๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 12 Şubat 2011, 19:39:40



Konu Başlığı: İhramda av öldürmenin cezası
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Şubat 2011, 19:39:40
2. İhram'da Av Öldürmenin Cezası:



"Ey iman etmiş olanlar, ihramda iken av öldürmeyiniz. Sizden kim bile bile onu öldürürse ona ceza olarak deve, sığır ve davar nevinden, öldürdüğünün dengi olduğuna içinizden İki âdil kimsenin hükmedeceği, Ka'be'ye ulaşacak bir kurban, yahut düşkünleri doyurmak ya da bu doyurma kadar oruç tutmak lâzım gelir ki, yaptığının ağırlığını tatmış olsun" 152 âyet-i kerimesinin muhkem, yani hükmünün mensuh olmadığında ulema müttefiktirler. Fakat bu âyetten çıkan hükümlerle, bu âyetin mefhumuna kıyas edilebilen ve edilemeyen hükümlerde ihtilâf etmişlerdir. Bu hükümler şunlardır:

 Öldürülen avın kıymeti mi, yoksa avın dengi olduğuna hükmedilen ehlî hayvanın kendisi mi lâzım gelir?
Cumhur, «Dengi olduğuna hükmedilen ehlî hayvanın kendisi lâzım gelir». İmam Ebû Hanife.ise, «Kişi isterse avladığı hayvanın dengi olduğuna hükmedilen ehlî hayvanı kurban eder, isterse bu ehlî hayvanın kıymeti ne ise onu verir» demiştir.

 Ashab-ı Kiram zamanında -kim bir deve kuşunu Öldürürse ona bir deve lâzım gelir, kim bir ceylan öldürürse ona bir davar lâzım gelir, kim bir geyik öldürürse ona bir sığır lâzım gelir dedikleri gibi- bazı hayvanların birbirlerine denk olduğuna dair verilen hükümlerle yetinilebilir mi, yoksa her olayın vukuunda hükmü yenilemek mi, yani iki âdil kimse tarafından yeniden hükmetmek mi lâzımdır?
îmam Mâlik «Hükmün yenilenmesi lâzımdır» demiştir ki îmam Ebû Hanife de bunu benimser. îmam Şafii ise «Ashabın hükmü ile yetinilebilir» demiştir.

 Bu âyette sıralanan cezalar müretteb midir, yani âyette zikredildikle-ri sıraya göre mi lâzım gelirler, yoksa muhayyer midir, yani iki adil kimse bu cezalardan hangisini isterlerse onu seçebilirler mi?
îmam Mâlik ile İmam Ebû Hanife «Muhayyerdir», îmam Züfer ise «Mürettebtir» demişlerdir.

 Bu cezalardan, yoksulları doyurma cezası tercih edildiği zaiw bu a öldürülen av hayvanının kıymetine göre *n ehlî hayvanın kıymetine göre mi lâzım gelir?

 Yanlışlıkla av öldüren kimseye de ceza lâzım gelir mi?
Cumhur, «Bile bile av Öldüren kimseye nasıl ceza lâzım geliyorsa, yanlışlıkla öldüren kimseye de lâzım gelir» demiştir. Zahirîler ise, yanlışlıkla av öldüren kimseye ceza lâzım gelmediğini benimser.

 Birden çok kişiler tarafından bir av öldürüldüğü zaman, hepsi bir kef-farette ortak mıdırlar, yoksa her birine ayrı ayrı keffaret mi lâzım gelir?
îmam Mâlik, «Birden çok kişiler bir avı öldürürlerse her birine bir keffaret lâzım gelir» demiştir ki. Süfyan Sevrî ve bir cemaat de buna katılır. İmam Şâfıi de «Hepsi bir keffarette ortaktırlar» demiştir. îmam Ebû Hanife
ise ihramda olan birden çok kişilerin av öldürmeleri ise, ihramda olmayan birden çok kişilerin harem dahilinde av Öldürmeleri abasında ayırım yaparak, «ihramda olanların her birine ayn ayn keffaretler, ihramda olmayanların ise, hepsine bir keffaret lâzım gelir» demiştir.
 
