> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas  (Okunma Sayısı 1189 defa)
16 Ağustos 2011, 16:22:06
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 16 Ağustos 2011, 16:22:06 »



Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas


Temmuz 2011 151.SAYI


Ahmet Nafiz YAŞAR kaleme aldı, AYIN KONUSU bölümünde yayınlandı.

Yolu Rasul-i Zişan s.a.v. gibi, Sahabe-i Kiram gibi yürüyen Sâdât, peşlerinden gelenlere iz bırakmak, takipçilerinin kolay yürümesini temin etmek için kandiller yakıp, koymuşlar güzergâh üzerine.

Yolumuzu aydınlatan bu kandillere kimi “on bir esas” demiş, kimi “kelimât-ı kudsiyye”.

Hâce Abdülhalik Gücdüvanî k.s. ve Şâh-ı Nakşibend k.s. hazretlerinin, ışığını Hızır a.s.’ın taliminden, ledün ilminden devşirip yolumuza diktikleri bu kandiller neyi, nasıl aydınlatıyor, bir kere daha hatırlayalım.

Hûş der-Dem
Her nefesin farkında olmak


Nefes alıp vererek yaşarız ve irademiz dışındaki bu tabii halin çoğu zaman farkında bile olmayız. Hûş der-dem prensibi, böyle bir gafletten sakındırmak için, alıp verdiğimiz her nefesin farkında olmamızı istiyor bizden. Nakşibendiyye’de hûş der-dem, yani nefesi muhafaza, nefesin hakkına riayet yahut nefesten haberdar olma, yol almanın esası sayılmıştır.

Peki nefesin farkında olmak ne demektir ve bu farkındalık nasıl sağlanacaktır?

Cenab-ı Hak, sayılı nefeslerle geçici bir müddet hayat sürmesi için dünyaya gönderdiği insandan, canlı cansız bütün mahlukatın zikir korosundaki tevhide katılmasını istemektedir. Nefeslerimiz bize en geniş anlamıyla “zikir” için bahşedilmiştir. “İnsanın her an her yerde Allah’ı hatırlaması, emir ve yasaklarına riayetle hep O’nun rızasını gözetmesi, Bezm-i Elest’teki sözüne sadık kalması” anlamına zikir mükellefiyeti, kitap ve peygamberler aracılığıyla izah buyurulduktan başka, alıp verdiğimiz her nefeste de sürekli hatırlatılmaktadır. 

Büyükler, “Allah” kelimesinin başındaki elif ve lâm harflerinin belirtme takısı (harf-i tarif) olduğunu, sonundaki “güzel he” ile Allah Tealâ’nın zat isminin kastedildiğini söylerler. Onlara göre “Hû” zamirinin aslı da, nefes alıp verirken çıkardığımız “h” sesi de lafza-i celâlin sonundaki “he”dir. Bu demektir ki, kainattaki bütün varlıklar gibi insan da kendisi farkında olmasa bile her nefeste Allah’ı zikretmektedir.

İşte insanın aldığı nefesin farkında olması, öncelikle nefesindeki zikrullahın farkında olmasıdır. Nefesinden gafil olanlar, uykuda sayıklayanlar gibi, ilahi ikram eseri bu zikrin varlığından ve mesajından haberdar olamazlar. Zira bir ses yahut söz, zikredileni hatırlatıyorsa zikirdir. Şu halde nefesin farkında olmak; nefeslerimizin sayılı olduğunun, bunları veriliş maksadına uygun sarf etmek gerektiğinin, her soluktaki zikrin bize neyi hatırlatmak için irademiz dışında tekrarlandığının farkında olmaktır.

Böyle bir farkındalık niçin yaşadığımızı bilmeyi, her nefeste Allah’ı hatırlamayı, tek nefeslik bir anda dahi Allah’tan gafil olmamayı ve dünya hayatını bu hal üzere sürdürmeyi gerektirir. Bu nedenle yolun büyükleri hûş der-dem’i “Her nefeste, hatta iki nefes aralığında bile Allah’tan gafil olmamaya çaba göstererek huzuru muhafaza etmek” diye tanımlamışlardır.

Hûş der-dem’deki farkındalık, nefesteki zikrullahı kalbe söyletmekle hâsıl olur ki aynı zamanda “Hayy” tecellisine mazhariyettir. Aldığı nefesten gafil olanlar, yahut nefeslerini ilahî maksat haricinde telef eyleyenler, yaşıyor görünseler de ölüdürler. Gerçekten diri olmak, kalbin diri olmasıyla mümkündür. Kalp ise Hayy tecellisiyle dirilir ve böyle kalplerin sahipleri Allah’ın her yerde hâzır ve nâzır olduğunu, her daim O’nun huzurunda bulunduklarını bildiklerinden gaflete düşmezler. Huzur hali, Allah Tealâ ile birlikte olmayı ifade ettiği kadar bir ruh dinginliğini, kalp veya gönül sükunetini de anlatır. Çünkü Ra’d suresinin 28. ayetinde buyurulduğu gibi; “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle itminan (huzur ve sükun) bulur.”

Hûş der-dem’deki farkındalıkla kalbin zikrullaha alışması güzel sona da sebeptir. Çünkü Gavs-ı Sâni k.s. hazretlerinin buyurduğu gibi, ölüm sarhoşluğu halinde akıl baştan gitse bile, kalp ne söylüyorsa dil onu söyleyecektir.

Nefeslerin gafletsiz alınıp verilmesi elbette zor iştir. Bu hususta gayret ve ısrar gerekir. İnsanlık hali ile bazen gaflete düşüldüğünde ümitsizliğe kapılıp gayretten vazgeçmemeli, “estağfirullah” niyazıyla bağışlanma istenmelidir. Sâdât, tevbe ve istiğfar ile boşa giden nefeslerin kurtarılabileceğini haber vermişlerdir. 

Nazar ber-Kadem
Bakışını kendi adımlarına yöneltmek


Yürürken gözlerin kendi ayaklarında olması, kişinin bakışını ve dikkatini kendi adımlarına yöneltmesi anlamına gelen nazar ber-kadem, özellikle yolun başındakiler için uyulması gereken zahirî ve bâtınî bazı edepleri ifade eder.

Önüne, yere veya ayaklarına bakarak yürümenin istenmesi, dikkat ve ilginin dış dünya üzerine toplanmaması içindir. Çünkü etrafa bakmak, çevre ile lüzumundan fazla ilgilenmek kalbi olumsuz etkiler, Allah’ın zikrinden alıkoyar. Görülen her suret, dikkatin yöneltildiği dünyevî her iş ve olgu kalbi perdeler. Perdelenen kalp ilahî tecellilerden mahrum kalır, huzur ve sükununu yitirir, dil ile yapılan zikre iştirak edemez.

Halbuki Allah’ı kalp ile yahut kalpten anmak esastır. Zikir kalpten olmayınca en temel kulluk vazifeleri bile ağır gelir insana. Sürekli sağa sola takılan göz, tecessüs hastalığının ve dünyaya meylin alâmetidir. Lüzumsuz, faydasız, hatta zararlı şeyleri de görür ve mutlaka masivanın ağına düşürür sahibini. Masivaya ilgi tefrikaya, yani kalbin dağılıp parçalanmasına yol açar ve tefrikanın olduğu yerde tevhit olmaz. Nazar, nazar edilen şeydeki zulmeti kalbe aktarır. Hele de bu, Rasulullah s.a.v.’in “İblis’in zehirli oklarından bir ok” diye nitelediği, harama yönelmiş bir nazarsa, kalbin ölümü bile söz konusudur.

İşte bütün bu tehlikelere karşı nazar ber-kadem, kalbi muhafaza için nazarı, dolayısıyla dikkat ve ilgiyi dış dünyadan kesmenin zahirdeki yöntemi, yürürken gözleri ayaklarımıza sabitlemektir.   

Nazar ber-kadem Hz. Peygamber s.a.v.’in yürüyüşünün de tarifidir aynı zamanda. Zira Âlemlerin Efendisi, vücudunun üst kısmını ve başlarını hafifçe öne eğerek, gözleri yere bakar halde tevazu ile ama seri adımlarla yürürdü. Sağa sola bakmaz, bir tarafa bakması gerektiğinde o tarafa bütün vücuduyla dönerlerdi. Nazar ber-kadem esası bu yönüyle, yolu Rasul-i Ekrem s.a.v. gibi yürüme çabasının, Sünnet’e uyma hassasiyetinin gereğidir. Kaldı ki yol madem ancak O’nun izlerini takiple kat edilebilmektedir, dikkatin adımlara yöneltilmesi, bu izleri gözetme titizliğinin de nişanesidir. Zira adımımızı nereye attığımıza bakmayınca, bastığımız izler O’nun mudur, değil midir, anlama imkânımız yoktur.

Yürürken atılan adımlara dikkat, yol alma niyet ve çabasındaki samimiyetin de gereğidir. Bu dikkat, seyr ü sülûk denilen manevî yolculukta mürşidin talimatına harfiyen uymak şeklinde tezahür eder. Tökezleyerek düşmek, yoldan çıkmak, yanlış istikamete sapmak tehlikesine karşı tedbirdir.

Nazar ber-kadem nihayet bir tevazu eğitimidir. Dik ve böbürlenerek yürümek nasıl kibir eseri ise, ayakların ucuna bakarak yürümek de tevazu eseridir. Kişi başlangıçta alçakgönüllü değilse bile, nazar ber-kadem ile zamanla tevazu sahibi olur denilmiştir. 

Sefer der-Vatan:
Dünyada sefer halinde olmak


İnsanın macerası bir seyr ü seferden, bir yolculuktan ibaret. Allah’tan geldik, yine O’na döneceğiz. Dünya denilen ikâmet vatanından, er veya geç aslî vatana, yani ahiret yurduna göçeceğiz bir gün. Allah’ın huzuruna ölümle, mecburi bir gidişle, yüzümüz yerde, zilletle ve gönülsüz dönmek de var; ölmeden evvel muhabbetle koşarak, izzetle ve gönüllü dönmek de...

Sefer der-vatan bu ikinci yolculuğun, dünyada iken Allah’a muhabbetle dönüş yolculuğunun esaslarını belirleyerek, bizi hem zahirde hem bâtında kutlu bir hicrete davet ediyor. Gönlün, Zariyat suresinin 50. ayetindeki “Allah’a koşun!” davetine icabetle, ecel kapıyı çalmadan, yegane Dost’a kavuşmak üzere yola koyulmasıdır bu hicret. Her hicret gibi daha iyiye, daha güzele doğru sürekli yol almayı, bizi yavaşlatan ağırlıkları terk etmeyi gerektirir.

Sefer der-vatan, tasavvufta seyr ü sülûk denilen ve insanın iç dünyasında gerçekleşen manevî bir yolculuktur. Bütün yolculuklar gibi bunun da kendine mahsus menzilleri, makamları vardır. Her menzil veya makam belli bir hali zaruri kılar. Haliniz yoksa yürüyemez, yol alamazsınız. Başlangıçta bir yürüme kararlılığının olması şarttır meselâ. Bu kararlılık samimi bir tevbe ve kalbi Allah’a döndürmek anlamına “inabe” ile hasıl olur. Sonra kalbin tasfiyesi, yani saflaştırılması gelir. Kalp, dünya hırsından, günah kirinden, gafletten; mal, mülk, makam, itibar sevgisinden arındırılarak zühd elde edilir. Sıra, nefsin tezkiyesinde; kibir, benlik, gösteriş, cehalet gibi kötü sıfatlarından kurtarılmasındadır. Güzel ahlâkla, takva ile artık beşerî sıfatlardan melekî sıfatlara, halktan Hakk’a, mülk aleminden melekût alemine, ilm’el-yakîn mertebesinden ayn’el-yakîn mertebesine sefer mümkündür. Nihayet kalp müşahede halinde ihsan mertebesine ulaşacak, her yerde ve her şeyde Allah’ı görecek, “huzur”a erecektir. İnsan böyle bir manevi yolculuğu tek başına gerçekleştiremez. Doğruyu yanlışı bilen, tasfiye ve tezkiye usulünden anlayan bir mürebbiye, bir mürşide, bir rehbere ihtiyacı vardır. Bu nedenledir ki sefer der-vatan esası, önce bir mürşid-i kâmili arayıp bulmak için zahirî anlamda bir sefer olarak düşünülmelidir. Mürşid-i kâmilin bulunduğu beldeye sefer etmek, mürşidin nazarından istifadenin, manevî nasibimizi arama sorumluluğunun ve L...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas
« Posted on: 29 Mart 2024, 16:21:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas rüya tabiri,Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas mekke canlı, Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas kabe canlı yayın, Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas Üç boyutlu kuran oku Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas kuran ı kerim, Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas peygamber kıssaları,Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas ilitam ders soruları, Yolumuzu Aydınlatan Kandiller: On Bir Esas önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes