๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 10 Şubat 2011, 20:44:08



Konu Başlığı: Hibenin rükünleri
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 10 Şubat 2011, 20:44:08
149. Hibenin Rükünleri



Hibenin rükünleri -hibe eden ve kendisine hibe edilen kimselerle hibe edilen şey olmak üzere- üçtür.
Ulema, kişinin hasta ve hacir altında değil iken kesin olarak maliki bulunduğu bir şeyi başkasına hibe edebildiğinde müttefik iseler de hasta, sefih ve müflis olan kimselerin hibelerinin caiz olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir. Cumhur, hibeyi de vasiyyete kıyas ederek, «Hastanın -malının üçte birinden fazla olan miktarın- hibesi geçerli değildir» demiştir. Selef ile zahirîlerden birer cemaat ise, «Hastanın hibesi, ölümünden sonra ana malından çıkar» demişlerdir. Hastanın ölmeyip iyileştiği takdirde hasta iken yaptığı hibenin geçerli olduğunda ise ihtilaf yoktur.
Cumhurun dayanağı, îmrân b. Husayn'ın «Adamın biri öleceği sırada altı kölesini de aıatladı. Peygamber Efendimiz kendisine kölelerinin üçtebi-rini azatlayıp geri kalanlarını kölelikte bırakmasını emretti» 2 mealindeki hadisidir. Zahirîler de «Sağlık halinde hibenin cevazında ittifak bulunduğuna göre, hastalık halinde de -kitap veyahut sünnetten caiz olmadığına dair açık bir delil bulunmadıkça- caiz olması gerekir» demişlerdir. Zahirîlere göre yukarıda geçen hadis, vasiyete mahmuldür.
Cumhura göre, hacr (kısıtlama) konulan hastalıklar, korkutucu hastalıklardır, îmam Mâlik'e göre, iki saf arasında bulunma, hamilenin doğurmasının yakın oluşu ve dalgalı denizde yolculuk (ki bunda ihtilâf vardır) gibi korkunç haller de böyledir. Cumhura göre, müzmin hastalıklarda hacr konulamaz. Bunlar, "hacr" kitabında geçti.
Sefih ve müflis kimselere gelince: Bunların harcamalarına hacir konulmasının gerektiği görüşünde olanlar, hibelerinin geçersiz olduğunda ihtilaf etmemişlerdir.
Hibe edilen şeye gelince: Herhangi bir kimsenin, mülkü olması caiz olan şeyin hibe edilmesi de caizdir. Ulema, kişinin bütün malını yabancılara hibe edebildiğinde müttefik iseler de, malının hepsini çocuklarından sadece bazılarına hibe etmesinin veyahut bütün çocuklarını hibede eşit tutmasının caiz olup olmadığında ihtilaf etmişlerdir. Fukahanın cumhuru, mekruh olduğu görüşünde ise de «Şayet biri yaparsa geçerlidü» demişdir. Zahirîler ise,
«Malının hepisini bazı çocuklarına hibe etmek şöyle dursun, hibede hepsini eşit tutmamak dahi caiz değildir» demişlerdir. Zahirilerin dayanağı da Nu'man b. Beşir'in hadisidir. Deyim ve ifade şeklinde her ne kadar ihtilaf bulunuyorsa da, sıhhatında ittifak bulunan bu hadis mealen şöyledir: «Babam beni Peygamber Efendimiz'in yanına götürüp,
-'Benim bir kölem vardı. Onu şu oğluma verdim' dedi. Peygamber Efendimiz,
- 'Bunun gibi diğer çocuklarına da verdin mi?' diye sordu. Babam,
- 'Hayır', dedi Peygamber Efendimiz,
'O halde köleni geri al' buyurdu» 3.
İmam Mâlik, Buhâri ve Müslim'in üçü «Köleni geri al» tabirini rivayet etmekte müttefiktirler. Derler ki: Bu tabir, yapılan bu hibenin geçersiz olduğunu göstermektedir. Kaldı ki bu hadisin bazı rivayetlerine göre, Peygamber Efendimiz
«Bu zulümdür» 4 buyurmuştur.
Cumhur ise «Kişinin, sağlığında bütün malını yabancılara verebildiğinde icma bulunduğuna göre, çocuklarına da verebilmesi öncelikle lazım gelir» diye ihticac etmişlerdir. Cumhur, aynca Hz. Ebû Bekir'in meşhur olayına da dayanmıştır. Hz. Ebû Bekir, Hz. Aişe'ye ĞÂBE denilen hurmalığının meyvasmdan yirmi yük hibe etmişti. Ancak vefat edeceği sırada kendisine, «Kızım biliyorsun ki insanlar arasında benden sonra senin kadar, zengin olmasını istediğim ve fakirlik çekmesi için üzüldüğüm kimse yoktur. Ben sana hurmalığımın meyvalanndan yirmi yük vermiştim. Eğer sen bu hurmaları daha önce kesip götürmüş olsaydın senin olurdu. Fakat bu gün artık varislerin malıdır» demiştir. Cumhur, «Yukarıdaki hadisten murad nedibtir. Çünkü bazı rivayetlerine göre Peygamber Efendimiz Beşir'e,
'Bütün çocuklarının aynı derecede sana iyi davranmalarını ve iyilik etmelerini istemez misin?' diye sormuş ve Beşir 'İsterim tabii' diye cevap verince ona
'Öyle ise buna, beni değil, başkasını şahit tut' buyurmuştur» 5 demektedir.
İmam Mâlik ise, kişinin bütün malını bazı çocuklarına vermesinin yasaklanmasından, nedibten çok, vücup anlaşıldığı görüşünde olduğu için, «Kişi, malının tamamını bazı çocuklarına hibe edemez» demiştir.
Buna göre ihtilafın sebebi, kıyas ile varid olan nehyin ifadesi arasında bulunan çelişmedir. Çünkü çoğunluğa göre emir, nasıl emredilen şeyin vacip olduğunu gösteriyorsa, nehiy de nehyedilen şeyin haram olduğunu göstermektedir. Sem'î delil ile kıyası telif etmek isteyenler, nehyi ya kerahete hamletmiş, ya da -İmam Mâlikin yaptığı gibi- bazı suretlere özgü kılmıştır. Kıyası benimsemiş olanlar arasında ise, kıyas ile hadisin uyumunu tahsis etmenin veyahut nehyi kerahete hamletmenin cevazında ihtilaf yoktur. Zahirîler ise, kıyas etmenin cevazını benimsemedikleri için, hadisi açık olan mânâsında bırakarak çocuklar arasında hibe eşitsizliğini caiz görmemişlerdir.
Kişinin ortaklı olan maundaki hissesini hibe etmesinin caiz olup olmadığında ihtilaf etmeleri de bu babtandır. İmam Mâlik, İmam Şafiî, İmam Ah-med ve Ebû Sevr, «Caizdir. Çünkü ortaklık malı satıldığı zaman alıcıya teslimi nasıl caiz ise, kendisine hibe edilen kimseye de teslimi caizdir» demişlerdir. İmam Ebû Hanife ise, «Ortaklık malı rehine bırakıldığı zaman nasıl rehine bırakılan hissenin yalnız olarak teslimi mümkün değilse, bu da öyledir» diyerek caiz görmemiştir.
Maliki mezhebinde, mahiyet veyahut miktarı bilinmeyen veyahut henüz yok olup sonradan var olacağı umulan, kısacası gararlı olduğu için şeriatta satışı caiz olmayan şeyleri hibe etmenin caiz olduğunda ihtilaf yoktur. İmam Şafiî ise, «Satışı caiz olan şeyin hibesi de caizdir. Satışı caiz olmayan şeyin hibesi de caiz değildir» demiştir. İmam Şafiî'ye göre -başkasında bulunan alacaklar ile rehinde bulunan mallar gibi- alıcıya teslimi mümkün olmayan bir şeyin hibesi caiz değildir.
Hibe akdine gelince: Bu akidde de bütün fukahaya göre «Sana hibe ettim», «Senin hibeni kabul ettim» gibi icab ve kabul şart olduğu gibi, kendisine hibe edilen kimsenin de kabul ve tesellüm edebilecek bir kimse olması şarttır. 6


2 Müslim, Eymân, 27/12, no: 56.
3 Mâlik, Akdiye, 36/33, no: 39, Buhârî, Hibe, 51/12, no: 2586; Müslim, Hibât, 24/3, no: 1623.
4 Buhârî, Şehâdât, 52/9, no: 2650.
5 Müsüm, Hibât, 24/3, no: 1623; Ebû Dâvûd, Buyu1,17/85, no: 3542.

6 İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/105-107.