin ilme dair kitapları da satılır mı, satılmaz mı diye keza ihtilaf et­mişlerdir ki bu ihtilaf, ilim kitaplarının satışı caiz midir, değil midir diye edi­len ihtilafa dayanır. [11]


[8] Mâlik, Büyü, 31/42, no: 88; Buhârî, Istikrâd, 43/14, no: 2402; Müslim, Müsâkât, 22/5 no: 1559.

[9] Mâlik, fiüjiî', 31/42 no; 88.

[10] Mâlik, Buyu', 31/42, no: 88:

[11] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/22-28.