Konu Başlığı: Örnek Neslin İzinde Gönderen: Zehibe üzerinde 14 Temmuz 2011, 06:27:16 Örnek Neslin İzinde Ağustos 2010 140.SAYI Mübarek EROL kaleme aldı, BAŞYAZI bölümünde yayınlandı. Ashab-ı Kiram, müberra dinimiz İslâm’ı yaşamada ve anlamada sonraki çağlara örneklik eden kutlu nesildir. Onlar, Allah Rasulü s.a.v. risaletle vazifelendirilip tebliğe başladığında nice fedakârlıklarla O’nu desteklediler, korudular, gözettiler. Kendi akrabaları, kabilesi, hemşehrileri O’na düşman kesilmişken canlarını siper ettiler. Onlar Allah Rasulü s.a.v.’in sözünü, tebliğini, mesajını düşürmediler, yolunu şaşırmadılar. “Anam babam feda sana ey Allah Rasulü” adanmışlığını şiar edindiler.Gözlerini kırpmadan candan, maldan, yardan geçtiler. Günlerdir açken bir lokmayı kardeşleriyle paylaştılar. İslâm onlarla yayıldı, güçlendi. Onların mübarek hayatlarını anlatmak, anlamaya çalışmak önemlidir, gereklidir. Onların hayatının her bir kesitinde Allah Rasulü s.a.v.’e muhabbetin resimlerini görürüz; ihlâsın, samimiyetin enginliğini buluruz. Sözün doğrusunu, niyetin sağlamını onlardan öğreniriz. Hz. Ebu Bekir r.a.’ın kızı Esma r.anha anlatıyor: “Babam Ebu Bekir, Allah Rasulü s.a.v. ile hicret ederken beş bin veya altı bin gümüş paradan ibaret olan nakdî varlığının tamamını yolda lazım olur diye yanında götürdü. Onlar gittikten sonra (henüz İslâm’a girmemiş olan) dedem Ebu Kuhafe bize geldi. Gözleri görmüyordu. Bize: – Sanırım Ebu Bekir malını da yanında götürerek sizi yüz üstü bıraktı, dedi. Ben: – Hayır dede! Bize çok para bıraktı, dedim. Sonra bir sürü çakıl toplayıp onları, babamın her zaman paralarını koyduğu, duvardaki küçük dolaba koydum, üzerini örtü ile örttüm ve: – Dede, bak paralar burada, istersen elinle yokla, dedim. O da elini örtünün üzerine koydu ve: – Zararı yok. Size bunları bırakmış, iyi etmiş. Bunlar size yeter, dedi. Halbuki babam bize hiçbir şey bırakmamıştı, ihtiyarı teskin için öyle davranmıştım. (İbn İshak) Hz. Ebu Bekir kızı Esma r.a. ilk müslümanlardandır ve on sekizinci sırada müslüman olmuştur. Kendisinden nakledilen bu olayda, kalbinde bir nebze darlık hissetmeden babasının samimiyetine, infakına, sıddıklığına katıldığını ve henüz müslüman olmamış dedesinin sorgulamasını çocuksu bir manevrayla nasıl geçiştirdiğini görürüz. Süheyb-i Rûmî r.a., Bizanslı bir sahabiydi. İlerlemiş yaşında İslâm ile şereflendi. Samimiyeti, sıdkı ve Allah Rasulü’ne muhabbeti ile dikkat çekiyordu. Hz. Ömer r.a. tarafından kendi yerine imam olarak bırakılacak kadar sahabenin önde gelenlerindendi. Hz. Ömer r.a. onun için şöyle demiştir: “Süheyb Allah’tan korkmasaydı, yine de Allah’a isyan etmezdi.” İşte bahsettiğimiz bu sahabi, Süheyb-i Rûmî r.a. anlatıyor: “Bir gün Allah Rasulü s.a.v. için bir yemek hazırlayıp kendisini davet etmeye gittim. Allah Rasulü s.a.v. (sekiz-dokuz kişilik) bir grupla oturuyordu. Karşısında durup gelmesi için işaret ettim. – Bunlar da gelsinler mi, diye o da bana işaret etti. Ben: – Hayır, dedim. Efendimiz sustu. Ben olduğum yerde durdum. Tekrar bana bakınca yine işaret ettim. Allah Rasulü s.a.v.: – Bunlar da gelsinler mi, diye tekrar işaret etti. Ben de yine “hayır” dedim. Üçüncü kez işaret ettiğimde Allah Rasulü s.a.v. yine aynı şekilde işaret buyurunca: – Peki, onlar da gelsinler, dedim. Halbuki hazırladığım yemek az bir şeydi, yalnız Allah Rasulü için yapmıştım. Allah Rasulü ve yanındakiler geldiler, yediler. Yemekten bir miktar da arttı.” Ashab-ı Kiram efendilerimiz (Allah hepsinden razı olsun) kalben, bedenen İslâm’a bağlıydılar. Onların niyetlerinde, sözlerinde ve işlerinde daima bu samimiyet ve ihlâs görülürdü. İhlâs olunca da her adımda ilahî yardım ve destek... Yine Hz. Aişe validemizin hizmetçisi Ümmü Dürre anlatıyor: “Bir gün Aişe r.anha’ya yüz bin gümüş para getirildi. Paranın hepsini dağıttı. Kendisi oruçluydu. Ben: – Dağıttığın o paradan bir gümüş ayırarak et aldırıp onunla iftar edebilirdin, dedim. – Daha önce hatırlatsaydın öyle yapardım, karşılığını verdi.” (İbn Sa’d) Ellerinde olanı kendi hallerini akıllarına bile getirmeden paylaşmayı, dağıtmayı severlerdi. Çünkü Allah Rasulü s.a.v. daima öyle yapmıştı. O’ndan öyle görmüşlerdi, O’nun bu yönde tavsiyelerini defalarca duymuşlar ya da duyanlardan dinlemişlerdi. Verince büyük küçük, az çok demeden verirlerdi. Ellerinden çıkan kalplerinden de çıkıp giderdi. Ümmü Dürre r.a., yüz bin dirhemi dağıtmış olan Hz. Aişe validemize, eğer o paranın hepsini vermeseydi bir dirhemiyle, bir parça et alabileceğini söyleyince, “Daha önce hatırlatsaydın öyle yapardım” deyivermişti ve çoktan o parayı unuttuğunu göstermişti. Sahabe’nin hayatının bizler için örnek teşkil ettiğini ifade etmiştik. Tasavvuf yolunun büyükleri de bu örnekliğe büyük önem vermişlerdir. Hayatımızı onları örnek edinerek yaşamak, hayatımızı daha şuurlu devam ettirmemizi sağlayacaktır. Ebu Kılâbe anlatıyor: “Ebu Derda r.a. bir gün büyük bir günah işlemiş bir adamın yanına uğradı. Oradakiler adama sövüp sayıyorlardı. Ebu Derda r.a. bu gruba sordu: – Bu adam bir kuyuya düşseydi kendisini çıkarmaya çalışmaz mıydınız? – Çalışırdık. – Öyleyse kardeşinize sövmeyiniz de sizleri onun durumuna düşmekten koruyan Allah’a hamd ediniz! – Sen ona buğzetmiyor musun? – Ben ona değil, onun yaptığı işe buğzediyorum. O işi bıraktığında benim kardeşimdir.” (İbn Asâkir) Ashab-ı Kiram’ın hayatından misaller, anlatmakla bitmez. Bunları okumalı, dinlemeli ve anlatmalıyız. Böylece muhabbetimiz ziyadeleşecek, mümin olmanın manasını daha derinden kavrama imkanı bulacağız. Allah yolunda bulunmak, Allah Rasulü s.a.v.’in Sünnet’ini yani yolunu takip etmekle mümkündür. O yolu da sahabenin hayatından ve aktardıklarından görür, öğreniriz. Rabbimizin tevfik ve inayetiyle... |