 Hakemlik yapan iki kişiden biri, av öldürenin kendisi olursa caiz midir?
İmam Mâlik «Caiz değildir» İmam Şafii «Caizdir» demiştir, İmam Ebû Hanife'nin tabilerinden bir kısmı ise «Caiz değildir» bir kısmı «caizdir» demişlerdir.

 Yoksullara yemek yedirme cezası tercih edildiği zaman, nerenin yoksullarına verilmesi gerekir?
İmam Mâlik «Eğer avın öldürüldüğü yerde yemek bulunuyorsa oranın, orada bulunmuyorsa oraya en yakın bulunan yerin yoksullarına vermek lâzımdır» demiştir. İmam Ebû Hanife «Kişi muhayyerdir, nerede isterse orada verebilir» demiştir. İmam Şafii ise «Mekke'nin yoksullarından başka kimseye veremez» demiştir.

 Kişi ihramda olmasa bile
, Mekke Harem'inin sınırlan içinde av öldürmesi cezayı gerektirir mi?
"Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken bizim, Mekke'yi güven içinde ve kutsal bir yer kıldığımızı görmüyorlar mı?" 153 âyet-i kerimesi ile

«ALLAH'tı Teâlâ Mekke-i Mükerreme'yi, gökleri ve yeri yarattığı günden beri muhterem kılmıştır» 154 hadis-i şerifine dayanarak Cumhur, «Ona da ceza lâzım gelir» demiştir. Zahirîler ise, «Mekke Harem'inin sınırlan içinde avlanmak günahtır, fakat avlanan kimseye -eğer ihramda olmazsa- ceza lâzım gelmez» demişlerdir.

 İhramda olan kimse, ihramda iken avl adığı avın etini yerse ona bir keffaret mi, yoksa iki keffaret mi lâzım gelir?
Cumhur, «Bir keffaret lâzım gelir» demiştir. Atâ'nın içinde bulunduğu bir cemaatten ise, «İki keffaret lâzım gelir» diye söyledikleri rivayet olunmuştur.
İşte âyet-i kerime ile ilgili olarak ihtilâf ettikleri mes'elelerin meşhurlan bunlardır. Şimdi de bu ihtilâfların sebeplerine birer birer işaret edelim:
Öldürülen avın kıymeti ile benzeri hayvandan hangisinin lâzım geldiği hakkındaki ihtilâfın sebebi, âyet-i kerimede geçen MTSL kelimesinin Arap dilinde kâh bir şeyin kıymette dengi, kâh şekilde benzeri mânâsında kullanılmasıdır. Fakat ikinci mânâ olduğunu söyleyenlerin delili daha kuvvetlidir. Çünkü bu kelimenin Arap dilinde bu mânâya delâleti daha zahir ve daha meşhurdur. Bununla beraber birinci mânâda olduğuna inananları da haklı gösteren birtakım karineler vardır ki o karineler şunlardır:

