> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi?  (Okunma Sayısı 1546 defa)
06 Ekim 2011, 12:40:45
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 06 Ekim 2011, 12:40:45 »



Cahiliye Dönemi ve Asr-ı Saadet Geldi Geçti mi?



Nisan 2006 88.SAYI


Ali YURTGEZEN kaleme aldı, AYIN KONUSU bölümünde yayınlandı.


Allah Tealâ Kur’an-ı Azimüşşan’da hayır ile şerri, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini izah buyurduktan başka, bir de bunların uygulamasını göstermek üzere bu iki zıt dönemi yan yana koymuştur.

Cahiliyye ile Asr-ı Saadet, Kur’an’ın amelî tefsiri, hayat halindeki tezahürüdür.

Şu halde müslümanlar olarak hem Cahiliyye Dönemi’ni hem Asr-ı Saadet’i iyi bilmek, doğru anlamak gibi bir yükümlülüğümüz bulunuyor.

Kur’an-ı Kerim’in bir çok suresinde geçmişte yaşamış insan topluluklarının ibret verici hikâyeleri nakledilir.

Anlatılan hadiseler “eski”dir, “geçmişte”dir ama nüzûl anından itibaren kıyamete kadar “yeni” ve “gelecek” olanı düzenler.

Demek ki “mazi” bir müslüman için tarihte kalmış, geçip gitmiş bir zaman dilimi değildir.

Kainattaki her şey gibi tarihî devirler ve hadiseler de Cenab-ı Hakk’ın bilhassa öyle takdir ve tanzim ettiği birer ayetidir. Doğru okuyup anlayabilenler için bunlarda ibretler vardır, bugüne dair mesajlar vardır.

Zamanla alakalı iki kavram olan Cahiliyye Dönemi ve Asr-ı Saadet’e bu gözle bakılmalıdır.

İki örnek tablo


Cahiliyye Dönemi ile onun hemen sonrasındaki Asr-ı Saadet, müslüman fert ve toplulukların “nasıl olmaması” yahut “nasıl olması” gerektiğini en net, en ideal ölçüleriyle veren iki “örnek” tarih kesitidir.

Peki, hakkında yüzlerce cilt kitap yazılmışken, bu dönemleri müslümanların bilmemesi, yahut doğru anlamaması gibi bir sıkıntı mı var?

“Müslümanım” diyenlerin büyük çoğunluğunun “çağdaş uygarlık seviyesi” sevdasına, Batılılaşma gayretine bakarsak, evet!..

Ama sıkıntı, söz konusu dönemler hakkında bize yanlış veya eksik bilgi verilmesinden değil, bizim idrâkimizden, değerlendirme tarzımızdan kaynaklanıyor.

Bu sebeple biz Cahiliyye Dönemi’ni yahut Asr-ı Saadet’i anlatmaktan çok, bugünkü müslümanların bakış ve değerlendirmelerini konu edeceğiz.

‘Dün’e ‘bugün’ün ölçüleriyle bakınca


Tarihteki hadiselerin “halihazırın değişmiş ölçüleri” ile kavranmaya çalışılması genel bir problemdir. Zaman içinde siz farkında olmasanız da tasavvurlarınız değişmiş, değer yargılarınız farklılaşmıştır.

Bugün bazı kavramlara sorgulamadan yüklediğiniz yaygın anlamlar, aynı kavramların tarihteki muhtevasına denk düşmeyebilir oysa.
Öyle ya, Asr-ı Saadet ifadesindeki saadet, “mutluluk” demek. Biz bugün “mutlu olmak”tan ne anlıyoruz mesela? Bizim kendimiz için tahayyül ettiğimiz “mutluluk” ile Asr-ı Saadet’teki müslümanların mutluluk anlayışı aynı mıydı?

Asr-ı Saadet müslümanlarının bir eli yağda bir eli balda, çağın her türlü konforuna sahip, her istediğini “tüketen” insanlar olduğunu düşünmüyorsak bile, kendilerini neden ve nasıl mutlu addettiklerini düşünüyor muyuz dersiniz?

Yahut “cahiliyye”den ne anlıyoruz? Cahiliyye tezahürlerinden birini, mesela “kız çocuklarının öldürülmesi” barbarlığını zihnimizde dondurup cahiliyyeyi sadece bu tabloya indirgemiş, böyle bir cinayeti işlemediğimiz için kendimizi cahiliyye safından çıkarmış olmayalım sakın!

CAHİLİYE DÖNEMİ'Nİ NASIL ANLAYALIM?


İslâm; metodu, muhtevası, sürekliliği, tesir sahasının genişliği ve neticeleri ile tarihin kaydettiği en büyük inkılâbın yegane saikidir. Vahyin bu büyük gücünü kavrayabilmemiz, imanın bir çırpıda nasıl eskisinden farklı bir insan ve toplum inşa ettiğini görebilmemiz için, İslâm’ın, cahiliyyenin en tipik tezahürleriyle yaşandığı bir zaman ve coğrafyaya inmesi gerekiyordu; öyle oldu.

Nitekim dar ve özel anlamıyla, yani “Mekke çevresindeki putperest Arapların nübüvvetin hemen öncesindeki inanç, tutum ve davranışları” anlamıyla “cahiliyye”, hep mukayese unsuru olarak konu edilmiş bir dönemdir.

Bu çerçevede Sahabe-i Kiram Efendilerimizden bir kısmının, hidayet ve nübüvvet gelmeden önceki bazı tutumlarını pişmanlık sadedinde ifade edip bunları “cahiliyye” olarak nitelemeleri; Hz. Peygamber s.a.v.’in bazı yanlış davranışları cahiliyye adeti yahut kalıntısı diye adlandırıp yasaklaması, cahiliyyenin sadece bu tutum ve davranışlardan ibaret olduğu kanaatine yol açmamalıdır.

Cahiliyyenin belirtileri, cahiliyyenin kendisi değildir. Evet, ahlâksızlık, kadınların açılıp saçılması, kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi, asabiyye, kan davası, bedevî kabalığı, tefecilik, sömürü, kibir ve inat cahiliyyedendir. Ama bir kavram olarak cahiliyye bunlardan ibaret değildir. Peki nedir öyleyse?

‘Cahiliyye’ ne demektir?


“Cahiliyye(t)”, cehl kökünden türemiş “cahil” kelimesinden yapılma bir mastardır; “cahillik” demektir. “Nefsin ilimden mahrum ve hâlî (boş) olması” durumunu ifade eder.

Bu durumun tabii sonucu olarak “hakikatin dışında bir şeye inanmak (şirk)” ve “itikadı doğru olsa bile bunun aksine davranmak” gibi iki anlam daha taşır.

Hemen işaret edelim; şu son anlam, eğer günah işlemekte ısrarımız varsa, müslümanlığımıza rağmen bizi Cahiliyye’ye dahil ediyor.

Üstelik asıl ve ilk anlamın nefsimizde bulunduğunu da gösteriyor. Zira “ilim” yoksunluğu ya şirke düşürecektir insanı ya da kâmil bir imana imkan vermediğinden günah batağına...

“İlim” olmadan iman-ı kâmil olmuyor çünkü.

Bugün kime ‘cahil’ diyoruz?

Cahiliyye ile ilgili asıl problem, kavramın “ilimden yoksun olmak” şeklindeki temel anlamının Türkçe’de öteden beri “bilgisizlik” kelimesiyle karşılanmasından kaynaklanıyor.

Kur’an-ı Kerim meallerinde de mesela “bi-gayr-i ilmin” ifadesi, belki pratik olmak zaruretiyle, bazan “bilmeden/bilgisizce”, bazan da “cahillikle” şeklinde Türkçe’ye çevriliyor; neticede “cahillik” kavramı “bilgisizlik” olarak kafalara yerleşiyor.

Hele bir de “bilgi”ye yaşadığımız çağın şartlandırmalarıyla “cahil”lerin verdiği anlamı veriyorsak, iş iyice sarpa sarıyor.

Şöyle bir kendimizi yoklamaya ne dersiniz? “Cahil” deyince bugün çoğu müslümanın aklına “okula gitmeyen, okur-yazar olmayan, bu sebeple de bir takım malumattan yoksun” insanlar gelmiyor mu?

Hatta bir adım daha ileri gidip böyle insanların bulunduğu toplumları “geri kalmış, ilkel” ilan etmiyor muyuz?

Son teknolojiyle donanmış ofislerinde “bilgi çağı”nın bütün imkanlarından faydalanan, lüks içinde yaşayan, fert başına düşen milli geliri yüksek toplumların “uygar”lığını imrenerek kabul ederken, mesela hayat standardı düşük, fakir, çok çocuklu ailelerin “cehalet”ine hayıflanmıyor muyuz?

Cahiliyye toplumları bir yığın şey biliyordu


“Böyle değilse nedir?”in cevabına geçmeden, şu tasavvurumuzun “Cahiliyye Dönemi”ne denk düşüp düşmediğine bakalım:

Bir kere Cahiliyye Arapları bizim anladığımız gibi “bilgisiz” değildi; pek çok şeyi biliyorlardı.

“Muallakât”ı hatırlayın; eşsiz şiirler söyleyebiliyorlardı mesela. Ticarî konularda üzerlerine yoktu. Saatlerce irticalen “hatasız” konuşabiliyor, at üzerinde zihinden satranç oynayabiliyorlardı.

Cahiliyye’nin sembolü olduğu için Peygamberimiz s.a.v.’in “Ebu Cehil”, yani “cehaletin babası” künyesiyle andığı Amr ibni Hişam, o günün şartlarına göre lüks ve servet içinde yaşayan, müşriklerin danışma meclisi Dârü’n-Nedve’de sözü geçen, nüfuzlu biriydi. Okur yazardı ve bir peygamberin geleceğini bilenlerdendi. Ama o peygamberin kendi kabilesinden olmamasını kabullenmiyordu.

Neticede birçok şeyi “biliyordu” yani. Yine de Peygamberî niteleme ile Ebu Cehil’di işte.

Bakış açımızı biraz daha genişletelim:

“Cahiliyye” genel olarak sadece İslâm öncesindeki Arap toplumuna özgü bir sıfat değildir.

En azından “hakikatin dışında bir şeye inanmak” anlamıyla o devrin iki büyük uygarlığı Bizans ve Sâsânîler (İran) da cahiliyyenin ta kendisidir. Evet, “büyük uygarlık” olmalarına rağmen “cahiliyye”dir.

İslâm nurunun Mekke’de zuhuru esnasında Bizans, Ayasofya gibi mimarî şaheserler inşa eden bir teknolojiye sahipti. İslâm aleminden çok önce yüksek okullar açmış, buralarda okutulmak üzere kalın kalın kitaplar yazmışlardı. İran Kisraları en ince işçiliklerle bezenmiş saraylarında şaşaa içinde yaşıyordu bu devirde.

Ama yine de “cahiliyye” idi.

Her bilgiden ilim olmaz


Demek ki cahiliyye, yani nefsin “ilim”den yoksun olması, genel anlamda “bilgisizlik” değildir.

Sahip olunan bilgi ve malumatın, kaynağı, niteliği ve müeyyidesi (yaptırım gücü), onu ilmî veya gayr-i ilmî yapar. Yani her bilgi “ilim” olmaz.

Onun için Kur’an-ı Kerim’de “cahillik”, “bilgisiz olmak” tabiriyle değil “ilmin dışında olmak” (bi-gayr-i ilmin) tabiriyle karşılanmıştır.

Peki öyleyse “ilim” nedir?


İslâm’da ilim, “bir şeyin hakikatini idrak etmek”tir ve özel olarak “vahy”in karşılığıdır.

“İlim” denince, bir müslümanın aklına öncelikle vahiy ve vahyin anlaşılması çerçevesinde şekillenen “şer’î ilimler” gelmelidir. Müslümanın erkeğine de kadınına da farz olan ilim budur.

Madem ki ilim “hakikatin anlaşılması” ile ilgilidir, Mutlak İlim Sahibi’nin kendi hazinesinden bize bahşettiği, peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği bilgiler kadar hangi bilgi bize hakikati daha doğru gösterebilir?

Cenab-ı Hakk’ın rahmet sıfatının tecellisi olarak kendi ilminden bize ikram ettiği “hakikat bilgisi” yahut “hakiki bilgi”, müslümanın her konudaki ölçüsünün, hareket noktasını...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi?
« Posted on: 28 Mart 2024, 21:39:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi? rüya tabiri,Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi? mekke canlı, Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi? kabe canlı yayın, Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi? Üç boyutlu kuran oku Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi? kuran ı kerim, Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi? peygamber kıssaları,Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi? ilitam ders soruları, Cahiliye Dönemi ve Asrı Saadet Geldi Geçti mi?önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes