๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Bidayetül Müctehid => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 15 Şubat 2011, 15:34:28



Konu Başlığı: Gasbedilen malın menfaati
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Şubat 2011, 15:34:28
3. Gasbedilen Malın Menfaati:



Gasbedilen malın menfaatine gelince: İmam Mâlik'in mezhebinde gas­bedilen malın menfaati hakkında iki görüş vardır. Bir görüşe göre, gasbedi­len malın menfaati da gasbedilen malın hükmündedir. İkinci görüşe göre ise, gasbedilen malın menfaati ayrı bir hükme tabidir. Birinci görüşü benimse­miş olanlar, «Gasbedilen malın menfaati, gasbeden kimsenin menfaati tes­lim aldığı gündeki kıymetine göre lazım gelir» demişlerdir. İmam Mâlik'in tabilerinden Eşheb bu görüştedir. Bunlardan «Gasbedilen malın gasbedildiği günden zayi olduğu güne kadar hangi zamanın kıymeti daha yüksek ise, o lazım gelir» diyenler, menfaatin da en yüksek kıymetinin lazım geldiği görü­şündedirler. İkinci görüşü benimsemiş olanlar ise, her ne kadar menfaatin zayi olduğuna dair şahit bulunduğu zaman gasbeden kimseye birşey lazım gelmediğinde, şahit bulunmadığı zaman da -zayi olması gizli kalmayan şey­lerden dahi olsa- sözünün geçerli olmadığında müttefik iseler de, menfaatin hükmünde bir hayli ihtilaf etmişlerdir. Bunların görüş ayrılıklarının hulasası şudur:

Gasbedilen malın menfaati üç çeşittir. Bir çeşidi -hayvanın yavrusu gi­bi- gasbedilen maldan, ana malın şeklinde doğan menfaatlardır. Bir çeşidi -ağacın meyvası, hayvanın sütü, peyniri ve yünü gibi- gasbedilen maldan doğuyorsa da, ana malın şeklinde olmayan menfaatlardır. Bir çeşidi de -evin ki­rası, kölenin kazancı ve benzeri- gasbedilen maldan doğmayan menfaatlar­dır.

Birinci çeşit menfaatin, gasbedilen ana mal ile birlikte sahibine veril­mesi gerektiğinde -benim bildiğime göre- ihtilaf yoktur. Ancak eğer yavru­nun anası ölmüş ise, bizzat yavru mu, yoksa kıymeti mi lazım gelir diye ihti­laf etmişlerdir. İmam Mâlik «Gasbeden kimse, yavru ile kıymetinden hangi­sini isterse verebilir» demiş ise de, İmam Şafiî «Annenin kıymeti ile birlikte bizzat yavruyu vermesi gerekirdemiştir ki, kıyas da bunu gerektirmektedir. İkinci çeşit menfaat hakkında ise iki görüş vardır. Bir görüşe göre menfaat gasbedenin hakkıdır. İkinci görüşe göre ise, eğer gasbedilen mal duruyorsa onunla birlikte ya bizzat menfaati veyahut -eğer menfaatin zayi olduğunu söylerse- menfaatin kıymetini vermesi gerekir. Eğer gasbedilen mal zayi ol­muş ise, o zaman eğer sahibi malının kıymetini alırsa menfaattan ona bir şey yoktur. Eğer menfaati alırsa, malının kıymetinden ona bir şey yoktur. Birin­ci görüşe göre verilmesi mutlaka gerekmez. İkinci görüşe göre mutlaka gere­kir. Üçüncü görüşe göre, eğer gasbedilen mal kiraya verilmişse, gerekir. Ki­raya verilmemişse -ister kendisi onu kullanmış, ister boş bırakmış olsun- ge­rekmez. Dördüncü görüşe göre, eğer onu kiraya vermiş veyahut kullanmış ise gerekir. Boş bırakmış ise gerekmez. Beşinci görüş sahipleri ise, hayvan­larla başka şeyler arasında ayırım yaparak «Başka şeylerin menfaati lazım gelir. Hayvanların lazım gelmez» demişlerdir.

Bütün bu ihtilaflar, gasbedilen maldan menfaat görülen malın yerinde durması haline mahsustur. Eğer gasbeden kimse malı satıp malın parası ile alış-veriş yapmak suretiyle maldan menfaat görürse, gördüğü menfaatin kendisine ait olduğunda Mâliki uleması ihtilaf etmemişlerdir. Kimisi de «Menfaat, mal sahibine aittir» demiştir. Bu da, eğer gasbtan ana mal kastolu-nursa böyledir. Eğer gasbtan ana mal değil de, malın menfaati kastolunursa -gasbeden kimse ister ana malı kiraya vermiş, ister bizzat kullanmış, ister boş bırakmış olsun- menfaati zâmin olduğunda ihtilaf yoktur.

îmam Ebû Hanife ise, «Eğer bir kimse, bir başkasının hayvanına zorla biner veyahut yük taşıttırırsa, o kimseye ecr-i misil lazım gelir. Çünkü eğer hayvan, onun elinde zayi olursa hayvanın kıymetini ödemek zorundadır» demiştir. îmam Ebû Hanife'nin bu görüşü, menkul olan bütün mallarda cari­dir. Çünkü ona göre başkasının malını zorla kullanan kimse, malın zâmini olduğu için, mal onun zimmetine geçer ve dolayısıyla maldan yararlanabilir. Nasıl ki Mâlikîler de «Kişi herhangi bir kimseden gasbettiği malı eğer ser­maye yaparak ondan kazanç elde ederse, elde ettiği kazanç kendisine aittir» demişlerdir. Halbuki bu iki suret arasında fark vardır. Çünkü birinci surette malın kendisi bizzat durmaktadır. İkinci surette ise, mal satılıp başka şeyler­le değiştirilmiş olur.

Bu ihtilafın sebebi, Peygamber Efendimizin,

«Mal kimin uhdesinde ise, malın menfaati da o kimseye aittir» [12] ve «Sahibinin izni olmaksızın herhangi bir toprağı fuzuli olarak ekmek isteyen kimsenin o toprakta hakkı yoktur» [13] hadislerinin umumunda ihtilaf etmeleridir. Zira önceki hadisin vürud sebebi şudur: Adamın biri bir köle satın ala­rak köleyi bir süre çalıştırdıktan sonra, kölede eksiklik görerek onu geri ver­miş, sahibi de alıcıdan çalıştırdığı günler için ecr-i misil istemiştir. Bir se-bebten dolayı âmm bir hüküm varid olduğu zaman ise, varid olduğu sebebe hâss mıdır, yoksa hükmün taşıdığı umum mu muradtır diye ulema arasında meşhur bir ihtilâf vardır. Hükmün varid olduğu sebebe mahsus olduğunu söyleyenler, «Malın menfaati, ne zaman ki mülkiyeti bir kimsenin uhdesine geçmiş olma şüphesi bulunursa, o kimseye ait olur. Burada ise böyle bir şüp­he yoktur. Çünkü kişi, burada menfaatini gördüğü malı gasbetmiştir» demiş­lerdir.

Ulema müttefiktirler ki, bir kimse bir başkasının toprağında hurma ve benzeri meyva ağacını veyahut herhangi bir şeyi ekerse, o kimseye ektiği şe­yi tekrar sökmesi emrolunur. Çünkü îmam Mâlik'in Hişam b. Urve tarikiyle Urve'den rivayetine göre sabittir ki Peygamber Efendimiz «Kim sahipsiz ve ölü bir toprağı ekime elverişli bir duruma getirirse o toprak onun olur. Sahibinin izni olmaksızın herhangi bir toprağı fuzuli ola­rak bir şey ekmekle o toprak üzerinde bir hakka sahip olunamaz» [14] buyurmuştur. Ebû Dâvûd da-bu hadisi alırken Urve'den şu ziyadeyi de nakletmek­tedir: «Bana bu hadisi nakleden kimse dedi ki: İki kişi Peygamber Efendi-miz'in yanında davalaşıyorlardı. Biri diğerinin tarlasında ondan habersiz olarak hurma ağaçlarını dikmişti. Peygamber Efendimiz tarla sahibi lehine hükmederek diğerine, diktiği ağaçları sökmesini emretti. Yemin ederim ki tarla ağaçlardan temizleninceye kadar ağaç köklerine baltalarla vuruldu­ğunu hâlâ görür gibiyim» [15]

Yalnız İmam Mâlik -meşhur rivayete göre- cumhurdan ayrılarak, «Bir kimse başkasının tarlasında ekin eker ve ekin zamanı geçerse, tarla sahibi ar­tık o ekini sökemez. Ancak tarlanın kirası ekiciye lazım gelir» demiştir, îmam Mâlik'ten cumhurun görüşene katıldığı yolunda da bir rivayet gelmiş­tir. Kimisi de ekinlerle meyvalar arasında ayırım yaparak, «Başkasının tarla­sında ekin ekene ektiği düşer. Fakat ağaç dikerse ağacın meyvası düşmez» demiştir. Medine ulemasının çoğu bu görüştedirler ve Ebû Ubeyd de buna katılır. Râfî' b. Hadie'ten rivayete göre, Rasûlullah şöyle buyurmuştur: «Bir kavmin toprağını onların izni olmadan ekene, o yerin nafakası düşer, çıkan­dan da hakkı yoktur» [16]


[12] Ebû Dâvûd, Buyu, 17/73, no: 1285.

[13] Mâlik, Akdiye, 36/24, no: 26.

[14] Mâlik, Akdiye, 236/24, no: 26.

[15] Ebû Dâvûd, Harâc, 14/37, no: 3074.

[16] İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 4/91-94.