1- Yoksullara yemek vermek ve oruç tutmak keffare ti erinde birinci mânâdadır. Zira yemek ile onıç avın dengidirler, benzeri değillerdir.
2- Her avın benzeri yoktur. Birçok av vardır ki ehlî hayvanlar arasında benzerine rastlanamaz.
3- Benzeri bulunan avlar da, benzerleri ile aralarında hakiki benzerlik yoktur. Zira benzerliğin hakikisi cinsleri bir olan iki şey arasında olur. Bunların cinsleri ise birbirinden ayrıdır.
4- Eğer BENZER mânâsında olursa iki hakemin, "Bu bunun BENZERİDİR, şu şunun benzeridir" demelerine ne lüzum vardır? Zira ashab zamanında bu iş hallolmuş ve hangi av hangi hayvana benziyorsa ashab tarafından tesbit edilmiştir. Fakat kıymetler zamanla değiştiği için kıymet takdirinde her zaman hakemlere ihtiyaç vardır. Bunun içindir ki âyette, iki hakim tarafından hükmedilmesi emroîunmuşrur. Şu halde sanki «Kim bile bile bir avı öldürürse ona, ya ehlî hayvanlardan, öldürdüğü avın kıymette dengi olan bir hayvan ya o kıymetin dengi olan yemek, ya da yemek yerine oruç lâzım gelir» denilmiştir.
Ashab-ı kiram zamanında bazı hayvanların birbirlerine benzediğine, dair verilen hükümlerle yetinebilir mi, yetinilemez mi meselesindeki ihtilâfin sebebi de, bu hüküm taabbüdi bir emir midir, yoksa bir hikmete dayanır mı diye ihtilâf etmeleridir.
Taabbüdîdir diyenler, «Her olayın vukuunda hükmü tazelemek gerekir» demişlerdir. Bir hikmete dayanır diyenler ise, «Ashab hangi av hakkında, 'Falanca hayvan onun benzeridir' demişlerse, o ava, o hayvandan daha çok benzeyen bir hayvan bulunamaz. Meselâ Deve kuşuna, ehlî hayvanlar arasında deveden daha çok benzeyen bir hayvan yoktur. Şu halde ashabın hükmünü yenilemekte bir mânâ yoktur» demişlerdir.
Ayette sıralanan cezalar müretteb (sıralı) mi, muhayyer (seçimli) mi diye edilen ihtilâfın sebebi de şudur: Bu cezalan -katil ve zihar keffaretleri gibi- müretteb olduğunda ittifak edilen keffaretlere kıyas edenler, «Bu cezalar mürettebtir» demişlerdir. Muhayyerdir, diyenler ise, âyetteki EV harfine bakmışlardır. Çünkü bu harf YAHUT demektir. YAHUT ise muhayyerlik ifâde etmektedir.
Bir gün onıç bir avuç yemek yerine mi, yoksa iki avuç yemek yerine mi tutmak lâzım gelir diye edilen ihtilâfın sebebi de -yukarıda da işaret edildiği üzere- İmam Mâlik'in, bir yoksula bir gün için bir avuç yemek vermenin, îmam Şâfîi ile Hicaz ulemasının da, iki avuç yemek vermenin vücubunu benimsemeleridir.
Yanlışlıkla av öldürene de ceza lâzım gelip gelmediği hususundaki ihtilâfın sebebi de şudur: «Lâzım gelmez» diyenler «Hem âyette "bile bile" kaydı vardır, hem de yanlışlıkla işlenen suçlar cezayı gerektirmezler. Keffa-ret de bir nevi cezadır demişlerdir.
Lâzım gelir diyenler için ise bunu, başkasına ait mallan itlaf etmeğe kıyas etmekten başka bir delil bulamam. Zira cumhura göre, başkasına ait olan bir malı itlaf eden kimse -ister bile bile, ister yanlışlıkla itlaf etmiş olsun- o malın bedelini ödemek zorundadır. Fakat âyette, "Sizden kim bile bile onu öldürürse" diye şart koşulmuşken bu kıyas nasıl yapılabilir? Bu itiraza kimisi, âyetin sonunda "Ki yaptığının ağırlığım tatmış olsun" denildiği için bu şart getirilmiştir. Yoksa, gerçekte şart değildir şeklinde cevap vermiş ise de, bu cevab bir şey değildir. Zira suçun ağırlığını tatmak suçun ceremesini çekmektir. Bu ceremeyi çeken kimse -ister bile bile, ister yanlışlıkla işlemiş olsun- suçun ağırlığını tatmış olur. Halbuki unutarak veyahut yanlışlıkla suç işleyen kimsenin mes'ul olmadığında ihtilâf yoktur. Bu delil de, en çok, «Keffaretler kıyas ile sabit olamaz» diyenlere lâzım gelir. Zira «Yanlışlıkla av öldürene keffaret lâzım gelir» diyenlerin kıyastan başka bir mesnetleri yoktur.
Birden çok kişilerin bir avı Öldürdükleri zaman, hepsine bir keffaret mi, yoksa her birine bir keffaret mi lâzım gelir diye edilen ihtilâfın sebebi de, keffareti gerektiren sebep mutlak tecavüz müdür, yoksa avı Öldürmek midir, diye ihtilâf etmeleridir.
Mutlak tecavüzdür diyenler, «Bu vasıf hepsinde mevcut olduğu için her birine bir keffaret lâzım gelir» demişlerdir.
Avı öldürmektir diyenler ise, «Hepsi birlikte avı öldürdükleri için hepsine birlikte bir keffaret lâzım gelir» demişlerdir.
Bu mes'ele de kısas ve sirkat mes'eleleri gibidir. Zira birkaç kişi birlikte, el kesmeyi gerektiren miktarda bir malı çaldıkları ya da bir kimseyi öldürdükleri veyahut bir kimsenin bir uzvunu kestikleri zaman, ulema, aynı görüş ayrılığından dolayı bu meselelerde de ihtilâf etmişlerdir. ALLAH izin verirse, bu mes'elelerin her biri yeri ve sırası geldiğinde anlatılacaktır. .
İmam Ebû Hanife'nin, ihramda olan kimselerin avlanmaları ile, ihramda olmayanların Harem'de avlanmaları arasında ayırım yapması ise, ihramda işlenen suçu _daha ağır görmesinden dolayıdır. Bu ayırımı yapmayıp her iki surette de her bir kişiye bir keffaret lâzım gelir diyenler ise, bu suçu işlemeyi önlemek gayesi ile bu ayırımı yapmamışlardır. Zira eğer kişi başkaları ile birlikte av öldürürse, ortaklarının çokluğu oranında cezasının hafifleyeceğini umarsa bu yola baş vurabilir. Kaldı ki eğer ceza suçun keffaretidir diyecek olursak, ortaklıkla işlenen suç ortaklar arasında nasıl bölünemiyorsa, keffaretidir diyecek olursak, ortaklıkla işlenen suç ortaklar arasında nasıl bö-lünemiyorsa, keffaretinin de bölünmemesi ve dolayısı ile her bir ortağa ayrı bir keffaret lâzım gelmesi akla gelir.
Hakemlerden biri, av öldürenin kendisi olursa caiz midir mes'elesinde-ki ihtilâfın sebebi de, âyetin zahiri ile şeriatın genel prensibi arasında bulunan çelişmedir. Zira âyetin zahirine bakılırsa, bu mes'elede hakemlik edecek kimselerde adalet vasfından başka bir şey aranmamıştır. Halbuki şeriatın genel prensibine göre, hiçbir kimse ne kendi lehinde, ne de aleyhinde hüküm verme yetkisine sahip değildir.
Kişi yemek keffaretini ihtiyar ettiği zaman bunu nerenin yoksullarına vermesinin gerektiği hususundaki ihtilâfın sebebi de, âyet-i kerimede buna dair bir açıklamanın bulunmayışıdır. Bunun için kimisi, bunu da zekâta kıyas ederek, «Zekât nasıl vacib olduğu yerin yoksullarına veriliyorsa, bu da avın öldürüldüğü yerde oturan yoksulların hakkıdır» demişlerdir.
Bu keffaretin vücubundan maksat Mekke yoksullarına yardım sağlamaktır diyenler de, «Mekke yoksullarına vermek lâzımdır» demişlerdir. Ayetteki ıtlaka bakanlar ise, «Kişi, bu keffareti istediği yerde verebilir» demişlerdir.
İhramda olmayan kimsenin Harem dahilinde avlanmasının keffaret gerektirip gerektirmediği hususundaki ihtilâfın sebebi, gerektirir diyen cumhurun dayandığı âyet ve hadiste buna dair bir açıklamanın bulunmayışıdır. Cumhur, Harem'de avlanan kimseyi ihramda avlanan kimseye kıyas etmiştir. Zahirîler ise kıyası şeriatın asıllarından saymadıkları için,- «Her ne kadar bu âyet ile hadisten Harem dahilinde avlanmanın haram olduğu anlaşı-lıyorsa da, cezayı da gerektirdiği anlaşılmamaktadır» demişlerdir. Fakat İmam Ebû Hanife de «Bu adama keffaret lâzım gelmez» demeli idi. Çünkü o da keffaretlerde kıyas yapmayı uygun görmemektedir.
İhramda iken öldürdüğü avın etini yiyen kimseye bir keffaret mi, iki keffaret mi lâzım geldiği hususundaki ihtilâfın sebebi de, "Öldürülen avın etini yemek, onu öldürmekten ayrı bir tecavüz müdür, yoksa onu öldürmenin devamı mıdır? Şayet ondan ayn bir tecavüz ise, onun kadar ağır mıdır, değil midir?" diye ihtilâf etmeleridir. Zira ihramli kimse tarafından avlanan avın etini yemek ittifakla haramdır.
İhramda av öldürmenin cezası ile ilgili olan bahis, -ceza olarak ne lâzım geldiği, kime lâzım geldiği, ne için lâzım geldiği ve nerede lâzım geldiği olmak üzere- dört kısım olup bunların çoğunu söylediğimize göre bunlardan iki şey kaldı. Biri, bazı avlarda benzerlerinin lâzım gelip gelmediğinde ihtilâflarıdır. Bu babın asıllarından biri Hz. Ömer'in bazı hayvanlar hakkında hükmetmesidir. Zira rivayet olunduğuna göre Hz. Ömer sırtlanı öldürene bir koç ile, ceylanı öldürene bir anez ile tavşanı öldürene bir oğlak ile ve yerbuü öldürene bir cüfre ile hükmetmiştir. Yerbu (Arap tavşanı) koyun gibi geviş getiren ve işkembesi bulunan dört ayaklı ve kuyruklu küçük bir hayvandır. Anez de- ulemaya göre- yaşıtları doğuran keçi demektir. Cüfre ile anak da keçi cinsinden olup cüfre artık otlanmakla yetinen ve süte muhtaç olmayan, anak da -kimine göre- cüfreden büyük -kimine göre- cüfreden küçük olan oğlak demektir.
imam Mâlik, Hz. Ömer'den gelen bu rivayete uymayarak, «Tavşan ile Yarbu, kurbana yaramayan yaştaki hayvan ile kıymetlendirilemezler» demiştir. Bu yaş, koyunda en az bir, deve ve sığırda da en az ikîdir. îmam Mâlik'in delili, âyet-i kerimede geçen
"Kâ'be'ye ulaşacak bir kurban" 155 kavl-i celilidir. Zira ulema arasında, eğer bir kimse: Ben bir kurban keseceğim derse, koyundan bir yaşından ve diğer hayvanlardan iki yaşından küçüğünü kesmesinin caiz olmadığında ihtilâf yoktur. îmam Mâlik'e göre av hayvanının büyüğünde ne lâzım geliyorsa küçüğünde de aynısı lâzım gelir.
îmam Şâfıi ise, «Av hayvanı yavrularının fidyesi ehlî hayvanların yavrularıdır, büyüklerinin fidyesi de büyük hayvanlardır» demiştir. Bu söz; Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve îbn Mes'ud'tan da rivayet olunmuştur. îmam Şâfıi, «Gerçek misliyet ancak budur» demiştir. Şu halde ona göre büyük deve kuşunun fidyesi büyük devedir, küçük deve kuşunun fidyesi de anasından ayrılmış deve yavrusudur. îmam Ebû Hanife ise, burada.da kendi kaidesine uyarak: «Hepsinde kıymet lâzım gelir» demiştir.
Ulema Mekke'nin güvercinleri hakkında da ihtilâf etmişlerdir. îmam Mâlik, «Mekke'nin bir güvercinini öldürene bir koyun veya keçi lâzım gelir, Harem dışında güvercinleri öldüren kimseye ise öldürdüğü güvercinler kıymetlendirilir» demiştir. İbn Kasım, Mekke dışındaki Harem güvercinleri hakkında bir kere, «Mekke güvercinleri gibi bir koyun veya keçi lâzım gelir», bir kere de «Harem harici güvercinleri gibi fıat takdir, edilir» demiştir.
îmam Dâvûd ise «Güvercinden başka, benzeri bulunmayan hiçbir hayvanın fidyesi yoktur. Yalnız güvercinin fidyesi koyun veya keçidir» demiştir. İmam Dâvûd herhalde, Hz. Ömer bunu söylerken ashabtan hiçbirinin ona itiraz etmediğini icma1 sanmış olacak ki böyle söylemiştir. Zira Hz. Ömer'in de böyle söylediği ve ashabtan birinin ona itiraz etmediği rivayet olunmaktadır. Atâ'dan da «Bütün kuşlarda bir koyun veya keçi lâzım gelir» dediği rivayet olunmuştur.
Ulema bu babtan olmak üzere, deve kuşunun yumurtası hakkında da ihtilâf etmişlerdir. İmam Mâlik, «Deve kuşunun bir yumurtası için bir deve de-
gerinin seksende biri lâzım geldiği görüşündeyim» demiştir. îmam Ebû Hanife ise, burda da kendi kaidesine uyarak «Bir deve kuşu yumurtasının değeri ne.ise o lâzım gelir» demiştir. îmam Şâfıi de bu mes'elede îmam Ebû Hani-fe'ye uymuştur. Ebû Sevr de buna katılır.
Fakat îmam Ebû Hanife «Eğer kınlan deve kuşunun yumurtasında civciv bulunursa deve kuşunun fidyesi lâzım gelir» demiştir. Ebû Sevr ise, deve kuşu fidyesinin lâzım gelmesi için civcivin canlı olarak yumurtadan çıkmasını şart koşmuştur. Hz. Ali'den; deve kuşu yumurtasının fidyesi hakında: «Aygın develerin içine salarsın ve develerin gebe kaldığım anlayınca birine: 'Bu, benim deve kuşu yuvasından aldığım yumurtanın fidyesidir' dersin. Sen böyle yaptıktan sonra şayet HAML zayi olursa tazmin etmezsin» diye hükmettiği rivayet olunmuştur. Atâ, «Develeri olan kimse için Hz. Ali'nin hükmettiği gibidir. Fakat develeri olmayan kimse için, bir deve kuşu yumurtasının fidyesi iki dirhem gümüştür» demiştir. Ebû Ömer, 'İbn Abbas vasıtası ile Ka'b b. Ücre'den zayıf bir senetle Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,
«Deve kuşunun yumurtasını ihramda olan bir kimse aldığı zaman fiatı lâzım gelir» 156 diye buyurduğu rivayet olunmaktadır. İbn Mes'ud'dan da, kıymetinin lâzım geldiği rivayet olunmuştur. Fakat bunun da senedi zayıftır» demiştir.
Ulemanın çoğu çekirgenin kara avı sayıldığında müttefiktirler. Fakat öldürülmesi halinde lâzım gelen fidye hakkında ihtilâf etmişlerdir. Hz. Ömer, «Bir kabze (bir el dolusu) yemek lâzım gelir»» demiştir. İmam Mâlik'de buna katılır, imam Ebû Hanife de,
«Bir hurma bir çekirgeden iyidir» demiştir,
îmam Şâfıi ise, «Çekirgenin kıymeti lâzım gelir» demiştir. Ebû Sevr de buna katılır. Ancak Ebû Sevr, «Çekirgenin kıymeti bir avuç yemek veyahut bir hurma gibi küçük sadakalardır» demiştir. îbn Abbas'tan da, İmam Ebû Ha-nife'nin dediği gibi- bir çekirgenin fidyesi, bir hurmadır diye söylediği rivayet olunmuştur.
Rabia'da «Bir çekirge için bir sa' yemek lâzım gelir» demiştir. Fakat bu şâzz bir görüştür. îbn Ömer'den de, «Bir kuzu veya oğlak lâzım gelir» dediği rivayet olunmuştur ki bu da şâzz'dır.
'Ulemanın, hangi hayvan av sayılır, hangisi sayılmaz ve hangisi kara avıdır, hangisi deniz avıdır?' meselesindeki ihtilâflarına gelince: Bütün ulema ihramda olan kimse için, -haklarında na'ss bulunan FEVASİK-I HAMS (karga, çaylak, akrep, fare ve yırtıcı köpek) denilen beş hayvan dışında- her çeşit kara avının haram olduğunda müttefiktirler. Fakat bazı hayvanlar hakkında, 'Kara avı mıdır, yoksa deniz avı mıdır?' diye ihtilâf etmişlerdir. B u i h tilâfın sebebi,
"Her türlü deniz avı ve yiyeceği sizin ve yolcu kafilelerinin faydalanması için helâl kılındı ve kara avı -siz ihramda bulundukça- size haram kılındı" 157 âyet-i kelimesidir. Biz de bunlardan ittifak ve ihtilâf ettikleri meşhur mes'eleleri anlatacağız:
Gerek tbn Ömer'in ve gerek başka ashabın hadisleri ile, Peygamber (s.a.s) Efendimiz'in,
«Yeryüzünde gezen hayvanlardan -karga, çaylak, akrep, fare ve yırtıcı köpek olmak üzere- beş çeşit hayvan vardır ki, ihramhya onları öldürmekte bir günah yoktur» 158 buyurduğu sabit olduğundan, ulema bu beş çeşit hayvanı öldürene bir şey lâzım gelmediğinde müttefiktirler. Ulemanın cumhuru bu hadisin belirttiği hayvanlarda her ne kadar birtakım vasıflan şart koşmuş-larsa da -av sayıltnadıklan için- bunları öldürmekte bir sakınca görmemişlerdir. Ancak hadiste zikredilen bu beş hayvandan murat, sadece bu beş hayvan mıdır, yoksa bunlar gibi zararlı olan her hayvan mıdır diye ihtilâf etmişlerdir.
imam Mâlik «Hadisteki 'Yırtıcı köpek' deyimi yırtıcı olan her hayvana işarettir. Şu halde yalnız köpek değil, her yırtıcı hayvanı öldürmek ihramîıya caizdir. Ancak eğer yırtıcılık yapmıyor veyahut -daha yavru olduğu için- yapamıyorsa onu öldürmek caiz değildir» demiştir. Ulema, zehirli olan bütün yılan çeşitlerini de öldürmenin caiz olduğunda müttefiktirler. Zira bu da, *ibû Said el-Hudrî'nin «Peygamber (s.as)'in
