๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Başyazı => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 21 Temmuz 2011, 10:03:15



Konu Başlığı: Paylaşırsak Çoğalacak
Gönderen: Zehibe üzerinde 21 Temmuz 2011, 10:03:15
Paylaşırsak Çoğalacak


Nisan 2010 136.SAYI
 

Mübarek EROL kaleme aldı, BAŞYAZI bölümünde yayınlandı.

Mücellâ dinimiz İslâm’a gönül vermiş kimse birçok yönden güzel hasletlerle bezenmiş ve süslenmiştir. O Rabbine teslim olmuştur. Bu teslimiyeti ona dürüst olmayı, kimseye haksızlık etmemeyi, mazlumu korumayı, herkese güler yüzle davranmayı telkin eder. O yardım severdir, paylaşmayı sever. Elinden nasıl geliyorsa o şekilde insanlara yardımcı ve destek olmak, sıkıntılarını gidermek ister. Günümüzde müslümanların en büyük ihtiyacı bu ahlâka sahip olmaktır.

Yaşadığımız zamanda insanlar arasındaki maddi uçurumlar gittikçe büyüyor. Aynı aynı mahalle veya sokakta biri çok zengin diğeri çok fakir aileler yaşıyor. Her gün tonlarca gıda israfa kurban giderken, bir tarafta binlerce insan çöpten ekmek topluyor. Müberra dinimiz İslâm bu uçuruma karşı insanları uyarıyor. Bu uyarıda zengin müslümana düşen görev, yardım elini uzatarak insanlar arasındaki bu uçurumu gidermektir. Kendisine bu dünyada emanet olarak verilmiş malın karşılığı olarak insanlara yardım etmekle mükelleftir. Farz olan zekâtın yanı sıra yardım yapmaya önem vermelidir.

Bilindiği üzere yardımlaşma ilk olarak ailemiz, akrabamız ve komşularımızdan başlar. Zira müslüman kimse yaşadığı ev ve mahalleden doğrudan sorumludur. Bu yüzden Allah Rasulü s.a.v. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” buyurmuştur.

Mevlâmız, Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor:

“Onlar hayır yoluna harcadıkları zaman israf etmezler, cimrilik de etmezler. Bu ikisinin arasında orta yolu tutarlar.” (Furkan, 67)

Rabbimiz hiçbir zaman bizi altından kalkamayacağımız bir yükle sorumlu tutmamıştır. Tam aksine müslümanın sorumlulukları hayatı daha dengeli ve yaşanılır kılan mükellefiyetlerdir.

Fahr-i Kâniat s.a.v. Efendimiz buyurmuştur ki:

“Veren el alan elden üstündür. Öncelikle bakmakla yükümlü olduğun kimselere yardım et. Sadakanın hayırlısı, ihtiyaçtan artan maldan verilenidir. Kim dilenmekten çekinirse Allah onu iffetli kılar. Kim kendini başkasına muhtaç görmezse, Allah da onu muhtaç olmaktan kurtarır.” (Buharî, Müslim)

Rabbimiz cömertleri sever. Çünkü cömertlik Allah’ın sıfatlarındandır. Bu özellik aynı zamanda merhametle doğrudan alakalıdır. Kalbinde merhamet damarı olan kimse her an yardım etmek için gayret sarf eder. İnsanlara merhamet ettikçe Allah’ın rahmetine daha bir yakınlaştığını bilir.

Bu özelliği barındırmayan kimseler için Cafer-i Sâdık k.s. hazretleri şöyle buyurmuştur:

“Beş çeşit insanla arkadaşlık yapmaktan sakının.

1. Yalancıyla,

2. Arkadaşlık yaptığını küçük düşüren ahmak ve anlayışsız kişiyle,

3. Cimriyle,

4. Kendisine ihtiyacın olduğunda seni mahcup edecek mürüvvetsiz kimseyle,

5. Seni bir lokmaya satacak huyu bozuk kimseyle.”

Şeyh Sa’di Şirazî rh.a. Gülistan adlı kitabının ikinci bölümüne “İyilik ve Güzellik” başlığıyla başlar ve şu tavsiyelerde bulunur:

“İlim, cömertlik ve Allah korkusundan uzak olan insan, anlamsız kuru bir kalıptan ibarettir.

