> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Hatıralar ve Dinî Hayat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hatıralar ve Dinî Hayat  (Okunma Sayısı 1248 defa)
14 Temmuz 2011, 06:26:05
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 14 Temmuz 2011, 06:26:05 »



Hatıralar ve Dinî Hayat


Ağustos 2010 140.SAYI


Semerkand Dergisi kaleme aldı, AYIN KONUSU bölümünde yayınlandı.

Ramazan ayı, yanlış giden hayatı düzeltmek, ibadete, Allah’a kulluğa başlamak için başlı başına fırsattır. Diğer zamanların ibadetlerine ek olarak ramazandaki ibadetler çok daha sıcak, kucaklayıcı hissedilir. Toplu halde neşeyle yaşanır ve iz bırakır.

Hep söylenir ya, oruçlunun iki bayramı var. İlki iftar.. Gün boyu yaşanan açlığın, susuzluğun akşam ezanıyla son bulmasının verdiği sevinç, haz... Ne mutluluktur o öyle! Cismanî varlığını Allah’ın emrine adamış  olmanın gönül huzuruyla bir sofrada beklemek... Sıcak ramazan pidesinin, suyun, tatlının, hurmanın önünde oturmak... Ezanla birlikte sanki bütün tatları yeniden keşfederek yaşadığını, nefes aldığını, var olduğunu hissetmek...

Dünya üzerinde acaba başka hangi anda böyle mutluluk yaşanabilir ki? İkinci bayram ise, Allah’ın oruçlunun günahlarını affedip rahmetiyle sonsuz cennet hayatına ulaştırmasıdır.

Bu iki bayrama erme ümidi her mümini mutlu eder, neşelendirir, tarifsiz duygular yaşatır. Gününde orucu, gecesinde teravihi, mukabelesi, ziyaretleriyle gönlü enginlere kanat açar. Ve mümine hiç eskimeyen hatıralar kalır. Dilden dile, nesilden nesile anlatılır bu hatıralar. İlk günkü sıcaklığıyla her dinleyende iz bırakır. Müslüman nasıl yaşar, Rabbiyle irtibatından ne hoşluklar devşirir, neler hisseder, bunları öğretir. Bunlar çok saf, çok berrak, tertemiz insanî hikâyelerdir.

Semerkand’da bu ay, böyle ibadet anlarının izlerini, mesajlarını taşıyan hatıralardan bir demet yer alıyor. Kimi yazarlarımızdan, kimi artık hayatta olmayan yazarların kitaplarından... Kendi hatıralarımızla da bir araya geldiğinde ne kadar aynı olduğumuzu, aynı kulluk atmosferinde yaşadığımızı gösteren, birbirinden ilginç, güzel hatıralar...

Ramazan Gelince Şehir

Mitat Enç / 1909 - 1991


Ramazan yalnız çarşının değil tüm kentin (Gaziantep) hayatını kökünden etkilerdi. Herkes mübarek ayın adım adım yaklaştığını bilir fakat başlayacağı günü kesin olarak kestiremezdi. Rumeli’nden Arabistan çöllerine kadar uzanan İmparatorlukta bu gün, kentin bulunduğu boylama göre değişirdi. Bu yüzden de çevresindeki tepeleri akşam üzeri tırmanıp, ince karpuz dilimi ayın bir göz açımı ufukta boy göstermesini bekleyenler çoğalırdı. Ne zaman iki şahit koşarak gelir ve yetkilinin karışısında, ilk hilali gördüklerini yeminle belgelerlerse o akşam Ramazan topları atılırdı.

Topu duyan ev kadınları mutfağa koşar, ilk sahur hazırlıklarına koyulur, sokaklarda bekçiler davulları gümbürtdemeye başlar, peşlerine kadar takılan her boydan çocuk sürüsü “Ramazan geldi hoş geldi” çığlıklarıyla etrafı çınlatırdı. O günden sonra bir ay tüm kent okulları, devlet daireleri, çarşılar güneş tepeye dikilinceye dek sessiz bir uykuya gömülür ancak öğle ezanından sonra kıpırdamaya başlardı. (Mitat Enç, Uzun Çarşının Uluları, Ötüken Yay.)

Yaz Sıcağında Oruç

Ali Sözer


Ramazan ayının yaz mevsimine denk geldiği zamanlar, köylüler için zor zamanlardır. Hem oruç tutup hem de gün boyu güneş altında çalışmak gerekir. Tarlada biçilecek ekin vardır, sonra harman işleri gelir. Hele eski zamanlarda patoz veya biçerdöver yokken harman işleri uzun ve yorucu olurmuş. Yazın köyde başka işler de vardır. Hayvanlar güdülmeli, bağ bahçe ile uğraşılmalı, meyve ağaçlarının dipleri kazılmalıdır. Kısaca, yazın köyde oruç tutmak, şehre göre bir kat daha zahmetlidir. Fakat pek çoğu fıkra tadında bir o kadar da ramazan hatırası vardır.

Ninem anlatırdı. Merhum dedem yaz vakti eşeğe binmiş bahçeye gidiyormuş. Yolda sepetine üzüm toplamış köylülerden birine rastlamış, köylü iki salkım üzüm vermiş. Hava sıcak. Dedem üzümleri yemeye başlamış. Yol bitmiş, üzümler de bitmiş, dedem oruçlu olduğunu hatırlayıvermiş.

Dedem, bu olayı her anlattığında “hava çok sıcaktı, çok susamıştım” dermiş ve ilave edermiş: “Allah’ın bir lütfu işte, unutturdu oruçlu olduğumuzu.” (Ali Sözer, “Şehr-i Ramazan’ı Köyde Geçirmek”, Yedi İklim Oruç Özel Sayısı, S. 222, Eylül 2008.)

Zindanda Ramazan

Süleyman Sırrı


İttihat Terakki döneminde tutuklanan gazetecilerinden Süleyman Sırrı, zindan hatıralarını anlatırken Ramazan’a değinir:

“Tutuklanışımız üzerinden dört ay geçmişti. Ramazan-ı şerif geldi. Henüz mahkemeye sevk edilmemiştik. En çok, sabırsızlıkla beklediğimiz şey, muhakememizin yapılması idi. Çünkü sonucunda ya tahliye edilir veyahut mahkûm olur, bu düşünceden, endişeden kurtuluruz, diyorduk.

Muhakememizin Ramazan içinde yapılacağı anlaşıldı. Ramazanı nasıl geçireceğimizi tartışmaya başladık. Bazılarımız bu şartlar içinde oruç tutamayacağımızı belirtiyor, bazılarımız da oruç tutmadığımızı bahane ederek bizi döveceklerini söylüyordu. Esasen oruç tutacaklar dışardaki gibi Ramazan hayatına hazırlanıyorlardı. Kavanozlarla reçeller geliyor, çorba ve yumurta pişirmek için tencereler ve sahanlar getirtiyorlardı.

Ben tutukluların en genci olduğum için, Bakkalkapı hapishanesinde kayınpederle kahvecilik yapıyorduk.

Ramazanın ilk gecesi -iki kişi hariç- hepimiz oruç tutmaya karar verdik. Ertesi gün oruçlu idik.

Gözden geçirecek ne bir gazete, ne de bir kitap olduğu gibi, gelen giden ahbap da bulunmadığından, vakit geçirecek bir vasıtamız yoktu. Karşılıklı konulmuş ot minderlerin arasında, yarım arşın eninde ve iki metre boyunda bir geçit olduğundan, bir sağa bir sola gider dururduk. Çünkü dizlerimizde tutulma tehlikesine uğramamak için dolaşmak lazımdı.

Akşam üzeri bizim kahve müşterileri birer birer mangalda kimi çorba kimi yumurta pişirir, top atılıncaya kadar iftarlık hazırlarlardı. Toplar atılınca oruçlar bozulur, bizim ocak işlemeye başlardı. Aynı zamanda birçok müşterimiz sade ve şekerli kahve isterler, beni bütün bütün şaşırtırlardı. Bu telaşla kusurlarıma kimse bakmaz, hatır için kahvecilik ettiğimi bildiklerinden, noksanlarıma aldırmazlardı. Hasılat da fena değildi.

İlk akşam namazını Cerrahpaşa hatibi kıldırdı. Namazdan sonra sohbete başladık. Yatsı yaklaştığı zaman, Hafız Kemal Efendi’nin ikazıyla herkes yeniden abdest alarak yatsıyı ve teravihi kıldık, bitiminde zalimlere hep birden lanetler, beddualar yağdırdık.

Cenab-ı Hak bedduamızı kabul buyurmuş olacak ki, bizi böyle mahpuslara dolduran İttihatçıların büyükleri bu sene ramazan-ı şerifi hapiste geçiriyorlar. Bizi döven gardiyanlarla da dost olmuş, ahbaplığı ilerletmiştik. Ömürleri boyunca tiyatro, orta oyunu gibi şeyleri görmemiş olan bu adamlar, kayın pederimin düzenlediği orta oyununu seyrederek pek beğenmişlerdi.” (1919) (Süleyman Sırrı, Bekirağa Bölüğü’nde Neler Gördüm, 1919, İstanbul)

Bir Demet Ramazan Latifesi

Ali Uysal


Mağfiret ikliminin en güzel meyvelerini yediğimiz, kirlerden arındığımız ramazan ayı aynı zamanda içinde derin anlamlı nükteleri, hoş latifeleri de barındırır. Ramazan ayında insanoğlu ibadet üzere olmanın neşesiyle kötü söz söylemez, hakikati ince, zarif nüktelerle dile getirir. Geniş zamanları kapsayan oruç, cemiyeti bütün boyutlarıyla tesiri altına alır. Toplumu bir ay boyunca kuşatır. Böyle olunca ramazanda yaşanan her şey ramazana özgü ve oruç eksenli olur.

Hoca Nasreddin’den Keçecizâde İzzet Molla’ya kadar nice gönül ehli latifeleri ile ramazan-ı şerife ayrı bir neşe katar. Anadolu insanının ince zekâsından, irfanından neş’et eden latife bahçesinde dolaşınca, oruç ayının tebessüm çiçekleri gönlümüzde ve yüzümüzde renk renk açar. Bu latifeler genelde Ramazan sofralarına ve teravih namazına özgüdür.

Bir gün Nasreddin Hoca...

Ramazana özgü bir nükteyle Nasreddin Hoca karşımıza çıkar. Hoca, bahçesindeki incirleri satmak için pazara gider o sırada bir kadın veresiye verirse alacağını söyler. Hoca kabul eder, bir tane inciri de kadına uzatır. Kadın almak istemez. Altı sene önce tutamadığı bir günlük orucun borcunu ödediğini, oruçlu olduğunu söyler. Hoca satmaktan vazgeçer ve şöyle der: “Öyleyse hanım sana incir veremem. Allah’ın alacağını altı senede ödeyen kişi kulun alacağını kim bilir ne zaman verir!”

İster kulluk borcunu isterse de kulun kula borcunu ödeme hususunda hassasiyetlerimizi kıymetlendiren ne güzel bir fıkradır.

Yine Hocamızın latife bahçesinde dolaşmaya devam edelim:

“Hocanın kadılık yaptığı zamanlarda bir adam oruç yiyen birini itip kakarak Hoca’nın huzuruna getirir. Hoca getiren adama hapis cezası verir. Adam şaşkındır:

“Hocam cezamı anlıyorum fakat adamın hiç mi suçu yok?”deyince Hoca:

“Evladım ben bu şehrin kadısıyım, buranın düzenini bozduğun için sana ceza veriyorum. Halbuki getirdiğin kişi dinin kaidelerini bozdu. Ben ahiret kadısı değilim. Onun hükmünü, cezasını Mevlâ verecek.”der.

Kendini ceza veren kadı yerine koyanlara, egolarını tatmine çalışanlara, dini telkin ve tebliğde eksikleri olanlara verilen bu cevap düşündürücüdür.

Anadolu insanı birçok latifeyi Hoca’ya isnad etmekte bir sakınca görmemiştir. Bunlardan birini ramazana özgü olduğu için zikretmeden geçemeyeceğim.

Ramazan girince sürekli Hoca’ya “bugün orucun kaçı” diye sordukları için Hoca Efendi çömleğin içine her gün bir tane nohut atarak hesap tutmak ister. Küçük kızı, babası...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hatıralar ve Dinî Hayat
« Posted on: 19 Nisan 2024, 07:41:11 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hatıralar ve Dinî Hayat rüya tabiri,Hatıralar ve Dinî Hayat mekke canlı, Hatıralar ve Dinî Hayat kabe canlı yayın, Hatıralar ve Dinî Hayat Üç boyutlu kuran oku Hatıralar ve Dinî Hayat kuran ı kerim, Hatıralar ve Dinî Hayat peygamber kıssaları,Hatıralar ve Dinî Hayat ilitam ders soruları, Hatıralar ve Dinî Hayat önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes