> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Ayın Konusu > Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem  (Okunma Sayısı 1149 defa)
20 Ekim 2011, 21:01:29
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 20 Ekim 2011, 21:01:29 »



Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem


Eylül 2011 153.SAYI


Ali YURTGEZEN
kaleme aldı, AYIN KONUSU bölümünde yayınlandı.

Sahte bir rahatlama hissi vardır nostaljide, yani geçmiş özleminde. Sürekli dillendirilen, hayal edilen geçmiş, çaresizliğin, ümitsizliğin, edilgenliğin ve tembelliğin üzerini örtme çabasından başka bir şey değildir aslında.

Müslümanlar olarak biz de sıkça düşüyoruz nostalji tuzağına. Asr-ı Saadet’te yaşaydık, Osmanlı zamanında olsaydık her şey daha iyi olacakmış gibi geliyor. Oysa Cenab-ı Hak, hikmetine binaen bizi burada, bu zamanda yarattı. Bir altın çağımız olacaksa o bugünümüzde saklı.

Halihazırdan hoşnut olmayanların “Nerde o eski zamanlar...” hayıflanmasıyla dışa vurduğu bir “geçmiş zaman özlemi” nostalji. Daha doğrusu bu geçmiş zaman özleminin baskın hale gelmesiyle ortaya çıkan sağlıksız bir tutum.
Bizler nostaljiyi epeydir “son derece masum ve insanî bir duyarlılık” ambalajıyla sunulmuş bir tüketim kalemi olarak tanıyoruz. Giderek daha da mekanikleşen hayatımıza insanî bir sıcaklık taşıdığını düşündüğümüz nostaljinin “sağlıksız bir tutum” olarak nitelendirilmesini tuhaf karşılayabilirsiniz bu yüzden. Haklı olarak, “Geçmişi özlemenin nesi yanlış?” diye sorabilirsiniz. Galiba önce nostaljik tutum neden sağlıksız, neresi yanlış, bunları konuşmamız gerekiyor.

Bir serabın peşinde


Şu bir gerçek: Bugünkü hakim anlayış insanı her geçen gün fıtratından biraz daha uzaklaştırıyor. Geçmişte yaşanan hayatın bugüne göre daha insanî olduğuna şüphe yok. Birçok insanın teknolojik imkanlara, artan konfora rağmen mahrumiyet içindeki eski günlerinin sıcaklığını özlediğine siz de şahit olmuşsunuzdur. Kötümser bir mizaca sahip olmasak bile, zaman zaman hepimiz bizi sürekli koşuşturmaya mahkûm eden bir hayat tarzından yakınıyor, geleceğe dair endişeleniyor, kötü gidişe çare ararken çoğu kez geçmişe yöneliyoruz. Geçmişi doğru anlamak, bugünle baş edebilmek için oradan çözüm metotları devşirmek şartıyla, bu tutum sağlıksız değil elbette. Peki problem ne öyleyse?

Birincisi, bugünün sıkıntılarını aşmak niyetiyle “ideal bir model” olarak görüp yöneldiğimiz “geçmiş”, gerçekten yaşanmış yahut hayal edildiği gibi yaşanmış bir geçmiş olmayabilir. Nostaljideki geçmiş, soğukkanlı bir arayışın değil, üstesinden gelinemeyen şimdiki zaman problemlerinin zorladığı tepkisel bir yönelişin eseridir çünkü. Eski yaşanmışlıkları hep güzel taraflarıyla hatırlamaya meyyal beşer tabiatının da desteğiyle yeniden kurulmuş, idealize edilmiş, aslında olmayan niteliklerle donatılmış bir serap gibidir. Serabın ne oraya koşana bir faydası vardır ne de oradan bugüne taşınacak bir çözüme imkan vermesi söz konusudur. Her halükârda hayal kırıklığıyla sonuçlanacak beyhude bir çabadır nostaljideki bu yöneliş.

Öte yandan hasretini çektiğimiz, yeniden yaşamak üzere yöneldiğimiz geçmişin gerçekten ideal bir örnek, bir “altın çağ” olması da durumu değiştirmez. Zira nostaljik tutum, çözümleyici ve makul bir yaklaşım olmadığı için, yöneldiği geçmişin bir tezahür hükmündeki güzelliklerini, onların sebeplerini sorgulamadan bugüne aynen taşımak gibi bir imkansızın peşindedir.

Gafletle rahatlamak


Kaldı ki nostaljide idealize edilen yahut gerçekten ideal olan geçmişten bugüne bir model veya çözüm taşıma niyetinin sahiciliği de su götürür. Nostaljik tutum esas itibariyle maziye, ama yeniden kurgulanmış hayalî bir maziye kaçıştır. Üstelik sadece şimdiye ait sorumluluklardan, karşılaşılan güçlüklerden kaçış değildir bu. Aynı zamanda sorumlulukları ihmalin getirdiği vicdan rahatsızlığıyla, güçlüklerin karşısında duramama cesaretsizliğiyle, gayret eksikliğiyle, alternatif üretememe yetersizliğiyle yüzleşmekten de kaçıştır.

Bu nedenledir ki sahte bir rahatlama hissi vardır nostaljide. Sürekli dillendirilen geçmiş özlemi, çaresizliğin, ümitsizliğin, edilgenliğin ve tembelliğin üzerini örtme çabasından başka bir şey değildir aslında.

Nostaljideki sahte rahatlık, tahassürü, yani özlem duygusunu bile isteye ağırlaştırıp yıpratıcı bir hale getirmek suretiyle elde edilir çoğu zaman. Bugünün sorumluluklarından kaçışın bir diyeti yahut kefareti gibi algılanabilmesi için özlem duygusunun acı verecek kadar yoğunlaştırılması gerekmektedir çünkü. Bu yüzden nostaljik tutumda geçmişin kendisinden ziyade hasreti daha çok sevilir ve bu hasret adeta bir mükellefiyet haline getirilir.

Bazen özlenen geçmişi insanüstü niteliklerle kurgulayıp bugünün sıradan fanilerinin böyle yüksek bir hayatı yaşamasının imkansızlığına hükmetmeyi sağlayarak da yakalanır bu sahte rahatlık hissi. Yahut kişi kendini bugüne değil, özlediği geçmişe ait görüp geçmişteki üstünlüklerle övünme yolunu seçer. Bu yaklaşım dinî konularda lakayt davranan bazı insanların, “Benim dedem hocaydı, babam hacıydı” kabilinden sözlerle kendini aklayarak rahatlaması, daha doğrusu kendini kandırması gibidir. Meselenin özü de budur. Nostalji, insanın kendini aldatarak vaktini zayi etmesidir.

Dünya imtihan dünyasıdır

Peki böyle bir aldanışa yakamızı kaptırmamak için ne yapmalı?

Önce bu dünyanın bizim için bir imtihan yeri olduğunu hatırlamamız gerekiyor. İmtihan, mihnetle sınanmak demek. Nitekim Bakara suresinin 155. ayetinde Cenab-ı Hak, “Biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz.” buyuruyor. Yani dünya müslüman için bir cennet, bir rahatlık ve keyif çatma mekanı değil.

Zorluklar, yokluklar, bela ve musibetler karşısında sabretmekle, istikametimizi bozmadan yürümekle sınanıyoruz burada. İmtihandan kaçmak sorumluluklarımızı ortadan kaldırmıyor. Kaçışın faydası olmadığı gibi bahanesi de yok. Çünkü Allah Tealâ, yine Bakara suresinin 286. ayetinde “kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyeceğini” beyan buyuruyor. Şu halde karşılaştığımız ya da karşılaşacağımız her türlü zorluk, mutlaka tahammül sınırımızın altındadır ve “ben bunun üstesinden gelemem” gibi bir mazerete sığınmamız mümkün değildir.

Denilebilir ki bugün yaşadığımız bazı sıkıntılar kuşatıcı bir sistemin, yaygınlaşan yanlış bir anlayışın sonucudur ve tek başımıza bizim bunu değiştirme gücümüz yoktur. Böyle durumlarda sık karşılaştığımız “elimizden bir şey gelmiyor” çaresizliği, yanlış bir sorumluluk anlayışının eseridir. Müslüman netice almakla değil gayret etmekle mükelleftir. Ahirette bize toplumdaki bir yanlışı düzeltip düzeltmediğimiz değil, o yanlışı düzeltmek için samimiyetle gayret gösterip göstermediğimiz sorulacaktır. Üstelik ıslah veya düzeltme, her müslümanın öncelikle kendi nefsine uygulayacağı bir işlem olmalıdır. Ve fert olarak istikamet üzere yürüyüp örnek teşkil etmek, bizim dışımızdaki bütün yanlışlara müdahalenin de en doğru yöntemidir.

Bozulan zaman mı insan mı?


Mecbur olduğumuz bir sistemden veya genel kabul görmüş yanlış bir zihniyetten kaynaklanan problemler karşısında mücadele etmek yerine kaçmayı seçerken, sığındığımız bir bahane de “zamanın bozulduğu” iddiasıdır.

“Devir değişti, zaman azdı” yakınmaları, geçmişte olduğu gibi bugün de insanları nostaljiye sevk eden en önemli gerekçedir. Oysa “zamane” dediğimiz şey, kastettiğimiz zaman diliminde yaşayan insanların baskın zihniyetidir ve bu zihniyetin asıl sorumlusu elbette insanların kendileridir.

Zamanı suçlamak, tek tek fertlerin sorumluluklarını gözden kaçırmak gibi, şer de olsa birtakım fiilleri insanın iradesine rağmen ilahî bir güç atfıyla zamana nispet etmek gibi tehlikeli kabullere götürür ki tipik bir cahiliyye tavrıdır. Hz. Peygamber s.a.v., bizi “dehr”e, yani zamana sövmekten, kahırlı ve kötü söz söylemekten men etmiştir. Ebu Hureyre r.a.’tan gelen bu haberin yer aldığı hadis kaynaklarında cahiliyye Araplarının bütün kötülük ve musibetleri dehr’e nispet ettikleri, başlarına bir felaket geldiğinde zamana lanet okudukları, sövüp saydıkları anlatılır.

Bütün bunlar bize hayatta türlü sıkıntılarla karşılaşabileceğimizi, bu sıkıntılar ne kadar büyük olursa olsun onları aşmak üzere gayret göstermemizi, bu gayretin de geçmişe veya geleceğe değil, “şimdi”ye tahsis edilmesi gerektiğini söylüyor. Müslüman geçmişi ve geleceği değil, şimdiyi yaşayan, hali kuşanan insandır. Çünkü geçmiş, şöyle veya böyle geçip gitmiştir. Artık onu döndürmenin imkanı yoktur. Gelecek ise henüz gelmemiştir ve gelip gelmeyeceği meçhuldür. Elimizde sadece şimdi vardır.

Öyleyse tasavvuf büyüklerinin dediği gibi “gün bu gün, saat bu saat, dem bu dem”dir. İçinde bulunduğumuz ânı en doğru, en güzel, en hayırlı amellerle değerlendirmenin çaresine bakılmalıdır. Geçmiş ve gelecekle oyalanıp şimdiyi kaybetmek akıl kârı değildir. 

Geçmişi dikkate almalıyız ama...


Geçmiş ve gelecekle oyalanmayalım demek, geçmişi de geleceği de hiç dikkate almayalım demek değildir. Demir tavında dövülür ama bunu yapabilmek için hem demirin tavı ve nasıl dövüleceği hakkında geçmişten gelen bir bilgiye, hem de demire hangi şekli niçin vereceğimiz hususunda geleceğe dair zihnî bir tasarıma sahip olmak gerekir. Yani bugünü doğru değerlendirmek, biraz da maziden yararlanmaya bağlıdır.

Nitekim Kur’an-ı Kerim, geçmiş ümmetlerin kıssalarını naklederek, bizi tarihle irtibat kurmaya çağırır. Bu çağrı, anlatılan geçmişten ya ibret alarak ya da örneklik devşirerek bugüne dönmemiz, bugünü murad-ı ilahîye uygun yaşayarak zayi etmememiz içindir. Kıssaların anlatıldığı ayetlerde bunların ibret olsun veya örnek alınsın diye aktarıldığı mutlaka vurgulanır bu yüzden.

Mesela Muhacirlerden Hâtıb b. Ebu Beltea r.a.’ın, Mekke’de kalan aile ef...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem
« Posted on: 25 Nisan 2024, 05:27:31 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem rüya tabiri,Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem mekke canlı, Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem kabe canlı yayın, Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem Üç boyutlu kuran oku Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem kuran ı kerim, Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem peygamber kıssaları,Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlem ilitam ders soruları, Bir İstikamet Kırılması: Geçmişe Özlemönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes