๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 02 Şubat 2011, 18:08:16



Konu Başlığı: Kırâdın hükümleri
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 02 Şubat 2011, 18:08:16
114. Kırâd'ın Hükümleri



Kırâd'ın hükümlerinden bir kısmı sahih olan Kırâd'm bir kısmı fasit olan Kırâd'ın hükümleridir. [3]

 

 

1. Sahih Kırâd'ın Hükümleri:

 

Sahih olan Kırâd'ın hükürnleri de iki kısım olup bir kısmı akdin gerektir­diği, yani akdin gereğine tabi olan veyahut tabi olduğunda ihtilaf edilen hü­kümlerdir. Bir kısmı da -tecavüz, ihtilaf ve benzeri gibi- bizzat akdin gereği olmayıp akde arız olan olayların hükümleridir. Biz de bunlardan fukaha ara­sında meşhur olanları ele alarak ve önce akdin gereği olan hükümlerden baş­layarak diyoruz ki: [4]

 

 

A- Akdin Gereğine Tabi Hükümler:
 

Bütün ulema, müttefiktirler ki Kırâd akdi bozulamayan bir akid değildir ve -Sermayeyi işleten kimse sermayeyi işletmeye başlamadıkça- her iki taraf da istedikleri anda akdi bozabilirler.

Fakat sermayenin işletilmesine başlandıktan sonra taraflardan herhangi biri, akdi bozabilir mi, bozamaz mı diye ihtilaf etmişlerdir. îmam Mâlik «Bozamaz. Hatta taraflardan birinin ölümüyle dahi akid bozulmaz ve-öfenin varisleri babalarının yerine geçerler. Şayet sermayeyi işleten ölürse, eğer oğullan emin iseler, babalarının alım-s atımlarını sürdürürler. Eğer değil ise­ler, işi sürdürmek için emin bir kimseyi getirebilirler» demiştir. îmam Şâfıî ile îmam Ebû Hanefi ise, «Taraflardan her biri, sermayenin işletilmesine başlandıktan sonra dahi akdi bozabilir ve bu akid taraflardan birinin ölümüy­le bozulup ölenin varislerine geçmez» demişlerdir.

Ulema şunda da müttefiktirler ki, sermayeyi işleten, kârdan hissesini ancak eşyanın paraya çevrilmesinden sonra alabilir ve eğer zarar eder ve fa­kat zarardan sonra tekra kazanırsa zarann açtığı boşluk tekrar kazanılan kârla doldurulur.

Ulema, bir kimse bir başkasından işletmek üzere aldığı sermayeyi he­nüz işletmeye başlamamışken eğer sermayenin bir kısmı zayi olur ve ondan sonra sermayeyi işletmeye başlayıp kâr eder ve ettiği kân sermayeden zayi olan kısmın yerine koymayıp sadece elinde kalan miktarı sermaye yapmak isterse, bunu yapabilir mi, yapamaz mı diye ihtilaf etmişlerdir.

İmam Mâlik ile ulemanın cumhuru, «Eğer sermaye sahibi onu doğrular-sa veyahut bir kimse bir başkasına sermaye verdikten sonra, henüz adam ser­mayeyi işletmeye başlamamışken sermayenin bir kısmı zayi olup da, adam bunu söyleyince sermaye sahibi onu doğrular ve ondan sonra ona 'Sende ka­lan miktar anlaştığımız şekilde elinde sermaye kalsın' derse, caiz değildir. Ancak eğer kalan miktarı kendisinden geri alır ve yaptıkları ile akdi bozup kendisiyle yeniden anlaşma yaparak bir daha kendisine teslim ederse, o za­man caiz olur» demişlerdir. İmam Mâlik'in tabilerinden îbn Habib ise, «Ser­maye sahibinin bunu kendisine demesi gerekir ve deyince de aralarındaki es­ki anlaşma kesilmemiş olur» demiştir. Esasında bu mes'ele, akde arız olan olayların ahkâmındandır. Fakat kârın paylaşım zamanı ile ilgili olduğu için biz burada ele aldık.

Ulema, sermayeyi işletenin -yiyecek, içecek ve giyecek masrafları gibi-zorunlu masrafları Kırâd malına düşer mi, düşmez mi diye ihtilaf etmişler­dir?.

İmam Şafiî en meşhur olan kavlinde, «Sermaye sahibinin rızası dışında, sermayeyi işletene hiçbir masraf düşmez» demiştir. Kimisi de, «Yolculukta yemek ve giyim düşer. Fakat hazarda hiçbir şey düşmez» demiştir. İmam Mâlik, İmam Ebû Hanife, Süfyan Sevrî ve ulemanın cumhuru buna katılır. Ancak İmam Mâlik, «Eğer mal buna tahammül ederse» diye bir kayıd koy­muş, Süfyan Sevrî de, «Gidişte düşer, dönüşte düşmez» demiştir. Başkaları da «Mutlaka düşer» demişlerdir, ki İbrahim Nehâî ile Hasan Basrî de bunlar­dandılar. Leys b. Sa'd da «Şehirde yalnız öğle yemeği düşer, akşam yemeği düşmez» demiştir. İmam Şafiî'den «Hastalıkta düşer» dediği de rivayet olunmuştur. Fakat kendisinin de -c,umhûr gibi- hastalıkta düşmediğini söy­lediğine dair rivayet daha meşhurdur. «Sermayeyi işletenin herhangi bir masrafı düşmez» diyenler, «Çünkü masraf kâr hissesinden ayrı bir menfaat­tir. Diğer menfaatlar nasıl düşmüyorsa bunun da düşmemesi gerekir» demiş­lerdir. Düştüğünü söyleyenler ise, «İslâmiyet'in başında, sermayeyi işleten­ler kırâd malından masraf yaparlardı» diye delil getirmişlerdir. Yolculukta olduğu gibi hazarda da düştüğünü söyleyenler de, hazar halini yolculuk hali­ne kıyas etmişlerdir.

Fukahanın tümü, sermayeyi işleten kimsenin kendi kâr hissesini serma­ye sahibinin gıyabında alamadığı, kârın taksimi ile herkesin kendi hissesini alabilmesi için sermaye sahibinin hazır bulunmasının şart olduğu ve eğer kendisi bulunmazsa, ne şahitlerin, ne de herhangi bir kimsenin hazır bulun­masının kâfi gelmediği hususunda müttefiktirler. [5]


[3] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/343.

[4] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/343.

[5] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 3/343-345.