> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık  (Okunma Sayısı 1705 defa)
08 Temmuz 2011, 21:23:37
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 08 Temmuz 2011, 21:23:37 »



Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık


Şubat 2011 146.SAYI



Taha YILDIZ kaleme aldı, AYIN KONUSU bölümünde yayınlandı.


Bugünün İslâm dünyası ile “gelişmiş” Batı arasında ekonomik, politik, askerî, bilimsel ve teknolojik açıdan büyük mesafe var.

Kimi çevreler bu halin sebepleri arasında tasavvuf kültürünü, sûfiliğin zühd ve takva odaklı öğretisini de sayıyorlar. Bir anlamda İslâm dünyasının “geriliğinin” asıl kabahatini yine müslümanda buluyorlar.

Sahiden böyle midir? Tasavvuf kültürü, özelde zühd anlayışı dünyadan el etek mi çektirir?

Tasavvuf kitaplarında dünyanın önemsizliği, ahiretin önceliği öne çıkarılır. Dünyaya önem vermeyen zühd aleminin büyüklerinin sözlerinden ve münzevî hayatlarından örnekler verilerek dünyadan uzak durmanın önemi anlatılır.

Elimizdeki zühde dair eserlerde geçen tavsiyeler ve bazı kıssa ve menkıbelerde anlatılanlara bakan çağımızdaki bazı insanlar, müslümanların günümüzde hak ettikleri konumda olmamalarının nedenleri arasında zühd anlayışını ve tasavvuf kitaplarının müminleri dünyadan uzaklaştırmasını sayarlar.

Bu iddiaya göre, tasavvuf kitaplarını ve sûfilerin sözlerini okuyan, yaşantılarını öğrenen müminler dünyaya önem vermemişler ve hayattan koparak tamamen ibadet odaklı bir yaşam sürmüşlerdir. Bir hırka bir lokma ile hayatlarını devam ettirmişlerdir.

Bu arada müslüman olmayanlar, dünya hayatını önemseyenler boş durmamışlar, çeşitli icatlar yaparak ilerlemişler, dünyaya hakim olmuşlar, müslümanlar da onların gerisinde kalmışlardır. Üstelik onlara muhtaç duruma düşmüşlerdir.

Tarihin yalanladığı iddia

Farklı çevrelerde sık sık duyduğumuz bu iddialar gerçek midir? Bu sorunun cevabını aramak, iddianın ne kadar sağlam bir zemine dayandığını anlamak için, öncelikle önümüze bir İslâm tarihi kitabı koymamız gerekir.

Masaya bir İslâm tarihi koyduktan sonra, söz konusu zühd hayatının önderlerinin yaşadıkları dönemlerin siyasi tarihini okumamız icap eder.

En baştan söyleyelim: Eğer bahsettiğimiz şekilde tarihe bakarsak, başta zühd önderlerinin yaşadıkları devirler olmak üzere, İslâm devletlerinin hiçbirinde hayatı dışlamanın, ahiret adına dünyayı unutmanın söz konusu olmadığını görürüz.

Bırakın dünyaya boş vermeyi, İslâm’ın ilk asırları dünyevî başarılar anlamında günümüz müslümanlarının övündükleri dönemlerin başında gelir. Zira bu yıllar fetihlerle, siyaset, ekonomi, kültür ve medeniyet... kısaca her alanda İslâm dünyasının muhteşem başarılar gerçekleştirdiği dönemlerdir.

Peki, bütün bu başarıların dünyadan uzaklaşıp, bir abaya bürünerek dağ başına çıkıp uzlete çekilerek gerçekleşmesi mümkün müdür? Elbette mümkün değildir. O zaman zühd önderlerine ve onların etkisinde kaldığı iddia edilen müslümanlara yöneltilen suçlama pek de sağlam bir zeminde yükselmiyor demektir.

Günümüzdeki durum

Esasında çok eskilere gitmemize gerek yok. Şu dönemde de tasavvuf hayatını benimsemiş olan insanlar aynı kitaplara son derece önem vermekte ve bu kitaplardaki dünyayı öteleyen, ahirete yönelmeyi teşvik eden sözleri ve yaşantıları okumaktadırlar.

Bizler bu cemaatlerin müntesiplerinin hayatlarına baktığımızda ne dünyadan koptuklarını ne de bir yere kapanıp günlerini ve gecelerini sadece ibadetle geçirdiklerini görmekteyiz.

Onlarda gördüğümüz yegâne durum kulluğu öncelemeleri, nafile ibadetlere herkesten fazla önem vermeleri, birbirleri arasında dayanışmayı diğer müminlerden fazla gerçekleştirmeleri, bu arada da gündelik hayatlarını sürdürmeleridir.

Yani onlar hem bu kitaplarda anlatılanlara önem vermekteler hem de hayat standartlarını üst seviyeye çıkarmak, ailelerine daha iyi imkanlar sunmak ile İslâm’ın daha geniş coğrafyalarda yaşanması için maddi imkanlarını seferber etmek için çabalamaktadırlar. Hatta günümüz Türkiye’sinde pek çok üst seviyede zenginin, tasavvufu kendisine yaşam tarzı olarak benimsediğini hepimiz bilmekteyiz.

Bu gerçek bizlere zühd hayatını öven sözler ile kıssa ve menkıbelerin müslümanları dünyadan kopardığı şeklindeki iddianın haklı bir suçlama olmadığını göstermektedir. Zira günümüzdeki müminlerin dünyaya bakışları nasılsa, geçmiş dönemlerde de ortalama olarak aynıydı.

Gerçeği doğru okumak

Burada esasında görmek istemediğimiz veya görmemiz gerektiği halde aklımıza gelmeyen bir hakikat vardır. O da şudur:

Zühd ve tasavvuf kitaplarında, büyük sahabi Hz. Ebu Zer r.a. misali dünyadan kopuk bir hayat yaşadıkları ve maddiyat olarak bir şeylerinin olmadığı zikredilen insanlar, toplumun ahireti unutmaması, dünyaya kendini kaptırmaması açısından önemli bir vazife görmüştür. Toplumun yakasını tamamen dünyaya kaptırmamalarını sağlamıştır. Çünkü bu zatların sohbetleri ve sergiledikleri ibadet anlayışı gönüller üzerinde etki yapmıştır. Diğer insanlara nisbetle dünyadan kopuk yaşamaları ise genelleşmemiş, insanlar gündelik yaşamlarını devam ettirmişlerdir.

Dolayısıyla toplumun genelinden farklı olarak münzevî hayatları bireysel tercihleri olarak anlamak ve toplum içinde böyle insanların bulunmasının gayet normal olduğunu söylemek durumundayız. Hatta bunun bir rahmet olduğundan dahi söz edebiliriz.

Nitekim günümüzde de farklı İslamî anlayışlar çerçevesinde genel müslüman kitleye göre değişik tutum ve yöntemler içinde olan gruplar vardır. Bunların toplumun genel yönelimlerini değiştirmek gibi bir işlevi yoktur. Bu insanların dinin ruhuyla veya zahir hükümleriyle çelişmediği sürece hakikatin bir yönüne işaret eden unsurlar olarak kabul edilmesi en güzel yoldur.

Kaldı ki klasik kitaplarda anılan insanların esasında tamamen dünyadan kopmadıkları da zikredilmektedir. Dolayısıyla geçmiş yansıtılırken bilgiler seçilerek alınmamalı, aynı hususla ilgili farklı rivayetler göz ardı edilmemelidir. Çünkü böyle bir tavır tabloyu yanlış okumaya veya muhatap kitleyi yanlış bilgilendirmeye sevk eder.

Halbuki zühd hayatının önderlerine dair aşağıda zikredeceğimiz bilgilere bakan bir insan bu zatların dünyadan tamamen koptuklarını anlamaz. Aynı şekilde dünyayı ihmal etmek, ondan tamamen uzaklaşmak gerektiği sonucunu da çıkarmaz.

Zâhidler ne diyor?

Bu hususu teyit etmek, meşhur sûfilerden birkaçının zühd konusunda ne dediklerine bakalım.

İbn Şihâb ez-Zührî k.s. (v: 742)

“Zühd, haramın sabrı yenemediği, helâlin de şükre mani olamadığı şeydir.”

Süfyan es-Sevrî k.s. (vı: 778):

“Zühd, emel ve arzuları azaltmak ve hırstan sıyrılmaktır. Yoksa ne **** şeyler yemek ne de yırtık ve yamalı şeyler giymektir.”

Yanındakiler:

– Kişi hem zengin hem zâhid olabilir mi, diye sorduklarında da şu cevabı verir:

– Evet zâhid olabilir. Yeter ki herhangi bir belaya maruz kaldığında sabredebilsin, bir nimete erişince de şükredebilsin.

Fudayl b. İyaz k.s. (v: 803):

“Zühdün aslı ALLAH’tan razı olmaktır. Kanaatkâr kişi zâhiddir. Zâhid ise zengindir. Her kim yakîni elde ederse bütün işlerinde ALLAH’a güvenir. O’nun yazdığı kadere razı olur, ümitle korku halinde mahlukattan gönlünü çeker. Bu durum onun gayri meşru bir yolla dünyayı talep etmesini engeller. İşte böyle yapan bir kimse dünyalık hiçbir şeye sahip bulunmasa bile zâhid ve insanların en zenginidir.”

Ebu Süleyman Dârânî k.s. (v: 820):

“Gerçek zâhid dünyayı ne kötüler ne de metheder. Ona iltifat etmez. Dünya kendisine yöneldiğinde sevinmediği gibi ondan uzaklaştığında da üzülmez.”

Hâris el-Muhâsibî k.s. (v: 857):

“Zühd, dünyaya ait kıymet ve değerlerin kalpten atılması ve dünya ile ilgili her şeyin kelpten çıkarılmasıdır. Kalpten dünya varının değeri düştüğü zaman, onun varlığı ile yokluğu eşit olur. İşte o zaman zühd gerçekleşmiş olur.”

Yahya b. Muaz k.s. (v: 872):

“Gerçek zâhid, ALLAH’ın dışında bütün isteklerden kalbini boşaltan kimsedir.”

Bâyezid Bistâmî k.s. (v: 874):

“Zâhid, bir şeye sahip olmayan demek değildir. Asıl zâhid, malın mülkün kendisine sahip olmadığı kimsedir.”

Cüneyd Bağdâdî k.s. (v: 909):

“Zühd, dünyanın küçük görülüp izlerinin kalpten çıkarılmasıdır.”

Ebû Tâlib Mekkî k.s. (v: 996):

Zühdün, varlıklı kişilerle yoksul kişilere göre farklılık arz ettiğini söyler. Zenginin zühdü malı harcaması ve kalbini ona bağlamamasıdır. Kişinin varlık içindeyken malı kendisi için alıkoyması uygun düşmez. Çünkü bu tutumu varlığa düşkün olduğunu gösterir. Fakirin zühdü ise yokluk içinde varlığa imrenmemek ve yokluğa rıza göstermekle olur.

Şimdi buraya alıntıladığımız bu rivayetlerde, “dünyayı ihmal edin, hiç önem vermeyin, yeryüzünü ALLAH’ın dinini inkâr edenlere bırakın” diye bir anlam var mı? Yoksa burada, dünyayı yaşarken ahireti unutmayın mı deniyor? Elbette ölüm sonrasını unutmadan ihlâslı kullukla bezeli bir hayat sürülmesi istenmektedir.

Suçlanan kitaplar

Müslümanların dünyadan kopma nedenleri arasında sayılan zühd ve tasavvuf eserlerine gelince... Önce şu sorulara cevap bulmak gerekir:

Bu kitaplar dünyayı elden mi çıkartın diyor, yoksa kalpten çıkartın mı diyor?

Bu kitaplarda tavsiye edilen “fakr hali”nin tam karşılığı nedir? Başkalarının yardımına muhtaç yaşamak mı, yoksa kulun hen an ve halde Rabbine muhtaç olduğunun idrakinde olmak mı?

Bu kitapları yazanlar müminlerin...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 08 Temmuz 2011, 21:24:22 Gönderen: Reyyan »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık
« Posted on: 29 Mart 2024, 12:32:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık rüya tabiri,Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık mekke canlı, Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık kabe canlı yayın, Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık Üç boyutlu kuran oku Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık kuran ı kerim, Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık peygamber kıssaları,Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlık ilitam ders soruları, Tasavvufî Hayat ve Geri Kalmışlıkönlisans arapça,
Logged
10 Temmuz 2011, 18:27:50
Selvihale

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 434


« Yanıtla #1 : 10 Temmuz 2011, 18:27:50 »

Tasavvuf tüm insanlar için gerekli oln bir şey bence....İnsan herhengi bi uzuvları rahatsızlanabilinir..Bunların şifası bi doktara gidip gerekli oln tedaviyi görmek ...Fakat kalp hastalandımı onun tek ilacı zikirdir...Tasavvuf yolunda belli bi yerde ilerlemek en mantıklısdır....Tasavvuf, zikir bedein  ruhun en biyükk ihtiyacıdır..Rabim bizlei zikirsiz bırakmasın amin.....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes