๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 26 Ocak 2011, 17:00:37



Konu Başlığı: Mehrin yarıya inişi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Ocak 2011, 17:00:37
3. Mehrin Yarıya İnişi



Yukarıda geçtiği üzere Cenâb-ı Hak «Eğer kadınlara mehir biçer de el sürmeden pnîan boşarsanız biçtiğiniz mehrin yansını verin» buyurduğu için ulema, kendisine dokunulmadan boşanan kadına biçilen mehrin yansının üştüğünde müttefiktirler.

Bu konuyla ilgili bahsimiz, boşanan kadına hangi evlenme akdi ve han-i çeşit boşanma ile mehrin yansı düşer ve eğer kadın daha boşanmamışken, ıehir olarak biçilen şey kayba uğrar veyahut onda bir eksiklik veya artış lursa ne olur diye üç esas hakkındadır.

İmam Mâlik'e göre kadına mehrin yarısı, ancak evlenme akdi sahih ol­uğu taktirde düşer. Eğer, akid fasid olursa İmam Mâlik'ten iki kavil rivayet lunmuştur. Boşanmaya gelince: O da eğer kocanın arzusu ile olursa düşer, locada bir ayıp bulunduğu için kadının isteği üzerine vuku bulan boşanma-a ise kadına bir şey düşmez. Fakat kadının kocası kadını beslemekten veya-ut mehrini vermekten aciz bir durumda olduğu için kadın boşanmasını is-rse, o zaman ona mehrin yansının düşüp düşmediğinde ihtilâf etmişlerdir, albuki ya kocada bir ayıp bulunduğu için kadın boşanmasını istemiş ya da ocası kendisini beslemekten aciz olduğu için istemiştir, bu iki durum aracıda fark yoktur.

Kadın ile kocanın birbirinden, nikâhın feshi yolu ile ayrılmalarına ge­nce: Bu da, ya akdin herhangi bir sebebten dolayı fasid oluşunda olur ve unda kadının bir ihtiyar ve iradesi olmaz ya da akid sahih olduğu halde eşinden birinin irtidad etmesi veyahut birinin diğerinin sütünü emmesi gibi bir ;beble münfesih olur. Birinci surette kadına bir şey düşmediğinde ihtilâf oktur. İkinci surette de eğer eşlerden biri veyahut koca buna kendi ihtiyar ve adesi ile sebeb olmamış ise keza kadına bir şey düşmez. Eğer kocanın kuşu­yla olursa kadına mehrin yarısı düşer. Zahirî mezhebinin zahirinden ise, adına dokunma olmaksızın vuku bulan bütün boşanmalarda boşanma ister adının isteği ile olsun, ister olmasın kadına mehrin yarısının düştüğü, fesih oluyla vuku bulan ayrılmalarda ise, ona bir şey düşmediği anlaşılmaktadir.

Bu ihtilâfın sebebi, «Kendisine dokunulmadan boşanan kadına ehrin yansının düşmesi taabbüdi bir emir midir, yoksa bir hikmet ve sebebe dayanıyor mu?» diye ihtilâf etmeleridir. Bu hükmün taabbüdi olmayıp karisindan boşanma ile husule gelen manevi eksikliğin yerini doldurmak için ol-ığunu söyleyenler, «Bir malı satın alan kimse o malı tekrar sahibine geri rdiği zaman nasıl o malın değeri düşüyorsa, kadın da boşandığı zaman un manevi değerinde bir eksiklik husule gelir. İşte bu eksikliğin yerini doldurmak için ona mehrin yarısı düşer. Bunun için eğer boşanma onun isteği ile mazsa onun bu eksikliğini doldurmak için ona mehrin yansı verilir ve eğer nun isteği ile olursa -o buna razı olduğu için- ona bir şey verilmez» demişlerdir. Taabbüdi olduğunu söyleyenler ise âyetin zahirine bakarak, «Bütün poşanmalarda, yani boşanma ister kadının isteği ile olsun, ister olmasın, ka­dına mehrin yarısı düşer» demişlerdir.

Biçilen mehrin kayba uğraması veyahut mehirde bir eksiklik veya artış husule gelmesi mes'elesine gelince: Bu da ya kendiliğinden ya kadının tasar­rufu ile olur. Eğer kendiliğinden olursa, bunda da dört ihtimal vardır: Ya mehrin tamamı gitmiş, ya eksilmiş, ya artmış veyahut bir taraftan eksilmiş, bir taraftan da artmış olur. Kadının tasarrufu ile olduğu zaman da, kadın ya onu satmış, ya azadlamış, ya hibe etmiş veyahut bunların hiçbirini yapmayıp sadece onu menfaatlerinde tasarruf etmiş veyahut gelinlik cehizi olarak kul­lanmış olur. îmam Mâlik'e göre bütün bu hallerde kadın ile kocası hem ka­yıpta, hem artışta ve hem de eksilmede ortaktırlar. îmam Şafii ise, «Mehrin kaybı veyahut eksilmesi halinde koca, kadına mehrin yansı ile rücu' eder. Fakat artması halinde artan kısmın tamamı kadına aittir» demiştir.

Bu ihtilâfın sebebi, «Kadına dokunma daha vaki olmamışken ka­dın müstakar (sürekli) bir mülkiyetle mehre malik olur mu, olmaz mı?» diye ihtilâf etmeleridir. «Müstakar bir mülkiyetle malik olamaz» diyenler, «Eğer kadın onu kendi menfatleri arasına sokmak suretiyle bir kusurda bulunma­mış ise ikisi ortaktırlar» demişlerdir. «Müstakar mülkiyetle malik olur. An­cak dokunma vaki olmadan boşanmasıyla bu mülkiyet yanya iner» diyenler de, «Kadının elinde zayi olan kısmın hepsi kadının kesesinden gitmiş olur» demişlerdir. Kadının mehri kendi menfaatlerinde harcaması halinde ise yan­sını ödemekle yükümlü olduğunda ihtilâf yoktur.

Ulema, «Adet olduğu üzere eğer kadın mehri ile kendine çeyiz'almışsa, koca bizzat bu çeyizlerin mi, yoksa bu çeyizlerin bedeli olan mehrin mi yan­sıyla kadına rücu' eder?» diye de ihtilâf etmişlerdir. İmam Mâlik «Bizzat çeyizlerin», İmam Ebû Hanife ile îmam Şafii ise «Mehrin yansıyla ona rücu' eder» demişlerdir.

Ulema bu babın meşhur bir fer'i olan bir konuda da ihtilâf etmişlerdir ki o da şudur: «Bakire olan kız veyahut cariye, eğer dokunulmadan boşanırlar-sa, kızın babası ile cariyenin efendisi kıza veya cariyeye düşen mehrin yarısı­nı bağışlayabilirler mi, bağışlayamazlar mı?» îmam Mâlik, «Bağışlayabilir­ler», İmam Ebû Hanife ile İmam Şafii «Bağışlayamazlar» demişlerdir.

Bu ihtilâfın sebebi, "Eğer onlara mehir biçer de el sürmeden onları boşarsaniz -kendileri veya nikâh akdi elinde olan erkeğin bağış­laması hali müstesna- biçtiğinizin yansını verin" âyet-i kerimesinin iki mânâ ihtimalini taşımasıdır. Zira «Bağışlama» ile tercüme ettiğimiz AFV kelimesi kâh «Vazgeçmek», kâh «Hibe etmek» mânâsında kullanıldığı gibi, «Nikâh akdi elinde olan erkeğin» kaydmdaki erkekten murad da, nasıl kadı­nın velisi olabiliyorsa, kadının kocası da olabilir. «Murad kadının kocasıdır»' diyenler, «Hibe etmek mânâsmdadır» demişlerdir. Bir cemaat de şâzz bir görüşte bulunup, «Yalnız baba ile efendi değil, bütün veliler kadına düşen meh­rin yansını bağışlayabilirler» demiştir. Akla öyle geliyorki bu her iki mânâ ihtimali de kuvvet bakımından eşittirler. Fakat «Murad, kadının kocasıdır» diyenler, şeriatte bilinen bir hükmü ifade etmekten başka bir şey söylememişlerdir. Zira herhangi bir kimsenin bir hakkını başkasına hibe edebil­mesi, şeriatte bilinen bir hükümdür. «Murad, kadının velisidir» diyenler ise,-kadına ait olan bir haktan velisinin vazgeçebildiğim söyledikleri için, âyetin bu mânâda daha zahir olduğunu delil ile ispat etmeleri gerikir ki, bu da zor­dur.

Cumhur, henüz küçük kadın ile hacr altındaki kadının kocasına hibe et­tiği mehrin tamamı ile, zimmetine taalluk eden mehrin yansını bağışlayama­yacaktan görüşündedir.

Bir cemaat de âyette geçen «kendileri» kelimesinin umumuna bakarak şâzz bir görüşte bulunup, «kadın henüz küçük veyahut hacir altında da olsa, kendisine düşen bu mehrin yansını bağışlayabilir» demişlerdir.

Ulema bu konuda, mehrini kocasına hibe ettikten sonra ve daha kendisi­ne dokunulmamışken boşanan kadın hakkında da ihtilâf etmişlerdir.

İmam Mâlik «Bu kadının kocası, kadından bir şey isteyemez», İmam Şafii ise «Mehrinin yansını ondan isteyebilir» demiştir.

Bu ihtilâfın sebebi, «Boşanma ile tekrar kocaya dönen mehrin ya­rısı, mehrin aynine mi, yoksa kadının zimmetine mi taalluk eder?» diye ih­tilâf etmeleridir. «Mehrin aynına taalluk eder» diyenler, «Koca, kadına hiç­bir şey ile rucu' edemez. Çünkü mehrin tamamını almıştır», «Kadının zim­metine taalluk eder» diyenler ise, «kadın her ne kadar mehrin tamamını ko­casına hibe etmiş ise de, mehrin yansı onun zimmetine taalluk ettiği için, onu kocasına Ödemesi gerekir. Çünkü kocasına hibe ettiği mehrin tamamı rle, zimmetine taalluk eden mehrin yansı arasında benzerlik yoktur. Bu kadın, sanki malından başka bir şeyi kocasına hibe etmiştir» demişlerdir.

İmam Ebû Hanife de bu mes'elede, kadının, mehrini kocasına hibe et­mezden Önce onu teslim alıp almaması halleri arasında ayırım yaparak, «Eğer teslim aldıktan sonra hibe ederse, kocaya tekrar mehrin yansı düşer ve ;ğer teslim almadan hibe ederse, ona artık bir şey düşmez» demiştir. Öyle görünüyor ki İmam Ebû Hanife, koca hakkının, mehri teslim almadan meh­rin aynına taalluk ettiği ve teslim aldıktan sonra kadının zimmetine geçtiği görüşündedir. [69]


[69] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/441-444.