«Efa ve Esved denilen dişi ve siyah yılan çeldi öldürülür» 159 hadisi ile rivayet olunmuştur. İmam Mâlik «Kertenkele'nin öldürülmesini uygun buluyorum» demiştir. Halbuki kertenkelenin öldürülmesi hakkındaki hadisler mütevatirdir160. Fakat bu hadisler, Harem dahilinde öldürülmesi hakkında olmayıp mutlaktır. Bunun içindir ki îmam Mâlik, haremde kertenkeleyi öldürmekte duraksamıştır. îmam Ebû Hanife de «Yırtıcı hayvanlardan, ehlî köpek 161 ile kurttan başkası öldürülemez» de-
Kimisi de şâzz bir görüşte bulunup, «Kargalardan, beneklisinden başkası öldürülemez» demiştir. İmam Şafii de «Eti yenmeyen her hayvan, hadisteki beş hayvanın hükmündedir. Zira ihramîıya ancak, ihramda olmayanlara helâl olan hayvanlar haram kılınmış ve Peygamber (s.a.s) Efendimiz avlanmayı yasakladığı için eti yenen hayvanları öldürmenin caiz olmadığında icma' edilmiştir» demiştir.
İmam Ebû Hanife ise, köpek isminden yalnız köpeği anlamış ve fakat «Kurt gibi köpek vasfını taşıyan her yabani hayvan köpek hükmündedir» demiştir. Ulema eşek ansında da ihtilâf etmişlerdir. Kimisi «O da akrep hükmündedir» demiş, kimisi onu akrep kadar zararlı görmediği için ona akrep hükmünü vermemiştir. Kısacası, hadiste geçen beş hayvan, aynı zararı taşıyan diğer hayvanlara da şamildirler. Bunun için bu hadisi, kendisinden umum murad olan hâss'lar kabilinden görenler, bu hayvanların her birine benzeyen diğer hayvanları da bu hayvanların hükmünde görmüş, hadisten umum murad olmadığını söyleyenler ise, hükmü yalnız bu beş hayvana vermişlerdir. Bir kitle de, şâzz bir görüşte bulunup, «Karganın beneklisinden başkası öldürülemez. Zira Hz. Âişe (r.a.)'den, «Bu beş hayvandan biri benekli kargadır» diye rivayet olunmuştur demek suretiyle karga kelimesinin umumunu tahsis etmiştir. Nehâî de şâzz bir görüşte bulunup «İhramda fareden başkası öldürülemez» demiştir.
Ulemanın hangi hayvanın kara, hangisinin deniz avı olduğundaki ihtilâflarına gelince: Bütün ulema, balığın deniz avı olduğunda müttefiktirler. Fakat denizin diğer hayvanlardan bazıları kesilmeğe muhtaç olmadığı için bunlar deniz avı mıdır, kara avı mıdır? diye ihtilâf etmişlerdir. Bununla beraber denizin bütün hayvanlarına helâl diyenler her çeşit deniz avının helâl olduğu hususunda ihtilâf etmemişlerdir. Ancak hem suda, hem karada yaşayan hayvanlar hakında: Kara avımı, yoksa deniz avı mı? diye ihtilâf etmişlerdir. Ulemadan çoğunun sözünden, hayvan kara ve denizden en çok hangisinde kalıyorsa -İd hangisinde doğuyorsa en çok orada kalır- onun hayvanlarından sayıldığı anlaşılmaktadır. Cumhur, deniz kuşlarını kara avı hükmünde görmektedir. Yalnız Atâ'dan deniz kuşları hakkında «En çok nerede kalıyorsa oranın hükmüne tabidir» diye söylediği rivayet olunmuştur.
Ulema, Haremin bitkileri hakkında da 'Cezayı gerektirir mi, gerektirmez mi?' diye ihtilâf etmişlerdir. Harem'in bitkilerini kesmek yasaklandığı için İmam Mâlik, «Kesmek günahtır, fakat cezayı gerektirmez» demiştir.
İmam Şâfıi ise «Büyük bir ağacı kesene bir sığır, ondan aşağısını kesene de bir koyun veya keçi lâzım gelir» demiştir.
İmam Ebû Hanife de «İnsan eli ile yetiştirilen bitkilerde bir şey lâzım gelmez, tabii bitkilerde ise kıymet lâzım gelir» demiştir.
Bu ihtilâfın sebebi, bitkiyi hayvanlara kıyas etmekte ihtilâf etmeleridir. Çünkü Peygamber (s.a.s) Efendimizin,
«Harem'in avına dokunulamaz ve ağaçları kesilemez» 162 hadisinde ikisi de yasaklanmıştır. Bu mevzuun meşhur olan mes'eleleri işte bunlardır. 163



152 Mâide, 5/95.
153 Ankebût, 29/67.
154 Buhârî, Cezâü's-Sayd, 28/10, no: 1838.

155 Mâide, 5/95.

156 Abdürrezzak, 4/423, no: 8302.
157 Mâide, 5/96.
158 Buhârî,BcdV/-//att,59/16,no: 3315.
159 Ahmed, 3/80.
160 İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/205.
160 Bakara, 2/196.
160 Mâlik, Hacc, 20/78, no: 237.
160 Ahmed, 6/83; Nesâî, 5/189.
161 Ihramlı kişiye saldırdığı takdirde Öldürülebilir, ceza da gerekmezmistir.
162 Buhârî, CezâU's-Sayd, 28/10, no: 1834.
163 İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 2/205.-206.


Konu Başlığı: Ynt: İhramda av öldürmenin cezası
Gönderen: Ceren üzerinde 24 Aralık 2019, 18:26:37
Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim....


Konu Başlığı: Ynt: İhramda av öldürmenin cezası
Gönderen: Es-Sabur üzerinde 25 Aralık 2019, 06:30:21
İhramda iken av öldürmenin cezası vardır ona denk bir kurban kesmek yada birilerine ikramda bulunmak gerekir


Konu Başlığı: Ynt: İhramda av öldürmenin cezası
Gönderen: Sevgi. üzerinde 26 Aralık 2019, 06:44:14
Aleyküm selâm. Rabbim bizleri herzaman rızasına uygun işler yapmayı nasip etsin inşaAllah
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: İhramda av öldürmenin cezası
Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Aralık 2019, 20:03:29
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun