Konu Başlığı: Kefaletin hükmü Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 02 Şubat 2011, 18:23:20 2. Kefaletin Hükmü A- Şahıs Kefaleti: Kefaletin cevazını benimsemiş olanların cumhuru, şahıs kefiline, kefili bulunduğu şahsın ölümü halinde birşey lazım gelmediği görüşünde müttefiktirler. Ancak kimisi «Şahıs kefilinin, kefili bulunduğu şahsın ölümü halinde, borcunu ödemek zorundadır» demiştir. İbnu'l-Kasım da, kendi memleketinde Ölmesi ile memleketi dışında ölmesi halleri arasında aymm yaparak, «Memleketinde ölümü halinde kefiline birşey lazım gelmez. Memleketi dışında öldüğü zaman ise, eğer iki yer arasındaki uzaklık içinde adamı getirmesi mümkün olan bir mesafe olduğu halde, ihmal edip onu getirmemiş ise -ki bu mesafe iki ilâ üç gün arasındadır- borcunu vermesi lazım gelir. Eğer iki yer arasındaki uzaklık daha uzun bir mesafe ise, o zaman ona bir şey lazım gelmez» demiştir. Kişinin, şahsına kefil olduğu kimsenin ortadan kaybolması halinde lazım gelen hükümde de ihtilaf edip üç çeşit görüşte bulunmuşlardır. Birinci görüşe göre, kefil onu ya getirir, ya borcunu Öder. Bu görüş îmam Mâlik ile tâbilerinin ve Medine fukahasımndir. İkinci görüşe göre, kefil, adamı getir-tinceye veyahut adamın, ölümü anlaşılıncaya kadar hapsedilir. Bu da imam Ebû Hanife ile Irak ulemasının görüşüdür. Üçüncü görüşe göre ise, eğer kefil yerini biliyorsa onu getirmek zorundadır, bilmiyorsa ona bir şey lazım gelmez. Şayet alacaklı, nerede olduğunu bildiğini iddia eder, kefil de «Bilmiyorum» derse, alacaklının bunu ispatlaması gerekir. Bu görüşü de Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm fıkıh kitabında bir cemaattan nakletmiş ve benimsemiştir. imam Mâlik «Başkasının şahsına kefil olan kimse, eğer gerektiği zaman onu ne getirir, ne de borcunu Öderse, hak sahibini aldatmış olur» diye delil getirmiştir. Tahmin ederim ki îmam Mâlik, Ibn Abbas (r.a.) dan rivayet olunun «Adamın biri borçlusuna 'Ya alacağımı ver, ya bana bir kefil getir' diye borçlusunun yakasına yapıştı. Borçlusu ise, buna takat getiremediği için adam onu Peygamber Efendimiz'e şikâyet etti. Peygamber Efendimiz de önce ona kefil oldu, sonra da borcunu ödedi» [5] mealindeki hadise de dayanmıştır. Irak fukahası ise, «Başkasının şahsına kefil olan kimsenin, kefili bulunduğu kimsenin şahsını ortaya getirmekten başka bir yükümlülüğü yoktur. Eğer şart koşmamış ise, borcunu ödemek zorunda değildir. Zira Efendimiz, 'Mii'minler, herhangi, bir hadisede koştukları şartlarına bağlıdırlar' [6] buyurmuştur. Şu halde, kişinin mala kefil olduğu zaman, nasıl ya kefili bulunduğu malı ödemesi, ya da habsedilmesi gerekiyorsa, şahsa kefil olduğu zaman da, ya kefili bulunduğu şahsı bulup getirmesi, ya da habsedilmesi lazım gelir» demişlerdir. Üçüncü grup da, «Şahıs kefilinin, kefili bulunduğu şahsı ancak, getirebildiği zaman getirmesi gerekir. Şayet bu durumda onu getirmezse, o zaman -nasıl Öldüğü zaman onu getirmekle yükümlü değilse- onu getirmekle yükümlü değildir» demişlerdir. Bunlar ayrıca şunu da söylemişlerdir: Kişiye, eğer şahsına kefil olduğu kimsenin borcu ödettirilirse, aldatmış olmaktan çok, aldanmış bir kimse olur. [7] [5] Ebû D&vûd, Buyû\ 17/2 no: 3328. [6] Ebû Dâvûd, Akdiye, 18/12, no: 3954. [7] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/38-39. |