Sana ahiret hayatında gerekecek olan azığı sağlığında elde etmelisin. Öldükten sonra yakınlarından, dostlarından ve çocuklarından senin için iyilik yapmalarını bekleme, buna güvenme.

İnsan çalıştığı kadar kazanır.

Nimete sahipken iyilik ve yardımda bulun, yoksullara dağıt. Çünkü dünya malı ölünce elinden çıkacak, sahibine dönecek. Acı çekmek istemiyorsan, acı çekenleri unutma. Servetin elindeyken ihtiyaç sahiplerine ulaştır. Gün gelecek hazinenin anahtarını yitireceksin.

Ahiretteki azığını burdan götüren kişiye artık yenilgi diye bir şey yoktur. Sırtını ancak kendin kaşıyabilirisin, başkası kaşıyamaz.

Varını yoğunu avcuna al. Verilmesi gereken yerlere ver. Aksi halde yarın iş işten geçer, pişmanlıkla elini ısırırsın.

Yoksulların sırrını açığa vurma. Kusurlarını örtmeye çalış. Allah da senin ayıplarını örtecektir. Kapını çalanı geri çevirme.

Bir gün sen de düşersin, kapı kapı dolaşırsın, uğradığın her yerden elin boş dönersin. Muhtaçlara iyilik yap, gün gelir sen de muhtaç olabilirsin. Kalbi kırıkların hatırını sor, onları sevindir. Bir gün senin de gönlün incinir.”

İyilik ve yardımlaşma, insanî özelliklerimizi canlı tutar. Malik b. Dinar k.s. anlatıyor:

“Bir gün Hasan-ı Basrî k.s.’a sordum:

– Dünyada en zor şey nedir?
– Gönlün ölmesidir.
– Gönül neden ölür, dedim.
– Dünyayı sevmekten, dedi.”

Dünya hayatı iman ve insanlar la geçim üzerine kurulmuştur. Kişi imanı gereği Rabbine karşı kulluk vazifelerini yerine getirir ve kulluk vazifelerinin bir gereği olarak insanlarla ilişkisinde hassasiyet gösterir. Rabbinin emirlerini uygular, yasaklarından sakınır.

Beyazid-i Bistâmî k.s. hazretleri şöyle buyurmuştur:

“İnsanların helaki iki sebepledir: Biri insanlara hürmet etmemek, diğeriyse Hakk’a minnet etmemektir.”

Dinimizin gösterdiği dosdoğru yol, bizi hedefe ulaştıracak yoldur. Bu yolda nefsin kötü istek ve tutkularına kapılmadan yürümek, ancak Allah Tealâ’nın emirlerini yerine getirmekle mümkündür.

Bir tarafta ideallerimiz ve irademiz... Diğer yanda ise nefsin  istekleri ve şeytanın kandırmacaları. İşte bu nokta bir yol ayrımı gibidir. Bir taraf hak yoldur, diğer taraf ise kulu hedefinden saptıracak olan bâtıl yoldur. Rabbimizin emir ve yasakları istikamet üzere gitmek isteyen kişi için yol levhaları hükmündedir. Bu levhaları takip eden kimse herhangi bir sapmaya uğramadan hedefine ulaşır.

Feridüttin Attar k.s. hazretleri Tezkiretü’l-Evliyâ’da Şakîk Belhî k.s hazretlerini şöyle anlatır:

“Şakîk Belhî, bütün ömrünü tevekkül içinde geçirdi. Derdi ki: ‘Kırk deve yükü kitap okudum, Allah yolunu dört şeyde buldum:

• Rızk için emin olmak.
• Her işte ihlâs.
• Şeytanla düşman olmak.
• Ölümü yakın bilip tedarikli olmak.”

Malıyla, hal ve tavırlarıyla cömertlik yapan kimse rahmet kapısına en yakın kuldur. Müminlerin sıkıntısını gideren, onların dünyalık işlerini kolaylaştıran, birbirlerine muhabbet etmelerini sağlayan kimsenin akıbeti parlak olacaktır.

Rabbimizin tevfik ve inayetiyle...